1 Kasım 2010 Pazartesi

AP Yeşiller Grubu'nun İstanbul toplantısından izlenimler

Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu, Genişletilmiş Büro Toplantısı’nı 1-2 Kasım 2010 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Bu çerçevede düzenlenen “Müzakerelerin beşinci yılı ve Türkiye – AB ilişkileri perspektifleri” başlıklı toplantı ise AB-Türkiye ilişkileri ve her iki tarafın yaşadığı sorunlara dairdi.

Toplantıda, Avrupa Parlementosu’ndan Yeşil milletvekilleri kürsüde, konuşma yapacak Türkiye entelijansiyasının temsilcileri kendilerine ayrılan mikrofonlu masalarda kürsünün önünde, izleyiciler ise arkadaydı. İçeride konuşulanları duymayan biri büyük bir dava görülüyor sanabilirdi. AB Yeşilleri hakim; Tükiye’den akademi, basın ve sivil toplum temsilcileri kah savcı kah avukat; suçlu ise değişen oranlarda Türkiye, Avrupa Birliği ve Avrupa Yeşilleri idi. AP Yeşiller Grubu Eş Başkanı Daniel Cohn-Bendit, Avrupa Parlamentosu –TBMM Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Helene Flautre ve AP eski Yeşiller milletvekili Joost Lagendijk kolaylaştırıcılık görevi üstlendiler. Türkiye’den akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve politikacılar kendilerine ayrılan süre içerisinde Türkiye- AB ilişkileri ekseninde kendi cephelerinden sorunlara dikkat çektiler. O kadar çok konuya değinildi ki toplantıyı izlemek zamam zaman gerçekten zorlaştı. Kıbrıs, limanlar, HES, Kürt sorunu, KCK davası, insan hakları, Ermeni sorunu, müzakereler, çevre faslı, enerji, basın ve ifade özgürlüğü, ekonomik kalkınma, AB’deki Türk Diasporası, Avrupa’da yükeselen yabancı düşmanlığı, ekonomik kriz, asker-sivil ilişkileri, AKP, CHP….Herkes eteğindeki taşları döktü. AB- Türkiye arasındaki eski heyecanın olmadığı fikri sıkça vurgulandı. Sürecin yeniden canlandırılması konusunda bir kaç cılız öneri dışında bir gelişme yoktu.

Diğer konuları bir yana bırakıp çevre ile ilgili neler ele alındı ona bakalım. Öncelikle AB Yeşilleri Türkiye’de çevre politikaları ve çevre sorunları ile ilgili derin bilgiye sahip değiller. Yaşanan tahribatın ve tehditlerin çok az bir kısmının farkındalar (Hasankeyf/Ilısu, HES gibi). Elbette Avrupa’nın 16 ülkesiden 55 milletvekilinin (Toplam 736) kendi ülkelerinin, AB’nin çevre politikaların yanında Türkiye çevre gündemine de hakim olmaları beklenemez. Ayrıca bu, Türkiye’den konuyla ilgili partnerlerinin yeterince bilgilendirme yapmamasından kaynaklanabilir. Örneğin Avrupa Yeşilleri ile 90’lardan beri işbirliği içinde olan Türkiye Yeşilleri son beş yılda Türkiye’de yaşanan çevre tahribatını bir rapor şeklinde iletebildi mi? Greenpeace, TEMA, WWF veya Doğa Derneği kendi alanlarındaki çalışmalarını AP Yeşiller grubuna gönderiyor mu? Belki temaslarda değiniliyordur ama sistematik bir bilgi alışverişi olmadığı kesin.

Biraz da AB’nin yaşadığı ekonomik krizin de etkisiyle Avrupa Yeşilleri Türkiye’deki ekonomik göstergelere hayranlıkla bakıyorlar. Türkiye’deki kalkınma-çevre çatışmasına pek girmiyorlar. Bu algıyı yaratmada hükümetin başarısı yadsınamaz. Öte yandan AB Yeşilleri’nin resmi ilişkilerde TBMM’deki partileri muhattap almasından daha doğal bir şey yok fakat Türkiye Yeşiller Partisi’ni de eşit bir partner olarak kabul edip diğer siyasi aktörlere de muhattap olarak işaret etmeleri gerekiyor.

Toplantıda çevreye değinen konuşmacıların yorumları şu şekildeydi:

Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Cengiz Aktar: Hükümet partisinin ekonomik ideolojisini ele almak lazım. Ekonomi büyüyor ama hangi maliyetle? Son 8 yılda ultra liberal bir saldırı sözkonusu ve bu hiçbir doğal, kültürel korumayı gözetmiyor. Oysa Türkiye kirletmeden kalnınan bir model yaratabilir. Avrupa devletleri kirlettiklerini temizliyorlar. 2 önerim olacak. 1) Çevre faslının pürüzsüz işletilmesi. Avrupa Parlementosu milletvekili Emine Bozkurt’un hazırladığı “Kadın” raporunun bir benzeri “Türkiye’nin Organik ve Biyoçeşitlilik Varlıkları” üzerine yazılabilir ki bu rapor çevrecilere ve ekoloji aktivistlerine çok yardımcı olacaktır. Avrupa- Türkiye ilişkilerine baktığımızda statükoyu sürdürmek daha zor. Türkiye’nin makul bir giriş tarihine ihtiyacı var. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına denk gelen 2003 olabilir. Çevre faslına uyumun maliyeti konusunda etli analizi yok. Ortada dolaşan rakamlar 120-130 milyar dolar civarında. Üyelik perspektifi olmayan hiçbir ülke bunu karşılamak istemez. Sosyal Politika faslında da aynı şey sözkonusu. Sanayiciler de bu maliyetin altına girmezler.

Avusturya Yeşil milletvekili Urike Lunacek: Ilusu barajına Avusturya’da karşı çıktık.

BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras: Başbakan Hasankeyf’te başka hesaplar var diyor. Bunu açıklamalı. Ilısu’da, Allianoi’de meşru talepler kriminalize ediliyor.

Türkiye Yeşiller Partisi eşsözcüsü Ümit Şahin: German Marshall Fund’ın son verilerine gore Türkiye toplumunda AB’ye verilen destek %38’e, Türkiye’nin üye olacağına duyulan inanç ise %26’ya düşmüş durumda. Almanya ve Fransa’da Türkiye’nin üye olmasına verilen destek %16. Türkiye Yeşiller Partisi, Türkiye’nin AB üyelğini en çok destekleyen partilerden biri. Toplumda tabandaki heyecan ve desteği arttırmak için somut düzenlemeler gerekebilir. Vize düzenlemesi bir samimiyet göstergesi olabilir.
Yıllardır insan hakları, sosyal haklar ve çevre konusunda AB sürecini bir kaldıraç haline getirmeye çalıştık. Ama şimdi AB’ye uyum adı altında doğa tahribatına kalkışılıyor. HES sorunu enerji politikası konusunda değil doğa koruma çerçevesinde işlenmeli. Rize İkizdere Vadisi SİT alanı ilan edildi 3 gün sonra, hazırlık sürecini izlediğimiz “Tabiatı Koruma Kanunu” Meclis’e geldi ve AB’ye uyum ve Çevre faslı içinde ele alınıyor. Buna gore 1234 SİT alanı ortadan kaldırılacak, sıfırlanıp yeni statü verilecek. Bu alanlara yalnız HES’ler değil, çimento fabrikaları, termik santraller ve altın madenleri sokulacak. SİT alanı ilan etme yetkisinin Bağımsız kurul’dan alınıp Çevre Bakanlığı’na veriliyor. Bakanlık bünyesindeki Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu’nda 14 çevre bürokratı ve 6 bağımsız isim olacak. Bunu AB’ye uyum olarak ortaya koyuyorlar. Hükümetin çevrecilere karşı hasmane bir tutumu var. Nükleer karşıtı eylemden yargılanıyoruz. Dün Taksim’deki patlamadan sonra Başbakan’ın demeci şöyle:”Amaçları Ilısu’yu engellemek, kalkınmayı engellemek”. Altan Öymen bir yazısında Yeşiller Partisi Meclis’te olmalı demişti. Seçimlere girmek için 41 ilde 150 örgüt kurmanız gerekir ve %10 baraj var. Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası değişmeli.

Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu, Genişletilmiş Büro Toplantısı’nın toplantılarını Koray Doğan Urbarlı ve Efe Göktoğan Yeşil Gazete için izlediler. Ayrıntılar için http://www.yesilgazete.org/

31 Ekim 2010 Pazar

Kitap Fuarı'nda çevre peşinde


Tüyap Kitap Fuarı'na Beylikdüzü'ne taşındığından beri yolum düşmemişti. Bu sene gitmeye karar verdim ve Fuar'ın ilk günü Cumartesi sabahı erken kalkıp Taksim AKM önündeki Tüyap servislerini beklemeye başladım. Yaklaşık 150 kişilik sıra moralimi biraz moralimi bozdu. Bu arada korsan bir minübüs 1o TL'ye otobandan kitap fuarı sloganıyla piyasaya girdi. Ücretsiz serviste sıra gelir mi derken iki otobüs 11'de geldi ve herkesi aldı. 12 civarı Fuar'a girdim. Tepebaşı'ndaki salon ile karşılaştırılamayacak kadar büyük bir alana yayılmış kitap fuarı. İçeri girdiğimde önce bir turladım ve ilgilendiğim kitaplar olabileceği düşüncesiyle 5-6 yayınevi ve birkaç çevre kuruluşunun salon ve stand numaralarını katalogtan not aldım. Önceki akşamdan da İdefix'ten çevre ile ilgili en çok hangi yayınevi kitap basmış diye baktım ama akademik yayınlar (çevrebilim, çevre mühendisliği vb) dışında çevre ile özdeşleşen bir yayınevi bulamadım. Birçok yayınevi çevre/ekoloji/doğa konuları çerçevesinde kitaplar basıyor ama yayın politikasını sadece bu konulara ayırmış bir tanesine rastlamadım. Velhasıl kelam fuarda 3 saat içinde belirlediğim ziyaretleri yaptım. 10. salon sivil toplum kuruluşlarına ayrılmıştı. Türkiye'nin ilk Yavaş Şehri Seferihisar'ın standına uğradım. Güzel bir kent rehberi hazırlamışlar. Ayrıca Sakin Şehir, Yavaş Yemekler, Tarih ve Yavaş Yollar broşürlerini bir arada toplamışlar. Derelerin Kardeşliği Platformu'nun da broşürlerini aldım. Vadilerinin HES'ler ile değil ekolojik turizm ve organik tarım ile kalkınacağını savunuyorlar. HES'lere karşı bir imza verip devam ettim. TEMA standında güzel bez torbalar gördüm. Onlar da yayınlarını sergiliyordu. Eski basım kitaplarının birkaçını Kadıköy Alkım'dan almıştım. Çocukların ve gençlerin çevreyle ilişkisini merak ettiğimden Yavru TEMA'nın Çekirdek dergisini aldım. Son olarak S.O.S Çevre Gönüllüleri Platformu'na gittim ve kurucusu Türksen Başer Kafaoğlu ile tanıştım. S.O.S Yayınları'ndan daha önce haberdar olmadığım gibi çıkardıkları kitapları da bilmiyordum. Kafaoğlu'nun yayına hazırladığı "Küreselleşme , Tarıma Etkileri ve Alternatifler" ile Çevre Ekonomisi ve Politikası 98" kitaplarını aldım.Sağolsun Kafaoğlu benim için kitaplarını imzaladı. Bu arada yine SOS'ten Prof. Şeminur Topal'ın "Tarım, Gıda, Ekosistem Boyutuyla Biyoçeşitlilik: Toplumsal ve Yasal Yankılarını kitabını da yeni gördüm. Topal'ın ilk kitabının Yeni İnsan Yayınevi'nden çıkan "Değiştirilen Gen mi Sen mi Evren mi?" olduğunu sanıyordum.

Geçtiğimiz haftalarda 1951 yılına ait 11 adet Yeşil Türkiye gazetesini aldığımdan beri çevre temalı eski yayınlara merak saldım. Türkiye'de çevre tarihinin yazılması gerektiğini düşünüyorum ama bu konularda çalışan/çalışacak tarihçiler var mı bilmiyorum. Fuarda sahaflara ayrılan bir salon vardı. Ggözüme bir şey çarpar mı diye şöyle bir turladım ama bir şey çıkmadı. Tekrar ana salonlara döndüm. Yağmurun Kırk İşareti ve Sürü romanlarıyla duymuş olabileceğiniz Resif Kitap standına uğradım ve Anıl Bilge ile fuardan, kitaplardan ve ziyaretçilerden konuştuk ayaküstü. Melek Göregenli'nin yazdığı ve Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan Ekim ayında basılan Çevre Psikolojisi' ni alacaktım ama tercihimi Fuar dışında bulamayacağım yayınlardan yana kullandım. Tarih Vakfı tarafından 1992-2008 arası yayınlanan İstanbul Dergisi'nin "Su", "İstanbul'a sivil sahip çıkış" ve "İstanbul'un Yeşili-Mavisi" dosya konularını içeren eski sayılarını aldım. Çocuklara yönelik kitaplar basan yayınevlerinin standlarına uğramak istedim. Son dönemde çevre ile ilgili kitaplar bastıklarını izliyordum, listeme de Günışığı Kitaplığı'nı almıştım fakat o hengamede kitapları incelemek mümkün olmadı. Çocuklar aannelerini ve babalarını sürükleyerek bu standlara yönlendiriyorlardı. Yayınevleri çalışanları da hangi kitabın kaçıncı sınıfa uygun düşeceğini anlatmakta meşgullerdi. Saat 3'e doğru çıktım ve yine servis ile Taksim'e döndüm.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...