sivil toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sivil toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2018 Salı

Kadıköy İklim Elçilerini Arıyor


Değerli İklim Dostu,

Kadıköy Belediyesi Bütüncül ve Katılımcı İklim Eylemi Projesi kapsamında hazırlanması planlanan “Kadıköy Belediyesi İklim Değişikliği Eylem Planı” için emisyon hedeflerini belirleme ve yol haritasını geliştirme konusunda hem paydaşların hem de Kadıköy sakinlerinin aktif katılımları ile “Katılımcı İklim Değişikliği Eylem Planı Danışma Toplantıları”başladı.

Bu kapsamda birincisini 01 Nisan 2018 Pazar Günü Kozyatağı Kültür Merkezi Konferans Salonu'nda gerçekleştirdiğimiz İklim Elçisi Danışma Toplantısı'nda  Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden Yard. Doç Dr. Barış Gençer BAYKAN katılımcılara iklim değişikliği, etkileri, iklim değişikliğinin hafifletilmesi için alınacak tedbirler, iklim değişikliğine duyarlı politikaları savunmak, kendi bireysel tüketim ve yaşam tarzlarını değiştirmek için vatandaşların yapabilecekleri konusunda değerli bilgiler içeren sunumunu paylaştı. Toplantının devamında Kadıköy Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Aynur Şule SÜMER Kadıköy Belediyesi'nin iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için 2009 yılından bu yana yaptığı çalışmaları özetlerken, 2017 yılı Eylül ayında başlayan Kadıköy Belediyesi Bütüncül ve Katılımcı İklim Eylemi Projesi kapsamında yapılanlar ve İklim Elçisi Kimdir? Sorumlulukları Nelerdir? konularında katılımcıları aydınlattı.


8 Nisan 2018'de yapılacak toplantının içeriği: AB şehirlerinden en iyi yenilikçi örnekler katılımcılara sunulacaktır. Katılımcılardan iklim değişikliği etkilerini azaltmak için kullanılabilecek herhangi bir müdahale, önlem ya da yöntemi hayal etmeleri istenecektir. Ortaya çıkan fikirler oylanacak ve uygun etkin fikirler üretilecektir.

13- 14 Nisan 2018 World Cafe Oturumları : Katılımcılar tematik gruplara ayrılarak "Kadıköy Enerji Eylem Planı Taslak Raporu" üzerinde tartışacak, katılımcı ve demokratik bir yöntemle "Kadıköy İklim Değişikliği Eylem Planı"nı şekillendirecektir.  Katılımcı İklim Değişikliği Eylem Planı Danışma Toplantıları neticesinde üretilen fikirler ve toplantı notları ile ilgili bir sonuç raporu hazırlanarak, "Kadıköy İklim Değişikliği Eylem Planı"na eklenecektir.


Önemli Not: 
                 - İkinci toplantıya katılım için ilk toplantıya katılım şartı aranmamaktadır.
                - Üçüncü toplantı çalıştay (World Cafe Oturumu) şeklinde yapılacaktır.
                - Üçüncü toplantıya katılım için ilk iki toplantıya katılım şartı aranmamaktadır.
                - Sadece İlk iki toplantıdan en az birine ve üçüncü toplantıya katılım sağlayanlara "Kadıköy İklim Elçisi Sertifikası" verilecektir.
                

İKLİM ELÇİLERİ DANIŞMA TOPLANTILARI PROGRAMI
2. Hafta Toplantıları
30 Yaş Üstü Grup
Tarih: 08 Nisan 2018
Saat: 09:00 – 12:00
Yer: Kozyatağı Kültür Merkezi Konferans Salonu
   18-29 Yaş Arası Grup
Tarih: 08 Nisan 2018
 Saat: 13:00 – 16:00
 Yer: Kozyatağı Kültür Merkezi Konferans Salonu
3. Hafta World Cafe Oturumları
18-29 Yaş Arası Grup
Tarih: 13 Nisan 2018
Saat: Gruplar 08 Nisan 2018’de yapılacak oturumun sonunda katılımcılarla belirlenecektir
Yer: Nazım Hikmet Kültür Merkezi (Osmanağa Mah. Ali Suavi Sok. No:7, Kadıköy)
30 Yaş Üstü Grup
Tarih: 14 Nisan 2018
Saat: Gruplar 08 Nisan 2018’de yapılacak oturumun sonunda katılımcılarla belirlenecektir
Yer: Nazım Hikmet Kültür Merkezi (Osmanağa Mah. Ali Suavi Sok. No:7, Kadıköy)

 Toplantıya kayıt için tıklayınız.  

Katılım teyidi için 
tıklayınız.   

18 Mart 2018 Pazar

ÇEKÜL Bilgi Ağacı

ÇEKÜL Bilgi Ağacına bağışta bulunarak, doğal ve kültürel miras eğitimlerinin daha fazla çocuğa ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

ÇEKÜL Bilgi Ağacı, ÇEKÜL Vakfının 27 yıldır Anadolu’da yürüttüğü çalışmalardan edindiği bilgi ve tecrübesini, çağdaş eğitim yöntemleri kullanarak hazırladığı eğitim içerikleriyle gelecek kuşaklara aktarıyor.


Doğal ve kültürel mirasın korunup yaşatılabilmesinde genç kuşakların rolüne inanan ÇEKÜL Vakfı, eğitim çalışmalarını bu hedef doğrultusunda Bilgi Ağacı Eğitim Birimi altında bir araya getirdi. ÇEKÜL Bilgi Ağacı bireyin niteliksel gelişimine öncelik veren eğitim anlayışıyla, doğanın bereketi ve yaşamı mümkün kılan döngüsünü, teknoloji ve bilimsel disiplinleri kullanarak uyguluyor. Eğitimlerde ÇEKÜL’ün “doğa ve kültürle varız” sloganının arkasında yatan felsefesi, geleceğin kurulmasında ufuk açan bir yöntem olarak benimseniyor. 
Eğitimler öğrencilerin sürece doğrudan ve etkin katılımlarını destekliyor. Çağdaş eğitim yöntemi ve ilkeleri, kullanılan eğitim içeriklerinin temelini oluşturuyor. Öğrencilerin eğitim sürecine doğrudan ve etkin katılımı desteklenerek, “yaparak ve yaşayarak öğrenmeleri” sağlanıyor. Eğitimlerde grup için ortak bir amaç oluşturma, düşünceleri ve malzemeleri paylaşma, iş bölümü yapma gibi işbirliğine dayalı öğrenme yöntemleri uygulanıyor. Bu sayede, bilgi aktarımının yanı sıra, uyarıcı sınıf içi ve dışı etkinliklerle öğrencilerin sorgulayıcı, eleştirel, analitik ve yaratıcı düşünce pratiklerinin harekete geçirilmesi amaçlanıyor. Dolayısıyla bütün eğitim programları, disiplinlerarası bir yaklaşımla, farklı öğrenme stilleri ve çoklu zeka kuramı dikkate alınarak geliştiriliyor.

Doğa ve kültürel miras eğitimlerine yaptığınız bağışlar, eğitimde fırsat eşitliği gözetilerek ÇEKÜL Bilgi Ağacı uzmanları tarafından uygulanır.
ÇEKÜL Bilgi Ağacına bağışlarınızla destek olun, daha fazla çocuğa birlikte ulaşalım!
Çekül Bilgi Ağacı Eğitim Uzmanı Hazal Çatalbaş, hepimizi doğa ve kültürel miras eğitimlerine bağış yapmaya çağırarak şunları söyledi:

"Çocukların doğanın bereketini kültürün, zenginliklerini keşfetmesi için eğitim içerikleri hazırlıyoruz. Bunlara örnek verecek olursak, "Doğadan Öğreniyorum" eğitimimizde kentin içinde yer alan bir ormana, koruya ya da parka  beraber yolculuğa çıkıyoruz ve burada çocuklarla beraber, beş duyu organımızla doğayı keşfediyoruz.Kültürel miras

eğitimlerimizden "Kentimin Öyküsü"nde ise çocukların yaşadığı kenti daha yakından tanıması, doğasını, tarihini, kültürünü keşfetmesi için çalışmalar yürütüyoruz. Tüm bu eğitimlerimizle yılda 3.000 çocuğa ulaşabiliyoruz. Yapacağınız bağışlarla eğitimde fırsat eşitliği gözeterek hazırladığımız doğa ve kültürel miras eğitimlerimizi destekleyebilirsiniz."
Çekül Bilgi Ağacı bağış videosu: http://bit.ly/cekulbilgiagacibagisvideosu 
Bağış yapmak için: http://bit.ly/cekulbilgiacagibagis 
ÇEKÜL Bilgi Ağacı eğitimleri hakkında daha fazla bilgi alın: http://bit.ly/cekulbilgiagacihakkinda
 
ÇEKÜL Vakfı Ne Yapar? 

ÇEKÜL ülkemizin doğal, tarihsel ve kültürel varlıklarını korumak amacıyla 1990 yılında vakıf statüsünde kuruldu. Kuruluşundan itibaren doğa-kültür-insan arasındaki yaşamsal uyumun savunucusu olan ÇEKÜL, “Doğa ve Kültürle Varız” sloganıyla yaşama geçirdiği proje ve programlarla, en küçük yerleşmeden ülke bütününe açılan bir yaklaşımı benimsedi.

7 Şubat 2018 Çarşamba

Türkiye'de İklim Değişikiğine Kadın Çözümleri

TÜRKİYE’DE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KADIN ÇÖZÜMLERİ 

8 Şubat 2018, Ankara

Toplantı Gündemi

13.30-14.00
Kayıt

Açılış
Dr. Nuran Talu, Küresel Denge Derneği Başkanı
Gökmen Argun, UNDP-GEF/SGP Ulusal Koordinatörü
Avukat Sema Kendirci Uğurman, Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı

14.00-14.30
"İklim Değişikliği ile Mücadelede Kadınlarla Fark Yaratmak"
Dr. Nuran Talu, Çevre ve Siyaset Bilimci

14.30 -15.00
"Türkiye’nin İklim Politikaları Cinsiyete Duyarlı mı?"
Yrd. Doç. Dr. Barış Gencer Baykan
Yeditepe Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

15.00 - 16.00
Tartışma: "Kadın Hakları Mücadelesinde Yeni Bir Politika Alanı: İklim Değişikliği"

16.00-16.30
Kapanış

Adres: Erimtan Müzesi, Kale, Ankara
http://www.erimtanmuseum.org/index.php/tr/

15 Haziran 2016 Çarşamba

Yeşil İklim Yeşil Ekonomi

Yeşil Düşünce Derneği, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ve Yeşil Avrupa Vakfı olarak “Yeşil İklim, Yeşil Ekonomi” başlıklı bir proje yürütüyoruz. Amacımız Türkiye’nin olması gereken azaltım ve uyum hedeflerine uygun somut politika önerileri geliştirecek bir çalışma ile Yeşil Ekonomi çerçevesinde iklim değişikliğiyle mücadele etmek.

Proje kapsamında enerji, kent ve toprak kullanımı alanlarında Avrupa Birliği ve AB ülkelerindeki iyi uygulamaları Türkiye ve Türkiye yerelindeki iyi uygulamalarla karşılaştırıyoruz. Aynı zamanda bu iyi uygulamaların Türkiye’de yerele uyumlu bir şekilde uygulanabilir olup olmadığını araştırıyoruz.

Bu bağlamda “İklim Dostu Kentler ve Yeşil Ekonomi” başlıklı ilk çalıştayımızı 27 Haziran’da gerçekleştiriyoruz. Bu üç ekonomi alanına odaklanacak bir serinin ilki olan bu çalıştayda bu alandaki politikaları
  • Binaların enerji verimliliği, pasif binalar
  • Kent içi hareketlilik
  • Taşkınların önlenmesi
  • Isı adası etkisi
  • Kent, topluluk bostanları 
gibi alt başlıklarla değerlendireceğiz. Türkiye'de düşük karbonlu politikalar yönünde bir dönüşümün ve iyi örneklerin uygulanmasının önündeki engeller ve bu alandaki fırsatları tartışacağız.
Program:
9.30-10.00: Kayıt
10.00-11.00: Konuşma: Evelyne Huytebroeck (Brüksel Bölgesi eski Çevre Bakanı, Belçika Ecolo Yeşiller Partisi)
11.30-12.30: Konuşma: Doç.Dr. Osman Balaban (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama öğretim üyesi)
12.30-13.30: Ara


13.30-16.00: Atöyle Çalışması: İklim dostu kent politikaları ve yeşil ekonomi
Katılmak için
https://docs.google.com/forms/d/1d2fO7AjKB4Bgo-NkkNfQ_xW630HGzrdCwVSUC4Em9ds/viewform?c=0&w=1

15 Şubat 2016 Pazartesi

GEF Küçük Destek Programı Değerlendirmesi

 GEF Küçük Destek Programı 6. Uygulama Dönemi (2016-2018) Ülke Stratejisi Geliştirilmesi Çalışması kapsamında sizi SGP Programı'nın değerlendirmesini yapmaya çağırıyoruz. SGP Programı, GEF'in küresel hedefleriyle uyumlu şeklide iklim değişikliğiyle mücadeleyi ve arazi bozunumunu durdurmaya yönelik etkili eylemleri destekleyerek, toplumun biyoçeşitliliğin korunmasına katılmasını sağlayan projelere maddi destek sağlamaktadır. 

GEF SGP Türkiye Uygulama Programı'nın (1993-2015) biyoçeşitlik koruma, iklim değişikliği ve arazi bozunumu konularında performansının değerlendirmesine yönelik bu araştırmaya katılmanızı rica ediyoruz. Anketi cevaplamanız yaklaşık 10-15 dakikanızı alacaktır.  

Bu çalışmaya katılımınız tamamen isteğe bağlı olup, düşüncelerinizi öğrenmek için bizim için çok önemlidir. Anket cevaplarınız kesinlikle gizli kalacak ve sadece verilerin değerlendirme sonuçları raporlanacaktır. Bilgileriniz kodlanacak ve gizli kalacaktır. Eğer anket veya süreçle ilgili herhangi bir sorunuz varsa, anket@proje.info.tr e-posta adresinden bize ulaşabilirsiniz. Lütfen bu anketi 22 Şubat 2016 Salı gününe kadar tamamlayınız. 

Vaktiniz ve desteğiniz için çok teşekkürler. Lütfen yandaki bağlantıyı tıklayarak ankete başlayınız. http://gefsgptr.questionpro.com

27 Şubat 2015 Cuma

İklim için harekete geçin

Kadim demokrasilerin aracı olan “Yüzler Meclisi” ilk imzacılarıyla birlikte “İklim İçin” kampanyasını İstanbul’da başlatıyor.
İklim İçin kampanyasının başlangıç etkinliği ve ilk basın toplantısı, imzacılarının da katılımıyla, 28 Şubat Cumartesi günü saat 13:30’da Tatavla Sahne’de yapılıyor.
Geçen sene Eylül ayında New York'ta 400 bin kişi, tüm dünyada milyonlarca insan iklim değişikliği konusunda devletlere “artık gezegen için harekete geçin” demek amacıyla sokağa çıktı.
Bu yıl Aralık ayında dünya hükümetleri yeni bir iklim anlaşması için Paris’te toplanıyor. Ve bu anlaşma öncesi dünya halkları da iklim için sahnede olacak.
“İklim İçin” kampanyasının 28 Şubat Cumartesi günü saat 13.30’da Tatavla Sahne’de gerçekleşecek ilk basın toplantısına katılmanızı rica ederiz.
***

Toplantı Detayları:
Tarih: 28 Şubat 2015 - Cumartesi
Saat:13.30
Adres: Tatavla Sahne - Akarsu Caddesi, Taktaki Yokuşu, Firuzağa Meydanı / Cihangir - İstanbul
İklim İçin Harekete Geçin!

20 Kasım 2014 Perşembe

Kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor

TEMA Vakfı her yıl düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle erozyonla mücadelenin, ağaçlandırmanın ve doğal varlıkları korumanın öneminin altını çiziyor. Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. TEMA Vakfı Erozyonla Mücadele Haftası’nın 2014 yılı temasını “Su ve Kuraklık” olarak belirledi ve tüm Türkiye'de temsilci ve gönüllü sorumlularının katılımıyla hafta boyunca düzenlenen Toprağa Saygı Yürüyüşleri'nde kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmeyi hedefliyor.

TEMA Vakfı 17-23 Kasım tarihleri arasında düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle erozyon, su ve kuraklık konusuna dikkat çekiyor. Erozyonla Mücadele Haftası kapsamında tüm Türkiye'de TEMA Vakfı temsilcileri ve gönüllü sorumluları tarafından gerçekleştirilen Toprağa Saygı Yürüyüşleri ile doğal varlıkların korunması için harekete geçme çağrısında bulunuluyor. TEMA Vakfı, su varlıklarının korunması, kuraklık ve erozyonla mücadele edilmesinin devlet politikalarında mutlaka yer alması gerektiğini vurguluyor.

Erozyonla Mücadele Haftası'na ilişkin konuşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, çöl gibi aşırı kurak bölgeler dâhil edilmediğinde, Dünya'daki kara parçalarının yüzde 40'ının kurak alanlardan oluştuğunu belirtti. Kuraklığın dünyada 4 milyar hektardan fazla alanı ve 1,4 milyar insanın hayatını tehdit eder hale geldiğini aktaran Ataç, Dünya'da erozyon sebebiyle 110 ülkenin çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade etti. Aynı alanda iklim değişikliğine bağlı kuraklık, çölleşme ve ani hava olayları ile birlikte şiddetli erozyon görülmeye başladığını söyleyen Ataç, Türkiye tarım alanlarının yüzde 59’unun erozyon alanı olması göz önünde bulundurulduğunda, tehdidin çok tehlikeli boyutlara gelebileceğinin altını çizdi.
 
Erozyonla Mücadele Haftası kapsamında 19 Kasım Çarşamba Günü TEMA Vakfı temsilcileri Sapanca Gölü'nü ziyaret ederek incelemeler yaptı. TEMA Vakfı ekibi Sapanca Gölü ve çevresinde bulunan toprakları erozyon, su ve kuraklık çerçevesinde inceleyerek değerlendirmelerde bulundu. Sürdürülebilir bir yaşam için su varlıklarının gözetilmesi, erozyon ve kuraklıkla mücadele edilmesinin önemi vurgulandı.
Konuyla ilgili bilgiler veren TEMA Vakfı Sakarya İl Temsilcisi Mahnaz Gümrükçüoğlu, Mayıs 2013 tarihinden itibaren Sapanca Gölü su seviyesinin inişe geçtiğine dikkat çekti. Sapanca Gölü’nden çekilen su miktarının yanı sıra havzadaki dereleri besleyen yer altı suyunun kontrol edilmesi ve korunması gerektiğini söyledi. Gümrükçüoğlu, entegre havza yönetiminin önemine dikkat çekerek, Sapanca Havzası’nı besleyen derelere akım gözlem istasyonları ile bölgeye meteorolojik istasyonlar kurulması gerektiğini dile getirdi. Gümrükçüoğlu, iklim değişikliğine bağlı kuraklıklarda artış beklendiğini, bu nedenle Türkiye’nin doğal varlıklarının bütüncül ekosistem yaklaşımıyla korunması gerektiğini söyledi.


Erozyon, su ve kuraklık
  • Erozyon, arazi yüzeyinin koruyucu bitki örtüsünden yoksun bulunduğu bölgelerde sıklıkla görülüyor. Erozyona en hassas araziler, bitki örtüsünden en yoksun alanlar olan tarım arazileridir. Dünyada tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu, erozyon sebebi ile yok oluyor.

  • Tarım alanlarımızın yüzde 59'unda, meralarımızın yüzde 64'ünde ve orman varlığımızın yüzde 54'ünde erozyon yaşanıyor. En yaygın ve etkili erozyon türü olan su erozyonuna Türkiye topraklarının yüzde 90'ı maruz kalıyor.

  • Toprak ekosisteminin en hayati kısmı, toprağın üst kısmıdır. Çünkü bitki beslenmesinde büyük önemi olan organik maddenin biriktiği, ayrıştığı ve su ile birlikte bitkinin köklerine ulaştığı yer burası.

  • Türkiye her yıl ortalama 1mm, 10 yılda 1 cm toprak kaybediyor. 1 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşması için en az 300 ile 1000 yıl arasında bir süre gerekiyor.

  • Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. Türkiye, tatlı suyunun yüzde 70'ini tarımsal üretimde kullanıyor. Bu suyun yüzde 80'ini tasarruflu olmayan vahşi sulama sistemleri ile tüketiyor. Yüksek oranda su kullanımı nedeniyle topraklarımız tuzlanıyor ve su varlıklarımız hızla azalıyor.

  • Su varlıklarının sürdürülebilir olmayan kullanımı ve iklim değişikliği gibi insan faaliyetinden kaynaklı etkiler hem kuraklığın sıklığını ve şiddetini artırıyor hem de yağış rejimlerini değiştirerek ani yağışların artmasına neden oluyor. Kuraklık, toprağın yani toprak içindeki yaşamsal döngünün bozulmasına neden oluyor. Bozulan toprak, erozyona karşı daha hassas hale geliyor. Ani yağışlar ise, toprağın su erozyonu ile akıp gitmesine neden oluyor. Bitki örtüsünün zayıf olduğu alanlarda ise daha fazla su erozyonu yaşanıyor.


Türkiye Çöl Olmasın!                                                                                                                      TEMA Vakfı


25 Ağustos 2014 Pazartesi

Yerel Yönetimler, Katılımcılık ve Stratejik Planlar


 Yerel yönetimler orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini  belirlemek için stratejik planlar yapmaya 2000’li yıllarda başladılar. 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 41. Maddesine belediye başkanları seçildiklerin itibaren 6 ay içinde stratejik planlarını hazırlayıp Belediye Meclisi’ne sunmak durumundalar. Kanuna göre Stratejik plân, varsa üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanır ve belediye meclisi tarafından kabul edildikten sonra yürürlüğe girer.” Bugüne kadar belediyeler katılımcılığı genellikle paydaşları üzerinden kurguluyordu. İl veya ilçe sınırları içindeki Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim Müdürlüğü,Müftülük, üniversiteler, hastaneler, meslek odaları ve sendikalar gibi kurumların belediyenin çalışmalarına yönelik beklenti ve fikirleri değerlendiriyordu. Yurttaşların fikri genelde belediyenin hizmetlerinden memnuniyet anketleri doğrultusunda alınıyordu.  Bursa Nilüfer Belediyesi ve Diyarbakır Belediyesi dışında yurttaşları doğrudan stratejik planlama süreçlerine katan az sayıda belediye vardı. Gezi Parkı deneyimi yurttaşların yerel politikalara katılımının önünü açmışa benziyor.
Kadıköy Belediyesi 5 Yıllık Stratejik Plan Hazırlık Çalıştayları’ndan ikincisi 12 Temmuz 2014 Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi Zübeyde Hanım Kokteyl Salonu’nda gerçekleşti. Moderatörlüğünü Dr. Tunç Evcimen’in yaptığı ve arama konferansı yönetiminin kullanıldığı çalıştaya 150 Kadıköylü katıldı. Katılımcılar, sivil toplum örgütü üyesi, muhtar, forum katılımcısı,öğretim üyesi ve siyasi parti üyesi olarak katılsalar da arama konferansının kuralları gereği kurumsal olarak değil bireysel olarak temsil edildi. Açılış konuşmasında Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, halkın taleplerini demokratik şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını ve bu doğrultuda ilk çalıştaylarını 18-35 yaş arası gençlerin katılımıyla gerçekleştirdiklerini belirtti.
Çalıştayın ilk bölümünde  “Kadıköy’ün geleceğini etkileyen dünyadaki ve Türkiye’deki akımlar ile Kadıköy’ün mevcut durumu” üzerine beyin fırtınası gerçekleştirildi. Katılımcılar turizmden afet yönetimine kültürden çevreye, altyapıdan ulaşıma kentsel dönüşümden spora  görüşlerini serbestçe dile getirdi.Bu görüşler 177 madde altında toplanarak katılımcılara dağıtıldı. İkinci bölümde katılımcılar 10’ar kişilik 12 gruplara ayrıldılar ve Kadıköy’ün dört önceliğini alt başlıklarıyla belirlemeye çalıştılar. Örneğin 1) Çevre 2) Kentsel Dönüşüm 3)Kültür-Sanat 4) Katılımcılık gibi. Sonrasında 10 gruptan birer sözcü tüm katılımcılara gruplarının dört önceliğini ve bunları tercih etme nedenlerini anlattı. İlk bölümde kural sadece durum tespiti yapılması önerilerin sonraki bölümlere bırakılmasıydı. Kolaylaştırıcılar tüm grupların dört önceliğini ortaklaştırdıklarında şu sonuç ortaya çıktı.  Kentsel dönüşüm 12 gruptan 11’inde, Çevre 7’sinde, Sosyal Sorunlar 7’sinde, Tarih-Kültürel Değerler 6’sında, Katılımcılık 5’inde, Ulaşım 5’inde, Görsel Güzellik ve Markalaşma 3’ünde; Spor Tesisleri 2’sinde, Esnaf ve Yerel Pazarlar da 2 grupta ele alınmış ve tartışılmış. Ortaklaştırılmış önceliklerden “Çevre” konusu aşağıdaki alt başlıklarıyla birlikte ele alınmış:
“Park ve bahçelerin öneminin ortaya çıkmaması, Kurbağalıdere sorunu, baz istasyonu sorununun çözümlenememesi, yenilenebilir enerji, yeşil alanların korunması, geri dönüşüm konusunda kurumsal çalışma, biyolojik artıma, su tasarrufu, kent tarımı, sokak hayvanlarının barınması ve rehabilitasyonu, çevre kirliliği denetimi, hafriyatların denetlenmesi, kentsel dönüşüm kaynaklı asbest sorunu, tüm canlılar için güvenli ve sürdürülebilir bir kent oluşturulması, deniz kirliliği, atık, altyapı eksikliği.”
Üçüncü ve son bölümde ise ortaklaştırılmış 11 gündem maddesi hakkında (Aklımdaki Kadıköy, Kentsel Dönüşüm, Çevre ve Sağlık, Dezavantajlı Gruplar, Kültür-Sanat, Kültürel Miras, Katılımcılık, Ulaşım, Markalaşma,Ekonomik Gelişme, Kurumsal Hizmetler) katılımcılardan mümkün olduğunca ayrıntılı proje önerileri getirmeleri istendi. Belediyenin yıkımlarda asbest denetimi yapması, yelken kulüplerinin okullarla işbirliği yapması, Caferağa ve Yel değirmeni mahallelerinin SİT alanı ilan edilmesi, mahalle meclislerine bütçe ayrılması, belediye-üniversite işbirliği ile çıraklık eğitimi verilmesi, kadın sığınma evlerinin artırılması, Haydarpaşa’nın müze yapılması, ilçenin kültür envanterinin çıkarılması, bisiklet parkları yapılması, biyolojik arıtmaya geçilmesi, minibüslerin kaldırılması, Kurbağalı derenin ıslahı gibi onlarca somut öneri getirildi. İleriki bir tarihte odak gruplarda bu öneriler ayrıntılı ele alınacak ve uzmanlarca değerlendirilecek ve Stratejik Plana dahil edilecek. Bize düşen bu süreci izlemek ve önerilerin ne kadarının plana gireceği ve planın ne ölçüde hayata geçirileceğini sorgulamak.

Yrd. Doç.Dr Barış Gençer Baykan
Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi

Bu yazı ilk olarak EKO IQ dergisinin Ağustos 2014 sayısında yer almıştır. 




17 Haziran 2014 Salı

17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü


17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü’nde;
Her yıl 12 milyon hektar çölleşiyor, arazi bozunumu ve çölleşmenin ekonomiye verdiği senelik kaybın 42 milyar dolar olduğu belirtiliyor

TEMA Vakfı, 17 Haziran Çölleşme ile Mücadele Günü’nde, toprağın önemine, toprağın iklim değişikliğinden nasıl etkilendiğine, çölleşme ve kuraklık ile mücadelede acil olarak gündeme alınması gereken noktalara dikkat çekti.

Dünyada yaklaşık 1,5 milyar insanın yaşamı bozunmakta olan arazilere bağlıyken,  Dünyanın en fakir kesiminin yüzde 42’si çoktan bozunmuş arazilerde yaşıyor. Tarım alanlarının yüzde 52’sinin ise orta veya ileri düzeyde bozunuma uğramış durumda olduğu belirtiliyor.  Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklık en çok kırsal bölgelerde yaşayanları etkiliyormuş gibi gözükse de bu etkilerin artan gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak dalga dalga yayılacağı, şehirleri ve burada yaşayan şehirlileri de tehdit edeceği öngörülüyor.

Dünya tarihinde ilk defa şehirlerde yaşayan insanların sayısının, kırsalda yaşayanları geçtiği belirtiliyor. Gıda üretimine katkısı olmayan ve net tüketici olan şehirlilerin; iklim değişikliğinin etkileri ve çölleşme sebebiyle artan gıda fiyatlarına karşı çok kırılgan oldukları ifade ediliyor.  Bu konuya örnek olarak  2010 yılında gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak büyük çoğunluğu kentlerde yaşayan 44 milyon insanın aşırı yoksulluk ve açlık sınırının altındaki koşullarda yaşamaya itildiği gösteriliyor.

Bu noktada, ekosistem merkezli adaptasyon kavramı öne çıkıyor. Bu kavram, çölleşme ile mücadele ve küresel ısınma gibi sorunlar karşısında uyum sağlamaya ve önlem almaya dayanan bir yol haritası içeriyor. Sürdürülebilir toprak yönetiminden, sera gazı azaltım stratejilerine, biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin güçlendirilmesinden,  topluluklara yönelik yerel adaptasyon stratejilerine kadar çok sayıda politikanın altı çiziliyor.

Ekosistem merkezli adaptasyon yüksek verimlilik potansiyeli taşıyor

Ekosistem merkezli adaptasyon ile 2030 yılı itibariyle gıdada yüzde 50, enerjide  yüzde 45, su varlıklarında ise yüzde 30 oranında artış sağlanabileceği belirtiliyor. Ekosistem merkezli adaptasyon stratejisinin sunduğu düşük maliyetli yöntemler, yüksek verimlilik potansiyeli taşıyor. Hayvancılığın doğru planlanması ve gözetimi, çayır ve mera verimliliğini sürdürülebilir kılıyor. Sağlıklı toprak sadece gıda üretimi sürekliliğini sağlamıyor, iklim değişikliği kaynaklı şiddetli doğa olaylarına karşı direnci de artırıyor.

UNCCD[1], “Toprak Geleceğimizin Güvencesidir. Toprağım İklime Dayanıklı”[2] olarak belirlenen 2014 Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün sloganı ile toprak ve iklim değişikliği ilişkisine dikkat çekiyor. TEMA Vakfı olarak, Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nde bir kez daha sağlıklı yaşamın, sağlıklı topraklarda mümkün olabileceğinin altını çiziyoruz. Karar vericileri, iklim değişikliğinini gittikçe daha çok hissettiğimiz etkilerine uyum sağlarken, sağlıklı topraklarımızı, sürdürülebilir yaşamı sağlama fırsatı olarak değerlendirmeye çağırıyoruz.


Türkiye Çöl Olmasın!                                                                                                                                                                        TEMA Vakfı  




[1] UNCCD: Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi
[2] Sloganın orijinali: Land Belongs to the Future, Let’s Climate Proof It

10 Ocak 2013 Perşembe

Bir tıkla değişim gelir mi?

 İmza kampanyaları yeni bir eylem biçimi değil.İmza kampanyasını kullanmayan çok az toplumsal hareket veya sivil toplum örgütü vardır.Son dönemde öne çıkan ise  bireysel kampanyalar ve ıslak imzaların yerini online (çevrimiçi) imzaların alması. Bu bağlamda dünyanın en önemli imza kampanya platformu Change.org’un Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü  Dr. Uygar Özesmi ile söyleştik. Özesmi’ye online aktivizmin dinamiklerini, Change.org’un hikayesini ve Türkiye’de neler yapmak istediklerini sorduk.

YG: Merhaba Uygar, seni çevre alanında TEMA ve Greenpeace gibi Türkiye’nin en büyük çevre sivil toplum kuruluşlarının direktörlüğünü yapmış, Doğa Derneği gibi pek çoğunun da kuruluşunda ve gelişiminde rol almış birisi olarak tanıyoruz. Birden seni şimdi change.org’da görüyoruz, nereden çıktı bu? Çevre hareketinden kopmuş mu oldun? Nedir change.org, nedir senin görevin burada?
UO: Biliyorsun bu görev değişikliği esasında çok yeni değil, 4 ay oldu. Greenpeace’den Ağustos 2012’de sonunda ayrıldım, ama hemen Kanada’ya CIVICUS (Sivil Katılım için Dünya Birliği) toplantısına gittim, ardından da ekibimi kurdum ve ekimde change.org bütün hızıyla Türkiye çevrimiçi yani online dünyasına daldı. Change.org dünyanın en büyük imza kampanyası platformu. Nerede olursanız olun, hangi değişimi görmek istiyorsanız change.org üzerinden kampanya başlatarak hayal ettiğiniz dünya için harekete geçebiliyorsunuz. Change.org bir hizmet kurumu. Değişim ise günümüzde ancak online araçların da desteğiyle gerçekleşebiliyor. Change.org sokaktaki vatandaşın ulaşabileceği belki de en güçlü online araç. TEMA’da yerelden gelen binlerce soruna dair yardım beklentilerini bir savunuculuk birimi kurarak karşılamaya çalışmıştım, hatta ismini TEMA Acil koymuştuk. Greenpeace’de bize gelen yüzlerce kampanya talebini kaynak yetersizliğinden geri çevirmek zorunda kalıyorduk, her seferinde kalbim reddetmek zorunda kaldığımız insanlarla beraber kırılıyordu. Ancak şimdi herkes gelip, gücü kendi eline alıp change.org üzerinden mücadeleye başlayabiliyor. Soruna net yanıt verecek olursam çevre hareketinden kopmadım, çevre hareketine mücadelelerini kazanabilmeleri için ekibimle beraber güçlü bir araç sunmanın keyfini yaşıyorum. İşin güzel yanı sende biliyorsun ki çevre mücadelesi tek başına kazanılamaz, bütün alanlarda demokratikleşme ve kadından, engelli veya LTGB haklarına kadar her alanda hakların elde edilmesi gerek. Sivil toplumun gelişmesi için GEF SGP’ye ve STGM’ye emek vermiş birisi olarak burada tam evimdeyim. 
YG: Peki görevin ne Uygar?
UO: Şu ana kadar “Türkiye Direktörü” olarak görev yapıyordum, özellikle hızlı kuruluş için, ancak bu göreve başlarken söylendiği gibi hızlı büyümeye bağlı olarak şimdi “Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü” olarak devam ediyorum. Bu ne demek? Standart yöneticilik ve temsil görevleri yanında bu bölgedeki kampanyaları en iyi şekilde nasıl destekleriz, en büyük değişim yaratma potansiyeline ve geniş kitlelere ulaşma imkanına sahip kampanyalar neler olabilir, stratejik danışmanlık konusunda ekibimle beraber çalışıyorum. İnsanları değişim için, toplumun kaderini kendi ellerine almaları için chnage.org araçlarının en iyi şekilde işlemesine yardımcı oluyoruz.
YG: Bu dünyanın en büyük imza kampanyası platformunun ortaya çıkma hikayesi nedir?
UO: Change.org, 2007 yılında Stanford Üniversitesi öğrencilerinden Ben Rattray ve Mark Dimas tarafından, insanlara önemsedikleri konularda eyleme geçebilmeleri için güç ve imkan vermek üzere kuruldu. Ben ve arkadaşı Mark Dimas mezun olduktan sonra bankacılık sektöründe çalışma yolunda ilerlemek yerine sosyal açıdan yararlı bir iş yapmak istiyorlar. Kuruluşunun ardından geçen ilk bir kaç yılda Ben ve Mark sosyal bağış toplamaktan, grup gönüllülüğü ve sanal politik eylem gruplarına kadar pek çok şeyi denedi fakat hiç biri tam dikiş tutmadı. En son bir tür blog yazarları ağı kuruyorlar. Ağda bir de imza kampanyası bölümü var. Güney Afrika'da 'düzeltici tecavüz' adı altında güya 'lezbiyenliği düzeltmek için' yapılan suça karşı 175 ülkeden 171 bin kişi imza atıyor. Güney Afrika hükümetinin etkilenip önlemler almaya başladığını gören Rattray ve Dimas, siteyi dönüştürüyor; 2007'de Change.org kurulmuş oluyor. Geçen kısa sürede şu anda 18 ülkede ofisi, 150’nin üzerinde çalışanı, 25 milyonun üzerinde kullanıcısı var, her ay 2 milyonun üzerinde yeni üye kazanıyor ve tüm dünyada günde en az bir kampanya başarıyla sonuçlanıyor.

YG: İşleyişi nasıl, insanlar nasıl harekete geçiyor, anlatır mısın?

UO: Herhangi bir kişi, kim olursan ol, nerede olursan ol, www.change.org adresine gelerek üç aşamada değişim yaratmak istediği konuda imza kampanyası başlatabiliyor. Kampanya yoluyla neyin değişmesini istiyorsa o konuyla ilgili muhatabı belirliyor ve o kişi ya da kuruluşa yönelik kampanyayı başlatarak talebini iletiyor. Her bir imzacıyla kampanya muhatabına bir kampanya mektubu iletiliyor ve böylece kampanya muhatabının dikkatinin çekilmesi sağlanıyor.


Önce siteye giriyorsun, 'Kampanya Başlat' kutucuğuna tıklıyorsunuz; aşağıdaki soruların olduğu formu doldurup, 'kurallar' bölümünü dikkatlice okuduktan sonra, istersen fotoğrafla da süsledikten sonra kampanyan hazır.1. Başlatacağın kampanya kime yönelik? (Birey, kurum ya da hükümet organının adı ve varsa e-mailleri yazılıyor...)2. Muhataplarından ne talep ediyorsun?3. Bu senin için neden önemli? (İnsanlar bu kampanyaya neden destek vermeli)İmzadan sonra siteye giren herkes görebiliyor; her imza veren sosyal ortamlarda bunu paylaşıyor. Muhataba ilk imzalayan 50 kişinin e-maili gidiyor. Sonrasında muhataba azalan sıklıkta kampanyanın yorumlu e-mailleri ve durumuna dair bilgilendirme mailleri gidiyor. Yani muhataba talep ve artan destekçi sayısı mutlaka iletilmiş oluyor. Ama karşıdakinin email hesabını kilitlemeden. Önemli olan burada bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek.
YG: Change.org öncesinde web imkanlarını kullanmadan yürütülen imza kampanyalarının etkisi azalmış mıydı?
UO: Online bir kampanya yürütmek, konuyla ilgili gönül birliği içinde olan insanların zaman ve mekan kısıtlaması olmadan aynı konu için taleplerini dile getirmesini sağlamaya yarıyor. Online kampanyalar bireyleri harekete geçirmek için tek başına kullanılabileceği gibi hali hazırda bulunan geleneksel bir imza kampanyasının da online bir ayağı olabilir. Geleneksel imza kampanyalarının etkisini belirlemede en önemli etkenlerden biri ister yerel olsun ister ulusal bir konuda geniş kitlelere ulaşmanın zor olmasıydı.  Online kampanyalar sayesinde bir kişi konuya destek verebilmek için nerede ve ne durumda olursa olsun imzasını atabiliyor, böylece kampanyalar imkanlarla kısıtlı olmaktan çıkıp yaygınlaşması kolay hale geliyor. Bu online gidişat ve kolaylık, kanaatimce yavaş yavaş güçlenerek İsviçre kantonlarındaki gibi güçlü bir demokratik katılıma doğru gidecek gibi. Erk sahipleri görevlerinin o erki onlara verenlerin beklentilerini karşılamak ve hesap vermek olduğunun daha da bir idrakine varacaklar.
YG: Online aktivizme (çevrimiçine) geçmek bir zorunluluk mu tercih mi?
UO: Günümüz koşullarında bir zorunluluk. Soruyu şöyle sorsak yanıtı ne olurdu? Kasetten CD’lere geçmek bir tercih mi? Müziği internetten indirmemek ve sadece kitapçıdan CD olarak almak bir zorunluluk mu? Çağ değişiyor, toplumsal ve ekolojik mücadele içinde yer alanlar ellerindeki her güçlü barışçıl aracı kullanmaları bir zorunluluk hatta bir sorumluluk diye düşünüyorum galiba...
YG: Türkiye’de  faaliyete geçme kararı nasıl alındı?
UO: Burada ofis açılmasının nedeni talep. Bu kararın alınmasında en büyük etken Türkiye’de sosyal değişimin ve aktif vatandaşların yoğun olması. Aynı anda hem hak ihlallerinin, ve yolsuzlukların sıkça yapıldığı hem de vatandaşların tepki göstererek hakkını aradığı bir ülke. Türkiye sosyal değişimin hızla gerçekleştiği bir ülke, hem sorunlar hem de tepki bol. 1 Eylül 2012'de Türkiye ofisi açıldığında 100 bin kullanıcı vardı. Site Türkçe’ye çevrildikten sonra 4 ay gibi kısa bir sürede 235 bine çıktık. Türkiye'deki bu hızlı büyüme potansiyelini benim gördüğüm gibi Ben Rattray’in de görmesi şaşırtıcı değil bence. Üstelik önceden kampanya açanlara destek yokken şimdi en azından başarılı gidenlere veya başarı potansiyeli taşıyanlara benimle beraber kampanyalardan sorumlu iki çalışma arkadaşım, Serdar Paktin ve Zennube Ezgi Kaya da destek veriyor.
YG: Öncelikleriniz ve hedefleriniz nelerdir?
UO: Change.org Türkiye'de insanların yaratmak istedikleri değişim için kolaylıkla başvurduğu, insanların hemen aklına gelip kullandıkları bir çözüm platformu olmayı amaçlıyor. Change.org’un en temel amacı insanlara nerede olurlarsa olsun görmek istedikleri değişimi yaratma gücü ve değişimin günlük hayatın bir parçası olmasını sağlamak. Türkiye'de büyük bir online kullanıcı sayısına ulaşmayı ve bu kullanıcıları örgütlü sivil toplum ile buluşturmayı amaçlıyor.
YG: Türkiye’de imza.la veya imzakampanyam.com’dan ne farkınız olacak?
UO: Online bir imza kampanyası platformu olmak diğer benzer platformlarla kıyaslama noktasına getirse de aslında teknolojik altyapısı ve yöntemleri çok farklı. Bu yüzden mesela İspanya’da en büyük imza kampanyası platformu Actuable daha Change.org ülkeye girerken birleşmiş. Kullanıcı kolaylığı için oluşturulan change.org yakın zamanda yeni tasarımıyla kullanıma açıldı, ve her gün kullanım kolaylığını artırmak üzere geliştiriliyor. Bilgisayar kullanmayı çok iyi bilmeyen veya internet dünyasını yakından tanımayan biri için bile kullanımı oldukça basit bir site Change.org.
Küresel bir güç birliğine ve etkinliğe sahip. Böylece ses getirecek kampanyalar yalnızca Türkiye ile sınırla kalmıyor, yurtdışından da destek alabiliyor. Örneğin Kapadokya’da yapılaşmaya karşı kampanyalar Fransa ve Japonya’dan destek aldı. Benzer şekilde Türkiye’yi ilgilendiren bazı kampanyaları da diğer Change.org sitelerinden alarak ülkemizde sunabiliyoruz. Erasmus burslarının kalkmaması veya Instagram’ın kullanım koşullarının değişmemesi için olan kampanyalar gibi. Böylece değişim ve etkileşim hem yerelde de hem de uluslar arasında da sağlanabiliyor.
Change.org’da olup diğer sitelerde olmayan en önemli özelliklerden biri de “Muhatap” seçme. Böylece imza kampanyasının bitiminde imza teslim etmeden çok önce, kampanya başlar başlamaz muhataplar haberdar ediliyor. Muhatap adresine girilen e-posta adresine, ilk 50 imza ve hesabı kilitlemeden yorumlar ve güncellemeler gönderiliyor. Böylece muhatabın kampanyadan haberdar olma süresi kısalırken çözüme giden yol açılıyor, süreç hızlanıyor.
Ayrıca spam filtrelerine düşmeden imza kampanyasını başlatan kişi ve kurum imzalayan kişilere dilediği zaman güncelleme postaları ve bilgilendirme mesajları gönderebiliyor. Böylece kampanya başlatıcı ve imzalayanlar arasında iletişim ve bağ kurulması sağlanıyor.

Bireysel hesapların yanı sıra kurumsal hesapların da açılmasına imkan tanıyoruz. Böylece kurum ya da organizasyon adına açılan kampanyalarda imza kampanyasını başlatan kurum, destekçilerine kurumsal kimliğiyle yaklaşıyor ve iletişim kurabiliyor. Yani kullanıcılar bireysel hesap açıp kurum olduklarını açıklamak zorunda kalmıyor, iletişim doğru kuruluyor.

O kadar farklı ki esasında herhalde en iyisi insanların kendisinin keşfetmesi...

YG: Yurttaşlar hangi konularda imza kampanyaları açıyorlar? Ağırlık verilen konular nedir?
UO: Açılıştan bu yana 7000’in üzerinde kampanya başlatıldı ve bunun 4000’den fazlası aktif olarak devam etmekte.  Şu anda 235.000’in üzerinde aktif üyemiz var ve hızla artarak devam ediyor. Kampanya konuları yoğunluklu olarak insan hakları, çevre, doğa koruma, hayvan hakları, sağlık, eğitim çerçevesinde. Fakat bunun yanı sıra LGBT’den Kadın Hakları’na pek çok farklı konuda da kampanyalarımız var. En iyisi siteye girip kampanyalara göz atbutonuna basıp değişik kombinasyonlarda popülerden yakın zamanlıya, en çok destek alandan konusuna göre bakmakta.
YG: Başarıyı nasıl tanımlıyorsunuz? Kampanyalarda, yeterli imza toplamak mıdır? Kampanya yürütenlere nasıl destek olacaksınız?
UO: Change.org için başarı, açılan bir imza kampanyasının hedef olarak belirlenen imza sayısına ulaşması değil, kampanya sonucunda bir “değişimin” oluşması. Yani hedefi 20.000 imza olan bir kampanya bu imza sayısına ulaştığında değil, kampanya yeteri kadar ses getirip olumlu bir sonuca vardığında, istenen talep yani değişim sağlandığında başarılı kabul edilir. Başarı ve değişim için kimi zaman başta hedeflenenin çok üzerinde bir imza gerekebilirken kimi zaman da hedefi 20.000 olan bir kampanya için 3000 imza bile yeterli olabilmektedir. Buradaki en büyük etken kampanyanın muhatabı olan kişi, kurum ya da kuruluşun konuya gerekli hassasiyetle yaklaşıp yaklaşmadığı. Yaklaştığı zaman imza kampanyasını başlatan kadar dinlemeyi bilen kurumundur da başarı esasında. Muhatabın yanıt vermesi 100 imza ile de olsa 100.000 imza ile de olsa aynı başarıdır. Ne kadar çabuk ve az imza ile başarı gelirse o kadar verimli diyebiliriz. Ancak ne kadar çok insan imza atarsa o konuda o kadar insanın duyarlılığı da artmış veya bu konuda harekete geçmiş demektir ki bunun kendi başına bir değeri var şüphesiz.
Biz ekip olarak kampanya oluşturma sürecinde sorulan sorulara cevap vererek ve sorunlara çözüm bularak destek veriyoruz. Diğer kampanyalardan sıyrılarak geniş kitlelere hitap eden kampanyaları öne çıkan kampanya olarak işaretleyip sitenin açılış sayfasında yayınlıyoruz. Bir kampanyanın öne çıkan kampanya olması için metninin ve görselinin ince elenip sık dokunmuş olması, stratejik olarak doğru esaslar üzerinde durması gerekiyor. Bu noktada ekibimiz metin ve kampanya strateji desteği sunuyor.  Aynı zamanda email gönderimleri yaparak öne çıkan kampanyaları kullanıcılarımızla paylaşıyoruz. Bu maillerin metinlerinin hazırlanması ve ilgilenecek insanlara gönderilmesi için çaba sarf ediyoruz.
YG: Kültürel anlamda yurtdışı örneklerinden farklılaşacağını düşünüyor musunuz change.org üzerinden yürütülen kampanyaların?
UO: Aslında 18 ülkedeki on binlerce kampanyasıyla change.org yaşamın ve insanın olduğu yerde kaygıların da benzer olduğunu gösteriyor; hak ihlalleri, çevre kirliliği, eşitsizlik, yolsuzluk, zalimlik... Fakat ülkeden ülkeye zaman zaman sivrilen noktalar mutlaka oluyor. Örneğin; Hindistan’da temiz su kaynağı ihtiyacı için kampanya başlatılırken, bir Avrupa ülkesinde göçmen haklarına dair bir kampanya öne çıkabiliyor. Bizim ülkemizde nelerin öne çıktığını zamanla göreceğiz, fakat kendi kültürümüzü, sorunlarımızı, yaşantımızı ve beklentilerimizi yansıtan kampanyaların çıkacağı kesin.
YG: Son ama önemli bir soru, peki bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Benim change.org’u tercih etmemdeki en önemli etkenlerden birisi gelir modeli. Change.org Sertifikalı Sosyal Şirket (B-Corporation) dolayısıyla elde ettiği geliri masraflar, hizmetin yaygınlaşması ve kalitesinin artması için harcıyor. Change.org, online aktivistlerle örgütlü sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelmesini sağlıyor. Zaten dünyada da change.org faaliyetlerini sürdürmek için gerekli kaynakları bu yolla buluyor. ABD'de 12 milyon, İspanya'da 3 milyon, İngiltere'de 2 milyon change.org kullanıcısı var; mesela 3 defa bir çevre kampanyasına imza attığınızda Greenpeace'in reklamı geliyor; 'Bizimle iletişime geçmek ister misiniz?' diyen... Kişi kabul ederse email'i Greenpeace'e ulaştırılıyor; ortak bir çalışma sağlanıyor; kişi bağışta bulunursa bunun küçük bir oranı change.org'a hizmet bedeli olarak ödeniyor.' Henüz Türkiye’de başlamayan ama yakın zamanda geçmeyi umduğumuz bir sistemle sivil toplum kuruluşlarına destekçi kazandırıyor.
YG: Bilgiler için teşekkürler, anlaşılan önümüzdeki yıllarda change.org hem kampanya hizmetleri hem de sivil toplumu güçlendiren çalışmaları ile toplumsal ve ekolojik mücadelenin içinde güçlü ve yeni bir aktör olarak yerini alacak gibi görünüyor.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...