26 Ekim 2011 Çarşamba

II. Yeşil Ekonomi Konferansı: Yeşil Yerel Seçenekler

Yeşil Düşünce ve Heinrich Boll Stiftung Derneği tarafından düzenlenen 2. Yeşil Ekonomi Konferansı, 22 Ekim Cumartesi günü İstanbul/Beyoğlu’nda, Cezayir Toplanti Salonu'nda gerçekleştirildi. Yeşil Yerel seçenekler teması altında düzenlenen konferansta yeşil belediyecilik, yeşil enerji, kent tarımı ve yeşil kent planlaması konuları tartışıldı.

Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Özgür Gürbüz hoşgeldin konuşmasını yaptıktan sonra sözü açılış konuşmaları için Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Yüksel Selek‘e ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Dr. Ulrike Dufner’e verdi. Dufner 2009 yılında düzenledikleri ilk konferansta makro politikalara deği


Şehrin son 5 ila 10 yıl içinde iklim koruma, atık, ulaşım,gürültü, çevresel yönetim, arazi kullanımı alanlarında neler yaptığı son 5 ila 10 yıl içinde neler yaptığı ve ileride ne hedefler koyduğuna


koruma alanı. Şehirde toplu taşıma yaygın ve yurttaşların %99’u bir metro veya otobüs durağına 300 metre mesafede yaşıyor. Hamburg 1990'dan 2006'ya karbon emisyonlarını %15 azaltmış, 2020 hedefi ise %40. İklim koruma için harcanan kaynağın büyük kısmı binalara ve ulaşıma gidiyor. Şehirde rüzgar, güneş ve biyokütle alanlarında çalışan 100’den fazla işletme var ve bu işletmelerin yıllık toplam cirolarının 5 milyar Avro. Avrupa Komisyonu’nun verdiği Avrupa Yeşil Başkent ödülünin başlıca kriterleri, yüksek çevresel standartlar, çevresel iyileştirme ve sürdürülebilir kalkınma alanında mecut ve gelecek projeler ve diğer şehirlere örnek olma kapasitesi. bakılıyor. Türkiye’den Bursa ve Trabzon, 2014 Avrupa Yeşil başkent ödülüne aday.ndikleri, bu seneki konferansta ise yerel düzeyde yeşil politikalar üzerinde duracaklarını söylerken Yüksel Selek, ulusal ve yerel düzeyde bütünsel yeşil politikalar geliştirme konusundaki çabaların henüz istenen seviyede bulunmadığını vurguladı.

Hamburg Kentsel Gelişim ve Çevre Bakanlığı’ndan Dirka Griesshaber sunumunda Hamburg’un 60’lardan bugüne değişimini ve 2011 Avrupa Yeşil Başkenti ödülünü nasıl aldığını anlattı. Hamburg Almanya’nın ikinci büyük kenti olarak karar alma süreçlerinde etkili. Kentin %40′ının

orman, park, tarım alanı ve doğal


Planlama metodolojisini tartışmak lazım

Griesshaber’ın sunumunun ardından Yeşil belediyelerin unsurları” başlıklı ilk oturumda Prof. Dr. Haluk Gerçek (İstanbul Teknik Üni. Öğr. Gör.), Yar. Doç. Dr. Koray Velibeyoglu (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü), İkbal Polat ve Orhan Esen söz aldılar. 3. köprü güzergahının İstanbul’un kuzeydeki orman ve su toplama havzalarının içinden geçtiğini aktaran Prof .Gerçek; yerel yönetim ve yurttaşlar olarak bu projeleri neden durduramıyoruz sorusunu sorarak karşı çıkmak yanında alternatif de sunmak gerektiğini özellikle vurguladı.

Gayrimenkul lobilerinin de ulaşım politikasında etkisi olduğunu ve

İstanbul’da yapılması planlanan 3. Köprü bir ulaşım projesi değil arazi geliştirme projesi olduğunu ifade etti. Gerçek “3. Köprü ve Avrasya Tüneli'ni yerel yönetime Ankara kabul ettirdi, planlarda yoktu. Kent üzerinde çok büyük etkileri olacak, yapılmamalı” derken günümüzde arazinin

kullanım değerinin değil değişim değerinin (rant) önemli olduğunu vurguladı.

60’larda bölücülük olur diye bölgesel planlamanın terkedildiğini anlatan Polat, şehir planlama metodolojisinin demokratik işlemediğini çünkü güçlü çıkar gruplar tartafından yönlendirebildiğini belirtti. Belediye Meclis toplantılarının en büyük gündem konusunun plan tadilatları olduğunu, örneğin tarım yapan çiftçinin dahil edilmediğini ve bu tüm bu sorunlar yüzünden planlama metodolojisinin tartışılmaya açılması gerektiğini vurguladı. Mimari konusuna değinen Orhan Esen

yerelde ciddi izleme mekanizmaları kurmanın elzem olduğunu çünkü ölçek patlaması yaşandığını sözlerine ekledi. İstanbullu’nun su ayak izinin Bulgaristan’dan Düzce’ye kadar uzandığının da altını çizen Orhan Esen, İstanbul’da su tüketiminin körüklenmesinin ana nedeninin İstanbul Belediyesi ne kadar uzaktan su getitirse ihalelerin o kadar çok olması şeklinde yorumladı.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden Yar. Doç. Dr. Koray Velibeyoglu, yeşil kentin sınırları konusunda yaptığı konuşmasına mahalle kavramının yok olmak üzere olduğu tespiti ile başladı. “Bir kenti ne kadar dolaşıyoruz, ne kadar yürüyoruz, ne kadar anlamaya çalışıyoruz?” sorularını yönelten Velibeyoğlu, kentin algılanabilir bir sınırı olması gerektiğini belirterek Aristo’nun: “Kent nüfusu 10 bin kişi olmalı, antik tiyatroda toplanabilen, yüzyüze gelip siyasi kararlar alabilen insan sayısı kadar” sözlerini aktardı. Velibeyoğlu, 20. yüzyılın ilk yarısında Ebenezer Howard’ın İngiltere’de Bahçekent modelini geliştirdiğini ve Engels’in de 1857'de kötü konut koşullarını anlatan bir rapor yazdığını anlattı.


Dikili jeotermal ile ısınıyor


3, oturumda “Yeşil Seçenekler” başlığı altında yerel enerji, yerel ekonomi ve tent tarımı uygulamaları ele alındı. Dikili Jeotermal AŞ. Yönetim Kurulu başkanı Hüseyin Çelik, Dikili’nin jeotermal ile ısıtılmasının bir ütopya olarak görüldüğünü, 2007′de büyük üretim

kuyusu açtıklarını ve 2008′de ise 350 konut

ısıtmaya başladıklarını anlattı. Çelik, 2500 konutun ısıtma altyapısının sonuçlandırıldığını; tüm kamu hizmeti verilen alanların ve okulların jeotermal enerji ile ısıtıldığını; 2011 için 1500 konut, temel hedefin ise 7000 konut olduğunu ekledi. Sözkonusu yatırımların hayata geçirilmesinde en büyük güçlüğün küçük belediye bütçesiyle yapılması olduğunu ve devletten destek alamadıklarını vurguladı. Jeotermal alanların korunmasının da çok önemli olduğunu belirten Çelik, Dikili’de termal turizm ve seracılık koruma bölgesi oluşturulacağının haberini de verdi.


Kars’tan Tohum İzi Derneği‘nden İlhan Koçulu, gıdanın şiketlerin eline geçtiğini,

tohumların kaybolduğunu 2006’dan sonra öğrendiğini belirterek Kars’ta yürüttükleri faaliyeti şöyle anlattı. “Kars’tan göçü nasıl önleriz diye başladık. Gıdamıza, toprağımıza egemen olalım diyerek kültürel ve biyoçeşitliliğin yoğun olduğu köyleri seçtik. 10 köyde kaybolan tohumları ele almakla başladık. Kavılca ve kırmızı buğday başta olmak üzere bir çok çeşidi yeniden ürettik. Tohum satın alıyorduk, gübre ve ilaç istiyordu, 35-40 litre mazot tüketiyorduk. Yerli tohumda az su kullanılıyor, ilaç istemiyor, mazot tüketimimiz 20 litreye düştü. Yerli tohumları kullanmak daha karlı hale geldiğini gördük. Köyler arası bir dayanışma oluştu. Türkiye, Fransa ve Belçika’dan gruplar köylerimizi ziyaret ediyorlar. Köyde 1880′de bir yabancı bir mimarın yaptığı binada.Eko-müze kurduk. Yanında 20m2 satış dükkanı açtık. Hastalıklarda şifalı bitkiler kullanır hale geldik. Çocuklarda ishal ve bazı kadın hastalıklarını iyileştirebildik, bununla birlikte sağlık masrafları da azaldı. Bakkallarda ve

fırınlarda yerli buğday kullanıldığını görünce mutlu oluyorum”.

Yeryüzü Derneği‘nden Aytaç Timur, dünyada kent bahçeciliği adına neler yapıldığını örnekleyerek konuşmasına başladı. “Küba'nın başkenti 2,2 milyonluk Havana'da, şehirlilerin tükettiği besin maddelerinin % 80’i kent bahçelerinde üretilmiş. Moskova'da yaşayanların üçte ikisinin kent bahçesi var. Kanada'nın Montreal kentinde geçen yıl kent bahçelerinde 80 ton üretim yapılmış. Şanghay'da 2500 kilometrekarelik alan yine kent bahçesi.” Timur, İstanbul’da kent bahçeciliği projelerini duyurduktan sonraki gelişmeleri ise şu sözlerle anlattı.


Başakşehir’den Tuzla’ya kadar olan bölgeden 180 kişi bize başvurdu. Bahçeci adaylarıyla buluştuk, toplantı yaptık, fide dağıttık.İki tane çocuk yuvası kent bahçecimiz var.Cocuklar sebze-meyve nasıl yetişiyor öğreniyorlar. İstanbul Permablitz Grubu ve Slow Food Balkon Bahçeciliği konviviyumu ile çalıştık. Belediyeler bizle uzun görüşmeler yaptılar, herhalde oy çıkmaz diye vazgeçtiler.Bahçeciler artarsa belediyeler buna kayıtsız kalamaz. Bu yıl 800 kilo ürün aldık.”

Türkiye’de yavaş şehirler çoğalıyor.


Konferansın son oturumunda Çanakkale 18 Mart Üni. Öğr. Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ferah Özkök sorumlu turizm, Çanakkale 18 Mart Üni. Öğr. Görevlisi Prof. Dr. H. Rıdvan Yurtseven yavaş şehirler ve son olarak BM Habitat AGFE temsilcisi Cihan Uzunçarşılı Baysal, kentsel dönüşüm üzerine sunumlarını yaptılar.

Özkök, başka bir turizm mümkün mü sorusuna yanıt verirken son yıllarda agro-turizm, soft-turizm, sürdürülebilir turizm kavramlarının geliştiğini, eko-turizmin bir turizm çeşidi değil bir yaklaşım olduğunu belirti. Eko-turizmin başlıca kriterleri arasında doğal bir alanı ziyaret, olumsuz etkileri azaltmak, yerele saygılı yapılaşma ve çevresel farkındalığın geldiğini belirtti.

Yurtseven’de, “Yavaş Şehirler” başlıklı sunumunda Citta Slow, sürdürülebilirliği ve örgütlülüğü temel alır. Yavaş Şehirler Slow Food felsefesi üzerine kuruldu. Türkiye’deki yavaş şehirler:Akyaka-Muğla (2011), Gökçeada-Çanakkale (2011) , Taraklı-Sakarya (2011) , Yenipazar-Aydın(2011) ,Seferihisar-İzmir (2009). Baysal da İstanbul’da kentsel dönüşüm ve TOKİ’nin rolü üzerine bir sunum yaptı. Baysal konuşmasında AKP’nin İstanbul’u uluslararası sermayeye pazarlamak üzere marka kent yapmaya çalıştığını, kentsel dönüşüm adı altında yoksul kesimlerin barınma haklarını ellerinden aldığına dikkat çekti. Kentlerin insan üzerine kurulu birer sosyal organizma olduğunu vurgulayan Baysal insanı göz ardı eden kent politikalarına karşı çıkmanın yolunun mahalleleri savunmaktan geçtiğini savundu. Konferans,İstanbul’da kentsel dönüşümü ele alan “Ekümenopolis” belgeselinin gösterimiyle sona erdi. Gösteriden sonra filmin yönetmeni İmre Azem soruları cevaplandırdı.

Konferansın programı için http://www.yesilekonomi.org/

Avrupa Yeşil Başkenti Ödülü

http://ec.europa.eu/environment/europeangreencapital/index_en.htm

Ekümenopolis

www.ekumenopolis.net/


25 Ekim 2011 Salı

Van- Vahit Akça

STGM Bülteni

23 Ekim'de yasadigimiz Van depreminin ardindan, her kentte yardimlari organize ederek Van'a yonlendirmek icin pek cok orgut, kurulus ve gonulluler buyuk bir ozveriyle calismalar yurutmeye basladi. Yaklasan kis ile beraber aciliyeti artan eksikliklerin giderilmesi icin bolgedeki sivil toplum orgutu temsilcilerden aldigimiz ihtiyac listesini sizlerle paylasmak istedik. Guvendiginiz kanallardan yardim yaparken bu listeyi de goz onunde bulundurabilirsiniz. Listedeki ihtiyaclari karsilayabilecek firmalara ve kurumlara da bu cagriyi iletebilirseniz cok seviniriz. Bununla beraber nasil ve nereye yardim yapabileceginiz konusunda bilgi almak isterseniz, yardimlarin hemen her sehirde toplandigi adreslerin bilgisini derleyen, gonullulerin bir araya gelerek olusturdugu internet aglarinin baglantilarini da asagida bulabilirsiniz.


Ihtiyaclar:
  • Kis kosullarina uygun cadir.
  • Battaniye, yorgan, uyku tulumu, mat
  • Isiticilar (Tuplu, elektrikli), cep sobasi, soba
  • El feneri ve benzeri pille calisan aydinlatma gerecleri ile pil
  • Kislik her turlu kiyafet ve ic camasir
  • Kadin pedi, bebek bezi, islak mendil, sabun, anti-bakteriyel jel vb urunler
  • Oyuncak, cocuk kitaplari vb.
  • Bebek mamasi, konserve, kuru gidalar, bakliyat ile enerji verecek cikolata vb urunler.
  • Her turden ilac. (Turk Tabipler Birligi ile Turk Eczacilar Birligi ile iletisime gecebilirsiniz)
  • Her grup kan bagisi (Kizilay'a kan bagisi yapabilirsiniz.)
Internet baglantilari:


Van Depremihttp://vandepremi.org/


Van Depremi Yardim Bilgilerihttp://vandepremi.com/


Yalniz Degilsin Vanhttp://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/


Van Dayanisma Facebook Grubuhttps://www.facebook.com/vandayanisma


Van Dayanisma Twitter

http://twitter.com/#!/VanDayanisma

Yerel ürün arayanlara

Bayramiç-Yeniköy ile tanışmam bir arkadaşın gönderdiği mail sayesinde oldu. Maili okuduğumda ilk hissettiğim duygu samimiyetti. Şehrin bu karmaşasında, göz göze bakıp karşılıklı konuştuğumuz kişilerle kurduğumuz iletişimde bu duygu giderek azalırken, sanal ortamdaki yazıdan bunu hissedebilmek beni heyecanlandırdı. Tabii bu samimiyet duygusunun yanında Bayramiç’te yapılanlar, kişilerin çabası, ortak hedefler, tüm zorlu koşullara rağmen hevesle devam etmeleri de ilgimi çekti.

Midesine düşkün, doğal ve sağlıklı beslenmeye meraklı, yenilikleri takip eden biri olarak Bayramiç’te doğal yolla üretilen besinlerden sipariş verdim, heyecanla gelmesini bekledim. İlk siparişim olduğu için nasıl paketleneceği, gıdaların yolda tazeliklerini yitirip yitirmeyecekleri konusunda tereddütlerim vardı. O nedenle bozulmayacağını düşündüğüm besinlerden sipariş ettim. Bulgur, salça, ekmek, patates, soğan…

Koli geldiğinde merakla açtım. Hepsi birbirinden doğal görünüyordu. Son zamanlarda gördüğüm en minik soğanlar mis gibi kokuyorlardı, tabii benim gibi soğan seven biri için. Patatesler oldukça yumuşak ve ince kabukluydu. Bulgur özünden yitirmemiş, oldukça koyu renkliydi. Salçalar cam kavanozda gelmişti, bu beni sevindirdi. Kavanozun kapağını açtığımda mis gibi domates kokuyordu. Ekmek ise favorimdi, benim gibi ekmek seven ve besin değeri yüksek beslenmeye meraklı biri için yapılmıştı. O kadar sertti ki, eşim en büyük ekmek bıçağı ile güçlükle kesti. Bu bana İstanbul’da yediğimiz ekmeklerin içlerinin ne kadar “boş” olduğunu düşündürdü. Oldukça lezzetli ve bir o kadar da doyurucuydu. Gözümün önünde sıcak bir tarhana çorbası, turşu ve kızarmış köy ekmeğinden oluşan lezzetli menü belirdi.

Yerel üreticinin desteklenmesi, gelişmesi, doğal ve sağlıklı beslenmenin yaygınlaşması adına Bayramiç-Yeniköy ile yeni başlayan tanışıklığımız uzun yıllar süreceğe benziyor. Mustafa Bey’in gönderdiği yeni sipariş listesinde gördüğüm kestaneleri sobada olmasa da fırında pişirip yemeyi iple çekiyorum.

Şafak.

Yavru balık satışını önleyelim

19 Ekim 2011 Çarşamba

Yesil Ekonomi Konferansi

Yesil Dusunce ve Heinrich Boll Stiftung Dernegi tarafindan duzenlenen 2. Yesil Ekonomi Konferansi, 22 Ekim Cumartesi günü Cezayir Toplanti Salonu'nda yapiliyor. Yerel Yesil Secenekler temasi altinda kent tarimi, yesil belediyecilik, yesil mimari, yesil enerji ve yesil kent planlamasi gibi konularda oturumlarin yer alacagi konferansa katilim ucretsiz. Herkesi tartismaya ve katkida bulunmaya davet ediyoruz.


2. Yesil Ekonomi Konferansi
22 Ekim 2011
Cezayir Buyuk Toplanti Salonu, Istanbul
Yerel Yesil Secenekler

Tuketmek uzerine kurulan kuresel ekonomik yapi, 2008 yilinda buyuk bir cokus yasadi. Dunya ekonomisi toparlanma surecini atlatamamisti ki, yeni bir krizle daha karsi karsiya kaldi. Belki de krizden hic cikamadi demek daha dogru olur. Ekonomik krizin ne kadar surecegi belli degil ama belli olan bir sey var ki, o da bu dunyada yasamaya devam edeceksek eski aliskanliklarimizi unutmamiz gerektigi.

Mevcut sistem “yasanabilir” kentler degil “marka kentler” yaratma pesinde. Ulasim, kentsel donusum, enerji gibi gundelik yasami sekillendiren alanlardaki yatirim kararlari, sadece tuketime dayali ekonominin devamini gozetecek sekilde aliniyor. “Cilgin” projelerden gecilmiyor ancak sehirlerdeki yasam kalitesinden, vatandaslarin “akli basinda” taleplerinden bahseden yok. Ranta dayali siyaset yasami yok ediyor.
Cozumsuz degiliz. Baska bir ekonomik sistem, baska bir dunya kurmak icin seceneksiz de degiliz. Uluslararasi, ulusal, yerel olcekte yapilacak cok is var. Turkiye’deki yerel yonetimlerin manevra alani dar olsa da, hayata gecirebilecekleri yasamdan yana yesil politikalar mevcut.

Yesil Dusunce Dernegi ile Heinrich Boll Stiftung Dernegi bu yil ikincisi yapilacak Yesil Ekonomi Konferansi’nda “Yesil Yerel Secenekleri” tartismaya aciyor. Kent planlamasindan mimariye, ulasimdan enerjiye yerel belediyelerin onundeki secenekleri degerlendirmek, iyi ornekleri one cikarmak amaciyla olusturdugumuz program, bu orneklerden cikartilabilen deneyimleri paylasip kendi yasadigimiz yerel alanda cogaltmasi ile yeni bir siyasi anlayis olusturulabilir. Buna gore de onumuzdeki yerel secimler oncesinde farkli, yasamdan yana bir belediyecilik secenegini kamuoyunun dikkatine sunmayi amacliyoruz. Bu konferansin bir ozelligi de Turkiye’deki olumlu orneklerden yola cikarak, farkli politik secenekleri Turkiye’deki mevcut sartlara gore gelistirmeyi tesvik etmeyi hedeflemesi.
Yesil ekonomi ve yerel yonetimlerin sorunlariyla ilgilenen herkesi, Yesil Ekonomi Konferansi’ni izlemeye ve tartismalara katkida bulunmaya davet ediyoruz.

Yesil Ekonomi Konferansi 2 – Yesil Yerel Secenekler
Tarih: 22 – 23 Ekim 2011
Yer: Cezayir Toplanti Salonu
Hayriye Caddesi 12, Galatasaray, Beyoglu-Istanbul

22 Ekim 2011 Cumartesi
09:00 Kayit
09:30 Acilis konusmalari
Dr. Ulrike Dufner - Heinrich Boll Stiftung Dernegi Yuksel Selek – Yesiller Partisi Es Sozcusu

1. OTURUM – Yesil bir belediye mumkun mu?
09:45 Ana konusmaci: Dr. Dirka Grießhaber – Hamburg Kentsel Gelisim ve Cevre Bakanligi / Avrupa Yesil Baskenti Hamburg 2011 Yurutme Kurulu Uyesi
10:15 Soru-Cevap

10:30 Cay molasi

10:45 Yesil belediyelerin unsurlari (Moderator: Ozgur Gurbuz ) Ulasim - Prof. Dr. Haluk Gercek / Istanbul Teknik Uni. Ogr. Uyesi Yesil Kentin Sinirlari - Yar. Doc. Dr. Koray Velibeyoglu / Izmir Yuksek Teknoloji Enstitusu Ekolojik Krizin Kent ve Bolge Planlamasina Etkileri - Ikbal Polat Mimari - Orhan Esen

12:30 Yemek arasi

2. OTURUM
13:30 Yesil Secenekler 1 (Moderator: Alper Akyuz)

Yerel Enerji - Huseyin Celik / Dikili Jeotermal A.S. Yon. Kurulu Bsk.
Yerel Ekonomi - Ilhan Koculu / Tohum Izi Dernegi Kent Tarimi Uygulamalari - Aytac Timur /Yeryuzu Dernegi

15:00 Cay molasi

15:15 Yesil Secenekler 2 (Moderator: Mahmut Boynudelik)

Sorumlu Turizm - Yrd. Doc. Dr. Ferah Ozkok / Canakkale 18 Mart Uni. Ogr. Uyesi Yavas Sehir - Prof. Dr. H. Ridvan Yurtseven / Canakkale 18 Mart Uni. Ogr. Uyesi Kentsel Donusum - Cihan Uzuncarsili Baysal / BM Habitat AGFE temsilcisi.

16:45 Kapanis
16:50 Film gosterimi: Ekumenopolis

23 Ekim 2011 Pazar
Akademi ve STK’ler: Turkiye'nin Cevre Sorunlari Uzerine Nasil bir Isbirligi?

09:30 Kayit
10:00- 12:30 Politik Ekoloji Calisma Grubu

17 Ekim 2011 Pazartesi

Sakız Ağaçlarına Sevgi

TEMA Bülteni

Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz Projesi’nde yeni bir dönem başlıyor

Falım ve TEMA

Sakız Ağacı Klon Parkı Oluşturacak

Falım ve TEMA Vakfı, 3 yıldır birlikte yürüttüğü Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz projesini 2016 yılına kadar sürdürmek üzere işbirliklerini tazeledi.

Çeşme Yarımadası'nda yer alan sakız ağaçlarının rehabilite edilmesine devam edecek olan iki kurum, yeni dönemde klonlama yöntemine geçecek. Bölgede sürdürülen rehabilitasyon çalışmalarında, klonlama yöntemiyle verimli sakız ağaçlarının gen kaynakları koruma altına alınacak.

Falım ve TEMA Vakfı işbirliğiyle, Türkiye’nin yerel ve ekonomik değerlerinden biri olan Sakız Ağacını bölgeye ve Türkiye ekonomisine yeniden kazandırmak amacıyla Ekim 2008’de başlatılan “Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz” Projesi, yeni bir döneme başlıyor.

Bugüne dek 3 bine yakın fidan dikiminin yanı sıra çok sayıda canlandırma ve aşılamanın gerçekleştirildiği projenin 2016 yılına kadar sürdürülmesi kararını alan Falım ve TEMA Vakfı, önümüzdeki 4 yılda uygulayacağı klonlama yöntemiyle sakız ağaçlarını yok olma tehlikesine karşı güvence altına alarak, verimliliklerini artıracak.

“Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz” Türkiye’nin projesi

Düzenlenen basın toplantısında yeni dönem çalışma stratejilerine değinen Kraft Türkiye Genel Müdürü Kostas Vlachos, “Biz ne sakız ağacını sadece bir ağaç, ne de bu projeyi basit bir ağaçlandırma projesi olarak görüyoruz. Sakız ağacı, binlerce yıllık bir geleneği peşinden sürükleyen özel bir tür. Ekonomik değeri, doğaya katkıları, sakızı ve insanlarla arasındaki gönül bağıyla, sakızağacını bu toprakların ve bu kültürün bir mirası olarak değerlendiriyoruz. Bu proje yalnızca Çeşme Yarımadası’nın değil, Türkiye’nin bir projesi. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda projemize yeni yöntemlerle devam etmek üzere TEMA ile işbirliğimizi 2016’ya kadar sürdürme kararı aldık” dedi.

Sakız ağacı projesinin heyecanla sarıldığı bir proje olduğunu belirten TEMA Onursal Kurucu Başkanı A. Nihat Gökyiğit, doğayla dost üretim sistemlerinin geliştirilmesi gerektiğini ve sakız ağacı projesinin bu anlamda çok değerli olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: “Proje, peyzaj bakımından çok gösterişli, her daim yeşil olan bu ağacın verimli hale getirilmesi, yaşatılması ve genişletilmesini teşvik edecek. Yabani sakız ağaçlarının verimli hale getirilmesinde, çok sabır ve teknik araştırmalar gerektiren çalışmalarımız, ümitli neticeler vermeye başladı. Falım’ın desteğiyle çalışmalarımız ivme kazandı. Bu nedenle desteğini sürdüren Falım’a TEMA’nın takdirlerini ifade etmek isterim.”

Sakız ağaçları dinamik olarak yönetilen güvenli bir alanda korunacak

Yeni dönemde yapılacak olanlar çalışmalara değinen TEMA Genel Müdür Vekili Dr. Hikmet Öztürk, projeyle tehlike altındaki verimli sakız ağaçlarının oluşturduğu üstün gen kaynaklarının güvenli bir alanda korunmasının sağlanacağını belirtti: “Klonlama, bugün doğada birçok alanda kullanılan bilimsel bir yöntem. Aslında bir menekşe sürgününü alıp suda köklendirdikten sonra başka bir saksıda büyütmek de bir klonlamadır. Çeşme Yarımadası’nda belirlediğimiz verimi yüksek tüm sakız ağaçlarını, aşı kalemleri almak için kaynak ağaç olarak kullanacağız. Aldığımız aşı kalemlerini altlık fidanlara aşılayacağız. Üretilen aşılı fidanları özel bir desenle araziye dikilecek. Diktiğimiz fidanlar sağlıkla büyüyerek verimli bir sakızlığa dönüşecek.”

Tesiste yer alan fidanlarla uzun vadede verimli bir sakızlık alan oluşturmanın mümkün olacağına da değinen Öztürk, “2016 yılına kadar devam edeceğimiz klon parkı tesisi ile tehlike altındaki sakız ağaçlarımızı artık yok olma tehlikesine karşı daha güvenilir bir alanda güvence altına alıp, verimliklerini de garanti altına almış olacağız” dedi.

Sakız Ağacını herkes tanıyacak

Projenin tanıtımı ve farkındalık yaratılması konularında gerçekleştirdiği çalışmalardan bahseden Kraft Türkiye Sakız Grubu Pazarlama Müdürü Nalan Özgür de sakız ağacı hakkında başvuru kaynağı eksikliğinin giderilmesi, aynı zamanda doğru bilgilerin halk arasında da yayılmasını sağlamak amacıyla hazırlanan kitap ve internet sitesine dair bilgileri basınla paylaştı.

Sakız Ağacı Projesi için internet üzerinde oluşturulan interaktif bilgi paylaşım platformu www.sakizagacim.com adresinden yayın yapacak. Sitede proje bilgilerinden sakız ağacı ve sakız ile yapılan yemek tariflerine kadar pek çok bilgi yer alacak.

14 Ekim 2011 Cuma

AB İlerleme Raporu'nda Çevre

Avrupa Birliği Türkiye 2010 yılı İlerleme Raporu’nu açıkladı. 27. Fasıl olan “Çevre” ile ilgili gelişmeleri aşağıda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği çevirisiyle okuyabilirsiniz. Raporun tüm çevirisi için tıklayınız.

Fasıl 27: Çevre

Yatay mevzuatta sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin kapsamı genişletilmiş ve ÇED Direktifi büyük ölçüde iç hukuka aktarılmıştır. Ancak, halkın katılımına ve sınır ötesi istişarelere yönelik usuller tam olarak uyumlu hale getirilmemiş ve uygulanmamıştır. Sismik etkinliğin yüksek risklere yol açabileceği ve bugüne kadar hiçbir ÇED veya Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) çalışmasının yapılmadığı Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyısında inşa edilmesi planlanan Türk-Rus nükleer güç santrali projesine ilişkin olarak ulusal ve uluslararası kamuoyunun artan kaygıları bulunmaktadır. Türkiye Bulgaristan ile, iki ülkenin sınırı boyunca inşa edilecek AB destekli Nabucco boru hattı projesinin çevresel etki değerlendirmesinin sınır aşan yönlerini düzenleyen bir anlaşma akdetmek üzere görüşmelere başlamıştır. SÇD Direktifinin iç hukuka aktarılması erken aşamadadır.

Hava kalitesi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Bazı sıvı yakıtların kükürt muhteviyatına ilişkin mevzuat AB müktesebatıyla tamamen uyumlu hale getirilmiştir. Atık yakma yönetmeliği kabul edilmiştir. Türkiye, Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stokholm Sözleşmesi’ne taraf olmuştur. Hava Kalitesi Direktifi’nin uygulanmasına yönelik idari kapasite yeterli değildir.

Atık yönetimi konusunda iyi düzeyde ilerleme kaydedilmiştir. Türkiye, 2009-2013 dönemi için ulusal atık yönetimi planını kabul etmiştir. Tehlikeli atık kontrolü, gemilerden atık alınması ve atık kontrolüne ilişkin mevzuat AB müktesebatına uygun olarak değiştirilmiştir. Ömrünü tamamlamış araçlara ilişkin yeni mevzuat kabul edilmiştir. Atık Çerçeve Direktifi’ndeki biyolojik olarak parçalanabilirlerin yüzdesinin azaltılmasına ilişkin hükümleri de kapsayacak şekilde, atığın düzenli depolanması hakkında mevzuat kabul edilmiştir. Madencilik faaliyetleri ile bozulan arazilerin ıslahına ilişkin bir yönetmelik kabul edilmiştir. Bazı AB şirketleri, elektrikli ve elektronik ekipmanlarda bazı tehlikeli maddelerin kullanımını kısıtlayan yönetmeliğin uygulanmasının ticarete engel teşkil ettiği yönünde şikayette bulunmuşlardır.

Su kalitesi konusunda çok sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Su kirliliğinin kontrolüne ilişkin mevzuat, izin usullerini düzenlemek amacıyla değiştirilmiştir. İlgili kurumlar arasında koordinasyonu artırmak ve AB müktesebatına daha fazla uyum için stratejiler ve politikalar geliştirmek amacıyla su kalitesi yönetimi konusunda üst düzey bir yönlendirme komitesi kurulmuştur. Su yönetimine ilişkin kurumsal çerçeve bölünmüştür ve nehir havzası düzeyinde

örgütlenmemiştir. Bir dizi havza koruma eylem planı taslağı hazırlanmış olup, bu planlar ilerde nehir havzası yönetim planlarına dönüştürülecektir. Su konularıyla ilgili sınır aşan istişareler hâlâ çok erken aşamadadır. Türkiye Yunanistan ile, Meriç nehir havzası yönetiminde artırılmış işbirliği öngören bir ortak deklarasyon imzalamıştır.

Doğa koruması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. TBMM’ye sevk edilen ve Türk Natura 2000 ağına faydalı katkılar sağlayabilecek birçok alanın mevcut koruma düzeyinin kaldırılmasına neden olacak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı endişelere neden olmuştur. Ulusal biyo-çeşitlilik stratejisi ve eylem planı ile kuşlar ve habitatlara ilişkin uygulama mevzuatı henüz kabul edilmemiştir. Ülkenin doğusundaki yeni su ve enerji altyapısı inşasının, potansiyel olarak korunan flora ve fauna türleri üzerindeki olumsuz etkileri konusunda artan endişeler bulunmaktadır. Potansiyel Natura 2000 alanlarının listesi henüz derlenmemiştir. Sulak alanların korunmasına ilişkin yönetmelikte yapılan değişiklik, Sulak Alanların Uluslararası Önemi Sözleşmesi kapsamında korunan sulak alanların korunma durumunu zayıflatmıştır. Doğa korumasına ilişkin sorumluluk çeşitli yetkili kurumlar arasında açık bir şekilde paylaştırılmamıştır.

Endüstriyel kirlenmenin kontrolü ve risk yönetimi konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Endüstriyel hava kirliliğinin kontrolü hakkındaki mevzuat, izin usullerini düzenlemek amacıyla değiştirilmiştir. Büyük yakma tesisleri ve büyük endüstriyel kazaların kontrolü hakkında yönetmelikler kabul edilmiştir. Entegre izin sistemine geçilmesi erken aşamadadır.

Kimyasallar konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Biyosidal ürünlere ilişkin mevzuat kabul edilmiştir. Etkili uygulama için kapasite yetersizdir.

İklim değişikliğine ilişkin olarak çok sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Ozon tabakasını incelten maddelerin ticareti konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Türkiye, yeni arabaların pazarlanmasıyla bağlantılı olarak, tüketicinin yakıt ekonomisi ve CO2 salınımları konusunda bilgilendirilmesi hakkındaki AB müktesebatını iç hukuka aktaran mevzuatı uygulamaya başlamıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından UNDP/GEF desteğiyle bir ulusal iklim değişikliği stratejisi kabul edilmiştir. Ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde bir İklim Değişikliği Dairesi kurulmuş ve kamu kurumları arasında koordinasyonu artırmak amacıyla yüksek düzeyli bir İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bununla birlikte, AB’nin Sera Gazları Emisyon Ticareti Planına yönelik hazırlıklar henüz başlamamıştır.

Türkiye, sera gazı envanterini sunmuş, ancak beşinci ulusal bildirimini bugüne kadar sunmamıştır. 2012 sonrası anlaşmaya ilişkin uluslararası iklim müzakerelerinde, Türkiye son zamanlarda AB pozisyonlarıyla uyumlu hareket etmeme eğilimindedir. Türkiye, kendisini Kopenhag Mutabakatı ile de ilişkilendirmemiştir. Türkiye’nin, sera gazı salımı artışını alışılageldik senaryo temelinde, 2020 için öngörülen oran muvacehesinde % 11’le sınırlamayı amaçlaması, iddialı bir hedef olarak değerlendirilemez.

Gürültü konusundaki mevzuat uyumu ileri düzeydedir. Ancak, gürültü haritalarının ve eylem planlarının hazırlanması hâlâ erken aşamadadır. İdari kapasite konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Çevre denetimlerini güçlendirmek amacıyla, çevre izin ve lisansları hakkındaki yönetmelik kabul edilmiştir. Farklı düzeydeki idarimakamlar arasındaki çalışmaları koordine etmek için gerekli mekanizmalar oluşturulmuştur. Ulusal bir çevre ajansı kurulması yönünde ilerleme kaydedilmemiştir. Bütün düzeylerdeki ilgili kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması da dahil, idari kapasitenin daha fazla güçlendirilmesi gerekmektedir. Çevreyi koruma gereklilikleri, politikaların şekillendirilmesinde ve altyapı projelerinin uygulanmasında hâlâ dikkate alınmamaktadır.

Sonuç

Genel olarak, daha fazla uyum yönünde ilerleme kaydedilmiştir. Çevre alanındaki hazırlıklar erken aşamadadır. Türkiye, yatay mevzuat, hava ve su kalitesi, endüstriyel kirlilik, kimyasallar ve idari kapasite konularında sınırlı ilerleme kaydetmesine karşılık, atık yönetimi konusunda iyi düzeyde ilerleme sağlamıştır. Türkiye, iklim değişikliği konusunda çok sınırlı ilerleme kaydetmiş ve doğa koruması konusunda ilerleme kaydetmemiştir. Türkiye, bu alanda, farklı düzeydeki idari makamlar arasındaki çalışmaları koordine etmek için gerekli mekanizmalar oluşturmak suretiyle idari kapasite konusunda ilerleme kaydetmiştir. Çevre alanındaki yatırımların artırılması gerekmektedir.


13 Ekim 2011 Perşembe

IFOAM Genel Kurulu 2014'te İstanbul'da, Buğday Derneği' ev sahibi

Ekolojik tarım konusunda dünyanın en etkin, en saygın ve söz sahibi kuruluşu Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu IFOAM, Güney Kore’de yapılan genel kurulunda, 2014 Genel Kurul ve Kongresi’nin Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin evsahipliğinde İstanbul’da gerçekleştirilmesine karar verdi. Karar, IFOAM’ın dün yapılan Genel Kurul toplantısında oybirliğiyle alındı.


Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu üyesi olan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, 2014 yılında IFOAM'ın genel kongresinin ülkemizde yapılması için uzun süredir görüşmeler yapıyordu. Geçtiğimiz Mart ayında kaybettiğimiz derneğimizin kurucusu Victor Ananias’ın girişimleri sonucunda İstanbul’un aday şehir kabul edilmesiyle başlayan süreç, Güney Kore’de yapılan genel kurulda, Buğday Derneği ekibinin yaptığı sunumla karara bağlan. Buğday, 2014 yılında IFOAM Kongresi’ni Türki


ye’de gerçekleştirebilmek ve organik tarımın yaygınlaşmasına katkıda bulunabilmek için bugüne kadar yoğun bir çalışma yürüttü. Ekolojik tarım hareketinde üstlendiği öncü rol ile uluslararası platformlarda da saygıyla anılan Victor Ananias’ın bu kararın alınmasında büyük payı bulunuyor.

Küresel ölçekte organik tarım hareketini 40 yıldır yönlendiren, bir araya getiren ve destekleyen IFOAM, 116 ülkede 750 üyesiyle bir şemsiye organizasyon. Merkezi Almanya Bonn’da bulunan IFOAM, kurulduğu 1972 yılından başlayarak organik tarım hareketini bir çatı altında toplamayı, gelişimini sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi, gerekli standart ve yönetmelikleri hazırlam

ayı ve tüm gelişmeleri üyelerine, çiftçilere aktarmayı amaçlıyor.

Organik üretimle bağlantılı kurumlara sağladığı olanaklarla tek uluslararası yapı özelliği taşıyan IFOAM, her üç yılda bir gerçekleştirdiği genel kurul toplantısında stratejileri tartışarak organik tarımın geleceğine yön verecek politikaların oluşturulmasına katkı vermeye çalışıyor.

Buğday Derneği olarak, bu kongrenin Türkiye’de düzenlemesinin, sevgili Victor Ananias’ın attığı tohumları yeşertmenin en büyük adımlarından biri olacağına inanıyoruz. Victor Ananias önceki yıllarda IFOAM’ın Tek Dünya “One World” ödülünün beş finalistinden biri olmuş, "Tek Dünya" ödül adaylığı sertifikasını Vandana Shiva'nın elinden almıştı.

IFOAM’ın stratejik ortakları olan Hivos, BioFAch, FAO ve FiBL gibi kuruluşlarla, dünyamızı daha sürdürülebilir bir noktaya getirmek ve adil tarımı geliştirmek için işbirliği yapıyor; ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Uluslararası Organik Akreditasyon Hizmetleri (International Organic Accreditation Services-IOAS) ve İsviçre’de bulunan Organik DünyaVakfı'nı da (Organic World Foundation-OWF) bünyesinde barındırıyor.

IFOAM Genel Kongresi'nin Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından İstanbul'da düzenlenmesiyle Türkiye ekoloji hareketi büyük bir ivme kazanacak.


http://bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=4785

Kaynak:

7 Ekim 2011 Cuma

Davutoğlu çevre konusunda ne söyledi?

TÜSİAD, 40. yılı kapsamındaki etkinlikleri çerçevesinde jeopolitik analiz kuruluşu STRATFOR ile Küresel Enerji Stratejileri Simülasyonu: Türkiye’nin Gelecek On Yılı” başlıklı bir tartışma platformu düzenledi. 6 Ekim 2011 Perşembe günü Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte Türkiye, ABD, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Almanya, İran, Irak ve Suudi Arabistan’dan gelecek enerji uzmanları STRATFOR’un kurucusu George Friedman’ın moderatörlüğünde 2012’de petrolün sırasıyla 200 dolar ve 30 dolar olduğu koşullarda ülkelerinin alacağı pozisyonları tartıştılar. Radikal’den Jale Özgentürk’ün ayrıntılı haberini okuyabilirsiniz.


Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, etkinliğin kapanış konuşmasını yaptı. Konuşmasında enerji stratejilerine, enerji ekonomisine ve çevre etiğine yer verdi. Pro-nükleer bir konuşma yapan Davutoğlu, Türkiye’nin dünyada ilk 10 ekonomi arasına girmesi için nükleer enerjiye sahip olmasının şart olduğunu ve Türkiye’nin havzasındaki petrol ve doğalgazın aktarım rolünü iyi oynaması gerektiğini belirtti. Türkiye’nin nükleerde çok geç kaldığını ve Türkiye’nin AB standartlarında bir demokrasiyi ve Çin standartlarında kalkınmayı gerçekleştirebilmesi için nükleere ihtiyaç duyulduğunu söyledi

Dünyada nükleer silahların tümüyle yasaklanmasını istemekler beraber nükleer teknolojileri geliştirilmesinin tartışıldığı her ortamda Türkiye’nin de olacağını vurgularken Almanya, İsviçre, Japonya’nın nükleerden çıkışına değinmedi. Benim ilgimi çeken enerji stratejileri ile çelişse de Davutğlu’nun çevre etiğine dair söyledikleriydi. Muhtemelen basında yer almayacak sözleri buraya almak istedim.

“Toprağın altındaki enerjii çıkarmak için doğayı hergün yıpratıyoruz. Bu hır

s doğayı yok ediyor. İnsanoğluna en yakın varlıklar olan bitkilerin ve hayvanların varlık alanları yok edilmemeli.Ontolojik varoluş olmazsa insan da olmaz. Doğadan enerjiyi bu hızla çıkardığımızda sedece enerji bitmez, doğa da biter. Ekvador, yağmur ormanındaki dev petrol rezervini çıkarmama karşılığı kendisine 12 milyar dolar ödenmesine yönelik anlaşma yaptı. İlk destekleyenlerden biri Türkiye. Yenilenebilir enerjiler sermaye isteyen enerjiler fakat gelecekte bizi güvenlikte tutacak enerjiler yenilenebilir enerjilerdir. Nükleerin risklerini biliyoruz, AB stres testlerini uygulamaya karar verdik."

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...