26 Aralık 2009 Cumartesi

Kopenhag Zirvesi: Zayıf Mutabakat, Hedefsiz Türkiye


7-18 Aralık 2009 tarihlerinde 192 ülkeden 15 bin delege, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMDİÇS) 15. Taraflar Konferansı’nda bir araya geldi. Küresel seragazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumda finansal ve teknolojik yardım konularında bir anlaşmaya varılması için müzakereler yürütüldü ama sonuçta bağlayıcı kararlar içermeyen, zayıf bir mutabakat çıktı. İki yıl süren müzakereler ve 12 gün süren yoğun toplantıların ardından yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmanın çıkmaması, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden olan iklim değişikliği gibi küresel bir sorun ile mücadelede devletlerin ulusal çıkarları ötesinde bir politik irade gösterememelerinden kaynaklandı.

Hedef 2 derece ama bağlayıcı indirim yok.

Müzakerelerin son gününde açıklanan Copenhagen Accord-“Kopenhag Mutabakatı’' başlıklı metinde ortak fakat farklı sorumluluklar ve kapasiteler çerçevesinde iklim değişikliği ile mücadele için güçlü bir politik irade vurgulanıyor ve küresel sıcaklık artışının 2 dereceden daha az olmasını sağlamak amacıyla emsiyonlarda kısıtlama yapılması gerektiği" ifade ediliyor. Uluslararası çevre kuruluşu WWF (World Wide Fund for Nature), Zirve sonrası yaptığı analizde, Kopenhag Mutabakatı’nın içeriğinin 3 derece veya daha fazla artışa denk düştüğünü, bunun da milyonlarca hayata, yüz milyarlarca dolara malolacağını belirtti.
Mutabakat metninde yer alanlar kadar yer almayan konular da tartışma yarattı. Küresel sıcaklık artışını 2 derecede tutmak için gerekli seragazı azaltımları konusunda mutabakatta bağlayıcı hiçbir hedefe yer verilmedi. Orta vadede yani 2020 yılına kadar hiçbir hedef öngörülmezken, müzakereler boyunca telaffuz edilen 2050 yılına kadar küresel seragazı emisyonlarının %50 azaltılması hedefi de (gelişmiş ülkeler için %80) mutabakata giremedi. Mutabakatın 4. Maddesi Ek-1 ülkelerinin bireysel veya ortak şekilde 2020’ye kadar emisyon indirim hedeflerini 1 Şubat 2010’dan önce Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na bildirmeleri gerektiğini söylüyor. Gelişmekte olan ülkelerden de seragazlarını azaltmaya yönelik eyleme geçmeleri, bu alandaki çabalarının yine kendileri tarafından gözlemlemesi ve gözlem sonuçlarını iki yılda bir BM'ye iletilmesi öngörülüyor.

Yeşil İklim Fonu

Kopenhag Zirvesi’nde çıkan belki de tek somut karar, gelişmekte olan ülkelere yapılacak mali yardım ile ilgiliydi. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği ile mücadele etmeleri için fon sağlaması kararına varıldı. 2010-2012 yılları arasında 30 milyar $’lık fon ayrılacak ve iklim değişikliği ile mücadele ve uyum arasında dengeli bir biçimde dağıtılacak. 2010-2012 yıllarını kapsayan kısa vadeli dönemde Avrupa Birliği’nin 10,6 milyar dolar, Japonya’nın 11 milyar dolar ve ABD’nin 3,6 milyar dolar vadettiği de belirtildi. Fon gelişmekte olan ülkelerin ormansızlaşmayı azaltmalarında, teknoloji geliştirilmelerinde ve transfer etmelerinde kullanılacak. İklim değişikliğine uyumda en kırılgan ülkeler yani en az gelişmiş ülkeler ve ada devletlerinin önceliği gözetilecek. 2012’den sonra ise 2020’ye kadar yıllık 100 milyar dolarlık bir fon oluşturulması benimsendi. Bu fonun kamusal ve özel, ikili ve çok taraflı kaynaklardan sağlanacağını belirten Mutabakat ayrıca, Copenhagen Green Climate Fund- Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun kurulmasını da karara bağladı.

Eylül 2009’da yayımlanan ‘Ulusal İklim Değişikliği Strateji’ belgesinde Türkiye’nin 2020 yılına kadar enerji sektöründeki karbon emisyonunda artıştan yüzde 7 azaltma yapacağı ifade edilmişti ki bu toplam emisyonlarda artıştan yüzde 5 indirime denk geliyor. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ise Enerji Bakanlığı projeksiyonlarına dayanarak emisyonlarda %11 artıştan azaltıma gidilebileceğini söylemişti. Kopenhag’da müzakerelerde bağlayıcı bir anlaşma çıkmayacağının anlaşılması üzerine Türkiye heyetinin Başmüzakerecisi Mithat Rende, Türkiye’nin karbon emisyonu indirimine dair herhangi bir hedef açıklamayacağını söyledi.

Kaynak: Kopenhag Zirvesi: Zayıf Mutabakat, Hedefsiz Türkiye. Barış Gençer Baykan. Betam Araştırma Notu #055.Yazının tamamına uşalmak için www.betam.bahcesehir.edu.tr

Haftanın Yeşil Gündemi


Türkiye Su Meclisi, İkizdere’de toplanıyor.

Türkiye Su Meclisi, 81 ilden gelecek katılımcılarla birlikte Rize, İkizdere'de 16-17 Ocak 2010 tarihinde toplanıyor. Haziran 2009'da İstanbul'da gerçekleştirilen ilk ‘H2SOS Suyu Arama Konferansı’nda su konusunda ülke genelinde faaliyet gösteren STK yetkilileri, uzmanlar, avukatlar ve gönüllüler iki gün boyunca farklı alanlardaki sorun ve çabaları paylaşmışlardı. Ağustos 2009'da Artvin Macahel'de ikinci H2SOS Suyu Arama Konferansı'nda buluşarak ortak bir yapıda hareket edimesi kararı alınmıştı. Türkiye Su Meclisi’nden yapılan açıklama şu ifadeler yer verildi. “Yaşadığımız dönemde, Türkiye'deki su kaynakları ve bu kaynaklardan hayat bulan ekosistem ile bölgedeki ekonomik ve sosyal yaşamın su ihtiyacı, tarihte hiç olmadığı kadar tehlike altındadır. Bu tehlike, derelerden nehir ve deltalara kadar suyun doğal akışına yapılan plansız müdahalelerden kaynaklanmaktadır. Su kaynaklarımız, gerekli bilimsel ve hukuki temele dayanmadan, yürürlükteki yasalar ve kamu vicdanı ihlal edilerek özelleştirilmekte ve sayısız baraj ve HES projesinin konusu haline gelmektedir. Hiçbir bilimsel gerçek ile bağdaşmayan ‘su boşa akar’ ifadesi, ne yazı ki bugün yürütülen yanlış su politikasının bir yansıması olarak tarihteki yerini alacaktır” http://www.turkiyesumeclisi.net/


Gelecek, Senin Fikrinle Yeşerecek

İTÜ İşletme Mühendisliği Kulübü öğrencileri 3 – 6 Mart 2010 tarihleri arasında İTÜ Maçka Yerleşkesi’nde Yönetim Bilimleri Kongresi’nin on birincisini düzenleyecekler . Kongre kapsamında tüm ön lisans, lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin katılabileceği bir proje yarışması yapılacaktır. Yarışmaya Yeşil İnovasyon (Çevre Dostu Yenileşim) konulu projeler kabul edilecek. Yarışmanın sloganı “Gelecek, Senin Fikrinle Yeşerecek” olarak belirlenmiş.Yarışma hakkında ayrıntılı bilgiye www.ybk.itu.edu.tr sitesinden ulaşılabilir.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Yeşil Diyalog: Demokratikleşme Sivilleşme ve AB

19 Aralık Cumartesi 2009 günü gerşekleştirilen Yeşil Diyalog toplantısının tüm oturumlarını izleyip
www.twitter.com/yesilgundem üzerinden canlı aktardım. Şimdi o mesjaları derleyerek bloga alıyorum.
Taksim Hill Otel'deyim. İlk oturum birazdan başlayacak. Saat 10 15. Yeşiller Partisi Eş sözcüsü Bilge Contepe açılış konuşması yapıyor... Neden Diyalog? Yeşiller, bütün sorunların yüz yüze konuşulduğu ve tartışıldığı bir toplum istiyor. Kutuplaşmaktan uzak demokratikleşme, sivilleşme ve Avrupa Birliği konularını konuşacağı .Türkiye'nin her bölgesine ulaşmaya çalışıyoruz. Bursa'da da Yeşil Diyalog yaptık. Moderatör Ümit Şahin Kopenhag'dan ayağının tozuyla geldi. Kopenhag'daki Reclaim Power eylemini anlatıyor. Birleşmiş Milletler, sivil toplumu yaka paça dışarı attı. Söz Sosyolog/Yazar Oya Baydar'da: AB'ye girmek isteyenlerdenim. Demokratikleşme, siyasette ve zihinlerde sivilleşme sorunu var. Türkiye'de bir iktidar savaşı yaşanıyor. Sınıfların ve katmanların iktidar savaşındaki konumları çok ilginç, Türkiye'ye özgü. Muhafazakar güçler yeniliğin temsilcisi oldular. Statükocular bütün güçleriyle hükümeti yıkmaya çalışıyor. Muhafazakarlar, liberalleri ve sol demokratları yedeğine aldı ama yapacaklarının bir sınırı var. AKP'nin, taşıyıcı sınıf temeli Anadolu'da palazlanmış, finansa yönelen ticaret sınıfı. AB ile ekonomik bütünleşme istiyor.AB'de kendi sınırlılıklarına sahip. Avrupa değişim içinde, pek çok sorunla boğuşan bir Avrupa. Avrupa, başka bir dünya mümkün diyenlerin birliği değil. Başka bir dünya, kapitalizmi aşmış bir dünyadır. Türkiye'nin ve AB'nin kendi zorlukları var. İkisi karşı karşıya gelince git geller oluyor. AB'ye karşıyım ama Türkiye'nin AB'ye girmesinden yanayım. Kopenhag olmazsa Ankara değerleri yaparız dedi Başbakan ama yapamıyoruz.Türkiye'de ne son 10 yılda yapıldıysa AB zoruyla yapıldı. Bir mücadeleyi büyük birlikler içinde vermek, küçük adacıklar içinde yapmaktan daha kolay olabilir.Avrupa'da Yeşiller ve Sol ile beraber.

AB Parlamentosu Yeşiller milletvekili Ska Keller konuşmasına başladı. AB içinde demokratikleşme sorunları yaşadığımız doğru. Kopenhag'da iklim zirvesi boyunca polisin hareket kabiliyetini arttırmak için özel kanunlar çıkarıldı. Politikacılar, siyasi partiler korku politikası güdüyor.Örneğin Türkiye ile korkutuyorlar. İnsanlar demokrat doğmaz. Devam eden bir süreçtir demokratikleşme. Sürekli mücadele vermek zorundasınız. Günah keçileri yaratılıyor. İtalya'da bunu görüyoruz göçmenler konusunda. Türkiye'de yeni bir anayasa demokratikleşme için, açılımın devam etmesi için elzemdir . Türkiye'de ve AB'de demokratik açılıma ihtiyaç var. AB bir barış projesi olarak doğdu ama kapitalist bir projedir.


Kapatılan Demokratik Toplum Partisi milletvekili Sabahat Tuncel, partilerinin yoğun gündeminden dolayı katılamadı. Alevi Bektaşi Federasyonu'ndan İbrahim Karakaya: AB konusunda aleviler için ne anlama geldiğini çok tartıştık. Yayılmacı, emperyalist bir yanı var Avrupa'nın ama demokrat, hukuki kazanımların Avrupası da var. Üç kimliğim var. Aleviyim, kürdüm ve sosyalistim. Diyanet'in 11 Bakanlık'tan daha fazla bütçesi vardır. Türkiye demokrasi güçlerin Diyanet konusunda bir söylemi olması lazım. Zorunlu din derslerinin kalkması konusunda da mücadele verilmiyor. AİHM'de kazanılmış dava var. Aleviliğin sünnileştirilmiş bir formunun müfredata girmesi söz konusu. Madımak Oteli'nin müze olması, alevi köylere cami yapılması konusunda yeterli destek göremiyoruz. Dışımızdaki ezilmişlerin yanındayız. Özellikle son iki yıldır demokrasi güçleriyle beraber mücadele veriyoruz. AB'de federasyonlarımız var. AB parlamentosuna taleplerimizi iletiyoruz. AB'de yaratılan demokratik değerlerle buluşmak Türkiye için önemlidir. Hukuk devleti değerleri alevi felsefesine aykırı değildir. 72 millete aynı nazarla bakıyoruz. Alevi felsefesi doğayı kutsar.Munzur suyu bizim için kutsaldır. İnancımızdan dolayı oranın balığı yemezdik. 8 tane barajla doğamız yok edilmek isteniyor.

Moderatör Ümit Şahin: İlk turda AB konuşuldu. İkinci turda Kürt açılımına eğilebiliriz. DTP'nin kapatılması demokratikleşme umudumuzu kırdı. Söz Oya Baydar'da. Türkler, Kürtler, Aleviler kendi bölgesinde.En az yaptığımız şey birbirimizin hakkını savunmak. Bunu kimse beceremiyor. Kürt, Kadın, Çevre sorununa yıllarca devrim olur düzelir diye baktık.Sorunu yüreğinde duymak gerekiyor. Farkındalığımız az. Pandoranın kutusu açıldı. Bugün konuştuğumuz şeyleri 8 yıl önce konuşamazdık. 70'te Türkiye halkları yazdığım için 7,5 yıl ceza aldım. Anayasal yurttaşlık talep etmek zorundayız. Kürt hareketini anlamak zorundayız. Çözüm zor olacaktır ama konuşacağız, tartışacağız.Sonuna kadar Anayasa değişikliğini, Anayasal yurttaşlığı,Türkiyeli kimliğini savunmaktan korkmamalıyız. Ska Keller: DTP'nin Meclis'te kalmasını önemli buluyorum. Kürtleri ve diğer grupları barış sürecinde bir aktör olarak görmek gerekiyor. %10 seçim barajının kaldırılması gerekiyor ki temsil genişlesin. İbrahim Karakaya: Alevi açılımı bizim istediğimiz yönde gitmiyor ama kamuoyunda tartışılmasını önemli görüyoruz. Birlikte yaşam kültürünü öne çıkarmamız lazım. Anadolu'da birlikte yaşama geleneği vardır.

Gelen sorular: Türkiye'nin AB dışında demokratikleşmesi mümkün müdür? Demokratik olmayan partilerle demokratikleşme nasıl gerçekleşebilir? Demokratik açılımın kapanışında en büyük sorumlu CHP midir?? Alev ile Kürtler arasında bir ayrışma var mı? Avrupa ile Türkiye Yeşilleri arasında nasıl köprü kurulur? Avrupa populist siyaset ile süreç odaklı siyaset arasına sıkışmış durumda. AB'de yükselen islamofobi var. Bununla nasıl mücadele edilebilir?

12 Aralık 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Dünya çiftçileri Kopenhag’da



Dünyanın her tarafından yüz milyonlarca küçük çiftçiyi bir araya getiren ve Çiftçi-Sen’in de üyesi olduğu Uluslararası Çiftçi Hareketi La Via Campesina (Çiftçi Yolu) , sürdürülebilir küçük aile tarımının günümüzde yaşanan krizden çıkış yolu olduğunu savunmak için 10-18 Aralık 2009’da Kopenhag İklim Zirvesi’nde olacak. Gıda üretiminin yeniden yerelleşmesinin, fosil yakıt tüketen şirket tarımına son verilmesinin, toprakların köylülere verilmesinin ve gıda egemenliğinin uygulanmasının şu anki küresel emisyonu ½ ile 2/3 civarında azaltabileceğini belirten Via Campesina, şu anda UNFCCC’de tartışılan ve şirket tarımına yönelik sunulan karbon ticareti ve teknik çözümlerin yanlış olduğunu diğer sosyal hareketlerle birlikte savunacak. http://www.karasaban.net/


Ekoşehirler Konferansı

İstanbul, 13-15 Aralık, 2009 tarihlerinde, 8. Uluslararası Ecocity Konferansına ev sahipliği yapacak. Zirve Kalifornia merkezli, kar amacı gütmeyen uluslararası bir çevre ve şehir geliştirme kuruluşu olan ve dünya çapında 72 ülkeden 10,000 den fazla üyesi bulunan Ecocity Builders,USA tarafaından 1990 yılından beri her iki yılda bir dünyanın farklı şehirlerinde düzenleniyor. Ecocity Builders, İstanbul’da Ecocity 2009 zirvesinde, dört saatlik bir özel toplantı olan The Ecocity Challenge’i gerçekleştirecek. Konferansta, dünya genelindeki ekoşehir projelerininin performanslarının değerlendirmesine yarayacak uluslararası kabul görmüş ilke ve ölçülerin katılımcılar tarafından belirlenmesine başlanacak. Diğer ekoşehir proje temsilcileri de, kendi ekoşehir modellerini ve bununla ilgili ilke ve ölçüleri sunmak üzere davet edilecek. http://www.ecocity2009.com/


Kopenhag'ı nasıl izlerim?

Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı'nı izleyebileceğiniz bazı bağlantılar




10 Aralık 2009 Perşembe

7 Aralık 2009 Pazartesi

5 Aralık 2009 Cumartesi

Kopenhag Yolunda Türkiye Nerede?

7-18 Aralık 2009 tarihlerinde 192 ülkeden 15 bin delege, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMDİÇS) 15. Taraflar Konferansı’nda bir araya geliyor. Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenecek zirvede küresel seragazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumda finansal ve teknolojik yardım konularında bağlayıcı bir anlaşmaya varılması için müzakereler yürütülecek. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında kimin hangi sorumlulukları alacağı sorusu tartışmalara damgasını vuracak

Kopenhag müzakereleri yaklaşırken Eylül 2009’da yayınlanan “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”nde Türkiye’nin” iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları ve imkânları çerçevesinde katkıda bulunacağı” vurgulanmıştı. Özel koşullar arasında “Türkiye’nin kişi başı GSYİH bazında, Kyoto Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri bulunan Ek–1 Ülkelerinin tamamı, ekonomileri hızla gelişmekte olan Ek–1 Dışı Ülkelerin birçoğu ile mukayese edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine sahip olması ve sanayileşme seviyesi olarak henüz diğer OECD ve BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede olmaması” gösteriliyordu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin 2012 sonrası alacağı yükümlülük üzerine "2020 yılı sera gazı emisyon miktarından yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, nükleer santrallerin kurulması ve demiryolu taşımacılığına geçilmesi gibi sebeplerle yüzde 11 oranında artıştan azaltım yapılabileceğini ifade ettik" açıklamasını yaptı.

İklim Değişikliği Sekreteryası’nın yayınladığı, Ek 1 ülkelerinin Emisyon Envanterleri Sentez Raporu'na göre Türkiye’nin 2006 yılında yaklaşık 332 milyon ton olan seragazı emisyonları, 2007 yılında 372 milyona ulaşmış durumda. 1990-2007 yılları arası gerçekleşen yüzde 136’lık artış, Türkiye’yi Ek 1 ülkelerinin içinde emisyonlarını en çok arttıran ülke haline getiriyor. Türkiye’yi yüzde 82 ile İspanya ve yüzde 55 ile Avusturya izliyor. Şekil 1’de görüleceği üzere Türkiye’nin seragazı emisyonları 80’li yılların ortalarından itibaren hızla atmaya başlamış ve ekonomik krizlerin hissedildiği 1988, 1994,1999 ve 2001 yılları dışında devamlı artmış.
Barış Gençer Baykan ve Hande Paker tarafından Bahçeşehir Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi ( betam) bünyesinde yayınlanan bu araştırma notunun tamamına ulaşmak için TIKLAYINIZ

Haftanın Yeşil Gündemi

Seferihisar artık Yavaş Şehir

Seferihisar ilçesi, Türkiye'nin ilk Cittaslow'u (sakin şehir) oldu. İtalya'da toplanan Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesi toplantısına giden ve başvuru dosyasını sunan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, ilçenin Cittaslow başvurusunun kabul edildiğini ifade etti. İtalyanca Citta (şehir) ve İngilizce slow (yavaş) kelimelerinden oluşan Cittaslow, ''yavaş şehir'' anlamına geliyor. 1986 yılında Amerikan tarzı hızlı yiyecek (fast food) zincirine karşı çıkılarak, İtalya'nın Barolo kentinde ''Yavaş Yiyecek Birliği'' oluşturuldu. 1989'da Paris'te uluslararası boyut alan birliğin, bugün 100'den fazla ülke temsilcisinden oluşan 80 bin üyesi bulunuyor. Yavaş Yiyecek kavramından esinlenen ''Yavaş Şehir Hareketi''nin temeliyse 1999 yılında İtalya'nın Chianti bölgesindeki Greve kentinde, 30 kadar Yavaş Yiyecek kentinin katılımıyla atıldı .



Ride Istanbul

Bisiklet kullananlar, sıradan insanların tehlikeli boyuttaki iklim değişikliğine karşı harekete geçme güçlerini ve isteklerini göstererek, gezegenimizin bir çok yerinde otoyolları ve sokakları dolduracaklar. Ağustos 2008’den beri Brisbone Avustralya’dan Kopenhag Danimarka’ya 1.5 yıldır bisikletiyle giden Kim Nguyen tarafından yapılan “Ride Planet Earth Project” in (Dünya Gezegeni Gezi Projesi) bir ayağı olan Ride İstanbul 6 Aralık 2009 Pazar günü gerçekleştirilecek. Eylemin 3 amacı var: (1) Hemen harekete geçme ihtiyacını vurgulayarak, dünya genelinde, savunmasız ve zayıf topluluklara, iklim değişikliğinin mevcut ve gelecekteki etkileri konusunda farkındalığı arttırmak. (2) Sıradan insanların tehlikeli boyuttaki iklim değişikliğine karşı harekete geçme güçlerini ve isteklerini göstermek. (3) COP15 e ( Birleşmiş Milletler Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı 2009) katılan hükümetlere, sera gazı salımını güvenli düzeylere indirmeleri, konular üzerinde anlaşmaları ve hemen harekete geçmeleri için baskı yapmak. Gezegenimizin bize yardımımıza, bizim de harekete geçmeye ihtiyacımız var. Konuşmak için vakit yok. Eyleme sen de katıl. Bisiklet değişimini başlat, iklim değişimini durdur. Saat 14’te Sultanahmet Meydanı’nda başlayacak etkinlik, 16:30’da Ortaköy’de sona erecek.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

GDO Sempozyumu

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) son haftalarda eoturan GDO konusunda bir sempozyum düzenliyor. “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Yönetmeliğinin Değerlendirilmesi” başlıklı sempozyum 4 Aralık 2009 Cuma günü 10:00-17:00 saatleri arasında Şişli Etfal Hastanesi Büyük Salonu’nda gerçekleştirilecek. İlk oturumda “Tarımsal Üretim Teknolojileri ve İnsan Sağlığına Katkısı” ikinci oturumda ise “Genetiği Değiştirilmiş Bitkilerin İnsan Hayvan ve Çevre Sağlığına Etkileri” masaya yatırılacak.
Gezegenimiz alarm veriyor
Küresel Eylem Grubu (KEG), gezegenin geleceğinin konuşulacağı ve yeni bir iklim anlaşmasının şekilleneceği Kopenhag İklim Zirvesi’ne katılacak ülkelerin liderlerine ve Türkiye hükümetine “Gezegenimiz alarm veriyor- Küresel Isınmayı Durdurun” diyecek. 12 Aralık 2009 saat 17’de İstanbul'da Taksim Tünel Meydanı'nda düzenlenecek etkinlikte dile getirilecek taleplerden bazıları şunlar: Atmosferdeki karbondioksit oranını 350 ppm’e indirmeyi hedefleyen uluslararası bir sözleşmeyi imzalayın. Karbon ticaretine izin vermeyin. Küresel ısınmanın durdurulması için teknolojiyi, mali kaynakları ve temiz enerji kaynaklarını pazarlık konusu yapmadan ülkelerarası kullanıma açın. Türkiye Hükümeti’ne ise 2020’ye kadar kişi başı emisyon seviyesini en fazla 6,5 tonda sabit tutma hedefini benimsemesi, yenilenebilir enerji için gerekli yasal ve idari düzenlemelerin yapılması, kömürlü termik santrallerin yapımından vazgeçmesi, Fosil yakıtlara dayalı enerji politikalarını değiştirmesi yönünde çağrı yapılacak.
Tohum Sever’in El Kitabı
Buğday Derneği, 2007-2008 yılları arasında GEF Küçük Destek Programı desteği ile yürüttüğü “Türkiye’de Tarımsal Biyolojik Çeşitliliğin Korunması için Tohum ağının Kurulması” başlıklı projesinin son ürünü olan Tohum Sever’in El Kitabı’nı yayımladı. Yerel tohumların ve köylü çeşitlerin ekolojik, ekonomik, kültürel ve etik önemleri hakkında genel bilgiler; korunmaları için uğraş veren kurum, kişi ve kuruluşlar, ilgili mevzuat ve yapılmış örnek çalışmalar hakkında bilgiler veren rehber yürütülen proje kapsamında derlenen bilgileri kitapçık formatında sunuyor

21 Kasım 2009 Cumartesi

İklim Değişikliği ve Medyanın Rolü


Bölgesel Çevre Merkezi - REC Türkiye, 20 Kasım 2009 günü İstanbul'da Kopenhag Öncesi İklim Değişikliği ve Medyanın Rolü başlıklı bir etkinlik düzenledi. Açılışı yapan REC Türkiye direktörü Sibel Sezer Eralp, kısaca REC'in faaliyetlerinden bahsettikten sonra düzenledikleri bu etkinlikte iklim değişikliği konusunda medyanın rolü, Avrupa ve İngiltere örneklerinden neler öğrenilebileceği, bilim-politika-medya üçgeninde işbirliğinin nasıl geliştirilebileceği ve çevre muhabirlerinin nasıl desteklenebileceği üzerinde durmak istediklerini belirtti. İlk bölümün moderatörü HaberTürk televizyonundan editör/sunucu Ahu Özyurt, gazete ve tvlerin son dönemde çevreye olan ilgilerinin arttığını söylerken önümüzdeki 10 yılın uzman muhabirlerinin çevre konularından çıkacağını ileri sürdü. Özyurt'tan sonra söz alan İngiliz The Guardian gazetesi Baş Editörü ve Sürdürülebilirlik Bölüm Direktörü Jo Confino, dünyanın tehlikede olduğunu bilecek kadar bilgiye sahip olduğumuzu ama sorunların katlanarak büyüdüğünü belirterek konuşmasına başladı. Çözümün tek bir yerde olmadığını, küresel karar alıcılardan ulusal hükümetlere, iş dünyasından topluluklara ve bireylere bir çok çözüm noktası olduğunu söyledi. Medyanın rolünün insanların sorunlarını anlamasında yardımcı olması konusunda çok önemli olduğunu ve medyanın bilimsel konuları insanların anlayabileceği şekilde vermesi gerektiğini anlattı. Bilim dünyasında iklim değişikliği konusunda bir konsensüs varken büyük petrol şirketleri tarafından desteklenen iklim değişikliği inkarcılarına medyanın hala söz vermesinin bir sorumsuzluk örneği olduğuna dikkat çeken Confino, medyanın bir rolünün de iş dünyasının davranışlarını sorgulamak olması gerektiğini savundu. Ardından söz alan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Celal Toprak, iki yıldır yüze yakın çevre STK'sı, ilgili kurum, basın kuruluşları ile birlikte düzenledikleri Küresel Isınma Kurultayları'ndan bahsetti. Medya ve sivil toplum örgütleriyle yurttaşları bilgilendirmeye yönelik yılda bir kez tüm gün süren bir etkin düzenlediklerini, Çevre ve Enerji Bakanları'ının katılımcı olduğu panellerde 2007 yılında yazılı basına 2008 yılında ise televizyon yöneticilerine söz verdiklerini anlatan Toprak, çevre konularında basın çalışanları arasında bir farkındalık yaratmayı hedeflediklerini belirtti. Etkinliğin tartışma bölümünün moderatörü REC kıdemli danışmanı Nafiz Güder, bütünleşik bir yaklaşım getirilmesinin, çevre haberleri ile diğer haberlerin çelişmesinin önündeki engellerin nasıl aşılabileceği üzerinde durmak gerektiğini, bu konuda medyanın ve REC'in ne yapması gerektiği noktasında önerilere açık olduklarını söyledi. Söz alan çeşitli ulusal basın kuruluşlarında çalışan çevre muhabirleri ortak sorunlarından bahsettiler. Medya kuruluşlarının yatırımları, şirketlerle ilişkileri, hükümetlerle yakınlıkları,reklamverenlerle ilişkileri, çevre ve ekonomi sayfalarının çeliştiği noktalar,reklam ve pr baskısı,veri eksikliği, yeşil badanalama (greenwashing) başlıca sorunlar arasında sayıldı. Çevre muhabirlerinin birlikte hareket edebilmesi, haber atlatma yerine haber paylaşabilmeleri, çevre haberlerinin veriliş şekilleri üzerine düşünülmesi, çevre haberlerinin gazetelere ve tvlere girmesinde ısrarın devam etmesi ilk etapta önerilen çözüm yollarıydı.

Haftanın Yeşil Gündemi

İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği’nin Kentsel Yaşam Çalışma Grubu, 21 Kasım 2009 Cumartesi günü GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) ve Sağlıklı Beslenme başlığıyla bir söyleşi düzenliyor. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kenan Demirkol’un konuşmacı olarak katılacağı söyleşi Derneğin lokalinde saat 14:00’da başlayacak. Adres: Gazeteciler Sitesi, Haberler Sok. No:9 Esentepe Şişli/İstanbul. Telefon: 0 212 274 68 60 www.istodtumd.org
2004 yılında kuş gözlemcilerinin kullanımına açılan ve kuş gözlem kayıtları için veritabanı olarak kullanılan http://www.kusbank.org/ internet sitesindeki kayıt sayısı 250 bini aştı. Kuş gözlemcileri, 2009 yılında yaptıkları 1882 kuş gözlemindeki 368 farklı kuş türünden 26.582 kuş kaydını Kuşbanka girdi. Türkiye’nin dört bir yanındaki kuş gözlemcilerinin Kuşbank'a girdiği gözlem kayıtları, doğa koruma çalışmalarında kullanılıyor. Kuşbank’a düzenli girilen gözlem kayıtları sayesinde doğal alanlardaki değişimler, kuşlar aracılığıyla izleniyor. Bu şekilde alanların yakın gelecekteki durumları önceden tespit ediliyor. Kuşbank, kullanıcılarının vatandaş bilimi yapmasına olanak sağlıyor. Kuş gözlemcilerinin Kuşbank’a girdiği gözlem kayıtları, kuş gözlem toplulukları ve Doğa Derneği’nin hazırladığı raporlarla bilimin ve doğa koruma çalışmalarının hizmetine sunuluyor. Bu raporlar ve kuş gözlem kayıtları doğa koruma yönünde çeşitli dava ve çevre etki değerlendirme (ÇED) süreçlerinde bilimsel veri olarak kullanılıyor. www.dogadernegi.org

Türkiye Yeşiller Partisi, GDO’lara karşı imza kampanyası başlattı. Gezegenin geleceğini ve gıda güvenliğini önemseyenlere yapılan çağrıda, hem genetiği değiştirilmiş organizmalara, hem de laboratuarda genetiğiyle oynanmış tüm tohumlara karşı çıkılması gerektiği belirtiliyor ve Ekim sonunda Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanan GDO Yönetmeliği’nin kaldırılmasını ve GDO’nun ülkeye girişinin yasaklanmasını isteniyor. www.yesilgazete.org

20 Kasım 2009 Cuma

İklim Değişikliği gençliğin elinde

21 - 23 Kasım 2009 tarihlerinde ODTÜ’de düzenlencek üç günlük Uluslararası İklim Değişikliği Eğitimi Çalıştayı’na katılan genç iklim savunucuları, iklim değişikliğinin günlük hayatımızdaki yeri ve pratik çözüm önerileri üretmek için biraraya geliyor.

ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi, UTES Derneği ve British Council’in birlikte organize ettiği Uluslararası İklim Değişikliği Eğitimi Çalıştayı, 21-23 Kasım 2009 tarihlerinde ODTÜ Kültür Kongre Merkezi, C Salonu’nda yapılacak. British Council İklim Değişikliği projesinin bir parçası olan bu çalıştay, ilk kez uluslararası katılımla Ankara’da düzenleniyor. Türkiye dahil 9 ülkeden katılan 18 – 35 yaş arasındaki İklim Savunucuları, çalıştay süresince iklim değişimi konusunda hayata geçirilebilecek uygulanabilir fikirleri tespit edecek ve bu fikirlerin kitlelere iletilmesi için etkili yöntemler üzerine tartışacak.

0900’da başlayacak olan açılış konuşmalarını British Council Ankara ofisinden Türkiye Operasyonları Direktörü Jeff Streeter, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektör Danışmanı Doç. Dr. İrem Dikmen Toker ve UTES Derneği Direktörü Kumru Adanalı yapacaklar. Açılış konuşmaları ardından ODTÜ Eğitim Fakültesi’nden Doç. Dr. Özgül Tüzün Yılmaz’ın Bilimin Doğası ve 7 Unsuru ve ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Doç.Dr.Meryem Beklioglu’nun Sürdürelebilir bir yaşam için neye ihtiyacımız var ve bu ihtiyaçlarımızın İklim değişikliğine etkileri nelerdir? başlıklı sunumlarıyla devam edecek. Çalıştayın ikinci gününde Global Action Plan, Araştırma ve Geliştime Dairesi Başkanı Chris Large’in önderliğinde “Eğitim ve öğretim yoluyla davranışlarımızda küçük değişikliklerle küresel ısınmayla mücadele” çalıştay oturumları gerçekleştirilecek.

Basın mensupları, bilim projelerimiz ve çalıştay hakkında bilgiyi aşağıdaki iletişim adresi bulunan British Council çalışanı ve web sayfamızdan elde edebilirler.

Detaylı basın bülteni, çalıştay görseli, katılımcı ve çalıştayı organize edenlerin açıklamaları için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz
www.britishcouncil.org.tr/aboutus/press/turkish/bb_view.asp?id=107


Esra Saruhan
Bilim Projeleri Koordinatörü
esra.saruhan@britishcouncil.org.tr
(312) 455 3600

14 Kasım 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Bu yıl Ekoloji Kolektifi, Çankaya Belediyesi ve Ankara Barosu tarafından ortaklaşa düzenlenen Sinekoloji Film Festivali’nin teması toplumsal mücadeleler olarak belirlendi. 12-18 Kasım 2009 tarihleri arasında Ankara'da gerçekleştirilecek olan festival kapsamında toplumsal mücadelelere, iklimi kurtarmak için yürütülen çabalara odaklanılıyor. Dünya’nın iklim pazarı haline gelmesi karşısında dipten gelenlerin sesini işiten festival “Su ve Yaşam Hakkı” konulu film yarışması sonucunda üretilen 24 ve toplamda 33 film, aynı temalı Homur Dergisi karikatür sergisi, Derya Ülker’in “Komün ve Su” resim sergisi, “İklim Değişikliği Rejimi ve Türkiye’nin Yeri” paneliyle dipten gelen dalgaya ses veriyor. 7 gün sürecek festivalde etkinlikler herkese açık ve ücretsiz. www.sinekoloji.org

TEMA Vakfı, Erozyonla Mücadele Haftası 2009 yılı etkinliklerini 16-22 Kasım 2009 tarihleri arasında “Toprak ana” teması ile gerçekleştirilecek. Hafta süresince Kütahya, Ankara, İstanbul, Gaziantep, İzmir, Isparta illeri başta olmak üzere Türkiye genelinde Toprağa Saygı Yürüyüşleri, Konferanslar, Paneller vb etkinlikler düzenlenerek, toprağın hayatta kalmamız için ne kadar önemli bir doğal varlık olduğunun altı çizilecek, erozyon ve çölleşme ile mücadelenin önemine vurgu yapılacak. www.tema.org.tr
Kopenhag'da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi'ne 22 gün kala, İklim için Gençlik Girişimi, bugün Ankara'da 2. İklim Enstitüsü'nü düzenliyor. İklim değişikliği nedir? 350-450-550 ne demek? Kopenhag öncesi Barselona toplantısında neler oldu? Görsel aktivizm nasıl yapılır? gibi soruların yanıtlarının aranacağı etkinlikte hem küresel iklim değişikliği ile ilgili hiç bilgisi olmayanlar bilgilendirilirken hem de çözüm için talepler ortaya konacak. Program için: www.iklimicingenclik.com

Yerel Tohumlarınıza Sahip Çıkın


Tarım Bakanlığı'nın yayınladığı GDO yönetmeliği ortalığı gerçekten karıştırdı. Kamuyou endişelenmekte haklı çünkü yeteri kadar bilgilendirilmiyor. Kendini güçsüz duymakta haklı çünkü ne tüketeceğini bilmek, tercih yapabilmek istiyor. GDO konusu o kadar geniş ve karmaşık bir konu ki nereye elinizi atsanız derinleşmek zorundasınız. İşin iyi tarafı, tartışmalar unuttuklarımızı bize hatırlatıyor, yeni bilgiler öğretiyor. Şehirde doğup büyümüş ve tarımsal süreçler ile ilişkisi olmamış bir olarak tohumun önemini yeni yeni kavrıyorum. Hele tohuma sahip olma mücadelesinin ne denli yıkıcı olabileceği düşünülürse. GDO'lara karşı yürütülen çalışmalara tohum cephesinden bir destek de Sinek Sekiz'den geldi. "Yerel Tohumlarınıza Sahip Çıkın" adı altında başlattıkları kampanyada, web sitelerinde hazırladıkları tohum paketlerini bilgisiyarınıza indirip çıktı almanızı ve tükettiğiniz doğal besinlerin tohumlarını saklamanızı öneriyorlar. Aşağıdaki bağlantıdan kampanyalarına ulaşabilir, tohum paketi yapmakta ilk adımınızı atabilirsiniz. GDO'lara inat yerel tohumlarımızı koruyalım ve onları toprakla buluşturalım.
http://sineksekiz.wordpress.com/2009/11/04/yerel-tohumlariniza-sahip-cikin/

7 Kasım 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Tarım ve Su Politikaları

Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu tarafından 18 Kasım 2009 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenecek olan “Türkiye'de Tarım ve Su Politikaları” konferansında ,Türkiye’de tarımsal alanda yaşanan dönüşüm ve günümüzde büyük önem arz eden su sorunu ve politikaları tartışılacak . “Tarımsal Dönüşüm” ve “Suyun Özelleştirilmesi” olmak üzere iki ayrı oturumdan oluşacak olan konferansta konusunda uzman akademisyenler, siyasetçiler, iş adamları ve katılımcılar bir araya gelecekler.

Kasım ayı Mahsul’ü

Yeşiller Partisi Tarım Çalışma Grubu’nun aylık bülteni Mahsül’ün Kasım sayısı yayınlandı. Bu mahsulde şu başlıklar var: Hükümet Kabusu Rüya diye Pazarlıyor: GDO’lara İzin veren Yönetmelik Yayınlandı.Genetiği Değiştirilmiş Gıdaya Karşı Çıkmak için On Sebep. GDO’ya Hayır Platformu: GDO’lar Bebeklere Yasak, Anne Babaya Serbest. Makale: Kriz Gıda Sorununu Derinleştiriyor.


Bez torbaya geçiş
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Şişli Belediyesi işbirliğiyle kurulan Şişli %100 Ekolojik Pazar bir ilke daha imza atıyor. 7 Kasım’da “İTÜ Hayatı Poşetleme!” grubuyla birlikte, artık kumaşlardan, kullanılmayan tişörtlerden bez torba dikme atölyesi yapılacak. Geçiş sürecinde pazarda kese kağıdı da bulundurulacak ancak Buğday Derneği yapacağı atölyeler ve bilgilendirme çalışmalarıyla pazar müdavimlerinin tekrar tekrar kullanabileceği bez torbaya geçmelerini amaçlıyor

6 Kasım 2009 Cuma

4 Kasım 2009 Çarşamba

Türkiye Enerji (D)evrimi

Greenpeace ve Avrupa Yenilenebilir Enerji Birliği (EREC), 2 Kasım 2009 Pazartesi günü İstanbul’da düzenledikleri çalıştayda, “Enerji [D]evrimi - Sürdürülebilir Bir Türkiye için Enerji Yol Haritası” raporunu kamuoyuyla paylaştılar. Tüm gün süren oturumların ilkinde Greenpeace Uluslararası Yenilenebilir Enerji Direktörü Sven Teske ve Greenpeace Akdeniz Enerji ve İklim Kampanyası sorumlusu Hilal Atıcı, Enerji [D]evrimi raporunu açıkladılar. Raporda, 2050 yılına kadar iki muhtemel senaryo karşılaştırması yapılıyor. İlk senaryoda, mevcut eğilim ve politikalar devam ederse 2005-2050 yılları arasında Türkiye’de enerji sektöründen kaynaklanan kişi başına salım miktarı ikiye katlanacak ve elektrik üretim maliyetleri yüzde 50 oranında artış gösterecek. Diğer dikkat çeken bir nokta da 2050 yılında ulaşım sektörü %33’lük bir payla Türkiye’nin toplam salımlarının en büyük kaynağı haline gelmesi. Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği politikalarının ön planda olduğu Enerji [D]evrimi senaryosuna göre ise, kişi başına salımlar 1,1 tona düşürülüyor ve maliyetlerde kısa vadede küçük bir artışın ardından 2 sent daha ucuz bir ortalama maliyetle elektrik üretiliyor. Senaryo, enerji ve ulaşım sektörlerinde nasıl salım azaltımı yapılabileceğine ve Türkiye’nin enerjisinin 21. yüzyılın ilk yarısı boyunca nasıl sürdürülebilir bir şekilde yönetilebileceğine yönelik iddialı, ayrıntılı ve gerekli bir plan sunuyor. Raporda ele alınan başlıklar şöyle 1) İklimi korumak 2) Enerji [D]evrimini gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirmek 3) Enerji [D]evrimi 4) Enerji kaynakları ve arz güvenliği 5) Geleceğin enerji arzı senaryoları 6) Türkiye Enerji [D]evrimi senaryosundaki temel sonuçlar 7) Politika önerileri.

Türkiye’nin Enerji [D]evrimi senaryosunun geleceğe dönük tahminlerinden bazıları şöyle:

- Türkiye enerji sektöründen kaynaklanan karbondioksit salımlarını 2050 yılına kadar 1990
seviyesinin %18 oranında aşağıya çekiyor. İklim kampanyası sorumlusu Atıcı, sektörler arasında en fazla salım yapanın ve salım yapmanın en zor olduğu sektörün enerji olduğunu belirtti.
- Türkiye’de Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine dayanarak hazırlanan referans senaryoda dahi ekonomik olmaması nedeniyle nükleer enerji bulunmuyor.
- 2050 yılına gelindiğinde, ülke elektriğinin %84’ü yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilecek. Birincil enerji talebinin %59,4’lük kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanacak.

Rapor, Türkiye’nin düşük karbonlu ekonomiye geçiş yapabilmesi ve temiz enerji üretebilmesi için fosil yakıtlar ve nükleer üzerindeki kamu teşviklerinin kaldırılması, bunun yerine yenilenebilir enerjiler üzerindeki alım garantisinin ve AR-GE çalışmalarının güçlendirilmesi, Avrupa Birliği’nin toplam birincil enerji arzı içindeki yenilenebilir enerji payına yönelik hedeflerin (2020 yılına kadar %20) yasal olarak benimsenmesini öneriyor.

Kopenhag iklim müzakerelerine 30 gün kala kamuoyuna sunulan raporda, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun Türkiye’nin Kopenhag’da müzakere edeceği emisyon salım azaltımının artıştan yüzde 11’lik bir oran olarak vermesine karşın Greenpeace, Türkiye’nin, 2020 yılına kadar sadece enerji sektöründe bile beklenen artışı yüzde 25 oranında azaltabileceğini öngörüyor.

Raporun tümüne ulaşmak için :
http://www.greenpeace.org/turkey/press/reports/enerji-d-evrimi
http://www.energyblueprint.info/
http://www.greenpeace.org.tr/



31 Ekim 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

İTALYA Çevre, Toprak ve Su Bakanı Stefania Prestigiacomo ile Kenya Çevre ve Madeni Kaynaklar Bakanı Njoroge Michuki, İngiliz The Guardian gazetesine yazdıkları bir makalede (28 Ekim) Birleşmiş Milletler sistemi içinde bir Uluslararası Çevre Örgütü’nün kurulmasının aciliyetine dikkat çektiler. Kopenhag iklim müzakerelerine az bir zaman kala, küresel iklim değişikliği ile mücadelenin yolunun küresel bir yönetişimden geçtiğini söyleyen Bakanlar, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü gibi güçlü kuruluşların yanında bir de Uluslararası Çevre Örgütü’nin kurulması gerektiğini vurguladılar. Halihazırda çevre alanında küresel merci işlemini gören UNEP’in (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) BM içinde en düşük bütçeye sahip kuruluşlardan biri olduğunu ve bu bütçenin yeni bir Boeing 737 uçağının fiyatından da düşük olduğunu belirten makale, hükümetlerin 2050 yılında 9 milyar nüfusa ulaşacak gezegenimizin yarını planlamalarının elzem olduğunu belirtiyor.


İLK ulusal çevre gazetesi Yeşil Dünya, Vizyon Yayıncılık tarafından çıkarılmaya başlandı. Vizyon Yayıncılık tarafından uzun süredir hazırlıklarını sürdürülen gazete için, siyasilerden sivil toplum kuruluşlarına, kurumsal şirketlerden çevre örgütlerine kadar yüzlerce kişiyle bire bir görüşmelerde bulunuldu. İlk sayısı çıkan Yeşil Dünya gazetesinin hedefi yakın bir zamanda bayilerde satış yaparak okurlarına ulaşmak. Yeşil Dünya Gazetesi hakkında detaylı bilgi almak için info@vizyonyayin.com adresine e-posta atabilirsiniz. Gazetenin web sitesi yakında yayına geçecek.


DOĞA Derneği, 9-10 Ocak 2010’da Hasankeyf'te “Barajsız Hasankeyf Arama Konferansı” düzenleyecek. Bölge halkının yanı sıra, Türkiye içinden ve dışından çok sayıda akademisyen, uzman ve sivil toplum örgütü temsilcisinin katılması öngörülen toplantıda, Dicle Vadisi ve Hasankeyf’in UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmesi halinde Türkiye ve dünyaya katacağı faydalar masaya yatırılacak. Toplantı aynı zamanda, Ilısu Barajı projesi ve Hasankeyf’in bilimsel verilere dayanarak ülke ölçeğinde tartışılacağı ilk mecra olma özelliği de taşıyor.

GDO’LAR BEBEKLERE YASAK, ANNE BABAYA SERBEST!

Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olan ve Meclisinde kabul eden Türkiye, son derece yaşamsal öneme sahip bir konuda gerekli yasal düzenlemeyi yaparak Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nı çıkarmak yerine bir yönetmelikle GDO’ların ve ürünlerinin ülkemize girmesini meşru kılmıştır.




26 Ekim 2009 tarih, 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması amacıyla hazırlandığı belirtilmesine karşın, getirilen düzenleme bunları sağlamaktan çok uzaktır.

GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda bugüne kadar yeterli araştırmalar yapılmamışken, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri üniversite raporları ile ortaya konurken, biyoçeşitliliği yok edici etkileri pek çok araştırma ile ispatlanmışken yasa yerine bir yönetmelik çıkarılarak bu olumsuzlukların giderilebilmesinin sağlanması mümkün değildir! Bu bağlamda tüketici sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak görevi ve söz konusu gıda ve yemi piyasadan geri çekme zorunluluğunun “işletmeciye” bırakılması bu endişemizi haklı çıkarmaktadır!GDO’lu ürünlerin bebekler için yasak, ancak anne ve babalar için serbest bırakılması toplum sağlığını ciddi tehlikeye atmaktadır.

GDO’lar zararlı ve bu nedenle bebeklere yedirilmeyecek ise onu emziren ya da hamileliği esnasında karnında taşıyan annesine neden yedirilmektedir? Şayet GDO’ların hiçbir sağlık riski yok ise bebekler için neden yasaklanmıştır? GDO’ların hayvan denekler üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirdiği bilimsel raporlarla kanıtlanmış durumdadır.

GDO’lu ürünlerde antibiyotik direnç geni kullanıldığı ve bunun da insan ve hayvan sağlığı açısından son derece zararlı olduğunu ülkemizde GDO’ya Hayır Platformu olarak yıllardır ifade ederken, biyoteknoloji lobileri ve onların temsilcileri bu ürünlerin hiçbir riski olmadığını söylemektedirler. Söz konusu yönetmelikte bu tür genleri içeren GDO ve ürünlerinin ülkemize sokulması ve piyasaya sunulmasının yasaklanmış olması platformumuzun bir başarısıdır, bu sonuç konuyla ilgili iddialarımızın ne denli doğru olduğunu göstermektedir.Getirilen düzenlemeyle “GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadelerin bulunmayacağının” belirtilmesi, düzenlemenin son derece taraflı ve yönetmeliğin kapsamı dışında olan bir uygulamadır. Hatırlanacağı gibi, Amerika’da bir biyoteknoloji şirketi, ürünlerine “GDO bulunmamaktadır” yazan bir firmayı dava ederek kendi satışlarını düşürmekle suçlamış, bu uygulamanın yaygınlaşması için lobi faaliyetleri başlatılmıştır. Bu açıdan çıkarılan yönetmelik, ülkemizde bu uygulamanın doğrudan kabul edilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığından çok biyoteknoloji şirketlerinin çıkarlarının kolladığını göstermektedir.

GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir maddenin yönetmelikte yer almaması da insan sağlığının hiçe sayıldığının en büyük göstergelerinden biridir!Türkiye’nin hiçbir GDO’ya ve ürününe gereksinimi yoktur! GDO’lar açlığa çare değildir! Biyolojik çeşitlilik üzerine büyük bir tehdittir! GDO’lar tarım ilacı kullanımını artırarak hem toprağı hem de içme sularımızı zehirlemektedir! Ayrıca daha fazla kullanılan bu tarım ilaçlarını insan ve hayvan organizmalarına girmektedir! Çiftçileri dev biyoteknoloji şirketlerine bağımlı kılmaktadır!

GDO’ya Hayır Platformu insan, hayvan ve çevre sağlığını tehdit eden, kapitalist sömürü düzeninin gıda egemenliği üzerine kurgulanmış biçimi olan, sadece birkaç şirketin para kazanması için tüm bir insanlığın ve doğanın gözden çıkarıldığı GDO’lara karşı vereceği mücadelesini bundan sonra sokaklara, evlere, okullara, işyerlerine taşıyarak devam ettirecektir! Mücadelemiz başarıya ulaşıncaya, GDO’ları coğrafyamızdan atıncaya kadar devam edecektir!
GDO’YA HAYIR PLATFORMU

23 Ekim 2009 Cuma

350 hemen şimdi

Çevreye duyarlısınız, küresel iklim değişikliğinin dünyayı yaşanabilir bir yer olmaktan çıkarabileceğini düşünüyorsunuz. Kopenhag toplantıları yaklaşıyor ve hükümetlerin iklim değişikliği ile mücadele etmek için daha çok sorumluluk almasını istiyorsunuz. Bir süredir belki 350 rakamını duyuyorsunuz. Atmosferdeki karbondioksit miktarını 350 parça/milyona indiremezsek dünyamızın yaşamasına imkân veren yapısını tamamen kaybedebileceğimiz kulağınıza çalındı. Bir şeyler yapabileceğinizi düşünüyorsunuz ama problem çok byükü, küresel, hükümetler sizi bu konuda temsilden uzak. Kocaeli’nde yaşıyorsunuz, Eskişehir’de, Ankara’da, Bursa’da, İstanbul’da. Bugün sesinizi duyurmak için çok özel bir gün. 177 ülkede 5000 etkinlik düzenleniyor ve Türkiye’de bu küresel eylemin bir parçası olarak etkinlikler düzenleniyor. Ankara’da, İklim için Gençlik Girişimi 350 bisikletiyle Gençlik Parkı’ndan Meclis’e pedal çevirecek.İstanbul’da Küresel Eylem Grubu, “güneş, rüzgar, 350 hemen şimdi” pankartı ile saat 16’da Galatasaray Lisesi önünde buluşuyor. İzmirliler 15’de Yakın Kitabevi’nde buluşuluyor ve Kordon'da çimlerin üzerinde bedenleriyle 350 yazacaklar. Bursalılar ise saat 17’de Heykelin önünde basın açıklaması yapacaklar ve " güneş, rüzgar, 350 hemen şimdi" diyecekler. Diğer etkinlikler için www.350.org/map#/map/39.911761/32.854239/7adresini ziyaret edebilirsiniz, hatta kendi etkinliğinizi siteye kaydedip fotoğraflarınızı bütün dünyadan 350 hareketine katılanlarla paylaşabilirsiniz.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Greenpeace, hükümetin nükleer santral planlarını tarihin tozlu raflarına göndermek için harekete geçiyor. Hedef, nükleer masala inanmadığını ve geleceğini nükleer riskler ile karartmayı reddettiğini haykıracak 1 milyon insanı bir araya getirmek!
Greenpeace bugün hükümetin nükleer santral planlarına karşı bir kampanya başlatıyor. Kirli, tehlikeli ve pahalı olduğu kanıtlanmış nükleer enerjinin Türkiye’de kullanılmasını istemeyen, hükümetin nükleer enerji planlarından bir an önce vazgeçmesini talep eden 1 milyon kişi http://nukleer.greenpeace.org/’ da bir araya geliyor. Kampanyanın amblemi mutasyona uğramış bir kalp, sloganı ise “Nükleer ile yaşamaya hazır mısınız?” İnternet üzerinden yürütülecek kampanyanın öncelikli hedefi, şu anda hükümetin üzerinde karar vermeye çalıştığı nükleer santral ihalesini iptal ettirmek. Sonrasında ise nükleer enerji planlarını bir daha geri gelmeyecek şekilde tarihin tozlu sayfalarına göndermek.


Buğday Dergisi, yerini mevsim dönümlerinde yani üç ayda bir yayınlanacak olan Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi’ne bırakıyor. Buğday Derneği üyelerine ve ilgi gruplarına ücretsiz gönderilecek olan rehber, ekolojik yaşamla ilgili güncel konulara ve herkesin uygulayabileceği pratik bilgilere yer verecek. Rehberin ilk sayısında Buğday Derneği’nden haberlerin yanısıra, İçimizden Biri, %100 Ekolojik Pazarlar, Doğal Tıp, Ay Takvimi, Tijen İnaltong’un hazırlayacağı Mevsimlik Sofralar gibi konular var. Güncel konularda ise permakültür ve son günlerde televizyon ekranlarında sıkça gördüğümüz “alışveriş” reklamı ele alınıyor. “Yapın! Gidin! Tıklayın! Görün!” bölümünde önümüzdeki üç ay boyunca hayatımızdaki yeşilin tonunu artıracak etkinlikler, söyleşiler, filmler vb. yer alacak. Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi uzmanları, bahçemizi veya balkonumuzu soğuyan havaya nasıl hazırlamamız gerektiğini anlatacak.

İstanbul'da Riva Deresi’ndeki kirlilik ve doğal yaşamın hızla tahrip edilmesine karşı Beykoz'da bulunan köylerde başlayan yerel hareket, sivil toplum örgütlerinin katılımıyla devam ediyor. Toprak Ana Platformu'nun koordinasyonunda tüm ilgi sahiplerinin katılımıyla düzenlenen toplantıların ikincisi 11 Ekim tarihinde gerçekleştirildi. Beykozlular, basın mensupları, sivil toplum kuruluşları ve Beykoz Belediyesi'nin katıldığı toplantıda Doğa Derneği Başkan Yardımcısı Bahar Bilgen, Derneğin Riva Deresiyle ilgili çalışmalarını aktardı. Toprak Ana Platformu Sözcüsü Cem Birder, “Riva havzası için harekete geçtik ve bundan sonra daha düzenli olarak yasal eylemlerimizi sürdüreceğiz. İlk olarak derenin temizlenmesi için çevre köylerde yaşayan ve dere ile birebir bağı olan insanlarımızı bilinçlendireceğiz. Ardından üniversitelerle birlikte hareket ederek derenin kirlilik ölçümlerini çıkartacağız. Daha sonra grubumuzla birlikte yasal eylemlerde de bulunacağız Riva’nın kurtarılması için ne gerekirse yapmaya hazırız ve başta Beykozlular olmak üzere tüm doğaseverleri bu hareketimizde bizim yanımızda olup dereye sahip çıkmaya davet ediyoruz” dedi.

16 Ekim 2009 Cuma

12 Ekim 2009 Pazartesi

Açık Radyo programları

Açık Radyo (94.9) çevre ve iklim değişikliği konularıyla ilgili programlar:
Açık Gazete: Hafta içi hergün 8:00 - 10:00
İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik: 15 günde bir her Pazartesi Açık Gazete’nin içinde
Açık Dergi: Hafta içi hergün 18:05 - 20:00
Gezegenin Günlüğü: Hafta içi hergün Açık Dergi’nin içinde 18:20’de
Son Buzul Erimeden: Hafta içi her Salı 16:30 - 17:00
Açık Yeşil: Hafta içi her Çarşamba 10:30 - 11:00
Evrenin Suyuna Giden Tasarım: Hafta içi her Perşembe 16:30 - 17:00
Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam: Hafta içi her Cuma 10:30 - 11:00

11 Ekim 2009 Pazar

Haftanın Yeşil Gündemi

Franny Armstrong'un yönettiği, Pete Postletwalte'ın başrolünü oynadığı Aptallık Çağı (Age of Stupid), 2055 yılında yaşayan bir adamın kendi ağzından anlattığı hikayeyi konu alıyor. Fırsatımız varken iklim değişimini neden durdurmadığımızı sorgulayan film, dünyanın yardım çığlıklarını duymazdan gelen insanların yaşadığı bir çağı ve sonunda pişmanlığı gözler önüne seriyor. Türkiye’de Greenpeace’in galasını yaptığı Aptallık Çağı’nı, 16 Ekim’den itibaren Beşiktaş Kültür Merkezi'nde izleyebilirsiniz. Film hakkında ayrıntılı bilgi için http://www.ageofstupid.net/. Tarih ve saatler için: http://www.bkmonline.net/

Bugünlerde Facebook’ta bir şarkı dolaşıyor. 45 müzisyen agaclar.net web sitesinin “Doğa için çal”projesi çerçevesinde bir araya gelmişler ve “Divane Aşık Gibi” adlı şarkıyı seslendirmişler. Doğa sorunlarının evrenselliği, doğanın insanlara mekan ve kaynak oluşuyla, müziğin evrenselliği ve insanların ortak dili oluşu arasındaki bağı, projenin çıkış noktası olarak değerlendiriyorlar. Dinleyin, seveceksiniz http://www.dogaicincal.com/

World Watch Enstitüsü tarafından hazırlanan “Dünyanın Durumu 2009”raporu Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ve TEMA Vakfı tarafından yayımlandı. 40’ı aşkın uzman yazarın çabalarıyla oluşturulan rapor, acil ve işlevsel bir eylem planı oluşturma konusunda bir yol haritası ortaya koyuyor. “Dünyanın Durumu” serisi 1984’ten berikesintisiz bir şekilde ve halen 36 farklı dilde yayımlanıyor. TEMA Vakfı, 1993 yılından beri Dünyanın Durumu serisi kitaplarını Türkçeye çevirerek yayımlıyor.



9 Ekim 2009 Cuma

Ulusal Çevre Gazetesi

Türkiye'nin ilk ulusal çevre gazetesi yayına başlıyor!
Kaynak MEDYAFARESİ-



Vizyon yayıncılık tarafından çıkarılan Yeşil Dünya'nın genelyayın yönetmenliğini daha önce SKY TÜRK ve Kanal T'de çevreprogramları hazırlayıp sunan deneyimli gazeteci Sezgin Akkoyun, habermüdürlüğünü İsmail Babur, yayın danışmanlığını Prof. Dr.Orhan Kural yapacak. Türkiye ve Dünya'daki sorunların detaylarıyladile getirileceği, insanları çevre konusunda bilinçlendirme hedefiyleyola çıkan Yeşil Dünya' aylık yayınlanacak. Gazetede haberlerinyanısıra Enerji, Küresel Isınma, Orman ve Bitkiler, Deniz, Çevre veSağlık, Hayvanlar Alemi, Atıklar, gibi sayfalar bulunacak. 35x50 cmebadında ve 24 sayfa çıkacak olan gazete Türkiye genelinde kendidağıtım şirketi ve dağıtım elemanları aracılığıyladağıtılacak. Gazete 2010 başından itibaren de bayilerde satılmayabaşlayacak. 4 sayfası renkli, 20 sayfası da siyah beyaz olan gazeteninyazar kadrosu ise hayli zengin:
Prof. Dr. Orhan Kural
Prof. Dr. Ahmet Ercan: İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof.Dr. Adnan İşgör: Onkolog Haliç Üniversitesi Sağlık BilimleriEnstitüsü Öğretim üyesi.
Prof. Dr. Arif Verimli: Psikiyatr
Ziraat Müh. Ahmet Atalık: Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul ŞubeBaşkanı
Çevre Müh. Eylem Tuncaelli: Çevre Mühendisleri Odası İstanbul ŞubeBaşkanı
Ziraat Müh. Deniz Demir: Organik Tarım Uzmanı
Aynur Acar: Marmara Belediyeler Birliği Çevre Yönetim MerkeziDirektörü
Fatma Balkanlı: Çevre ve Sokak Hayvanları Derneği Başkanı
Selahattin Taşdöğen: Sinema-Tiyatro Sanatçısı
Taner Öngür: Moğollar Grubu Üyesi
Adnan Akgünel: Akşam Gazetesi Eski Ekonomi Yazarı- TV programcısı
Nevin Sungur: Greenpeace Akdeniz İletişim Birimi yöneticisi.NTV EskiBrüksel Muhabiri
Banu Karakuş: TRT Program Yapımcısı
Sezgin Akkoyun: Yeşil Dünya Genel Yayın Yönetmeni
İsmail Babur: Yeşil Dünya Haber Müdürü
Gazetenin ilk sayısında; Türkiye ve Güney Asya'daki sel felaketleri ileSamoa'daki deprem ve tsunami, Çal Dağı'ndaki maden aramaçalışmalarının yaratacağı tahribat, Macahel Vadisi'ne baraj kurmagirişimleri, Nükleer Enerji ve Çernobil, Organik Tarım, ÇarşıGrubuyla çevre üzerine yapılan ropörtaj gibi konular yer alacak. Gazeteayrıca çok özel ve gündem yaratacak bir skandal haberiyle yayınhayatına merhaba diyecek.
İlk etapta 10 bin basılacak olan Yeşil Dünya, 6 ay içinde 100 bintraja çıkmayı hedefliyor
08.10.09

5 Ekim 2009 Pazartesi

Haftanın Yeşil Gündemi



ANKARA Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin süreli yayın organı olan Ankara Üniversitesi Çevrebilimleri dergisinin ilk sayısı ile Ankara Üniversitesi’nde çevre konusunda çalışan öğretim elemanlarına ait bilgilerin yer aldığı “Ankara Üniversitesi’nde Çevre Konusunda Kim Kimdir?” başlıklı kitap yayınlandı. Dergi ve kitaba pdf dosyası olarak http://csaum.ankara.edu.tr adresinden ulaşılabiliyor.


3. KÖPRÜ projesine karşı çıkanlar seslerini giderek yükseltiyor. R. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 27 Nisan 1995 tarihinde söylediği “Üçüncü köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul'un çağdaş kentleşmesi ve şehir içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur" sözleriyle açılan www.ucuncukoprucozumdegil.blogspot.com adresindeki blog herkesi İstanbul’a ve doğaya sahip çıkmaya çağırıyor.


ODTÜ’de bünyesinde, Türkiye’nin enerji ihtiyacının güneş santrallarından karşılanmasını sağlayacak teknolojilerin geliştirileceği "Güneş Enerjisi Uygulama ve Araştırma Merkezi (GÜNAM)" kuruluyor. Merkez, güneş enerjisi teknolojileri alanında araştırma, uygulama ve geliştirme çalışmaları yürütecek. Güneş enerjisi teknolojilerini Türkiye’de geliştirmeyi ve bu alanlarda Türkiye’nin rekabet gücünü artırmayı hedefleyen Merkez, güneş enerjisinin çevre ve toplum çıkarları doğrultusunda en verimli biçimde kullanılması ve uygulanması yönünde yöntemler geliştirerek toplumun ve sanayinin hizmetine sunmayı amaçlıyor.Kaynak: www.ntvmsnbc.com

30 Eylül 2009 Çarşamba

3. köprü çözüm değil

3. Köprü çözüm değil, İstanbul sahipsiz diyenler söyleyenler yüksetiyor. Yeni kurulan bir blogda 3. köprüye karşı gelişen harekete dair bilgileri bulabilirsiniz. www.ucuncukoprucozumdegil.blogspot.com
Mimarların, mühendislerin, şehir planlamacılarının ve en önemlisi İstanbulluların karşı çıktığı, şehir trafiğini daha da kötü hale getireceği kesin olarak hesaplanan, İstanbul'un son ormanlarını, su havzalarını, hayvanların barındığı son doğal ortamı yok edecek olan 3. köprüye karşı harekete geçiyoruz.Şimdi dinlediğimiz yalanlar, 2. köprü yapılırken de söylenmişti. İstanbul'un trafik sorunu çözülecekti, 1. köprüdeki trafik rahatlayacaktı, transit geçişler için yapılacaktı, bağlantı yolları şehir dışında olacak ve böylece ormanlara ve su havzalarına zarar gelmeyecekti, vb. Öyle mi oldu? HAYIR! Bu yalanları unuttuk mu? HAYIR! 2. köprü yapıldı ve otomotivciler, petrolcüler ve talancılar ceplerini doldurdu. Buna karşın ormanlar zarar gördü, hayvanlar doğal barınaklarından oldu, su havzaları yapılarla doldu. Ve İstanbullular her gün saatlerini eziyet içinde trafikte geçirmeye devam ediyor. Zamanımız, gücümüz ve paramız havaya uçuyor...Aynı oyunun yeniden oynanmasına izin vermeyeceğiz. Bu yalanlara artık kanmıyoruz!Bir zamanlar "3. köprü İstanbul için cinayettir" diyen R.Tayyip Erdoğan, şimdi projenin arkasındaki 2-3 kişiden birisi. Kukla gibi oynattığı Kadir Topbaş, İstanbul'u ve İstanbulluları savunacağına helikopterle başbakana şehri pazarlıyor. Bizim şehrimizi!Gel sen de destek ver bize, şehrimizin pazarlanmasına dur diyelim. İstanbul'umuza ve doğasına sahip çıkalım. Çözümün kaliteli toplu taşımada, metroda, deniz yolunda olduğunu söyleyelim.Birlikte olursak, sesimiz daha gür çıkar!Birlikte olursak, bu cinayete dur diyebiliriz!
www.ucuncukoprucozumdegil.blogspot.com
Yeşiller Partisi

27 Eylül 2009 Pazar

Haftanın Yeşil Gündemi

“IMF-DB ve Krizdeki Dünya: Karşıt Sesler” etkinliği İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusu’nda, 2-3-4 Ekim 2009’da gerçekleşecek. 4 Ekim Pazar günü “Kapitalizm, İklim Krizini Çözebilir mi?”, “Adil Bir İklim Finans Mimarisinde Dünya Bankası'nın ve MDB'lerin (Çok Taraflı Kalkınma Bankaları) Rolü Ne Olacak” ve “IMF-DB ve Yeşil Perspektifler” başlıklı toplantılar izlenebilir.Program için: http://www.boelltr.org/downloads/Forum_prog_1709.pdf
» EGE SU FORUMU'09, 12 - 14 Kasım 2009 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleşecek. Ana teması "Geleceğimizin Güvencesi: Su" olan Forum ile amaçlanan; Türkiye’nin su kaynaklarına ve kaynakların korunmasına dikkat çekerek; bilinçlilik düzeyini arttırmak, her geçen sene yabancı katılımcı sayısını arttırarak; Türkiye'nin ve kaynaklarının tanıtımını sağlamak, Türkiye'nin suya verdiği önemin tartışılmasına ve çözüm önerilerinin yaratılmasın ortam oluşturmak, katılımcıların, konuşmacıların tecrübelerini paylaşma larını ve eğitimlerle eksik olduklarını düşündükleri alanlarda bilgilenmelerini sağlamak. Ayrıntılı bilgi için: http://www.egesuforumu.org/


Şişli Belediyesi Çevre Platformu 2 Ekim 2009 tarihinde, Atık Yönetimi ve Yerel Belediyeler bağlamında bir konferans düzenliyor. Konferans, Avrupa ve Türkiye belediyelerinden başarılı atık ve çevre yönetimi uygulama örnekleri, çevre alanında kamu-özel sektör işbirliğinde başarılı örnekler, atık yönetimi hakkındaki hukuki altyapı ve yaptırım düzeni, AB çevre ve atık yönetimi müktesebatının yerel yönetimlere getireceği yükümlülükler, Sivil Toplum Kuruluşları-kamu-özel sektör işbirliği: nasıl olacak?, Sürdürülebilir şehircilik, halkın katılım ve etkin STK-kamu-özel sektör iş birliği için yeni araçlar ve stratejiler, çevre ve atık yönetimi uygulamalarında yeni teknolojilerin rolü ve yerel yönetimler açısından faydaları gibi konuları kapsayacak. http://www.sislicevreplatformu.com/

22 Eylül 2009 Salı

15 Eylül 2009 Salı

Permakültür: Sürdürülebilir yaşam alanları tasarımı

Eylül ve Ekim aylarında Amerikalı permakültür uzmanı Penny Livingston Stark’ın katılımıyla iki permakültür (sürdürülebilir yaşam alanları tasarımı) çalıştayı gerçekleşecek. Çalıştayların ilki 19-27 Eylül’de Fethiye Pastoral Vadi’de, ikincisi ise 8-11 Ekim’de İstanbul’da düzenlenecek. Sürdürülebilir bir yaşamın müjdesini veren permakültür, hayatlarımızı, yaşam alanlarımızı ve toplumlarımızı nasıl daha sürdürülebilir, sağlıklı ve keyifli kılacağımıza dair pratik çözüm önerileri sunuyor. Permakültür çalıştayları ile ilgili detaylı bilgi için http://surdurulebiliryasam.wordpress.com/ veya kolektifbilinc@gmail.com
Çalıştayları organize eden Filiz Telek permakültürle ilgili bir yazısını paylaşıyor bizlerle.


Permakültür: Sürdürülebilir yaşam alanları tasarımı
Filiz Telek

*Bu yazı Penny Livingston –Stark’ın “So what’s permaculture?” yazısından alıntılarla hazırlanmıştır.

Yıllar önce Kanada’danın kırsalında yaşadığım dönemde Bill Mollison’un “Permakültüre Giriş” kitabıyla karşılaşmış ve böylece sürdürülebilir yaşam için bir tasarım sistemi olan permakültürle tanışmıştım. Yaşadığım yerde arkadaşlarımla deneysel bir permakültür bahçesi yaratmıştık o yaz. Oldukça sert bir toprak üzerinde karton kutu, gübre, mutfak atıkları ve bahçeden toplanan yapraklar ve otlardan oluşan organik bir katmanın (malç) içine tohumlarımızı ektikten sonra heyecanla sonucu beklemiştik. Kendi kendime, bu bahçeden ürün alırsak permakültür denen bu tasarım sistemini öğreneceğim ve paylaşacağım diye söz vermiştim. Bir kaç ay sonra bahçemiz tüm bereketiyle inanılmaz lezzetli sebzeler sunduğunda bize permakültürün gücüne inanmış ve bu işi öğrenmeyi kafama koymuştum...

İçinde bulunduğumuz küresel geçiş süreci[*]nde her birimize düşen sorumluluk ne? Pek çoğumuz dünyadaki endişe verici durumun fazlasıyla farkındayız. Bir yanda terörün tüm dünyada yarattığı gerilim, bir yanda yaşamları tüketmeye devam eden açlık ve fakirlik, bir yanda kendi türümüzün yaşam olasılığını tehdit eden ekolojik kriz. Kendi ekosistemini bilerek yokeden herhangi bir yaşam formu tehlikeli bir şekilde dengesini kaybetmiş demektir. Batı’nın materyalist, güç ve hırs odaklı bakış açısı tüm dünyaya yayılırken kaynakları tüketmeye ve hayatlarımıza anlam veren kutsal şeyleri katletmeye devam ediyor.
Böyle bir sürecin içinde, hem hayatlarımızda bolluk ve bereket yaratmak, hem doğayla yakın bir ilişki geliştirmek hem de karşı karşıya olduğumuz ekolojik krize çözümler üretmek mümkün mü? Giderek daha pahalı bir hale gelen fosil yakıtlar kullanılarak uzak ülkelerden ithal edilen gıdalara olan bağımlılığımızı nasıl azaltabiliriz? İhtiyaçlarımızı yaşadığımız yerlerdeki kaynaklardan karşılayabilir miyiz? Suyumuzu nasıl temizler, atıklarımızı kaynağa nasıl dönüştürür ve çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşamlarını güzellik, sağduyu, bilgelik ve sevgi ile nasıl daha zengin kılabiliriz? Permakültür aradığımız cevap olabilir mi?
Permakültür, şehirlerde ve kırsal alandaki insan yerleşimlerinde uygulanabilecek bir dizi ekolojik prensip ve yöntemlerden oluşan bir tasarım sistemidir. Permakültür prensipleri, gıda, enerji, barınak ve diğer materyal ve materyal olmayan ihtiyaçların karşılanması için hayli üretken sistemlerin tasarımını mümkün kılan bir zihniyetin gelişimini sağlar. Bu prensipler, doğanın ve doğal döngülerin dikkatli gözlemini temel alır ve her türlü coğrafya, iklim ve kültürde uygulanabilir.
Tazmanyalı Bill Mollison ve Avustralyalı David Holmgren permakültür konseptini 1970lerde yaratmışlar. O zaman sürdürülebilir kültüre karşılık gelen bir kelime olmadığından “kalıcı tarım” (permanent agriculture) kavramını ifade edebilmek için permakültür (permaculture) deyimini kullanmışlar; tarım ve kültür birbirini etkiledikleri için bu, zamanla “kalıcı kültür”e (permanent culture) dönüşmüş. Bir başka deyişle, insanlık olarak sınırsız bir süre için hem kendi ihtiyaçlarımızı hem de yeryüzünün ihtiyaçlarını gidererek nasıl yaşayabiliriz sorusunun ilhamıyla almış permakültür ismini bu akım. Permakültür ilk olarak Mollison tarafından 1981’de öğretilmeye başlandı. Permakültür tasarımcıları doğal ekosistemlerin dengesine, çeşitliliğine ve direncine sahip ve tarımsal olarak üretken ekosistemler tasarlarlar; tasarımlarında su kullanımı, barınak ve enerji sistemlerini ve yenilebilir ve farklı amaçlarla kullanılan yıllık ve çok yıllık bitkiler, su ürünleri ve hayvancılığı birbirini destekler şekilde bir arada kurgularlar.

Permakültür, eski yeni, farklı gelenek ve disiplinlerden teknikleri ve prensipleri buluşturan bir sistemdir; kabilelerin toprağı kullanış yöntemlerinden saman, taş, toprak ve bambu gibi doğal yapı malzemelerine ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geleneksel kullanımına kadar pek çok evrensel bilgiyi bünyesinde harmanlar.
Uluslararası olarak tanınan permakültür sertifikasını almak için iki haftalık yoğun tasarım kursuna katılmak gerekiyor. Bu kurslar Türkiye dahil tüm dünyada düzenlenmekte.
İçeriği kültürel, dini, politik ve ekonomik sınırları aşan permakültür kurslarına 1981 den beri binlerce insan katılmış ve global bir permakültür ağını oluşturmuşlar. Permakültür tasarımı yapan bütün bu insanların çalışmaları, en az iş gücü ve girdiyle verimliliği hedefleyen sürdürülebilir yaşam modelleri oluşmasını sağlamıştır.

Permakültürün etik anlayışıPermakültürün etik anlayışının temelini yeryüzünün korunması oluşturur. Bu anlayışa göre tüm yaşam sistemlerinin sürmesi, insanların, evcil hayvanların ve vahşi yaşamın varolmak için ihtiyaç duydukları kaynaklara erişimleri ve ihtiyaçları ötesinde zenginliği, gücü ya da toprağı ellerinde tutmamaları gereklidir. “Fazlalığı paylaş” permakültürün kuralıdır. Doğayı gözlemlediğimizde genel kural olarak türlerin birbiriyle kooperasyon halinde olduklarını görürüz. Permakültür tasarımcıları bundan ilhamla standardizasyon ya da rekabet yerine kooperasyona değer verirler.

Permakültürün verdiği umut
Permakültür kavramı, ekolojik krizin farkındalığından doğdu. Permakültür, insanların kendilerini ölen bir sistemden bağımsız kıldıkları ve üzerinde yaşadıkları toprakları en temel ihtiyaçlarını gidermek için kullandıkları bir dünya vizyonu sunar bize. Permakültür ile tasarlanan bir sistemde giderek daha az iş gücüne gerek olacağından yaratıcılık ve sosyal sorumlulukla ilgili işlere daha çok zaman kalır. İnsanlar, yaşadıkları yerlerin ne kadar yakınında üretim yapılabilirlerse, o kadar doğal ormanı ve vahşi yaşamı yokolmaktan kurtarabiliriz.


[*] Geçiş süreci: İnsanlığın ve yeryüzündeki diğer canlıların varlığını tehlikeye sokacak derecede mekanistik; tüketim ve büyüme odaklı endüstriyel bir sistemden, doğayla uyumlu ve sürdürülebilir bir sisteme geçiş yaptığımız süreç.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...