14 Nisan 2011 Perşembe

Yerel ve Ekolojik Gıda Sistemleri

Yerel ve Ekolojik Gıda Sistemleri Paneli

Organik Tarım konusunu geniş kapsamlı ele alan ilk üniversite olan Bahçeşehir Üniversitesi bu kez de “Yerel, Ekolojik Gıda Sistemleri”nin toplumsal, ekonomik ve ekolojik yönlerini masaya yatırıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Çevre Kulübü’nün düzenleyeceği etkinlikte doğa, insan ve hayvanların refahı için yüksek standartları benimseyen, yerel ekonomileri destekleyen ve üretici ile tüketici arasında dolaysız ilişkiyi destekleyen “Yerel ve Ekolojik Gıda Sistemleri”ni üreticiler ve tüketiciler beraber tartışacak. Kent Bahçeciliği, Balkon Tarımı, “Köyden” ekolojik beslenme gibi alternatif gıda sistemlerinin de masaya yatırılacağı etkinlik 22 Nisan 2011 Cuma günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde gerçekleştirilecek. Saat 13:00’da başlayacak panelde konuşmacılar:

Yeryüzü Derneği’nden Aytaç Tolga Timur (İstanbul)

Kibele Kooperatifi’nden Berin Ertürk (Adapazarı)

Toprak Ana’dan Cem Birder (Çanakkale)

Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar’dan Defne Koryürek

Bir Başka Gıda Mümkün Girişimi’nden Kadir Dadan (Balıkesir/Ocaklar)

Bayramiç Yeniköy’den Mustafa Ülgen (Çanakkale)

Bir Umut Derneği’nden Utkan Yetimoğlu ( İstanbul)

Tarih: 22 Nisan 2011

Saat: 13:00

Yer Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü. Salon A.203

Çırağan Caddesi, Beşiktaş / İSTANBUL

Katılım ücretsiz olup herkese açıktır.

www.bahcesehir.edu.tr

8 Nisan 2011 Cuma

Permakültüre Giriş

PERMAKÜLTÜRE GİRİŞ

Yazar: Bill Mollison
Çeviren: Egemen Özkan

Karton kapak, Munken kağıt, iplik dikiş, 18x26 cm, 279 sayfa, 30 TL

Ben Tazmanya’da küçük bir köyde büyüdüm ve 28 yaşına kadar bir rüyada yaşadım. Vaktimin çoğunluğu ormanda ya da denizde geçti. Geçimim için balık tuttum ya da avlandım. 1950’lere kadar içinde yaşadığım sistemin kaybolmakta olduğunu fark etmemiştim. Önce balık sürüleri azalmaya başladı, sonra sahil şeridindeki deniz yosunları seyreldi ve geniş orman alanları ölmeye başladı. Bunun üzerine akademideki görevimi bırakarak bizi ve etrafımızdaki dünyayı öldürdüğünü gördüğüm siyasal ve endüstriyel sistemleri protesto etmeye başladım. Fakat kısa süre sonra hiçbirşey elde edilemeyen başkaldırılarda ısrarcı olmanın işe yaramadığını gördüm. İki yıl boyunca toplumdan uzaklaştım; bir daha asla herhangi bir şeye karşı koymakla vaktimi harcamak istemiyordum. Tek istediğim, biyolojik sistemleri topyekun çökertmeden var olmamızı sağlayabilecek olumlu bir şeylerle geri dönmekti.

1974’te David Holmgren’le birlikte çok yıllık ağaçların, çalıların, bitkilerin, mantarların ve kök sistemlerinin çok yönlü verimine dayalı, permakültür ismini verdiğim sürdürülebilir bir tarım sistemi taslağı geliştirdik.“

Permakültür, doğal sistemlerin gözlemine, geleneksel tarım yöntemlerinin içerdiği erdeme ve modern, bilimsel, teknolojik bilgiye dayanan bir tasarım sistemidir. Permakültürün amacı sürdürülebilir insan yerleşimleri oluşturmak, yani kendi ihtiyaçlarını karşılayan, çevresini sömürmeyen ve kirletmeyen, uzun vadeli, ekolojik anlamda sağlıklı ve ekonomik olarak da uygulanabilir sistemler yaratmaktır.

İnsanlığa permakültür fikrini hediye eden Bill Mollison, 1970’lerde yayımlandığı anda bir kült kitaba dönüşen Permakültüre Giriş’te doğayla birlikte çalışmanın felsefesini ve yöntemlerini anlatıyor.

En çok ihtiyaç duyduğumuz zamanda...

Sinek Sekiz Yayınevi

Sürdürülebilir Yaşam Kitapları

www.sineksekiz.com

1 Nisan 2011 Cuma

31 Mart 2011 Perşembe

Ekolojik Mimari ve Doğal Yapı Atölyesi

Amerikalı iki uzman eğitmenin – Janell Kapoor ve 2009′da ülkemizde iki permakültür eğitimi vermiş olan Penny Livingston Stark – yöneteceği atölye çalışması 4-11 Haziran 2011′de Kazdağı’nda Bayramiçyeniköy (http://bayramicyenikoy.blogspot.com/) girişiminin ekolojik yerleşiminde gerçekleşecek.

Bu atölyenin amacı Türkiye’de hali hazırda var olan ekolojik mimari yaklaşımların yanısıra tüm dünyada kullanılan bazı temel tekniklerin paylaşılması ve Türkiye’de pratik ve uygulamalı, işbirliği ve imeceye dayanan bir ekolojik mimari hareketinin ve topluluğunun temellerinin atılması…

Uygulamalı ve Türkçe çeviri ile gerçekleşecek olan atölyemiz, ekolojik mimari ve doğal yapı tekniklerine genel bir giriş, tasarım, doğal inşaat materyallerini avantajları ve dezavantajlarıyla tanıma ve temel, duvar, sıva, rötuşlarla ilgili ekolojik yöntemleri kapsıyor.

Daha detaylı bilgi için lütfen davetiyeye ve kayıt formuna bir göz atın:


Eğer siz de seveceğiniz ve sizi sevecek bir ev ya da yapılar yapmayı öğrenmek ya da en azından ekolojik mimari ile ilgili bilgi ve deneyim sahibi olmak istiyorsanız, bu atölye çalışması sizin için!

Sorularınız ve kayıt için Filiz Telek’le iletişim kurabilirsiniz: filizatbaraka@gmail.com

18 Mart 2011 Cuma

Ekolojik Anayasa İstiyoruz

Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu aşikar. Uzun yıllar anayasanın sivil, sosyal, özgürlükçü olması gerektiği vurgulandı. EKolojik krizlerin arttığı bir dünyada anayasalara doğa-insan ilişkisinin girmemesi düşünülemez. Nitekim bir çok ülkenin anayasasında ekolojik ilkeler yer almaya başladı. Doğanın haklarının tanımlayan , gezegenin kuşaklararası bir emanet olduğunu belirten anayasalar çoğalıyor. Örnek vermek gerekirse Toprak Ananın Hakları Evrensel Beyannamesi, Halkların İklim Değişikliği Bildirgesi, Afrika Halkları Haklar Bildirgesi, Latin Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokolü, Ekvator Anayasası, Karadağ Anayasası, Portekiz Anayasası'nı sayabiliriz. Türkiye'deki anayasa tartışmalarına da bu gelişmelerden bağımsız yürütmek anlamlı olmayacaktı ve çağrıcılarından biri olduğum Ekolojik Anayasa Girişimi bu ihtiyaca cevap vermek için kuruldu. Yeşiller Partisi'nin çağrısıyla bir araya geldik ve ekolojik anayasanın temel ilkelerini ortaya koymak için 19 Şubat 2011'de bir atölye çalışması yaptık. Atölyede çalışmasının sonuç bildirgesini ve ekolojik anayasa için çağrıyı http://ekolojikanayasa.org/ adresinde bulabilirsiniz. Ekolojik anayasada benim de tuzum olsun diyenleri önümüzdeki günlerde düzenlenecek olan hazırlık toplantılarına ve 22 Mayıs 2011 tarihinde düzenlenecek Ekolojij Anayasa Konferansı'na bekliyoruz. Görüş ve önerilerinizi Ekolojik Anayasa Girişimi sekretaryasına (ekolojikanayasa@gmail.com) iletebilir ya da http://ekolojikanayasa.org adresinden doğrudan yorum olarak girebilirsiniz.

14 Mart 2011 Pazartesi

HES’lere Karşı Derelerin Kardeşliği



Derelerin Kardeşliği Platformu, Fındıklı Dereleri Koruma Platformu,Ardanuç, Su Meclisi, Munzur Koruma Kurulu, Alakır Nehri Kardeşliği, Solaklı Deresi Özgür Aksın Platformu,

Loç Vadisi, Koruma Platformu, Türkiye Su Meclisi, Yuvarlakçay'ı Koruma Platformu... Anadolu'da içlerinde dere, kardeşlik,platform sözleri geçen irili ufaklı onlarca yurttaş insiyatifi boşuna kurulmuyor çünkü Türkiye'de yapılması planlanan 1700 HES projesiyle su varlıkları 49 yıllığına şirketlere devrediliyor.

Mahmut Hamsici’nin Dereler ve İsyanlar kitabı HES'lerin yarattığı çevre tahribatını, şirketlerin pervasızlığını, hukukun işlemezliğini ve tüm bunlar karşısında doğayı korumak için girişilen dayanışmacı mücadeleyi anlatıyor. Hamsici, HES yapılan ya da yapılması planlanan bölgelere gidip yurttaşların gözünden Hint yazar Arundhati Roy'un deyimiyle eko-kırımı teşhir etmek istemiş. Maalesef bunda ba

şarılı olmuş. Maalesef diyoruz çünkü son iki yıldır basından izlediğimizin çok ötesinde bir çevresel tahribat ve sosyal parçalanma yaşandığını kitabında yansıtmış. Onlarca ile ve ilçede ÇED toplantılarına, HES şantiyelerine, mitinglere, ev ve esnaf toplantılarına giden Hamsici'nin üst düzey bürokratlarla görüşme talebi ise geri çevrilmiş.Türkiye'nin artan enerji ihtiyacını karşılayacak yatırımlar olarak sunulan HES projeleri, tüm dünyada su varlıklarının özelleştirilmesi ve piyas

allaştırılması sürecinin bir parçası. Ayrıca enerji politikasızlığının bir sonucu olarak rant aracına dönüşen HES projeleri yarattığı tahribata bakılmaksızın yenilenebilir enerji

olduğu için destekleniyor ve karşı çıkanların çevreciliği sorgulanabiliyor. Enerji kısmı bir yana bu projeler, istihdam yaratılacak söyleminin de bir parçası olarak öne sürülüyorlar. Bu söylem ilk anlarda HES yapılacak bölgede olumlu karşılanabiliyor ve işsizlikten muzdarip bölgelerde kabul görmesi kolaylaşıyor. Ne zaman ki tahribat başlıyor ve istihdamın sağlanamayacağı anlaşılıyor yöre halkı karşı durmaya başlıyor. Geçimini tarımdan, hayvancılıktan, turizmden sağlayan insanların ekonomik ve sosyal yaşamları hiçe sayılıp, deyim yerindeyse Google Earth üzerinden bakarak bir dereye 8 HES kurulması planlanabiliyor. Şirketler de havuç ve sopaları aynı anda gösteriyor. Bir yandan istihdam yaratacağız, bedava su vereceğiz, köy yolunu/okulunu yaptıracağız, öğrencilere burs vereceğiz denilirken diğer yandan yeşil kartların iptali tehdidi, özel güvenlik terörü, web sitelerinin hosting firma baskısıyla kapatılması, köylülerin ve çevre aktivistlerinin fişlenmesi söz konusu olabiliyor.

Su varlıklarını metalaştırmaya yöneli

k girişimlerin karşısında ortaya çıkan kardeşleşme belki de süreç içerisindeki olumlu yönlerden biri. Hamsici bu mücadelede “Farklı etnik, inançsal, yöresel aidiyetleri, siyasal yönelimleri olan yurttaşların hak arama mücadelesi temelinde kenetlenmesinin ve yeni bir demokrasi kültürünün filizlenmesinin" işaretlerini görüyor. (s: 42). Coğrafi olarak yakın olmalarında rağmen kapalı toplumlar olarak yaşayan köyler arasında HES’lere karşı iletişim kurulmuş, işbirliğine gidilmiş. Örneğin Düzce Hendek’te “Rizeliler’in köyleri, Trabzon’un köyleri, Orduluları’ın köylüleri. Bırakalım dostluğu herhangi bir iletişimleri dahi olmamış. Ancak tarihlerinde ilk kez sularını korumak için bu köyler arasında iletişim kurulmuş.”(s. 39). Munzur ile Karadeniz’in kader birliğine değinilmiş ve “Karadeniz dardaysa biz de isyandayız, biz dardaysak Karadeniz İsyanda” demiş Dersimliler. Farklı kültürlerin sembolleri de mitinglerde öne çıkar olmuş. Loç Vadisi’nin sarı yazması,

Karadeniz’in kemençesi, Munzur’un halayı bir araya gelmiş. Ayrıca Rize/Fındıklı ve Artvin/Şavşat’ta 1980 sonrasının ilk kitlesel mitingleri düzenlenmiş ve Tunceli’deki baraj protestosu Tunceli tarihinin en büyük mitingi olarak kayda geçmiş.

Anadolu’nun türkülerini değiş

tirecek ölçüde yıkıcı HES projelerinin karşısında “Ha suyumuz ha canımız” diyerek duranların mücadelesini anlatan bu kitap suyumuzu, doğamızı ve geleceğimizi korumanın zor ama elzem olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.Yıllar sonra bu kitaba tekrar baktığımızda yaşamın mı yıkımın mı galip geldiğini, kimlerin yaşamdan kimlerin yıkımdan yana durduğunu daha iyi göreceğiz.

Barış Gençer Baykan

Dereler ve İsyanlar

Mahmut Hamsici

Nota Bene Yayınları

2010

Fiyat 15 TL




11 Mart 2011 Cuma

EKOIQ’nun 8. sayısı çıktı!

Türkiye’nin “Yeşil İş ve Yaşam” dergisi EKOIQ’nun Mart-Nisan 2011 sayısı çıktı. EKOIQ, sekizinci sayısında ana dosya konusu olarak güneş enerjisini gündemine alıyor. Uzmanlar, bütün dünya güneşle aydınlanabilir diyor. Peki Türkiye’de güneş enerjisi sektöründe ne durumda?

Plastik poşetler yıllardır hayatımızın fazlasıyla içinde. Poşetlerin zararları konusunda ilk adımları Afrika ülkeleri attı. Yasaklar çeşitli ülkelerde yaygınlaşırken. Türkiye’de de Kadıköy, Nilüfer, Konak ve Edremit Belediyeleri de bu konuda adımlar atmaya başladı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, iklim değişikliğinin esas mağduru olan kadınların çözümde nasıl anahtar bir rol oynayabileceği EKOIQ sayfalarında...

KOIQ anayasaya tartışmalarına yeni bir boyut katıyor ve soruyor: Çevre ve ekoloji dünya anayasalarında nasıl yer alıyor?

Özyeğin Üniversitesi’nde Enerji, Çevre ve Ekonomi Merkezi’ni (EÇEM) kuran Prof. Pınar Mengüç, iklim değişikliğiyle mücadelede mühendislere büyük rol düştüğünü vurguluyor.

Organik ürün satışı yapan e ticaret siteleri her geçen gün biraz daha yaygınlaşıyor. EKOIQ, en çok ön plana çıkan iki site naturey.com ve greengoods.com.tr’yi mercek altına alıyor.

Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com , www.kitapyurdu.com ve www.hepsiburada.com adreslerinden de temin edilebiliyor.

10 Mart 2011 Perşembe

Kışladağ'dan Mektup Var

Muammer Sakaryalı'nın Uşak Eşme'de altın madenine karşı verilen mücadeleyi anlattığı "Kışladağ'dan mektup var" adlı kitabı Yeni İnsan Yayınevi'nden çıktı. Basın bültenini aşağıda bulabilirsiniz.

Ekolojiye saldırılar sürdükçe, saldırıya karşı direnişler de sürecek ve biz yazmaya, söylemeye ve yayınlamaya devam edeceğiz.

“İnsanın canı, acıdığı yerdedir” derler.

Türkiye'nin de canı acıyor. Ülkenin dört bir yanından feryatlar yükseliyor. Tıpkı bir canlı gibi ülkemizin canı, can damarlarından acıyor: Dağlarından, derelerinden, ormanlarından, ovalarından, tarihi ve kültürel varlıklarından, zeytinliklerinden ve tarım alanlarından acı feryatlar yükseliyor.

Şu anda verilmiş kırk binin üzerinde maden ruhsatı var. Dağlar çığlık çığlığa. Yaşam alanlarımızı tüketiyorlar. Daha çok haysiyetli bilim insanına, daha çok hukuka-hukukçuya ve daha çok kitlesel direnişe ihtiyaç var.

Uşak Eşme'de yıllardır Kışladağ altın madenine karşı güçlü bir direniş var. Bu mücadelenin içinden Muammer Sakaryalı haykırıyor. Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun, bu siyanürle altın işleme madenci çılgınlığı bitsin istiyor.

Elimizde duyarlılığımız ve dayanışma ruhumuz var. Duyarlılığımızı kaybedersek, bilinsin ki her şeyimizi kaybederiz.

ISBN: 978-605-5895-20-4

BARKOD: 9786055895204

Sayfa Sayısı: 237

Ebat: 13,5x21

Fiyat: 10 TL

Yeni İnsan Yayınevi

Muammer Sakaryalı kimdir?

1957 yılında İnay Köyü’nde (Uşak ili Ulubey ilçesi) doğdu. Çocukluğu ve erken gençliği İnay Köyü ve Kışladağ bölgesinde geçti. Kışladağ ve İnay, Onu hep gölge gibi takip etti. Çocukluğunun geçtiği kültürel ortamı incelediği "İnais'ten İnay'a" adlı monografya çalışması, Arkeoloji ve Sanat Yayınlarından çıktı. Matemetik öğretmenidir. İlköğretim Matematik ders kitapları yazımına katıldı. Masallar Ülkesi adlı bir okulöncesi eğitim kurumunu eşiyle birlikte işletmektedir. İnay köyüyle bağını hiç koparmadı. Devrimciliğinin ve muhalif duruşunun bedelini ödedi. Yargılanmaya alışıktır. Eldoradogold-Tüprag şirketi onun 50 milyar lira manevi tazminatla cezalandırılmasını istedi, dava reddedildi. Yargıtay kararı onadı. Fakat Tüprag, kararı düzeltme başvurusu yaptı. Süreç devam ediyor. Şimdi köylüleriyle beraber oluşturdukları İnay Vicdan Hareketiyle, Kışladağ altın madeninin mahvettiği suyun, toprağın, havanın ve canlı yaşamının vicdanı olmaya çalışmaktadır.

8 Mart 2011 Salı

Victor

Buğday Derneği'nin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Victor Ananias'ı zamansız kaybetttik. Buğday ailesinin başı sağolsun. Anısı attığı tohumlarda yaşayacak. Victor'un önayak olduğu ekoloji projelerine destek olmak isterseniz Buğday Derneği ile irtibata geçebilirsiniz. www.bugday.org

Victor Ananias Kimdir?

Victor Ananias, 1971 yılında İsviçre’nin Zürih kentinde dünyaya geldi. Babası Şilili olan Victor Ananias, çocukluk yıllarını Almanya’da geçirdi. Altı yaşına geldiğinde ailesi doğal bir yaşamı seçerek Bodrum’a yerleşti. Burada Ege’nin toprak insanının gelenek ve bilgisiyle yetişen Ananias, 13 yaşından itibaren miçoluk, çiçekçilik, garsonluk, otel yöneticiliği ve turist rehberliği yaptı.

9 Eylül Üniversitesi İngilizce Bölümü’nde okurken eğitimini yarıda bırakarak kendini ve hayatı keşif seyahatlerine çıkmaya karar veren Victor Ananias, ekolojik mimari, ekolojik tarım, ekolojik mutfak gibi ekolojik yaşamla ilgili konularda yurtdışında çeşitli eğitsel faaliyetlerde bulundu.

1991 yılında turist rehberliğinden kazandığı parayla köylerden doğal ürünler alarak bunları Bodrum pazarındaki küçük tezgâhında satmaya, bilgilerini paylaşmaya başladı. Aynı zamanda ekolojik yaşamın değişik alanlardaki öğrenme sürecinin yoğunlaştığı bu dönemde, ürün çeşitliliğini artırarak kurduğu doğal ürün dükkanı ve daha sonra da sağlıklı içecek ve tatların sunulduğu, aynı zamanda çevrecilerin toplanma yeri olan Başak Cafe’yi açtı.

Bir yıl sonra yine Bodrum’da hem dengeli beslenme mutfağı, hem ürün satış noktası, hem de eğitsel program ve toplantıların yapıldığı uluslararası bir buluşma yeri olan Buğday vejetaryen restoran ve kültür merkezi ’ni açtı. Şu anda iki ayda bir yayınlanan Buğday dergisini, elle yazıp fotokopide çoğaltılmış olarak ilk kez 1996 yılında bu mekânda okuruna ulaştırdı. 1997 yılında ilk ekolojik mimari projesini hayata geçiren Vıctor Ananias, yurt çapında ve uluslararası platformlardaki deneyim ve iletişimlerinin çoğalmasıyla birlikte önce İstanbul’da daha sonra da Türkiye genelinde ekolojik tarımın yaygınlaşması, ürünlerin iç pazarda tüketiciye ulaşması, tüketici bilincinin geliştirilmesi gibi konularda çalışmaya başladı.

Victor Ananias son günlerine kadar yurt içi ve yurt dışında ekolojik yaşamın çeşitli alanlarında faaliyet gösteren vakıf, dernek ve şirketlerle işbirliği yaparak ve “Buğday ekolojik yaşamı destekleme vakfı” kuruluş çalışmalarına devam ederek bu alandaki çabasını yaptığı işlerde ve kişisel hayatında sürdürüyordu. Ekolojik tarım alanında tüm dünyada tanınan Ananias, uluslararası ekolojik tarım kuruluşları tarafından geleceğin 5 liderinden biri olarak gösteriliyordu.

Kaynak: NTVMSNBC

22 Şubat 2011 Salı

Çevresel Adımlar desteğinizi bekliyor

Yüzyıllardır insanlık, çevre ile barış içerisinde yaşamaktaydı. Sanayi devriminden sonra gelişen ülkelerin devleşen sanayilerinin, dünyamızda yarattıkları tahribatları önlemek için aslında pek çok şey yapıldı denilemez. Çevre Kirliliğini önlemek amacıyla birçok yasal ve bireysel girişimlerde bulunulmuştur, ancak Türkiye için Çevre Eğitimleri halen yetersiz seviyededir. Önemli olan kirletileni arıtmak değil, işlerin bu seviyeye gelmeden olayların önüne geçebilmektir.

Geri dönüşüm değer zincirinde hammadde sarfiyatını ve doğal kaynakların yeniden tahribatını bir nebze engellese de asla kendi başına bir çözüm yolu olamaz. Evrensel payda da büyük yankı uyandıran Azalt-Yeniden Kullan-Geri Dönüştür kuralından ilk ikisi aslında çevresel yıkımlarda en büyük pay sahibi olan %69 luk tüketici etkilerini gidermek adına oldukça gerekli ve faydalı aşamalardır. İnsanlar adeta tüketim yarışına girişmekte, ve ceplerini boşaltmalarını bir yana bırakın aldıkları ürünlerin maksimum 6 ay sonunda büyük bir oranda çöpe gitmesine sebep olmaktadır. Sürdürülebilir bir yaşam için her insanın bireysel sorumluluklarından önce evrensel sorumluluklara sahip olması ve bu bilinçle yaşaması gerekir. Unutulmamalıdır ki bu dünya sadece insanların değil tüm canlıların yaşam alanıdır. Denizlerde ne zaman balıkların yaşamı son bulur, ne zaman ağaçlar topraklara daha fazla tutunamaz ise insanlarda bu dünyada oldukça sıkıntı çekmeye başlayacaklardır.

Bu amaçla kurulan “Çevresel Adımlar Hareketi” bir yılda 9 ay içerisinde 81 ilde minimum 6500 maksimum 50,000 öğrenciye ulaşmayı kendine hedef edinmiştir. Oluşturulacak 3 kişilik ekip ile Ekim 2011 – Haziran 2012 arasında 81 ilde yerinde halkımızla bilgi paylaşımı yapılması öngörülmektedir. Bu hareket ne siyasi, ne bir vakıf ne de bir dernek hareketidir. “Çocuklar Yaşasın Gelecekte” sloganın etrafında birleşmiş yedi üniversite öğrencisinin Türkiye’de Sürdürülebilir Bir Hayat için 1 senelerini yollarda geçirmek üzere hayata geçirdikleri bir projedir.

Çevresel Adımlar Projesi Haziran 2011’e kadar yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli pilot eğitimleri gerçekleştirerek projenin tanıtımını ve süreçlerin daha hızlı ilerlemesini sağlamak amacındadır. Bu amaçla Çevresel Adımların ilk meyvesi 17.02.2011 tarihinde Almanya’nın Bavyera eyaletinde Pater-Rupert-Mayer-Volksschule München-Pullach okulunda gönüllü bir Alman öğretmenin destekleri ile hayata armağan edilmiştir.

Siz de “Çocuklar Yaşasın Gelecekte” sloganını benimsiyor ve gelecek için endişeler taşıyorsanız www.cevreseladimlar.com sitesinden bizimle iletişime geçebilir sponsor firmamız yada gönüllü destekçimiz olabilirsiniz. Unutmadan söyleyelim ki dakikada 2000 ağacın kesildiği dünyamızda atılacak en güzel ve kalıcı adımlar “Azalt,Tekrar Kullan,Geri Dönüşümlü Kullan,Saygı Duy,Üzerinde Düşün, Onar,Sorumluk Sahibi Ol” ilkelerine sahip bir nesil oluşturabilmektir.

www.facebook.com/cevreseladimlar
www.twitter.com/cevreseladimlar

18 Şubat 2011 Cuma

Ekonomik gelişme mi çevre mi?

Betam Toplumsal Araştırmalar Birimi olarak, her beş yılda bir tekrarlanan ve sonuncusu 2007-2008 yıllarında gerçekleştirilen Dünya Değerler Araştırması’nda (http://www.worldvaluessurvey.org/) elde edinilen verilerden 55 ülke yurttaşlarının çevre konusundaki sorulara verdiği cevapları ele aldık. İlk etapta ekonomik kalkınmışlık ile çevre koruma arasında bir ödünleşme olup olmadığını anlamak için yurttaşların “Ekonomik gelişmeyi yavaşlatsa ve biraz işsizliğe yol açsa bile, çevrenin korunmasına öncelik verilmelidir ve “Çevreye bir miktar zarar gelse bile, ekonomik gelişmeye ve iş yaratmaya öncelik verilmelidir” görüşlerinden hangisine yakın oldukları belirtikleri soruyu ele alarak.ülkelerin GSYH’sı ile çevre korumaya verilen önem arasındaki ilişkiyi inceledik. Ikinci olarak Türkiye’de yurttaşların çevre kirliliğini önlemek için ankette belirtilen yollardan hangisiyle maddi bir fedakarlık yapacaklarını belirttikleri soruyu ele aldık. Burada yurttaşların “Eğer çevre kirlenmesini önlemek için harcanacağından emin olsaydım, gelirimin bir kısmını bu amaç için verebilirdim” ve ”Çevre kirlenmesini önlemek için kullanılacaksa, vergilerde bir artışı kabul edebilirim” idafelerine ayrı ayı ne ölçüde katıldıklarını Türkiye ve ekonomik gelişmişlik seviyesi Türkiye ile benzer ülkeler ölçeğinde inceledik. Son olarak da ankete katılanların gönüllü kuruluşlara üyelik durumları çerçevesinde çevre koruma derneklerine üyeliklerini ve bu kuruluşlara duyulan güveni mercek altına aldık.
Barış Gençer Baykan & Burcu Ertunç
Araştırma notunun tamamına şu adresten ulaşabilirsiniz

17 Şubat 2011 Perşembe

14 Şubat 2011 Pazartesi

Sülekler’de HES'e karşı başarı nasıl kazanıldı?


Antalya Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu, Sülekler’de HES’e karşı nasıl başarı kazanıldığını anlatıyor.



Süleklerde hes’e karşı mücadeleyi kazandık…
İlk olarak halk mücadelesiyle ve şimdi de hukukla…
Süleklerde halkın ve hukukun dediği oldu ve hes kurmak artık mümkün değil.
Şimdi bu mücadele sürecinin hikayesini paylaşacağız sizlerle

Antalya Isparta Burdur Platformu ilk olarak Süleklileri bilgilendirdik ve Antalya toplantısına davet ettik

Köyün tek su kaynağının üzerine hes kurulması köyün geçim kaynağına koyulan bir bomba etkisi yaptı.
Çünkü hes demek yokluk, açlık ve yok olmak demekti.
1-- İlk olarak Antalya Isparta Burdur Dereleri Gönlünce Aksın Çevre Platformu Antalya’da yapılacak hes’lerin listesi bulununca Sülekler köylülerine hes yapılacağı bilgisini ulaştırdı.
2-Antalya Isparta Burdur Dereleri Gönlünce Aksın Çevre Platformunun Antalya’da verilecek hes mücadelesi toplantısına Sülekler köylüleri davet edildi ve toplantıya Muhtarla birlikte köylülerin katılımı sağlandı.
3- Platform olarak 10 Nisan 2010 tarihinde Sülekler Köyüne gidilerek derede inceleme yapıldı.

İnceleme ve toplantı için platform üyeleri Korkuteli çayı kıyısında: Sülekler Muhtarı Kerim Doğan ve İsmail Asar, Platform adına Hediye Gündüz, Levent Tuncel Sevinç İlkuçan, Hikmet Yılmaz, Semiha Kahraman, Senem Yıldırım, Hayri Arap, Yakup Yıldırım, Mustafa Yapıcı, Mustafa Hoda, Korkuteli Gönüllüleri, Elmalılı Gazeteci Ahmet Avcı

4-Bölgede platform üyeleri ve köylüler birlikte inceleme yaptı


Yapılan incelemelerde hes için koyulan işaretler yerinde görüldü. Dr. Levent Tuncel ve Sülekler Muhtarı Kerim Doğan


Ve Sülekler Mücadele Kararı Aldı

5-İncelemenin ardından platform üyeleri köylülerle birlikte kahvede toplantı yaparak bilgilendirme yaptı.

Ve Toplantıyla birlikte Sülekler tarihi mücadele kararını aldı.


Sülekler köylüleri toplantıda

Sülekler’de hes köyün tek su kaynağı üzerine kurulacaktı?

Sülekler’de yapılmak istenen hes 1700 nüfuslu köyün içinden geçen çayın üzerine kurulmak isteniyordu. Santral yapılmak istenen yerin köye uzaklığı ise 6 km. Çayın çıktığı yerden Korkuteli barajına uzaklığı 17 km.
Sülekler Köyünün tek su kaynağı olan çayın üzerine kurulmak istenen hes için suların vadiden alınarak köyün 200-300 metre yukarısına çıkarılacak ve dere eskisi gibi köyden geçmeyecekti
Çayın suları Sülekler Köyünde 3500 dönümlük meyve bahçelerini suluyordu. Sülekler’in daha aşağısında ise Dereköy bulunuyor. Dereköydeki meyve bahçeleri ise 3000 dönümdü.
Çayın suları iki köyü geçtikten sonra Korkuteli barajında toplanıyor. Korkuteli Barajı Antalya’nın ve Türkiye’nin en yoğun meyve bahçelerinin bulunduğu Korkuteli ovasında bulunan tüm köylerin bahçelerini suluyordu.
Toplam nüfusun 40 bine yaklaştığı Korkuteli ve köylerinde binlerce dönüm meyve bahçesi ve tarım alanları bulunuyordu.
Bu köyler; Küçükköy, Büyükköy, Yazır, Bayatköy, Datköy, Köseler, Esenyurt, Garkın gibi tarımla uğraşan köyler.”
Hes yapacak firma olarak Değirmen Elektriğin adı geçiyor.
Mücadele kararıyla birlikte platform ve köylüler harekete geçti
6-Platform ve köylüler nerede bir faaliyet varsa oraya giderek derdini anlatmaya başladı
Ankara Barosu Çevre Komisyonun Ankara’da düzenlemiş olduğu foruma Dereler Gönlünce Aksın Platformu katılımcısı birçok köyle birlikte Sülekler köylüleri 21 Mayıs 2010 tarihinde katılım sağladı ve dertlerini anlattılar.
7- 5 Haziran Dünya Çevre Gününde Cumhuriyet Meydanından açılan“Türkiye’nin Çevre Sicili”konulu fotoğraf sergisi ve basın açıklamasına Sülekler Köylüleri katılım sağladı ve Platform ve Alakır köylüleriyle birlikte basın açıklaması yaptılar.
8-Köylüler hes yapılacak yere çadır kurma kararı alarak bir çadır kurdular ve günlük 5 kişilik nöbetçi bıraktılar. Bu nöbetçiler gün boyu bölgeyi gözaltında tuttular.
9- Platform olarak ‘Dereler Ankara’ya Akıyor” Kararı alınmıştı ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ziyaret edilerek, Ankara’da yapılacak ziyaretler için destek istendi. Sülekler köylüleri ziyaretteydi.
10- “Dereler Ankara’ya Akıyor” kampanyası çerçevesinde 15-16-17 Haziran 2010 tarihleri arasında 3 günlük Ankara ziyaretinde TBMM, KESK, DİSK, HAKİŞ, TÜRKİŞ, TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLAR ODALARI BİRLİĞİ, TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ, TÜRK TABİBLER BİRLİĞİ GİBİ KURULUŞLARIN GENEL MERKEZLERİNE Sülekler Köylüleri ve hes yapılacak köylerin temsilcileri 38 kişiyle Ankara’ya gitti ve birçok kurum ziyaret edilerek hes’lerin zararları neniyle istemedikleri anlatıldı. Ve de hes’e karşı and yüksek sesle söylenmiştir

HESE KARŞI ANDIMIZ

Köyümün geçmişi,
Soframın aşı,
Çocuğumun harçlığı,
Ve insanlığımızın tarihi olan,
Derelerimizi seviyoruz, koruyoruz ve hes yaptırmayacağız!

Derelerimize dokunan,
Kanunu da,
Bakanı da,
Müdürleri de istemiyoruz.

Bu uğurda,
Bütün hes’ler iptal edilene kadar,
Mücadele edeceğimize namusumuz üzerine and içiyoruz!

ANKARA’DA şimdi NE YAPIYORUZ?

And içiyoruz,
Duyuruyoruz,
Anlatıyoruz,
Engelliyoruz.

KİMİ ENGELLİYORUZ?

Derelerimize saldıran Çevre ve Orman Bakanlığını
Hesleri,
Ve de Yanlış yapanları.

BİZ KİMİZ?

Antalya Isparta Burdur Dereleri Gönlünce Aksın Çevre Platformu

11- Ankara’da Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi ziyaretinde Genel Başkan Gökhan Günaydın’dan destek istendi ve alınan destekle Sülekler davasının birlikte açılması sağlandı.

Platform olarak “Dereler Ankara’ya Akıyor” ziyaretinde Sülekler adına katılan eski muhtar Ahmet Yalçın, Galip Coşkun, Cengiz Kurt, Ali Uzun, Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezinde Genel Başkan Gökhan Günaydın’a yapılan Ziyaret.
12- Hes’i engellemek isteyen Süleklerliler 18 Haziran 2010 tarihinde hes yapılacak yerde çok kalabalık bir köylü grupu ve Korkuteli bölgesindeki birçok sivil toplum kuruluşu desteğiyle toplu olarak basın açıklaması yaptı. Coşku müthişti.

Muhtarın jandarma karakolunda hescilerle tesadüf(!) karşılaşması
13-Ama şirket entrikalara başlamıştır. Bir gün Sülekler Muhtarı Jandarma Karakoluna çağrıldı ve orada şirket temsilcileriyle tesadüf olmayan bir şekilde karşılaştı ve küçük bir sözlü sataşma sonunda tatsızlık olmasın düşüncesiyle karakolu terk etti.9 haziran
Şirketin platform katılımcılarına tanıdıkları araya koyarak siz çekilin teklifi
14-Şirket yine boş durmuyordu. Şirket temsilcileri ortak arkadaşlar aracılığı ile platform temsilcilerine ulaşarak, ‘köylülere destek olmayın’ isteğinde bulundular. Ancak platform temsilcileri bu durumu kamuoyu ile paylaşmışlar ve tutumlarını açık olarak ifade ederek köylülerin yanında olduklarını kesin olarak deklere ederek “köylüler bıraksa biz bırakmayız, biz bıraksak köylüler bırakmaz” yanıtını aldılar.
Ve şirket bölgeye geliyor ama halk sokmuyor
15- Ve bir gün şirket çalışanları etüt yapmak üzere bölgeye geldiğinde, nöbetçiler halka “geldiler” diyerek haber ulaştırmıştır. Bunun ardından yarım saat içinde bütün köy bölgede toplanarak çalışma yapılmasını istememişler ve bu nedenle tartışma yaşanmıştır. 19 Temmuz günü yaşanan bu olayda şirket yetkilisi Muhtar Kerim Doğan'a 'sen insan değilsin' şeklindeki hakareti köylüyü germiş ve tartışma karakolda noktalanmıştır.
Hes’i bölgeye sokmayan köylüler ve muhtar karakolda ifade veriyor
16-Muhtar ve köylüler karakola çağrılmışlar; tüm köylüler akşama kadar karakolda ifade vermişlerdir. Olay anında konu Platform Sekreteryasına ulaşır ulaşmaz basın kuruluşlarına haber iletilmiş ve basın yoluyla da konunun vehameti kamuoyuna duyurulmuştur.
Platform bütün gelişmeleri anında kamuoyuna duyuruyor ve köylülere sürekli destek veriyor
17- Ertesi gün Platform üyeleri köye giderek “geçmiş olsun, direnişinizin yanındayız” mesajını iletmiş, olayı kınamış ve hes yapılacak bölgeye gidilerek basın açıklaması yapılmıştır
Köylülere geçmiş olsun, direnişinizin yanındayız demek üzere platform adına Hediye Gündüz’ün Köy kahvesinde yaptığı ziyaret
Muhtar ve köylülerin karakolda ifadelerinin alınmasının ardından platform adına Hediye Gündüz, Sülekler köylüleriyle birlikte basın açıklaması yapmak üzere hes yapılacak bölgeye gidiyor.
Şirket bir kez daha bölgeye geliyor ve arbade yaşanıyor
18- Şirket bir kez daha, 27 Temmuz günü, bu kez de jandarma ile yine etüt yapmak üzere köye gelmiştir. Nöbetçiler yine köylülere haber vermiş, kiraz toplama vakti mevsimde tarlalarında olan köylüler kiraz toplamayı bırakıp yine hızla toplanmışlardır. Ancak muhtarın kayınpederi ve oğlu jandarma tarafından tartaklanmıştır
19-Ve yine muhtar ifadeye çağrılmış, neredeyse tam gün adliyede ifade için muhtarı bekletirken, platform üyeleri ve köylüler karakolda yine toplu olarak beklemişlerdir.
Korkuteli Adliyesinde Muhtarın alınan ifadesinden sonra Sülekler Muhtarı Kerim Doğan, İsmail Asar, Platform adına Hediye Gündüz

Süleklere destek diğer mücadele gruplarından destekler geliyor
20-O gün, mücadele veren Sülekler köylülerine Türkiye’nin dört bir yanından Sülekler’e dost destekleri eksik olmamış, Karadeniz İsyandadır grubunun iletisiyle tüm çevre gruplarına anında bilgi ulaşması sağlanmıştır.

Süleklerin referandum döneminde farklı konukları oluyor
21-Hes mücadelesi veren Sülekler köylüleri referandum döneminde çok farklı konuklar ağırlamıştır. Özellikle iktidar partisi temsilcileri köye gelerek hes yapılmasını durduracaklarını söylemişler, sözü vermişlerdir. Ancak henüz böyle bir İPTAL yazısı gelmemiştir.
Açılan davadan yürütmeyi durdurma müjdesi geliyor
22- ANCAK BAŞKA BİR MÜJDE GELMİŞTİR Sülekler köylülerinin hes’in iptali için açılan dava da mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.
Sülekler’de hes yapmak mümkün değildir!!!
23-Bu çalışmalar göstermektedir ki, SÜLEKLERDE HES YAPMAK MÜMKÜN OLMAMIŞTIR VE DE OLMAYACAKTIR.
24-Alınan Yürütmeyi Durdurma kararının ardından YAPACAĞIMIZ mütevazi basın açıklaması-ŞENLĞE TÜM YAŞAM SAVUNUCULARINI ŞİMDİDEN DAVET EDİYORUZ
ANTALYA ISPARTA BURDUR DENİZLİ KAŞ PLATFORMU

Sekretarya:
İLETİŞİM
0 533 771 41 57

11 Şubat 2011 Cuma

Kitap: Avrupa Çevre Hareketi

Hein-Anton van der Heijden'ın 2010 aralık ayında çıkardığı "Social Movements, Public Spheres and European Politics of the Environment" adlı kitaptan Baran sayesinde haberim oldu. Kitap, Avrupa çevre hareketinin Avrupa çevre politikalarını nasıl etkilediğini inceliyor. Heijden dört vaka incelemesi üzerinden bu araştırmayı gerçekleştirmiş: Biyoçeşitlilik politikası (Natura 2000), GDO politikası, Trans-Avrupa ulaşım ağları ve iklim değişikliği. Palgrave'den çıkan bu kitabı Türkçe'ye çevirecek yayınevi çıkar mı acaba?
Kaynak: http://www.palgrave.com/products/title.aspx?pid=372104

1 Şubat 2011 Salı

Yarımada Tohum Takas Şenliği


Sulak Alanlarımız Tehdit Altında


2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü ile ilgili WWF-Türkiye'nin açıklaması:

Sulak Alanların Korunmasına Yönelik Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’nin ilk olarak 1971 yılında imzaya açılmasının ardından geçen 40 yıl içinde Türkiye; kurutma, doldurma ve su sistemlerine müdahaleler nedeniyle sulak alanlarının yarısını kaybetmiş durumda. Yaklaşık 20 yıllık bir gecikmeyle 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi’ni imzalayan Türkiye, aradan geçen süre içerisinde 13 sulak alanını Ramsar alanı ilan etmiş olsa da, bunları korumaya yönelik uluslararası taahhütlerini yerine getiremedi. Özellikle 2010 yılında ülkenin en doğusundan en batısına kadar hızla yayılan HES furyası ve sulak alanları etkileyecek yasal düzenlemeler, Türkiye’nin geriye kalan sulak alanlarını da tehdit ediyor.

Enerji ihtiyacının karşılanmasında sürdürülebilir olmayan yolları seçen Türkiye, sulak alanlar başta olmak üzere bütün doğal kaynaklarını çevresel ve sosyal boyutu yeterince dikkate almadan yönetmekte ve geri dönüşü olmayan biçimde tüketmektedir.

2010 yılının Ağustos ayında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik, sulak alanların ana arterleri olan akarsuları koruma dışında bırakmakadır. 25 Ekim 2010 tarihinde TBMM gündemine alınan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı, “Doğal Sit” statüsünü ortadan kaldırarak ülkemizdeki 1261 Doğal Sit Alanı’nda tahribatın önünü açmaktadır. Son olarak 29 Aralık 2010’da Meclis’te kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan düzenleme, yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek adına milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri, doğal sit alanları gibi özel hukuksal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilmiş alanlarda da yenilenebilir enerji yatırımlarına izin vermektedir.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “Sürdürülebilir kalkınma bugünün gereksinimlerinin geleceğin gereksinimlerini tehlikeye atmamak anlamına gelir. Tüm dünyada Ramsar Sözleşmesi’nin 40. yılının kutlandığı ‘2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde, HES yatırımlarının çığ gibi büyüdüğünü ve yeni yasal düzenlemelerin sulak alanlarımızı savunmasız bıraktığını görüyor, ülkemizin izlediği kalkınma yolunun sürdürülebilir olmaktan uzak olduğuna tanık oluyoruz,” dedi.

Tolga Baştak ayrıca, “Sulak alanların korunması ve etkin su yönetimine yönelik dünyaca kabul edilmiş, pek çok gelişmiş ülkede uygulanan çözümlerin Türkiye’de de devreye sokulması, gelecek nesillerden öte, bugün, yaşamın devamı için aciliyet kazanmış durumdadır”, dedi.

27 Ocak 2011 Perşembe

Bilim meraklıları Bilimania.com’da Buluşuyor!

Ocak 2011 itibariyle bilim meraklılarıyla buluşan Bilimania.com, Türkiye’de bilim ve teknolojiye ilgiyi artıracak, bu alandaki içerik boşluğunu dolduracak, bilim ve teknoloji politikaları üzerine tartışmalar gerçekleştirecek bir platform olma hedefi taşımakta.

Türkiye’deki bilim ve teknoloji meraklılarına hizmet vermek, bu alandaki özgün içerik boşluğunu doldurmak amacıyla yeni yılla birlikte yayın hayatına başlayan Bilimania.com, yolu bilimden geçen herkese “merhaba” diyor.

Bilimin değişik dallarından haberlerin bulunduğu, bilim meraklılarına hizmet vermek üzere oluşturulmuş bir internet sitesi olan Bilimania.com, toplumun her kesiminde bilim ve teknolojiye olan ilgiyi arttırmak amacıyla; haberler, yorumlar, uzman görüşleri, bilim ve teknoloji politikaları üzerine tartışmaların gerçekleştirileceği bir platform olma hedefini taşımakta. Bilimania.com, Türkçe içerikle özgün bilim ve teknoloji haberleri vererek popüler bilim alanında aydınlatıcı yazılar yayınlamak çıkış noktasıyla bilim meraklılarıyla buluşuyor.

Çocuklar da Uzmanlar da Bu Sitede!

Günümüzde ülkelerin, ‘ileri’ ve ‘gelişmiş’ kavramlarıyla tanımlanmalarının sebebi büyük oranda yüzyıllar boyunca bilime verdikleri önem ve destekle özdeşleşir. Sadece teknolojinin değil, toplumun, medeniyetin gelişmesi ve bugünkü olgunluğa erişmesinde en büyük etken ve itici gücün bilim olduğu inancıyla kurulan Bilimania.com sitesinde, ana haberlerin yer aldığı bölüm dışında, Doğa ve Çevre, Enerji, Bilişim Teknolojileri, Yaşam Bilimleri, Uzay alt bölümleri bulunmakta.

Çocukları da unutmayan Bilimania.com’da; bilime ve yeni bilgilere meraklı çocuklar için aydınlatıcı, bir o kadar da eğlenceli bilgileri içeren Bilimania Çocuk alt bölümü yer alıyor.

Bilimania.com’un Fikir Önderi Prof. Dr. Fuat İnce

Akademik yaşamının 16 yılını TÜBİTAK’ta geçirmiş, TÜBİTAK Bilişim Teknolojileri Enstitüsünün (BTE) kurucu müdürlüğünü yapmış, Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) kuruluşunda önemli görev almış Prof. Dr. Fuat İnce, sitenin fikir önderi olup içerik desteği de sağlıyor.

Türkiye’de bilim ve teknoloji haberleri verecek bir web sitesinin boşluğunu hep duyduğunu dile getiren Prof Dr. Fuat İnce, “Hem dünyada olup biten, hem de Türkiye’deki önemli bilimsel ve teknolojik çalışmaları duyurmak amacını taşıyan bu sitenin kuruluşuna önderlik etmek bana ayrı bir mutluluk verdi. Sitemizin akademik ve Ar-Ge dünyası dâhil, tüm bilim ve teknoloji meraklılarının ilgiyle izleyecekleri bir yer olacağını ümit ediyoruz. Ben haberlerimle ve yazılarımla Bilimania’yı candan destekliyorum.” açıklamasını yaptı.

Luna Bilgi ve Haberleşme Teknolojileri’nin girişimi olan Bilimania.com, Prof. Dr. Fuat İnce’nin önderliğinde, yepyeni fikirleri hayata geçirme heyecanıyla kapılarını tüm bilim meraklılarına açıyor.

Luna Teknoloji CEO’su Sinan Oymacı, “Tüm bilim ve teknoloji meraklılarının, Bilimania.com’da buluşabilmesinden ötürü büyük mutluluk duyuyoruz. Bu nedenle, yolu bilimden geçen herkese ‘merhaba’ diyoruz. Artık hepimizin, sorularımıza uzmanlarından yanıtlar bulacağı ortak bir platformumuz var, gelin bu platformu beraber geliştirelim.” açıklamasını yaparken, üretimdeki değişim ve buna bağlı olarak rekabetin boyutlarındaki gelişim içinde bilimin Ar-Ge faaliyetlerindeki önemini de vurguluyor.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Ekolojik Yaşam için Yasak Meyve'yi ısırmak

Greenpeace Akdeniz Genel Müdürü Direktörü Uygar Özesmi’ye ekolojik yaşam mücadelesi içinde farklı yerlerde rastlayabilirsiniz. Organik pazarlarda, Kopenhag’da iklim orucu tutarken, iklim yürüyüşlerinde veya Enerji Bakanı’nı nükleerin çözüm olmadığına ikna etmeye çalışırken...
Özesmi, “Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış” adıyla ilk kitabıyla da deneyimlerini, öngörülerini ve doğayla dost bir yaşam kurmak için alternatif politika önerilerini bizimle paylaşıyor. Kitap 9 bölümden oluşuyor ve yazıların bir kısmı daha önce yayınlanmış yazılar olmasına rağmen bölümler bir bütünlük oluşturuyor.

Kitaba adını veren açılış bölümünde anafikir ilk anda veriliyor. Cennet geride kalmıştır. “İnsan cenneti tarım ve teknolojiyle, gücün esareti altında kaybetmiştir” ve bugün cehennemi yaşamaktadır. Cehennemden çıkışın yolu ise doğayla uyumlu bir yaşam kurmaktan geçmektedir.“Sınırlı SINIRI OLACAK Aşmak” ve “Biyolojik Soykırım” bölümlerinde, dünyada ve Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının boyutları ve nedenleri irdeleniyor. Zehirli variller, doğal ve kültürel alanları kemiren maden ocakları, iklim değişikliği, ormansızlaşma gibi ağır sorunların altında ezilmiyorsunuz çünkü Özesmi kişisel deneyimlerini, bilimsel bulguları ve anılarını ölçülü şekilde harmanlayabiliyor. Üslup ile ilgili bir başka nokta da yazarın karmaşık bilimsel süreçler (örneğin iklim değişikliği) veya politik/ekonomik kavramlar (örneğin sürüdülebilirlik sürdürülebilirlik) etrafında yürütülen tartışmaları kolayca özetleyebilmesi. Sözkonusu tartışmaları yakından izleme imkanı olmayan kişilerin de kitabı sıkılmadan okuyabilmesi çok önemli. Özesmi’nin kitapta da yer verdiği Barry Commoner’ın ekolojinin 4 kuralı, kitabın bütününe bir şekilde rehberlik ediyor.

1) Herşey geri kalan herşey ile bağlantılıdır.
2) Herşey mutlaka bir yere gitmelidir.
3) En iyisini doğa bilir.
4) Bedeva yemek diye bir şey yoktur.

Ekolojik yaşamı savunanların teknolojiye ve moderniteye karşı oldukları sıklıkla dile getirilir. Mağarada mı yaşayalım, elektrik mi kullanmayalım, araba mı almayalım şeklinde özellikle bireyin yaşam standartlarına vurgu yapan argümanlar kullanılır. “Vatandaş Bilimi” bölümünde yazar,” ekolojik bakış açısından yeni bilimsel üretim ve teknoloji nasıl olmalı” sorusuna yanıt arıyor ve vatandaşların bilgi üretim ve teknoloji geliştirme süreçlerine daha etkin katılmasını savunuyor. “Güneşe Dönmek” bölümünde üzerinde çok düşünmediğimiz bir gerçeği bize hatırlatılıyor .”En temel enerji kaynaklarımız”aslında güneşe dayanıyor. Oysa biz toprak altındaki fosil yakıtları çıkartarak iklim değişikliğini geri dönülemez noktalara getirerek şansımızı zorluyoruz. Türkiye gibi günlük 7,2 saat güneşten yararlanabilen bir ülkede enerji talebinin %92’si fosil yakıtlardan oluşması ve 40 milyar doların enerji ithalatı için harcanması nedense yöneticilerimizi rahatsız etmiyor. Kyoto ve Kopehnag Kopenhag süreçlerini ve Türkiye’nin posizyonunu anlatan Özesmi uyarıyor: “Türkiye bu tutumla devam ederse karbon müptela ve dünyayı zehirleyen yükesek karbon teknolojilerinin dünya hukuk sistemi dışındaki karanlık kenar mahallesi olabilir”(sf: 139).

“Sudaki İz” bölümünde suya ilişkin karşı karşıya olduğumuz sorunların boyutunu hem de o sorunlarla başa çıkarken kullanılan bilginin, oluşturulan politikaların yerel işbirlikleri ile nasıl kotarıldığına dair iki çarpıcı tablo konu edilmiş ki bence özellikle okunmalı. Kenya’da Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı çerçevesinde gerçekleştirilen su projesi yerel bilgi ve deneyim ile küresel kaynaklar ile nasıl verimli bir şekilde buluşabileceğine güzel bir örnek. Aynı şekilde TEMA Vakfı’nın çalışmaları neticesinde Konya Karapınar Ovası’nda kumul tepelerin genç bir ormana dönüşmesi hikayesi de oldukça ilginç ve öğretici.

“Değişimin Ağları” başlıklı son bölümde “kamu idaresini yönlendirmek için her sektörde ve köşede lidelere liderlere ihtiyaç var” diyen Özesmi tarım, su, barınma, sağlık, eğitim, enerji, sanayi, turizm, ulaşım, iletişim, adalet ve güvenlik konularında ekolojik yaşamı kurmak için nasıl liderlik gösterilebileceğini aktarıyor ve önerilerini hazır reçeteler değil, değişik bölgelerde, ülkelerde yerel birimlerde uygulanabilecek birer yol haritası olarak nitelendiriyor. Dünyada bu tür seslere kulak verenlerin ve uygulayanların sayısı hızla artıyor ve sadece bireyler değil mahalleler, kentler ülkeler ve uluslarası kurumlar da bu yol haritalarını kendilerine model olarak alıyor. Son 40 yılda çevre irili ufaklı binlerce çevre örgütü ekolojik sorunlara dikkat çektiler, politikaları dönüştürdüler ve doğayla dost bir yaşam için yapılması gerekenleri işaret ettiler. Türkiye’de son yıllarda çevrenin giderek daha çok gündeme gelmesine rağmen çevre farkındalığı ve çevre örgütlerine destek oldukça düşük seviyede. Özesmi bu durumun genelde söylendiği gibi ekonomik gelişmeden kaynaklı olmadığını söylüyor ve örgün eğitimde öğretilen vatandaşlık modeline ve 80 darbesinin siyaset ve sivil toplum üzerindeki olumsuz etkilerine işaret ediyor.

Gelelim kitap ile ilgili bir kaç eleştiriye. Öncelikle, kitabın kurgulanmasından önce yazılan ve kısa ve vurucu olması beklenen bölümlerde okuru sorgulatmaya iten öğeler tekrarı doğuruyor. Görsel malzeme hiç kullanılmamış ki birçok bölümde fotoğraf veya grafikler yazarın vurguladığı konuları çok iyi bir şekilde tamamlayabilirdi. Bir de kitap başka bir isim ile potansiyel okuyucusuna ekolojik yaşama dair bir ipucunu daha çabuk verebilirdi. Özesmi’nin çevre örgütlerindeki deneyimi düşünüldüğünde, Türkiye’de çevre STK’larının nasıl daha etkin çalışabileceği, ne tür yaratıcı işbirliklerine gidebilecekleri ve önlerindeki sorunları ve fırsatları nasıl daha geniş bir açıdan değerlendirebileceklerini tartışması beklenebilirdi. Bu açıdan Yasak Meyve’nin bölümlerinin ileride farklı kitaplara dönüşmesi sürpriz olmaz.

Özesmi, okurların kitabı okumayı bitirdikten sonra toplumun doğa ile barışması için harekete geçmesini arzu ediyor. Kestirmeden giderek kitabın arkasındaki çevre STK’larının kapısını çalabilirsiniz veya http://uygarozesmi.blogspot.com/ adresinden ekolojik yaşama dair aklınızdan geçenleri kendisiyle paylaşabilirsiniz. Unutmadan kitabın gelirinin %10’u doğayı koruma çalışmaları için Greenpeace’e için aktarılacak.

Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış
Dr. Uygar Özesmi
TB Yayıncılık
194 sayfa
13 TL

Barış Gençer Baykan
Bahcesehir Universitesi BETAM Araştırma Görevlisi

Not: Bu yazı ilk olarak 22 Ocak 2011 tarihli BirGün Kitap ekinde yayınlanmıştır.

20 Ocak 2011 Perşembe

Yurt Yeşil Olduğu Zaman Vatandır

“Tabiatı seven bütün insanlar şüphe yok ki yeşil renkten hoşlanırlar. Yeşilin hakim bir renk olarak kırları kucaklaması gönlümüze ümit ve neş’e verir. Yeşil rengi demirbaş olarak muhafaza eden ve her sene hayatından verdiği canlılık ve tazelikle kendini bezeyen, mevcudiyeti insanlık ve medeniyet alemine hizmet etmekten başka bir maksat taşımayan ve yıllar boyu bize çeşitli ürün ve bedii zevkler sunmakla faydalı olan yeşil orduyu, yani ağaç ve ormanları sevmeyen kimse bulunur mu?”

Bu satırlar “Yeşil Türkiye” gazetesinin Mart 1951 tarihli ilk sayısından. Dergiyi Yeşil Türkiye Orman Mühendisleri Muavinleri Cemiyeti çıkarmış. Mesleki bir gazete olmasının yanısıra Türkiye’nin belki de ilk çevre gazetesi. Belki diyoruz çünkü Türkiye’de çevre tarihi üzerine maalesef çok az araştırma var.

Yeşil Türkiye, İstanbul’da Hüsnütabiat Matbaası’nda 750 adet basılıyor ve 1952 bütçesi 3384 lira. Yazı işleri müdürlüğünü Ahmet Yaman yürütmüş. Aylık gazetenin fiyatı 10 kuruş. Cemiyetin bir bürosu olmadığı için çalışmalar Sirkeci’deki Emek Palas’tan yürütülmüş. Yazışma adresi ise İstanbul-Bakırköy Posta Kutusu No: 12

Yazının devamını EKO IQ dergisinin Ocak-Şubat 2011 sayısında bulabilirsiniz .

17 Ocak 2011 Pazartesi

Balkanlar'da Yeni Yeşil Düzen Mümkün mü?

Green European Foundation’un düzenlediği “Greenening the Balkan Economies” Konferansı 10-12 Aralık 2010 tarihlerinde Makedonya’nın başkenti Üsküp’te gerçekleşti. The Green East-West Dialogue’un desteklediği ve Democratic Renewal of Macedonia Partisi’nin evsahipliğini yaptığı konferansta, Balkanlar’da yeşil ekonominin hangi ortak politikalarla hayata geçirilebileceği ve yenilenebilir enerji, enerji verimliliği,tarım ve turizm alanlarında altyapı, mevzuat ve farkındalık konusunda neler yapılabileceği tartışıldı.

3 gün süren konferansa Avrupa Parlamentosu Yeşil Parti milletvekilleri, UNDP temsilcileri,
15 ülkeden yeşil parti ve çevre hareketi temsilcileri, Democratic Renewal of Macedonia Partisi yetkilileri, Makedon Tarım Bakanlığı ve Enerji Ajansı’ndan yetkililer, Balkan ülkeleri üniversitelerinden öğretim üyeleri, AB temsilcileri, organik tarım ve turizm dernekleri temsilcilerinden oluşan 200 kişilik bir grup katıldı. Konferans, 2009 yılında Selanik’teki Balkan Yeşilleri Konferansı, 2010 Ekim ayında Heinrich Böll Hırvatistan Ofisi tarafından düzenlenen 'Business as Unusual' ve Bulgaristan’daki “Yeşil İşler” Konferanslarının devamı niteliğinde düzenlendi. Türkiye, Yeşiller Partisi Dış İlişkiler Koordinatörü ve İTÜ öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Ahmet Atıl Aşıcı ile Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nden araştırma görevlisi Barış Gençer Baykan tarafından temsil edildi.

1929’daki ekonomik bunalımının ardından ABD’de Roosevelt tarafından uygulanan New Deal (Yeni Düzen) programına atıfla 2008’de yaşanan ekonomik ve ekolojik krize bir cevap olarak Yeşil Yeni Düzen kavramı ortaya atılmıştı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yayınlanan Yeşil Yeni Düzen raporu tartışmayı uluslararası toplumun gündemine taşımıştı. Konferansta 20 yıl gibi bir sürede Sovyetler Birliği’nin yıkılması, pazar ekonomisine geçiş ve Avrupa Birliği üyeliği süreçlerinden geçen Balkan ülkeleri için Yeşil Yeni Düzen’in uygulanabilirliği tartışıldı.

Devamı için TIKLAYINIZ

14 Ocak 2011 Cuma

NATURELIFE Dergisinin 7. Sayısı Çıktı!

NATURELIFE, zenginleşen içeriği ve yenilenen tasarımıyla 1. yaşını kutluyor ve yeni yaşından itibaren, sertifikalı %100 gerikazanılmış kağıda basılıyor.

Gıdadan sağlığa, çevreden turizme, ekonomiden eğitime ve sanata kadar hayatın her alanında ekolojik yaşamı sayfalarına taşıyan NATURELIFE 7’de öne çıkan bazı başlıklar:

-Betonlar arasında sıkışıp kalan kentli insandan kent yaşamına yeşil çözüm: Çatı Çiftlikleri

- Güvenilir ve mevsiminde sebze-meyve seçmek kadar onları pişireceğimiz aletler de sağlıklı beslenmede büyük bir öneme sahip. Uzmanından görüşlerle seramikten alüminyuma, çelikten buharlı fırına uzanan Sağlıklı Pişiriciler...

- Yalnızca oyunculuğuyla değil aktivist kişiliğiyle de öne çıkan Mehmet Ali Alabora ile doğayla bütünleşik yaşama dair...

- Küresel İklim Değişikliği ve Çocuk... Hayatta savunmasız grubu temsil eden bebekler ve çocuklar, değişen çevresel faktörler karşısında da en fazla etkilenen taraf oluyor...

-Yeşil Pazarlama mı Yeşil Pazarlar mı?

- Altı Zirve Projesi Kapsamında Guinness Dünya Rekoru’nu kıran gezgin Erden Eruç ile Pasifik’te Tek Başına 312 Gün...

-Sürdürülebilir Eğitime “Altın” Model... Dünya çapında yeşil binalar için önemli bir kriter olarak kabul edilen LEED sertifikasyon sisteminde Gold (Altın) derecesi kazanan Rosa Parks İlkokulu...

-Türkiye genelinde 1000 okul üzerinden yürütülen ve ilköğretim okullarında çevre uygulamalarının durumunu değerlendiren bir çalışma olan Çevre Eğitim Projeleri ve Okullar Tanıtım Rehberi, derginin ücretsiz eki olarak okuyucuya sunuluyor.

NATURELIFE tüm D&R’larda, seçkin kitabevlerinde, organik ürün marketlerinde...

13 Ocak 2011 Perşembe

Doğaya Yenilenebilir Enerji Şoku

WWF-Türkiye Bülteni



TBMM’de kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, uzun zamandır bekleyen yatırımların önünü açarken beklenmedik sürprizleri de beraberinde getirdi. Kanun, korunan alanlarda bile enerji yatırımlarına izin veriyor.

Artan enerji ihtiyacının karşılanmasında ve iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli bir rolü bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmeye yönelik kanun tasarısı, 29 Aralık 2010 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girdi. Yenilenebilir enerji yatırımlarının gecikmeli de olsa, yasal bir zemine kavuşturularak teşvik edilmesi, Türkiye açısından olumlu bir gelişmedir. Bununla birlikte Kanun’un 5. maddesinde yapılan düzenleme, doğal değerlere zarar verebilecek unsurlar içermektedir.

Kanun; yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek adına milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri, doğal sit alanları gibi özel hukuksal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilmiş alanlarda da yenilenebilir enerji yatırımlarına izin vermektedir.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “TBMM’de kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, bu haliyle ülkemizin yüzölçümünün yalnızca yüzde beşini oluşturan korunan alanları tehdit etmektedir. Yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adımken, söz konusu Kanun’un korunan alanlarımızı yatırıma açması büyük çelişki doğurmaktadır. Kanun’un hazırlık ve TBMM’ye götürülme sürecinde sivil toplum kuruluşlarının görüşünün alınmaması, bu sonuca yol açan etmenlerin başında gelmektedir. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması uğruna biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların korunması ilkesinden ödün verilmemeli; Kanun tüm bunları dikkate alarak yeniden düzenlenmelidir,” dedi.


Ayrıntılı bilgi için:
Tuğba Uğur, İletişim Sorumlusu, 0212 528 20 30 tugur@wwf.org.tr

11 Ocak 2011 Salı

Vatandaş Mustafa

Vatandaş Mustafa

Yapım yılı :2007

Yönetmen: Remzi Kazmaz

Konu: Fırtına Vadisi HES mücadelesi

7 Ocak 2011 Cuma

Mersin'de İklim Meydanı

Türkiye’de İklim değişikliğinin etkilerini gözler önüne seren fotoğraf sergisi 11 Ocak 2011 tarihinde Mersin Üniversitesi’nde ücretsiz olarak ziyaret edilebilir. Sergi, üniversitenin Çiftlikköy Kampüsü’nde bulunan Uğur Oral Kültür Merkezi’nin B Salonu’nda gerçekleşecek. Aynı gün ve aynı mekanda yapılacak olan “İklim Meydanı” tartışma toplantısında İklim değişikliği insan kaynaklı mı yoksa gezegenin doğal döngüsü mü? Bildiklerimiz bilmediklerimiz ve merak edilenler, konunun uzmanlarıyla tartışılacak.

Mersin’deki “İklim Meydanı” tartışmasına,

Koray Abacı - BM Ortak Programı İzleme ve Değerlendirme Uzmanı
Alper Acar - BM Ortak Programı Bölgesel Proje Koordinatörü
Hakan Doğan - Adana Meteoroloji Bölge Müdürlüğü
Ali Kesikbaş - Adana Meteoroloji Bölge Müdürlüğü
Mehmet Miras - NTV Mersin temsilcisi
Prof. Dr. Kemal Taslı - Mersin Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü

katılacak ve seyircilerden gelen soruları yanıtlayacaklar.

British Council’ın İklim Değişikliği programı çerçevesinde çalışmalarını desteklediği “İklim Savuncuları”nın projelerinden biri olan ``İklim Değişikliğini Yakala`` fotoğraf yarışmasında dereceye giren 26 fotoğraftan oluşan sergi sırasıyla Van, Trabzon, Konya, Gaziantep’i ziyaret etti. Gezici sergimiz Mersin, Urfa, Adana ve Deniz’liyi de ziyaret edecek. Sergi ve “İklim Meydanı” tartışmaları hakkında bilgi almak için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz.

http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-science-climate-change-debate-climate-arena.htm
Sergiye dahil olan yarışmanın iki ayrı kategoride dereceye giren fotoğrafçıları ve seçimi yapan jüri üyeleri hakkında bilgi için aşağıdaki linki ziyaret edebilirsiniz. www.britishcouncil.org.tr/DOCUMENTS/Marcom/Science/Portfolio.pdf

Gezici sergi ve iklim meydanı tartışma toplantıları aşağıda belirtilen kurumların ortak çalışmasıdır

British Council, BM Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Ortak Programı ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Bilgi Merkezleri.

2 Ocak 2011 Pazar

Mahallenin tüketim baskısı

Eskiden uçlarda olmak ideolojik veya yaşam tarzı olarak uçlarda olmanız anlamına gelirdi. Bugün ise tüketim toplumunun alışkanlıkları ile aranıza ufak bir mesafe koyduğunuzda uç noktalara savrulmuş kabul ediliyorsunuz. Basit bir deney yapın.Arkadaşlarınıza artık marketlerden değil organik pazarlardan yerel ürünler alacağınızı söyleyin. Pazarların uzaklığı, domateslerin şekilizliği , yüksek fiyatlar,sertifikaya güvensizlik gibi argümanlar yağmaya başlar. Bundan böyle işe bisikletle geleceğinizi söyleyin. Hemen bunun ne kadar zor bir iş olduğunu size ikna etmeye çalışacaklardır. Şehrin trafiği, agresif şöförler, peşinize takılacak köpekler, kar/kış/çamur, bisiklet hırsızları vb. Oysa yeni bir araba veya plazma tv alacağınızı söylerseniz kimse karşı argüman geliştirmeye kalkmayacaktır, hatta yardımcı olacaktır. Cep telefonunuzu değiştireceğinizi çıtlattığınızda yeni modellerin özelliklerini bir bir duyacağınızdan emin olabilirsiniz. Mahallenin tüketim baskısı sizi uçlara savrulmaktan kurtarır.
No Impact Man projesini hayata geçiren Colin Beavan’ın bir yıllığına “uç” bir insan oluyor. Karısı Michelle ve 2 yaşındaki kızları Isabelle ile birlikte Manhattam’da hiç bir çevresel etki yaratmadan yaşamayı denediği bir yılın öyküsünü yazıyor ve bu bir belgesel filme konu oluyor. Çıkış noktası basit: Net çevresel etkiyi sıfırlamak. Bunun için çöp ve karbon üretmemeya çalışıyorlar. Uçak,otobüs, araba hatta asansör bile kullanmıyorlar. Bisiklet ve scooter serbest. TV izlemiyorlar. Yerel ve organik gıda dışında alışveriş yapmıyorlar. Ödünç almak ve kiralamak serbest. Temizlik malzemelerini doğal ürünlerle yapıyorlar, çamaşırlarını küvette ayaklarıyla çiğneyerek yapıyorlar. Manhattan’daki bir bahçede sebze yetiştiriyorlar.Altıncı aydan sonra elektriksiz yaşamaya başlıyorlar. Buzdolabı, klima, aydınlatma kullanmıyorlar. Sadece Colin bu projeyi anlattığı blogunu yazmak için güneş enerjisi kullanıyor.
Tüm dünyadan medya kuruluşları projeye ilgi duyuyor ve Beavanlar ile görüşüyor. New York Times haberinde şu başlığı kullanıyor: “Tuvalet kağıtsız bir yıl”. Evet tuvalet kağıdı yerine eski giysileri kullanıyorlar ama Colin de haklı olarak neden şu başlıkların atılamadığını sorguluyor. “Yerel ve mevsime uygun yiyerek diyabet başlangıcı olan eşin riskten kurtulduğu bir yıl”, “tv izlemeyerek daha iyi anne baba olunan bir yıl”, “spor salonuna gitmeden 9 kilo kaybedilen bir yıl”. Filmin sonunda etkisiz/zararsız yıl içinde hangi aktivitelerini yapmaya devam edecekleri sorulduğunda Michelle şöyle cevap veriyor. “Bisiklet kullanmaya, organik ve yerel ürün almaya ve yemek pişirmeye devam”.
http://www.nytimes.com/2007/03/22/garden/22impact.html
http://noimpactproject.org/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...