13 Eylül 2011 Salı

Türkiye sera gazı salımı azaltma taahhüdü vermekten kaçınıyor

Gelişmekte olan ülkelerin sera gazı salımları 1990’dan bu yana, yüksek büyüme oranları, artan nüfus ve enerji ihtiyacı ile doğru orantılı olarak artıyor. Gelişmiş ülkelerin sera gazı salımları ise 1990’dan bu yana azalıyor fakat 1850’lerden günümüze toplam sera gazı salımlarının büyük bölümünden sorumulular. İklim müzakerelerinden salım azaltımlarında bağlayıcı bir karar çıkması gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin mutabakatına bağlı. 2009 yılı toplam sera gazı salımları 1990 yılına göre %98 artış gösteren Türkiye bugüne kadar hiçbir sera gazı salım taahhüdünde bulunmadı. Uluslararası iklim müzakerelerinde bağlayıcı kararlar çıkmadığı sürece Türkiye özel koşullarını bahane ederek iklim değişikliğine karşı ulusal ve uluslararası planda etkin bir mücadele vermekten kaçınmaya devam ediyor.

Türkiye’nin sera gazı salımı 1990 yılına göre %98 arttı

Türkiye 2009 yılı sera gazı envanterini Nisan 2011’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreterya’sına iletti. TÜİK tarafından da açıklanan envantere göre, 2009 yılında Türkiye’nin toplam sera gazı salımı CO2 eşdeğeri olarak 369,6 milyon ton olarak tahmin ediliyor. Türkiye’nin sera gazı salımları 80’li yılların ortalarından itibaren hızla atmaya başlamış ve ekonomik krizlerin hissedildiği 1988,1994,1999,2001 ve 2008 yılları dışında devamlı artmış. CO2 eşdeğeri olarak 2009 yılı toplam sera gazı salımı 1990 yılına göre %98 artış gösteriyor.

Barış Gençer Baykan

Betam Araştırma notunun tamamına ulaşmak için tıklayınız

http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2011/08/turkiye-sera-gazi-salimi-azaltma-taahhudu-vermekten-kaciniyor/

8 Eylül 2011 Perşembe

EKO IQ’nun 11. sayısı çıktı!

İklim Değişikliği ve İnsan Yapımı AÇLIK!

Kıtlığın pençesindeki Afrika’da her gün çocuklar ölüyor. Peki, bu insanlık ayıbı kimin ürünü?

Dr. Nesrin Özalp’in Güneş Reaktörü Küresel Isınmaya Çare Olabilir mi? Dr. Nesrin Özalp doğalgaz çevrimi yapan güneş reaktörüyle hem sıfır karbon emisyonlu hidrojen yakıtı elde etmeyi hem de tuttuğu karbonu endüstriyel ürüne dönüştürmeyi başardı.

Gezegenin Kaderi Kentlerde Belirlenecek!BZD Yayıncılık Kurucusu Zülfü Dicleli, “Kentleşme tek bir merkezden yönetilecek değil, onlarca merkezden etkilemeye çalışılabilecek bir süreçtir” diyor.

Organik Tarım Gezegenimizi Doyuramaz mı?
Imagine Demain le Monde’nin 85. sayısında Pablo Servigne imzasıyla yayımlanan yazıya göre, konvansiyonel tarımla organik tarımı karşılaştırmak imkansız.

Ya Yeşil İş Ya Yeşil İş
Bu yıl 6-7 Ekim’de üçüncüsü düzenlenecek olan Yeşil İş Konferansı’nın mimarları Sevinç Onay ve Semra Sevinç, çözüm ortağı sayısının 70’e ulaşmasının kendilerine güç verdiğini belirtiyorlar.

“Hayalim, Yeni Bir Organik Tarım Politikası”
Toprak Ana organizasyonunun kurucularından Cem Birder, organik tarıma geçişte küçük üreticilerin desteklenmesi gerektiğini söylüyor.

Büyük kitap zincirlerinde ve kitapçılarda satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com , www.kitapyurdu.com ve www.hepsiburada.com adreslerinden de temin edilebiliyor.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Gerzelilerin Yanındayız! Direnişi Yaygınlaştıralım!

Gerze Yaykıl köyünde Anadolu Grubu tarafından kurulması planlanan termik santrale karşı Ağustos ayının başından beri sondaj yapılması öngörülen alanda gece gündüz nöbet bekleyen köylüler, 24 Ağustos’ta sondaj yapmak isteyen termikçi şirket temsilcilerini Gerze’den bir kez daha eli boş göndermişlerdi. İki yıldır termikçi şirketin, devletin şiddet aygıtının da desteğini alarak Gerze’de kurmaya çalıştığı termik santrale karşı kitlesel ve meşru bir mücadeleyle topraklarını savunmayı sürdüren Gerze halkı, bir kez daha saldırıya maruz kaldı.

Gerze halkının son iki yılda göstermiş olduğu tüm tepkiye rağmen termik santral yapma ısrarını sürdüren Anadolu Grubu isimli şirket, sondaj çalışması yapma gerekçesiyle alana intikal ettirilen yüzlerce polis, jandarma ve panzer eşliğinde Yaykıl köyüne girmeye çalıştı. Yaşamı ve doğayı savunan Gerzeliler 12 saate yakın süre boyunca atılan yoğun gaz bombalarının, tazyikli su, cop ve yer yer plastik mermilerin kullanıldığı vahşi müdahale karşısında bir kez daha ne pahasına olursa olsun termik santral cinayetine izin vermeyeceklerini gösterdiler.

Yaykıl köyünün ormanlık bölgelerinde yaşanan çatışmalar esnasında silah sesleri duyuldu, çok sayıda köylü yaralandı, atılan biber gazlarının etkisiyle bölgede ağaçlar alev aldı ve yaralanan köylülerin hastaneye ulaştırılmasında pek çok güçlük yaşandı. Köylüler gözaltına alındı ve gözaltıların devam etmesi bekleniyor. Gerze halkına yaşatılan tüm bu fütursuz şiddete, tehdide rağmen termikçi şirket sondaj çalışmasını tamamlayamadı.

Gerzelilerin geçtiğimiz haftalarda yaptıkları bilgi edinme başvuruları sonucunda mülki amirden aldıkları yanıta göre termikçi şirketin bölgede sondaj çalışması yapmak için herhangi bir izin başvurusunda bulunmadıkları öğrenilmişti. Buna karşın, termikçi şirkete güvenlik güçlerinin hangi yasal dayanakla sondaj çalışması yapmak için destek sağladığı, köyü ablukaya alıp halka şiddet uyguladığı yanıt bekleyen en önemli sorudur. Jandarma bölgesi olan köyde çevik kuvvet polisinin valilik emriyle köylülere ve destekçilerine saldırıyor olması cevaba ışık tutabilir. Üstüne üstlük bölgede bulunan Roma ve erken Bizans dönemine ait buluntular yüzünden sit alanı ilan edilmesi bile gerekirken, kendini halkın, tarihin, kültürün ve doğanın üzerinde gören vali sırtını kime dayamaktadır?

Gerze’de yaşananlar; devlet aygıtının ve kolluk güçlerinin sermayenin doğayı ve yaşamı talanının hizmetinde olduğunu bir kez daha açık biçimde ortaya sermiştir. Dün Hopa’da suyun ticarileştirilmesine karşı derelerini savunanlara Metin Lokumcu’nun yaşamını yitirmesine sebep olacak şekilde dizginsizce şiddet uygulayanların, bugün Gerze’de topraklarını savunan Gerzelilere aynı ölçüde şiddetle saldırması tesadüf olamaz. AKP iktidarı “ustalık” döneminde doğanın, emeğin ve yaşamın sermaye tarafından sömürgeleştirilmesine karşı direnenleri zor yoluyla sindirmeyi anlaşılan kendisine şiar edinmiş gözüküyor.

Ama uygulanan tüm bu şiddete, baskıya rağmen doğanın yok edilmesine karşı direniş yayılıyor. Bugün Hopa direnişi Gerze’ye esin veriyor. Yarın özgür bir ülke ve sömürüsüz bir dünya için mücadele eden milyonlar Gerzeli direnenlerden öğrenecek.

Bu sebeple bizler dün Gerze’de, bugün her yerde, direnenlerle birlikteyiz!

Biz aşağıda imzası bulunan demokratik kitle örgütleri, doğanın ve emeğin köleleştirilmesine karşı çıkan herkesi Gerzelilerin meşru mücadelesine destek olmaya, güç vermeye çağırıyoruz.

EKOLOJİ KOLEKTİFİ

TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI

TMMOB PEYZAJ MİMARLARI ODASI

TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI

ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ

ÇEVRE İÇİN HEKİMLER DERNEĞİ

GDO’YA HAYIR PLATFORMU

EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU (EGEÇEP)

EGE SU PLATFORMU

BOLKAR DAĞLARI KORUMA PLATFORMU

MADEN KÖYÜ ÇEVRE PLATFORMU

HASANGAZİ, PORSUK KÖY MECLİSLERİ

İMECE – TOPLUMUN ŞEHİRCİLİK HAREKETİ

YALOVA ÇEVRE PLATFORMU (YAÇEP)

YALOVA EĞİTİM-SEN

KAZDAĞLARI KORUMA GİRİŞİMİ

AKKUYU NÜKLEER KARŞITI KOLEKTİF

TARIM ORKAM-SEN MERSİN ŞUBESİ

EKOLOJİK YAŞAM DERNEĞİ (EKODER)

DOĞAYI VE ÇEVREYİ KORUMA DERNEĞİ (DOĞADER)

GEMLİK YAŞAM ATÖLYESİ DERNEĞİ

NİLÜFER KENT KONSEYİ

ANKARA DİVRİĞİ KÜLTÜR DERNEĞİ

PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ

GÖRDESLİLER DERNEĞİ ÇEVRE KOMİSYONU

TOZKOPARAN DERNEĞİ (TOZDER)

GÜLSUYU GÜLENSU YAŞAM VE DAYANIŞMA MERKEZİ (GÜLDAM)

YERYÜZÜ DERNEĞİ

26 Ağustos 2011 Cuma

Gıda Egemenliği: krize Avrupa'dan bir cevap!

Gıda Egemenliği: krize Avrupa'dan bir cevap!
Krems-Avusturya-22 Ağustos 2011

5 gündür yaşanan yoğun, ilham verici ve yapıcı değiş-tokuştan sonra, Nyeleni Avrupa 2011 Gıda
Egemenliği Forumu dün sona erdi. Forum, ilk Avrupa Gıda Egemenliği Deklarasyonu'nu oluşturdu. Sivil toplumu ve sosyal hareketleri temsil eden 120'nin üzerinde örgüt ve birey, mevcut Avrupa politikalarınının ve küresel politikaların etkilerini tartıştı. Beraberce, Avrupa'da gıda egemenliğine ulaşmak için kapsamlı bir platform ve prensipler grubu oluşturdular. Forum, sorunları genelde gözardı edilen gençlerin, kadınların ve gıda üreticilerinin seslerinin önemini vurguladı. Bu deneyim çeşitliliği ve zenginliği, Nyeleni Avrupa 2011 Forumu'nun ortak bir çerçeve tanımlamasını ve demokrasi ve katılımcı süreçlere dayanan bir ortak eylem planı belirlemesini sağladı. Deklarasyon şöyle duyuruyor: “Toplumlarımızda daha geniş bir değişim yaratmanın ilk adımının gıda sistemimizi değiştirmek olduğuna inanıyoruz”. Forum delegeleri, gıda sistemini kendi ellerine almak için şunları yapmaya kararlı olduklarını belirledi:
- Endüstriyel olmayan, küçük çiftçi tarımına, işlemesine ve alternatif bir dağılıma dayanan,
ekolojik olarak sürdürülebilir ve sosyal olarak adil bir gıda üretim ve tüketim modeli için
çalışmak.
- Gıda dağıtım sistemini yerelleştirmek ve üreticiler ve tüketiciler arasındaki zinciri kısaltmak.
- Özellikle gıda ve tarım alanında çalışma koşullarını ve sosyal koşulları iyileştirmek.
- Ortak varlıkların (toprak, su, hava, geleneksel bilgi, tohum ve hayvanlar) kullanımı ve mirası
hakkındaki karar alma mekanizmalarını demoratikleştirmek.
- Bütün düzeylerdeki kamu politikalarının, kırsal bölgelerin canlılığını, gıda üreticileri için adil
fiyatları ve herkes için güvenli, GDOsuz gıdayı garanti etmesini sağlamak.
Siyasi volatilite, sosyal ve ekonomik kriz yaşanan günümüzde, NYELENI Gıda Egemenliği Forumu delegeleri, bütün halkların, Gıda Egemenliği'nin işaret ettiği gibi, insanlara ve değerli doğal kaynaklara zarar vermeden kendi gıda ve tarım politikalarını ve sistemlerini belirleme hakları olduğunun altını çizdi.

Bu yüzden Avrupa'da hemen şimdi gıda egemenliği talep ediyoruz.
Deklarasyon metnini Nyeleni 2011 internet sitesinde bulabilirsiniz:
www.nyelenieurope.net

Not: Foruma Türkiye'den Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Tohum İzi Derneği, Kibele Ekolojik Üreticiler Kooperatifi, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi ve Ekoloji Kollektifi katıldı. Forumdaki tartışmaların özetlerine www.karasaban.net adresinden ulaşabilirsiniz.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

11 Ağustos 2011 Perşembe

Toplumsal hareket bir otobüs yolculuğudur

Her türden toplumsal hareketi (çevre-kadın- barış vb.) bir otobüs yolculuğuna benzetirim. Bir noktadan başka bir noktaya varmaya çalışan ama aslında hiç bitmeyen bir otobüs yolculuğuna.Önüne sürekli yeni yollar, yeni engeller çıkan bir yolculuk. Bir hak kazandık, savaşı durdurduk, bir dereyi kurtardık dediğiniz anda karşınıza çıkan başka bir mücadele gibi. Aslolan hareketin -yolculuğun- kendisidir.
Yolculuğun güzergahı merkezden belirlenir ama yerel acentelerden gelen talepler de dikkate alınır. Kimi uzun ama emin yolu seçer, kimi de kısa ama sancılı olanı. Bazı yolculuklar da işbirliği yapılır bazısında rekabet. Bazı hareketler tekel olur, başkalarına yer bırakmaz, bazıları da bir araya geldikçe güçlenir ve hedefine daha yakınlaşır.
Hareketin lideri otobüsün şöförüdür. İyi şöför güven verir. Zorlu yollarda otobüsü de yolcuları da korumayı ilke edinmiştir, hedefe sağ salim varmak da önemlidir. Yolları avucunun içi bilmelidir, yeni yollara girdiğinde de tecrübeleri ve içgüdüleri ona yol gösterir. Yedek şöför de o toplumsal hareketin lider adayıdır. Günün birinde direksiyona geçmek için çalışır.Muavin ise yolculara yani hareketin üyelerine veya destekçilerine yardım etmek, yolculuklarını en rahat şekilde yapmalarını sağlamak için vardır. Hareketin sessiz neferidir, yaptığı hor görülür ama onsuz da yolculuk kaos olur. Lider ile üyeler arasındaki koordinasyonu sağlar.

Yolculara gelince. Otobüs her zaman dolmaz. Bazen boş gider ama yine de sefere çıkması gerekir çünkü atalet hareketi öldürür. Yolcular çoğunlukla ilk durakta binerler ama otobüs yol aldıkça ara duraklardan da yolcu çıkar.Toplumsal harekete katılmanın olduğu gibi yolculuğa çıkmanın da maliyeti vardır. Kimi firma kaliteyi kimi düşük ücreti öne çıkarır. Firma vardır yolcularıyla birlikte bir aidiyet geliştirmeye çalışır ki uzun yıllar beraber gidilip gelinsin. Firma vardır bir güleryüzü, kolonyayı çok görür. Yolcular o zaman birer ikişer ayağı keser, başka yolculuklara meylederler. Yolcuların birlik olup şöförü değiştirdikleri görülmüştür. Aslında tek tip yolcu da yoktur. Kimi hızlı gidilmesini savunur, kimi de yavaş ve güvenli bir şekilde hedef varılmasını. Molayı gereksiz görenler, molasız olmaz diyenler.

Toplumsal hareket yolcusu kalmasın, kalkıyor.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Yeşil kitap kooperatifi


Son zamanlarda Twitter'ı bir dilek ağacı gibi kullandığımı farkettim. Çevre konusunda şu yapılsa ne güzel olur, şöyle bir organizasyona ihtiyaç var, şu konuya daha çok değinilse gibi. Dileklerim çoğunlukla çevre yayıncılığına dair oluyor. Türkiye'de ekolojik köylerin kitabının yazılması, yeşil mizaha ağırlık verilmesi, çevre tarihi üzerine yayınların yapılması, degrowth (küçülme) üzerine yayınların Türkçe'ye kazandırılması gibi. Peki bu kitapları ve çevirileri nasıl yayınlatacağız? Büyük kitabevleri henüz bu konulara girmeye yanaşmıyor. Çevre alanında uzmanlaşan -Yeni İnsan ve Sinek Sekiz- gibi yayınevlerinin ise imkanları her zaman el vermeyebiliyor değişik alanlarda belirli sayıda alıcısı olan kitapları yayınlayabilmeleri.

Okur ile yazarı buluşturmak
Okurlar olarak bu işin neresinden tutabiliriz diye düşünürken Radikal Kitap ekinde Zeynep Heyzen Ateş'in Ekonomist'teki bir makaleye dayanarak yazdığı "Okuyucular sevdikleri yazarları kurtarsın" yazısını okudum. Özetle okuyucular, yazılmasını istediği kitapları önceden para ödeyerek yazara doğrudan destek oluyorlar. Unbound (Ciltsiz) adlı web sitesi de okurlar ile yazarı bir araya getiriyor, eğer yazarın sunduğu kitaba okurlardan yeterli destek sağlanırsa kitap basılıyor. 10 pounda e-kitap, 20 pounda basılmış kitap+e-kitap, 50 pounda adınıza imzalanmış basılı kitap+ e-kitap sahibi oluyorsunuz. Devamı da var ama bizi ilgilendiren fikir. Buna benzer bir şeyi Türkiye'de uygulamak mümkün olur mu? Yaptığınız araştırmanın bulgularını paylaşmak veya bir kitabı çevirmek için büyük yayınevlerinin kapısını çalmanın yerine/yanısıra doğrudan okura gitmeyi denemek nasıl olur? Okurlar toplanıp bir kitabın çevirisi için profesyonel bir tercümana çeviri bedelini ödeyebilirler mesela.Sosyal medyanın imkanlarını kullanarak bunu başarmak olası. Düşünün 100 kişi 50 tl bağış yapsa ve karşılığında 5 kitap alsa bir kitabın çeviri ve dağıtım masraflarının büyük kısmı karşılanır. Türkiye'deki eko-köylerin hikayesini yazmak iki araştırmacının 3 ay temel masrafları yine ortak şekilde karşılanabilir ve araştırma sonucu kitap olarak yayınlanabilir. Arşivlerde çalışarak Türkiye'nin çevre tarihi üzerine kitap yazacaklara da bu şekilde bir fondan kaynak aktarılabilir. Bu dayanışmaya çevre stkları ve üyeleri, çevre dergileri ve yeşil blogçular da destek vereceklerdir diye düşünüyorum.

22 Temmuz 2011 Cuma

NATURELIFE'ın 10. sayısı çıktı

Ekolojik Yaşamın pusulası NATURELIFE dergisinin 10. sayısı çıktı!

Yaklaşık iki yıldır yayın hayatını sürdüren ve ekolojik yaşamın Türkiye’deki pusulası olan NATURELIFE dergisi, 10. sayısında da yepyeni ve çarpıcı konuları okuyucusuyla buluşturuyor.

- Kentlinin Dikey Bahçesi: PENCERE ÇİFTLİKLERİ

Şehir yaşamında doğadan yoksunluğun yarattığı zorluklardan doğan yaratıcı fikirler, kentli insanın doğal hayatla bağ kurabileceği yenilkçi modelleri hayata geçirmesinde etkili oluyor.

- Meyve Mirası

- Prof. Dr. Erdem Yeşilada kaleme aldı;
Altın Çilek Zayıflama Hapları

- Şehir yaşamı Ekopsikolojimizi bozuyor! Stres, depresyon, anksiyete gibi modern zaman hastalıkların nedenini şehirli insanların doğadan kopuk bir şekilde yaşamasına bağlayan uzmanlar, kentli insan ile doğa arasındaki ilişkiyi EKOTERAPİ ile yeniden inşa ediyorlar.

- Yeşil Ekonominin Odağındaki 11 Sektör (WHO)

- Çevre ve Eğitim Gönüllüsü Bir Başkan: Şişli Belediye Başkanı Mustafa SARIGÜL

- Abu Dabi’de Yeşil Bir Üniveriste; MASDAR ENSTİTÜSÜ

- Türkiye’deki Kelebek Aileleri

- Hayatı doğanın kucağında öğreniyorlar... Almanya’da okul öncesi eğitimde, çocuklarının doğayı deneyimleyerek hayatı öğreneceklerine inanan ve sayıları her geçen gün artan ailelerin tercihi: ORMAN ANAOKULLARI

- Toprak Sergen - Sizi Doğa’ya Çağırıyor! Oyunculuk, sunuculuk, seslendirme işlerinin ardından şimdi de yeni yayın hayatına başlayan dogasenicagiriyor.tv ile internet televizyonculuğuna başlayan Sergen’in Arnavutköy’deki evine konuk olduk...

- Turizmin Parlayan Yıldızı Ekoturizm Ne Kadar Sürdürülebilir?
Yrd. Doç. Dr. Nazmiye Erdoğan

- Doğa sporları Eğitmeni Kutsal Zafer Şahin kaleme aldı:

Doğa’da Hayatta Kalmanın Yolları: Survival

NATURELIFE dergisi; D&R’lardan, seçkin kitabevlerinden, il merkezi gazete bayilerinden, havalimanlarında, organik ürün satan marketlerden ve abonelik ile okuyucusuna ulaşan ulusal bir yayındır.

www.naturelifemagazine.com www.dbsyayincilik.com Tel: 0212 279 42 52

12 Temmuz 2011 Salı

Doğayı koruyarak kalkınma mümkün mü? Kaçkarlar Örneği


Tema Vakfı'nın "Kaçkarlar Dağları Yönetim Planı" kapanış toplantısı bülteninden...

Avrupa Birliği ve TEMA Vakfı finansmanıyla hayata geçirilen Kaçkar Dağları Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi bölgede doğayı koruyarak kalkınmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Yaklaşık beş yıl süren ve TEMA Vakfı ile Proje Ortakları* tarafından yürütülen projenin kapanışı Büyükelçi, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Marc Pierini, Artvin Valisi Mustafa Yemlihalıoğlu, TEMA Vakfı Genel Müdürü Proje Koordinatörü Prof. Dr. Orhan Doğan ve basın mensuplarının katılımıyla Artvin Yusufeli’nde yapıldı. Proje kapsamında tüm ilgili aktörlerin aktif katılımıyla hazırlanan “Kaçkar Dağları Yönetim Planı” kamuoyuna sunuldu. Projenin başarılı sonuçlarının devamına yönelik “Kaçkar Dağları Koruma ve Geliştirme Birliği”nin kurulması için girişimler başladı.

Proje adına açıklama yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü Proje Koordinatörü Prof. Dr. Orhan Doğan, “Kaçkar Dağları’nı korumak için başlattığımız ortak çabaların sonucu gurur verici. Elde edilen gelişmelerin sürdürülmesi ve yaygınlaştırılması için hepimiz bundan sonra da çalışmaya devam edeceğiz. Hazırlanan plan, projenin aktörü tüm kurumlar için önemli bir yol haritasıdır.” dedi.

Dünya’nın biyoçeşitlilik açısından kuzeydeki en sıcak noktası Kaçkarların barındırdığı biyoloji çeşitliliği ve yaban hayatını korumak amacıyla 2007 yılında Avrupa Birliği desteğiyle yola çıkan proje, en çağdaş araştırma yöntemlerini uygulayarak Kaçkar Dağları’nın doğal değerlerini keşfetti. Bir yandan ilgili kamu kurumlarıyla birlikte bu değerleri koruyacak ve artıracak araçları geliştirirken, diğer yandan yöre halkına da bu değerlere sahip çıkarak gelirlerini artırmanın yollarını gösterdi.

Kaçkar Dağları Projesi İçin 2 Milyon Avro Harcandı

Kaçkar Dağları Projesi, 4 yıl 8 ay sürdü, yaklaşık 2 milyon Avro harcandı. Proje boyunca görev yapan 10 kişilik proje ekibine, ayrıca yaban hayatı, biyoçeşitlilik verileri ve coğrafi bilgi sistemleri uzmanları eşlik etti. Uzmanlık gerektiren proje etkinliklerinde 70’ten fazla danışman, 1.250 gün çalıştı. Sadece projeye ait iki araç İstanbul’un üçte biri büyüklüğündeki 1.800 km2’lik proje bölgesinde 200 bin kmde

n fazla yol kat etti. Yaptıkları yol ile dünyanın etrafında 16 kez dolaşmaya yetecek kadar kilometre kat etmiş oldu.

Yürütülen envanter çalışmalarıyla Türkiye için yeni bir bitki türü keşfedildi, yalnızca Türkiye’de bulunan ve nesli tehlike altında olan onlarca bitki ve hayvan türü, doğal yaşlı ormanlar, anıt ağaçlar saptandı. Proje kapsamında Türkiye’de ilk kez Vaşak görüntülenirken, bozayılar uydu vericileri ile takip altına alındı. Sadece Yusufeli’nin kelebek varlığının İngiltere’nin beş katı olduğu dünyaya ilan edildi.

Bölgede yetişen ürünlerin değerinde satılabilmesi için Soğuk Hava Deposu kuruldu. Örnek Sebze-Meyve Kurutma Tesisi inşa edildi, çiftçilere eğitimler verildi, yem bitkisi ekimi, arıcılık, meyvecilik, orman ürünlerinin değerlendirilmesi gibi faaliyetler desteklendi. Nesli tehlike altında olan kırmızı benekli alabalığın hem yöre ekonomisine hem de doğaya kazandırılması amacıyla, yerel bir

girişimciye verilen destekle alandaki ilk Kırmızı Benekli Alabalık Üretme Çiftliği kuruldu. Bölge halkının endişeleri dikkate alınarak proje alanını tehdit eden Hidroelektrik Santraller ile ilgili Barhal Vadisi HES Etkileri Uzman Raporu hazırlandı ve halkı bilinçlendirmeye yönelik toplantılar düzenlendi.

Kaçkar Dağları Projesi kapsamında yürütülen çalışmalarda Kaçkarlar’ın doğa turizmi için büyük bir potansiyele sahip olduğu tespit edildi. Fotoğrafçılık, kuş, kelebek ve yaban hayatı gözlemciliği gibi doğa dostu etkinliklerin yanı sıra trekking, rafting, dağ bisikleti gibi gelir getirici doğa turizmi ürünleri geliştirildi.

Proje sonucunda elde edilen “Kaçkar Dağları Yönetim Planı”nın sahiplenerek uygulanması ve Türkiye’ye örnek olması hedefleniyor.

(*) Proje Ortakları: TEMA Vakfı, ODTÜ, Doğa Koruma Merkezi (DKM), Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü (OGM), Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMPGM), Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği (AKYD)| Destekçiler: Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü (TÜGEM), BTC Boru Hattı Şirketi, CitiBank, İZODER ve Artvin Valiliği

Rakamlarla Kaçkar Dağları Projesi


ü Kaçkar Dağları Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi İstanbul’un yüzölçümünün üçte birine karşılık gelen 1800 km2 lik bir pilot alanda uygulandı.

ü Projenin uygulaması 4 yıl 8 ay sürdü, yaklaşık 2 milyon Avro harcandı.

ü Proje kapsamında yapılan çalışmaların sonucunda:

§ Türkiye için yeni bir bitki türü bulundu. Sahada varlığı daha önce bilinmeyen nesli tehlike altında 3 bitki türü saptandı. 112 endemik/tehdit altında/yetersiz verili bitki türü tespit edildi.

§ 22 sürüngen ve amfibi türü tespit edildi, sahada varlığı daha önce bilinmeyen 3 kertenkele ve 1 yılan türü saptandı.

§ 20 tanesi bölge için yeni 200 kelebek türü tespit edildi.

§ Proje alanında 118 kuş türünün ürediği tespit edildi. Bunlardan uluslararası ölçekte 1 türün nesli tehlike altında, 4 türün de tehdide yakın kategorisinde olduğu belirlendi.

ü 10 kişilik sürekli proje personelinin yanı sıra yaban hayatı, biyoçeşitlilik verileri ve çoğrafi bilgi sistemleri uzmanları toplam 68 ay görev yaptı.

ü Uzmanlık gerektiren proje etkinliklerinde 70’ten fazla danışman, toplamda 1.250 günden fazla çalıştı.

ü Proje kapsamında verilen biyoçeşitlilik ve orman yönetimi, yaban hayatı, orman ürünleri, sürdürülebilir turizm ve tarım konulu 15’ten fazla teknik eğitim ve geziden en az 1.250 kişi faydalandı.

ü En az 500 kişiye yalıtım, yaban hayatı gibi konularda bilgilendirici toplantılarla erişildi.

ü 8 köyden seçilen ev, ilkokul, öğrenci yurdu ve pansiyon gibi 10 adet bina yöre halkının da katkılarıyla örnek oluşturmak amacıyla yalıtıldı.

ü Evlerde ve kamu binalarında ısı tasarrufu 10 köyde düzenlenen ısı yalıtımı toplantıları ile tanıtıldı. İZODER işbirliğiyle hazırlanan Isı yalıtımı konulu kitapçık yerel halka ve ilgili kurum ve kuruluşlara dağıtıldı.

ü Pilot çalışmalar kapsamında 6.000 adet kiraz, ceviz, asma ve elma fidanı ile toplam 250 meyve bahçesi oluşturuldu. Hayvancılığı desteklemek amacıyla 8.400 kg yem bitkisi tohumu satın alınarak 500 dekar alanda ekimi yapıldı ve alanda benimsenen bu çalışmaların giderek yaygınlaştığı gözlendi.

ü Yerel ürünlerin üretimindeki verimi artırmak amacıyla bitki koruma, hayvancılık, meyvecilik, örtü altı sebzecilik, yem bitkileri üretimi konularında yaklaşık 600 çiftçiye Tarım Bakanlığı işbirliği ile teorik ve uygulamalı Tarımsal Eğitimler verildi, pratik uygulama kitapçıkları hazırlandı.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...