10 Haziran 2011 Cuma

Ekolojik Şehircilik: Yerel Yönetim Politikaları, Tasarım Yaklaşımları

Hollanda Mimarlik Enstitüsü (The Netherlands Architecture Institute (NAI) Gezici Çalıştaylar Programı /Debates on Tour Program
13 Haziran 2011 / SALT Beyoğlu. Istanbul.

Hollanda Mimarlik Enstitusu (NAI), Uluslararası Rotterdam Mimarlık Bienali – Making City (2012), SALT, Istanbul Bilgi Universitesi ve Urban 4 işbirliği ile İstanbul’ da 13 Haziran tarihinde ikinci Gezici Çalıştaylar (Debates On Tour) programını organize etmektedir. Programın amacı ekolojik şehircilik anlayışı üzerinden ilerleyen farklı tasarım, uygulama ve yerel yönetim yaklaşımlarının Hollanda – Ranstad ve İstanbul üzerinden örneklendirildiği bir tartışma platformu yaratmaktır. Bu amaçla her iki bölgede konu üzerine çalışmalar yapmış uzmanlar bir araya getirilecektir. Etkinliğe çeşitli uzmanlık alanlarından katılımcılar ve öğrenciler davetlidir.
Küratörler: Asu Aksoy (IABR), Chris Luth (NAI), Ceren Sezer (Urban4)

Ekolojik Şehircilik: Yerel Yönetim Politikaları, Tasarım Yaklaşımları
Bu çalıştay büyüme ve gelişme rotasına girmiş kentlerin çevrelerinde yer alan tarım alanları üzerinde büyük baskı oluşturarak tarım ekonomisi ve arazi yapısını hızlı bir dönüşüm sürecine zorladığı olgusundan yola çıkmaktadır. Bu tür verimli araziler genelde su havzaları ve ormanlık alanlara bitişiktir ve tarım arazilerinde meydana gelen değişim tüm ekolojik sistemi olumsuz yönde etkilemektedir. Planlama ve yönlendirme kurum ve mekanizmalarının hızla gelişen kentleşme sürecini denetleyemediği durumlarda kent-dışı çevre üzerindeki baskılar daha da büyüktür. Kentsel büyüme kontrolsüz bir yayılma şeklinde ilerlediğinde bu süreç emisyonların etkisini arttırır ve ekolojik denge büyük bir bedel öder. Bildiğimiz gibi kentlerin ekolojik etkisi geniş kapsamlı bir başlık olan kentsel emisyonlar başlığı altında incelenmektedir. Karbon dönüşümüne etki eden iki ana kategori bulunmaktadır: aerosol emisyonları, sera gazı emisyonları ve katı atıklar; toprak kullanımına dair değişiklikler. BM Habitat’a göre ‘kentleşme toprağın kullanımını değiştiren bir süreçtir. Geçirimsiz yüzeyler yaratarak, sulak alanları doldurarak ve ekosistemi parçalayarak karbon dönüşümünde orantısız etkiye neden olmaktadır’. Kentler geliştikçe CO2 emisyonlarını emme potansiyeline sahip arazileri gasp ederek kentin ekolojik dengesini ayakta tutan tarım arazileri, su havzalarıve ormanlar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu çalıştayda mega kentsel büyüme koşulları altında ekolojik sürdürülebilirliği sağlama konusunu ele alacağız. Bilindiği gibi dünya nüfusunun çoğunluğu artık kentlerde yaşamaya başlamıştır ve kentsel yaşam formları İstanbul gibi mega kentler şeklini alabileceği gibi, Randstad örneğinde olduğu gibi bir çok kentinbirbirine yaklaşarak bir kentsel bölge rejimleri oluşturduğu yoğunlaşmalar olabilecektir. Cevap arayacağımız soru yenilikçi tasarım ve yönetişim stratejileri ve pratikleri sayesinde kentlerin ekolojik olarak kabul edilebilir büyüme sağlayarak emisyonların azaltılmasına katkı sağlayıp sağlayamayacağı olacak. Bu konuları İstanbul ve Randstad örnekleriyle ele alacağız.

PROGRAM
13:30 - 13:45 / Hollanda Mimarlık Enstitüsü’nün Açılış Konuşması
Küratörler: Chris Luth (NAI), Asu Aksoy (IABR, İstanbul Bilgi Üniversitesi) ve Ceren Sezer (Urban4, TU Delft)
13:45 - 14:10 / Konuşmacı: Özdemir Sönmez (Planlama Koordinatörü, Istanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi)
Konu: İstanbul’un Büyümesi ve Ekolojik Dengeleri
14:10 – 14:35 / Konuşmacı: Uğur İnan (Şehir Planlama Müdürü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi)
Konu: Büyüyen İstanbul’da Ekolojik Problematik ve Planlama Yaklaşımları
14:35 - 15:00 / Konuşmacı: Arjen van der Burg
(Şehir Plancısı, Hollanda Çevre Bakanlığı Kıdemli Strateji Uzmanı)
Konu: Hollanda’nın Yeşil Kalbi (The Green Heart) ve Ekolojik Mesele
15:00 – 15:30 / Tartışma - Değerlendirme – moderatör Zeynep Enlil
(Öğretim Üyesi, Yıldız Teknik Üniversitesi / Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
15:30 - 15:45 / Kahve Arası
15:45 – 16:10 / Konuşmacı: Cem Çelik (Mimar, Şehir Plancısı, Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi)
Konu: Kentsel Tarım ve Ekolojik Sürdürülebilirlik: Arnavutköy
16:10 – 16:35 / Konuşmacı: Dirk Sijmons
(Peyzaj Mimarı / H+S+N Peyzaj Mimarlık Ofisi, TU Delft Peyzaj Mimarlığı Bölümü hocası)
Konu: Ekolojik kentleşme için tasarım stratejileri: Hollanda’dan örnekler
16:35 – 17:05 / Tartışma - Değerlendirme II – Moderatör Gülnur Kadayıfçı (Şehir Plancısı Yüksek Mimar, Arnavutköy Belediyesi Projeler Dairesi Müdürü)
17:05 – 17:20 / Kahve Arası
17:20 – 17:45 / Konuşmacı: Bart Pijnenburg (Tarım/Kent ilişkisi uzmanı, Mensenland)
Konu: Kentsel tarım için stratejiler, yaklaşımlar, oluşumlar: Hollanda’dan örnekler
17:45 – 18:10 / Konuşmacı: - Barış Gençer Baykan
(Bahçeşehir Üniversitesi / Ekonomik ve Toplumsal Araştırma Merkezi)
Konu: İstanbul’da Kentsel Tarım için Değerlendirme
18:10 - 19:00 / Tartışma - Değerlendirme III - moderatör: Ömer Madra
(Yapımcı, Açık Radyo)
19:00 - 20:30 / Belgesel Gösterimi: Requiem for Detroit - Program sonu

6 Haziran 2011 Pazartesi

Çevre yoksa oy da yok!

Türkiye’de gündemdeki en önemli konu nedir sorusunun cevabı kuşkusuz pek çokları için üç hafta sonra yapılacak seçim. Bir yandan seçim tahminleri, partilerin politikaları veadaylar konuşulurken, diğer yandan seçmenler baraja takılmadan kaygıları temsil edilebilir mi edilemez mi hesapları yapıyor. Yaklaşan seçim hararetle tartışıladursun, bu tartışmalarda en dikkat çekici noktalardan biri çevre konusunda sağır edici bir sessizlik olması. Oysa birkaç ay önce çevre meseleleri gündeme epey bir gümbürtüyle ve ‘acil’ statüsüyle girmişti. Fukuşima’daki nükleer kazanın üzerinden sadece iki ay geçti. Nükleer sızıntının çocuklar dahil bütün insanları, toprağı, okyanusu ve doğmamış nesilleri çok uzun süre ortadan kaldırılamayan bir kirliliğe maruz bıraktığı aşikar da, Akkuyu ve Sinop’a yapılması AKP hükümeti tarafından hevesle planlanan nükleer santrallerin riskiyle bizim nasıl yaşayacağımız belirsiz. Tüm Anadolu’da yapılan ve yapılmakta olan hidroelektrik santrallerin ekolojik dengeyi bozmaktan yerel geçim kaynaklarını yok etmeye, su rejimlerine müdahaleden insansızlaştırmaya varan ciddi boyutlarda sorunlara yol açtığını anlatmak için yollara düşen insanların ‘Büyük Anadolu Yürüyüşü’ hâlâ sürüyor. Daha birkaç gün önce Kütahya’da gümüş madeninde baraj çökmesi sonucu yeraltı sularına siyanür karıştı.
Siyasal bir tercih olarak çevre
Bütün bunlara rağmen çevre siyasetçilerin gündeminde değil. Ancak seçmen için bunu gözardı etmenin yaşamsal sonuçları var. Enerji, ulaşım, şehirleşme gibi konularda siyasetçil
er politika yaparken insan hayatından ve doğada yaratılan tahribattan hiç dem vurmuyorlar. Bunun son örneği Başbakan’ın açıkladığı ‘çılgın’ Kanal İstanbul projesi. Seçim öncesinde oy kaygısıyla açıklanan projenin, asıl tartışılması gereken yönü, gerçekleşmesi halinde yaratacağı ekolojik tahribat açısından nasıl bir çılgınlık olacağı. Bu tartışmaların yapılmaması, seçmenlerin çevreyle ilgili kaygılarının siyasi tercihlerini etkilememesi ve bu kaygıların siyaseten temsil
edilmemesi anlamına geliyor. Bunun değişmesi elzem. Çünkü ancak o zaman siyasetçiler daha ekolojik bir anlayışla politika yapmak durumunda kalacaktır. Bu ekolojik anlayış, en temelde insanlığın kaderinin doğanın kaderiyle birebir örtüştüğünün ve insanın parçası olduğu ekosistemin tahribatının, insan yaşamını da dolaysız ve geri dönülmez biçimde etkilediğinin fark edilmesini gerektiriyor.Tabii seçmenlerin çevreyle ilgili kaygıları olmadığı için siyasal tercih
lerini bu yönde yapmadıkları öne sürülebilir. Bu alanda yok denecek kadar az sayıda araştırma ve kamuoyu anketi yapıldığı için, Türkiye toplumunun çevreyle ilgili hangi kaygıları olduğu bilinmez, toplumun zaten çevreyi bir değer olarak görmediği yaygın bir kabuldür. Oysa çok y
eni açıklanan araştırma sonuçları kabullerimizi sorgulamamızı gerektiriyor. A&G’nin Greenpeace için Nisan ayında yaptığı araştırma Türkiye’nin nükleer santral istemediğini somut bir şekilde ortaya koydu (www.greenpeace.org). Nükleer enerji santralleri konusunda bugün bir referanduma gidilmesi durumunda halkın yüzde 64’ü nükleer santral kurulmasına “hayır” diyor. Enerji ihtiyacımızı karşılamak için riske girmeyip temiz kaynaklara yönelmemiz gerektiği görüşünde olanların oranı ise yüzde 84,2. Peki partilerin tabanları nükleere nasıl bakıyor? AKP’ye oy vereceklerin yüzde 41.5’i, CHP’ye oy vereceklerin yüzde 86.2’si, MHP’lilerin yüzde 77.6’sı, BDP’lilerin ise yüzde 73’ü nükleer santral istemiyor. Nitekim bu anketin yayınlandığı tarihten sonra siyasi partiler nükleer konusunu seçim gündemine sokmamak adına daha temkinli adımlar atmaya başladılar.
Ekolojik yıkım
Türkiye’nin yürüttüğü tepeden, modernleşmeci politikaların yerelde ne tür ekolojik yıkımlara neden olduğunu artık görmek zorundayız. Ülkedeki çevre sorunlarının bir haritasını çıkarsak herhalde çok az boş yer kalır. Özellikle enerji ve maden politikaları, doğa ile çatışmanın en şiddetli tezahür ettiği alan. Planlanan 1700 HES’in ve 47 termik santralin, Sinop’ta ve Akkuyu’da yapılacak nükleer santrallerin, onlarca bölgede yapılan kimyasal madenciliğin yaşamı ne derece sürdürülemez kılacağı; iklim, tarım, sağlık, göç gibi konularda ne sonuçlar doğuracağını biliyor muyuz? Ekonominin büyümesi için nelerden vazgeçmeye hazırız?

Ekolojik anayasa
İnsan ile insan arasındaki çatışmayı düzenlemeyi öngören anayasaların, günümüzün ağır ekolojik krizleri ışığında insan-doğa ilişkisini tanımlayan ve doğanın haklarını tanıyan bir şekilde yeniden yapılandırılması gündeme geliyor. Bazı hukuk otoriteleri doğanın hak talebinde bulunamayacağı düşüncesinden hareketle doğanın bir hak öznesi olamayacağını savunsa da birçok ülkede insan merkezli değil, ekoloji merkezli Anayasa yapma girişimleri sürdürülüyor. Türkiye’de de Ekolojik Anayasa Girişimi iklim değişikliği, çevre kirliliği ve doğanın önlenemeyen tahribine karşı hangi anayasal önlemler alınabilir, doğayla uyumlu bir varoluş nasıl sağlanabilir, böyle bir varoluş için vatandaşların doğaya karşı yükümlülükleri ne olmalıdır, sadece bugün yaşamakta olanların değil, gelecek kuşakların da yeryüzünün bütünlüğü ve sürekliliği içinde var olma hakkı nasıl korunabilir sorularına yanıtlar üretmek için çalışmalarına devam ediyor (www.ekolojikanayasa.org).

Dolayısıyla ekolojik bir anlayış benimsemek, seçime kadar olan süreyi kapsayan sadece kısa vadeli bir siyasal gündem için değil, uzun vadede çevreyle barışık bir toplum yaratmak için gerekli. İşe 12 Haziran seçimlerinde suyumuza, havamıza, toprağımıza, gıdamıza yönelik tehditlere çözüm üretecek milletvekillerini Meclis’e göndermekle başlayabiliriz.

Barış Gençer Baykan, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi
Hande Paker, Bahçeşehir Üniversitesi siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...