22 Eylül 2010 Çarşamba

Allianoi 2- Vahit Akça


18 Eylül 2010 Cumartesi

Taiji'den İstanbul'a: Yunuslara Özgürlük

Eylül ayı ile birlikte Japonya’nın Taiji kentinde yunus katliamı başladı.Geçen yıldan bu yana The Cove (Koy) belgeseli izleyenler bu katliamın iç yüzünü gördükleri gibi, katliamı durdurmak için nasıl bir mücadele yürütüldüğüne de tanık oldular. Filmde anlatıldığı üzere yakalanan ama katledilmeyen yunusların bir kısmı dünyanın çeşitli yerlerindeki yunus gösteri merkezlerine satılıyorlar. Yani Taiji’de yakalanan bir yunus katledilmediyse İstanbul’a hayatını bir tutsak olarak geçiriyor olabilir. Facebook’taki Yunus Parkları Kapatılsın grubu tüm bu durum karşısında duyarlı insanları Türkiye’nin Japon Büyükelçiliği’ne seslerini duyurma çağrısı yapıyor. Bu linke tıklayarak http://www.facebook.com/note.php?note_id=465775209107 Türkçe ve İngilizce metinleri gönderebilirsiniz veya kendi metninizi yazabilirsiniz. Ağustos ayında çeşitli şirketlerin İstanbul’daki bir yunus parkına bilet promosyonu düzenlemeleri ve gelen tepkiler üzerine geri almaları hakkında Yeşil Gündem’de yazdığım yazıya http://goo.gl/tkdt ulaşıp iletişime geçen Fisun Turkhaz Agar, kızı Eylül ile birlikte Koy belgeselini üzüntüyle izlediklerini ve Eylül’ün “yavru yunusun kendini kayaliklara atmasını gördükten sonra” birşeyler yapılmalı diyerek çabaladığını yazdı. Fisun Hanım, çocukların devlet yetkililerine ve büyükelçiliklerine mektup gönderme etkinliği düzenlenebileceği veya halihazırda böyle bir etkinlik varsa katılabileceğini belirtmişti. Aşağıda bu çerçevede yazdıkları mektubu bulabilirisiniz. Bugüne kadar 1.699.044 kişi Taiji’deki katliamı durdurmak için söz verdi. Siz de aralarına katılın.


Sayın Büyükelçi Nobuaki Tanaka,

Ben Japon kulturune saygi duyan bir Turk kadiniyim. Bazi geleneklerinize bagliliginiz, geleneklerinizi sarsmaz bir sadakatle uygulayasiniza hayran-dim...-dim diyorum, cunku gectigimiz aylarda ulusal kanallarimizdan birinde yayinlanan belgeselde yunuslarin, her cocugun asik oldugu, o Dunya sevimlisi yunuslarin, ulkenizde Taiji'de her yil 1 Eylul itibariyle binlercesinin katledildigini gordugumde inanamadim, inanmak istemedim. Ustelik bu belgeseli 6 yasindaki kizim Eylul de izledi. Belgeseldeki bir sahne simdi bile aklindan cikmiyor "kucuk bir yunusun kayaliklara kendini carparak intihar etmeye calismasi". Ben ulkem ile Japonya arasindaki 2010 Turkiye Japonya Dostluk Yili ile pekistirilen iyi ve guzel duygularin bozulmasini istemiyorum.

Lutfen Dunya capindaki bu itirazlari gozonune aliniz ve yeryuzundeki en zeki canlilardan olan yunuslarin bir katliam ile yokedilmesine bir son veriniz. Ben kizimin ve diger tum cocuklarin gozlerindeki yasin artik silinmesini isitiyorum. Ve kizima "evet Eylul o kadar cok istedinki yunuslar artik katledilmiyor" diyebilmeyi istiyorum.

Ben Japon kulturu dendiginde Sakura'yi hatirlamak istiyorum, sulari kanla kipkirmizi olmus Taiji'yi degil!

Fisun Turkhaz Agar-Eylül Agar




Foto:Children's Ocean Art Gallery (Oceanic Preservation Society)

15 Eylül 2010 Çarşamba

İklim Treni ile Sınırlar Aşılıyor

Türk ve Yunan İklim Savunucuların ortak etkinliği olan "İklim Treni ile Sınırları Asıyoruz" 18 Eylül 2010'da Sirkeci Garı'ndak ilk etkinliğiyle yolculuğuna baslıyor.

İklim değisikliği konusunda bilgilendirme çalısması yapmak için gönüllülerden olusan bir grup Türk ve Yunan genç "İklim Savunucusu", iklim değisikliği konusunda farkındalık yaratmak için Yunanistan ve Türkiye arasındaki tren hattındaki istasyonlarda biri dizi etkinlik yapmak için yola çıkıyor.

İlk etkinlik 18 Eylül 2010'da Sirkeci Garı'nda. 13:00 - 15:00


İklim Treni, 17 Eylül 2010'da Selanik'ten yola çıkacak, 18 Eylül 2010'da İstanbul Sirkeci Garı'na gelerek Türk İklim savunucuları ile bulusacak. Sirkeci ve Haydarpasa (19 Eylül 2010) garlarında iki ayrı etkinlik yapacak olan Türk ve Yunan İklim Savunucuları, 19 Eylül 2010 gecesi İstanbul'dan yola çıkacak olan iklim treni ile yol boyunca tren içinde ve Alexandroupoli-Dedeaağaç (20 Eylül 2010), Thessaloniki-Selanik (21-23 Eylül 2010) istasyonlarında iklim değisikliği bilgilendirme noktalarında sunumlar, mesajlar ve resimler ile bilgilendirme yapacaklar.

18 Eylül 2010, Sirkeci Garı
13:00 - 15:00

19 Eylül 2010, Haydarpasa Garı
12:30 - 14:30

Detaylı bilgi için
www.britishcouncil.org/tr/turkey.htm

13 Eylül 2010 Pazartesi

EKO IQ'nun 5. sayısı çıktı

EKO IQ Yeşil İş ve Yaşam Dergisi'nin 5. sayısı çıktı.

İçindekiler:

4 Arka Plan Coşkun Aral bu sefer, bir gecede 4 bin kişinin öldüğü Bhopal felaketinin yaşandığı Union Carbide fabrikasına götürüyor bizleri.

8 Haberler Norveç 2030 yılında karbon emisyonunu sıfırlamayı hedefliyor. Çağan Irmak
Seferihisar’da orkinos çiftliği istemiyor.


16 Güneş Binaları Soğutacak
2005 yılında Dünya Enerji Ödülü’nü Kofi Annan’ın elinden alan Ahmet Lokurlu soruyor: Yenilenebilir enerji yarışında biz daha ne kadar geri kalacağız”.

20 HES Doğrusu
Türkiye’nin HES projeleri kaş yapayım derken göz çıkarıyor. Hatalı projelerde ısrar edilmesi kültürel ve doğal ekosistemin çöküşüne sebep oluyor.

26 Kapbula
Çocuklar için organik tekstil ürünleri üreten Kapbula’nın şimdilik sadece 3 mağazası var ama yenileri yolda…

32 Akçansa: “Atığınızı Bize Gönderin” Bugüne kadar büyük eleştirilere maruz kalan çimento sektörü, çevre adına önemli adımlar atmaya başladı.

36 Dosya: Türkiye’nin Rüzgârı Nereden Esiyor? Yeldir, Geçmez
Küresel rüzgâr enerjisi sektörünün 2009 sonu itibariyle 45 milyar Euro’luk bir büyüklüğe ulaştığı hesaplanıyor.

48 EGD Genel Başkanı Celal Toprak: “En Militan Çevreciler Turizmciler Olacak”
Küresel Isınma Kurultayı’nda aktif rol oynayan Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak “Daha yolun başındayız ama işin başını televizyonlar çekecek” diyor.

51 Yeşil şirketlerin 5 Temel Hatası
Çevrecilik iyidir. Motivasyon sağlar, kârınız yükselir ama alelacele çevreci olmak isteyen şirketlerin hatalarına dikkat!

54 “Su Yoksa Hayat da Yok”
Doğa Derneği İletişim Koordinatörü Yeşim Erbaşol, “Sulak alanların tahribi, gelecek açısından en kritik alan” diyor.

60 Amaç Daha Akıllı ve Yeşil Çözümler
Çevre dostu üretim ve tüketim modelleri üzerine uzun zamandır kafa yoran IBM, bu alanlarda çalışan akademisyenleri de ödüllendiriyor.

68 Prof Dr. Selahattin İncecik: “İyimser Senaryolara Karşıyım”
BM İklim Değişikliği Raporunu hazırlayan 100 bilim insanı arasında yer alan İncecik, turistler için yeni cazibe merkezinin Baltık kıyıları olacağını söylüyor.

74 TIREC 2010
Yenilenebilir enerji ve iklim değişikliği gibi konularda global etkinlikler düzenleyen Green Power, TIREC 2010 Fuarıyla Türkiye’de.

78 Dosya: Yeşil Finansmanın Bugünü ve Geleceği
Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları çığ gibi büyüyor. Peki, bu işin standartları ne? Sürdürülebilir bankacılık nedir? Bütün bu soruların yanıtları Yeşil Finansman Dosyamızda…

96 “Yeşil Devrim İçin Yeşil Tesisler”
Yeşil Tesisler Konferansının ikincisi bu yıl 19-20 Ekim 2010 tarihlerinde düzenleniyor.

99 160=0
Bu garip formülün anlamı şu: Nissan-Renault ortaklığı sayesinde 160 km yol kat ettiğiniz halde 0 karbon salabileceksiniz.

104 “AB Çevre Faslı İstihdam da Yaratacak”
REC Türkiye Direktör Yardımcısı Kerem Okumuş, sürecin yaratacağı istihdam artışına dikkat çekiyor.

114 Bisikleti Porsche’dan Havalı: Tony Juniper
Tony Juniper 2009 yılında Country Life tarafından hayatımızı etkileyen kararları veren 100 kişi arasında gösterildi. The Independent’a göreyse, İngiltere’nin en etkili ekoloji savaşçısı.

118 Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi İçin…
Prof. Dr. Gülçin Büyüközkan tedarik zincirinin yapısı belirlenirken en önemli konunun sürdürülebilirlik olduğunu vurguluyor.

123 Nereden Çıktı Bu Sürdürülebilirlik?
Sürdürülebilirlik ilk defa 1713 yılında Alman madenci Hans Carl von Carlowitz tarafından kullanıldı. 1987 yılında BM’nin Brundtland Raporunda yazıldı ama hâlâ 80 farklı tanımı var.


94 Bilge Dicleli Ne Olacak Bu Dünyanın Hali?

112 Emil Edip Öymen Teleferik 102 Yaşında, Denizin Üzerinde Konser…

122 Yeşil Fuarlar Listesi

128 Kitap “Kadınlar Ekolojik Dönüşümde,” “Rüzgârın Kanatları,” “The Ecology Of Commerce”

2 Eylül 2010 Perşembe

Allianoi- Vahit Akça


Kürk endüstrisi doğal yaşama zarar veriyor

Kürke Hayır Platformu: 'Yunanistan'da Yaşanan Olay Kürk Endüstrisi'nin Doğal Yaşama Verdiği Zararın Göstergesi'
Yunanistan'ın Kastoria şehrinde iki kürk çiftliğinden serbest bırakılan vizonlar hakkında basına yansıyan haberler üzerine bir açıklama yapan Kürke Hayır Platformu, kürk endüstrisinin yalnızca hayvanların yaşam hakkına kastetmediğini, yasadığımız gezegene de ölümcül zararlar verdiğini belirtti.

Dün ulusal ve uluslararası medyada yayınlanan bir haber, Yunanistan'ın kuzeyinde yer alan ve kürk çiftliklerin yoğun bir şekilde yer aldığı Kastoria şehrindeki iki çiftliğe giren kimliği belirsiz kişilerin 50 binden fazla vizonu serbest bıraktığını belirtiyordu. Serbest bırakılan vizonların pek çoğu sıcak havanın da etkisiyle ölmeye başladığının belirtildiği haberlerde bu olayın kürk üreticilerine olan zararının 1 milyon euroyu aştığı belirtiliyordu.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Kürke Hayır Platformu (www.kurkehayir.gen.tr), kürk endüstrisinin hemen hesaplayıp açıkladığı zararla ön plana çıkmaya çabaladığı bu olayın vahametinin aslında kürk üretiminin çevreye ve doğal yaşama verdiği zararla ölçülebileceğine dikkat çekiyor.
Kuzey Amerika'ya özgü bir tür olan vizonun hiçbir şekilde yaşayamayacağı Yunanistan'a kürkünden yararlanmak adına taşındığını aktaran Platform, pek çok türün doğal av yasaklarının da etkisiyle doğal ortamlarından kopararak bu tarz çiftliklere hapsedildiğini iletiyor. Kürke Hayır Platfromu, bu konuda uluslararası doğa ve hayvan hakları kuruluşu tarafından yayınlanmış raporların bulunduğu söylüyor. People for the Ethical Treatment of Animals (PETA) tarafından yayınlanmış bir rapor, kürk çiftliklerinde en fazla vizon, tilki, çinçila ve tavşan gibi türlerin tutulduğuna dikkat çekerken, bu hayvanların küçük kafesler içinde stres, korku, tedirginlik, kendilerine ve birbirlerine zarar verme gibi psikolojik problemlerin yanı sıra, parazitler ve bulaşıcı hastalıklar gibi olumsuz koşullara maruz kaldıklarını aktarıyor. (1)
Konuyla ilgili görüşlerini aktaran veteriner hekim Nilay Tezsay; vizonların ve diğer türlerin kürkleri için üretilmelerine bir son verilmesi gerektiğini ileterek bu soruna akıllı bir çözüm üretilmesinin şart olduğunu düşünüyor. Nilay Tezsay'ın konuyla ilgili görüşleri şöyle; 'Sansargiller ailesinden olan vizonlar, etoburdurlar ve belki de o bölgedeki endemik ve az sayıda kalan memelileri tamamıyla bitireceklerdir. Aynı zamanda uzun süre kafeste kalan yabani hayvanlar, avlanma güdülerini yitirebilirler, salındıklarından itibaren birkaç gün içerisinde zayıf düşerek ölebilirler ve vizonların diğer bir bölümü bir süre sonra tüm küçük memelileri tüketerek, daha sonra yamyamlaşarak daha zayıf olan vizonları da yiyebilirler. Her ülkede, yabani hayvanlarla ilgili önemli görüş bildirebilecek, yaban hayatı uzmanlarının bir araya toplandığı bir heyet oluşturulması, diğer ülkelerdeki heyetlerle hem fikir olması ve bu heyetin devlet adamlarını ikna ederek kürk ticaretini kökten yok etmesi gerekiyor. Yine üzülerek bildiriyorum, ülkemizde kürk ticareti devlet eliyle desteklenmektedir, çünkü rant elde edilmektedir. Bu rant, doğasever bilim adamlarının devlete giriş yapmaması ile devam etmektedir. 2002’den beri yabani hayvanların doğaya kavuşması için uğraş veren gönüllü bir veteriner hekim olarak bence çözüm, onların devlet eliyle Kuzey Amerika’ya gönderilmesi, bir rehabilitasyon merkezine alınması ve uygun olanlarının salınması ve zayıf bireylerin hayvanat bahçesi gibi bir ortamda barındırılması olacaktır.'
Kürke Hayır Platformu, Yunanistan'da meydana gelen bu olayın kürk üreticilenin tüketicileri kürklerin “çevre dostu” olduğuna ikna etmeye çabalarını boşa çıkardığını söylerken, kürk üretiminin çevreyi kirletmenin yanı sıra değerli doğal kaynakları tükettiğinin altını bir kez daha çiziyor. Ayrıca, kürkleri için kullanılan türlerin bulundukları bölgeden tamamen farklı özellikteki bir bölgeye aktarıldıkları gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizen Platform, eylemi yapan ve hayvan hakları savunucuları olduğu tahmin edilen kişileri suçlamaktansa, bu çevre felaketinin asıl sebebi olan endüstrinin kanlı üretim yöntemlerine odaklanılması gerektiğini savunuyor.

Kürke Hayır Platformu Hakkında
Kürke Hayır Platformu, 2003 yılından bu yana kürkün gereksiz ve kanlı yöntemlerle elde edilen lüks bir tüketim maddesi olduğunu anlatmaya çabalayan bir oluşum. Platform, kürk konusunu yalnızca hayvan hakları yönü ile değil; kürk endüstrisinin doğal yaşama verdiği geri dönüşü olmayan zararlar, çeşitli basın-yayın organları yoluyla tüketicilerin kürk hakkında yanlış bilgilendirilmesi ve bütün dünyada kürke karşı oluşan olumsuz tavır nedeniyle moda firmalarının başvurduğu etiket sahteciliği yönleri ile ele alıyor ve kamuoyunun dikkatini bu konulara çekmeyi hedefliyor. Kürke Hayır Platformu'na www.kurkehayir.gen.tr adresinden ve twitter.com/kurkehayir profilinden ulaşılabiliyor.

20 Ağustos 2010 Cuma

19 Ağustos 2010 Perşembe

Yunuslara özgürlük: Daha yeni başlıyoruz


Türkiye'de bazı şeyler değişiyor. Şirketler müşterilerinin tepkilerine kulak vermeye başlıyor. Hem de doğal hayatın söz konusu olduğu alanlarda. Opet, akaryakıt alana İstanbul Dolphinarium için indirim kuponu verdiği kampanyasını gelen tepkiler üzerine durdurdu. Yaklaşık 10 gün süren ve internet üzerinden yürütülen kampanyanın kısa sürede sonuç vermesi önemli çünkü genelde insanlar bu tip kampanyalarda boşa uğraşıldığını çünkü büyük şirketlerin bu tip(!) taleplere kapalı olduğunu düşünür. Opet'in aldığı karar bunun aksini kanıtlıyor. Üstelik diğer şirketlere- en azından yan kampanyalarında- doğal hayata zarar verebilecek girişimlerden kaçınmaları konusunda bir işaret verebilir.
NOT: Az önce aldığım bir habere göre Boyner de Opet gibi kampanyasını durdurmuş. Sırada Denizbank,Yapı Kredi ve Denizbank kaldı. http://goo.gl/QKHy adresinden kampanyaya katılabilirsiniz.

Opet'in web sitesinden yayınladığı ve müşteri hizmetlerine tepki maili atanlara gönderdiği duyuru şu şekilde:

Sayin İlgili,


Oncelikle gostermis oldugunuz ilgi icin cok tesekkur ederiz. Opet olarak sosyal sorumluluk bilinci ile hareket eden, çevresel ve sosyal sorunları faaliyetlerimizin bir parçası haline getiren, tüm taraflara karşı etik ve sorumlu davranan, çevreci çalışmalarımız ile doğayı korumaya katkıda bulunan ve bu yönde kararlar alarak uygulayan bir firmayız. İstanbul Dolphinarium ile yapmış olduğumuz indirim kampanyası, en az bizim kadar duyarlı bir kitle tarafından, yunusların yaşamlarına zarar veren bir uygulamaya destek olduğu düşüncesi ile tepki gördü. Biz de bu görüşleri saygıyla karşılıyor ve akaryakıt alanlara sunduğumuz İstanbul Dolphinarium indirim kuponu kampanyamızı durduruyoruz. Çevre bilinci ile doğayı ve canlıları korumaya gösterilen hassasiyete teşekkür ederiz.

Daha detayli bilgi icin 444 6738 numarali Opet Musteri Hizmetleri'ni arayabilirsiniz.

Saygilarimizla,

Opet Petrolculuk A.S.Musteri Hizmetleri


Bu da Opet'e gönderilen metin:

Sayın yetkili,

Çevre bilinci yüksek ve doğaya saygılı bir birey olarak "Akaryakıt alana İstanbul Dolphinarium için indirim kuponu" kampanyanızı kınıyorum! Yunusların beton havuzlarda işkence çekerek bir bir intihar ettiği, ayı oynatmaktan farksız bir eğlence biçiminin çocuklarımıza aşılandığı ve terapi adı altında umut tüccarlığının yapıldığı bu tesislerle yaptığınız işbirliği, kurumunuzun ismini lekemektedir. Lütfen bu doğal hayat düşmanı kampanyaya son verin. Aksi takdirde Opet'i ömür boyu boykot edecek ve markanızı doğaya dost olmayan bir isim olarak hatırlayacağım.






3 Ağustos 2010 Salı

30 Temmuz 2010 Cuma

29 Temmuz 2010 Perşembe

Çeşm-i Cihan Ses Verdi / İsyan Sesleri Amasra’dan Yükseldi

Horonlarıyla, Sarı Yazmaları ile Geldiler

25 Temmuz 2010 Pazar günü Termik santrale karşı Amasra Etkinlikleri kapsamında Amasra’da basın açıklaması, Tarlaağzı ve Gömü Köylüleri ile buluşma ve aynı gün akşam Fuat SAKA konseriyle Bartın PLATFORMU Amasra’ya termik santral kurdurmayacağını yinelemiş, yüzlerce destekçi “YAPTIRMAYACAĞIZ” nidaları ile bakanlık ve yetkilileri göreve çağırmıştır. 11 Temmuz'da Hopa'dan yola çıkıp "KARADENİZ YAŞAM YOLCULUĞU" başlatan, Sinop’ta Nükleer’e, Gerze’de Termik Santrale, LOÇ’ta HESlere hayır diyen “Karadeniz İsyandadır Platformu” 25 Temmuz’da yolculuğun son durağı olan Amasra’ya geldiler. Platforma Cide LOÇ Vadisi Koruma Platformu üyeleri sarı yazmaları ile destek verdi. Saat 15’te Amasra’da KültürPark’ta yapılan basın açıklamasında Bartın Platformu Eş Sözcüleri Bartın Belediye Başkanı Sayın Cemal Akın’ı ve Amasra Belediye Başkanı Sayın Emin Timur’un konuşmaları ardından Bartın Platformu adına Sayın Işık ELBEK, Cide LOÇ Vadisi Koruma Platformu adına Sayın Erdinç Ay ve son olarak Karadeniz İsyandadır Platformu adına Sayın Zeynep Çiğdem Bayrak konuşmalarını yaptılar. Konuşmaların özünde bunun bir çevre mücadelesinden çok yaşam mücadelesi olduğu öne çıktı.

Programda belirtildiği üzere saat 17’de Bartın Platformu bileşenleri Karadeniz İsyandadır Platformu üyeleri ile Tarlaağzı köyünde vatandaşlar ile buluştu. Grubu Tarlaağzı Köyü Muhtarı Yaşar Uçar ile Gömü Köyü Muhtarı Yaşar Kaçan karşıladı. Muhtarlar Platform üyeleri ile birlikte basına Tarlaağzı Fener bölgesinde yaptıkları açıklamalarda koşullar ne olursa olsun köylerine ve yakın çevresine Termik Santral istemediklerini ifade ettiler. Bölgenin tarım ve turizmden kendine yeten istihdamı sağladıklarını ifade eden muhtarlar termik santrale karşı yapılacak her direnişte yer alacaklarını, köylerini hiçbir koşulda terk etmeyeceklerini belirttiler. Etkinlikler saat 21’de Amasra’da başlayan Fuat SAKA konseri ile son buldu.

Bizler Bartın Platformu olarak bakanlık yetkililerini uyarıyoruz. Süreç, platformu onbinlerce kişi ile bir mitinge sürüklemektedir. Bunun için Bartın ve Amasra hazırdır. Bartın ve Amasra halkı Bartın’da termik santrale HAYIR demektedir. Firma ve bakanlık bu niyetlerinde direndikleri sürece Bartın PLATFORMU olarak bizler de mücadeleyi yurt çapında yaygınlaştıracak, firma termik santral sevdasından vazgeçinceye kadar çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Platform bileşenleri dün olduğu gibi Amasra’da turizmin geleceğini düşünerek termik santral ile mücadele etmektedir, edecektir.
Bartın PLATFORMU
“Amasra'ya' yapılacak bir termik santralin çevreye, insan sağlığına ve Bartın ekonomisine zararlı olacağını düşünen kurum ve kişileri bir araya getiren” kurumsal yapı Bartın PLATFORMU’dur. Bartın PLATFORMU Hema ve Batı Karadeniz AŞ’nin Bartın sınırları içine kurmayı planladığı termik santrale karşı Bartın’da yaşamı savunan, yaşam alanlarını tehdit eden her türlü faaliyetin karşısında duran bir birlikteliktir. Platform siyasiler üstü bir yapı sergilemekte, yapılan mücadeleyi siyasi çatışmaların malzemesi yapmak isteyenlerin karşısında da etkinlikleri ile net duruşunu Bartın halkı ile paylaşmaktadır. Bartın Platformu, Çevre ve Orman Bakanının sunmuş olduğu 6 kriterin hiçbirini Bartın sınırları içinde bilimsel ve teknik bakımdan uygun görmemektedir. Farklı siyasi görüşlerden, kamu kurumu niteliğinde sivil toplum kuruluşu yöneticilerinden, muhtarlardan,sendika, oda ve derneklerin temsiliyeti ile yürütülen termik santrale karşı mücadele ulusal ve uluslar arası kurum ve kuruluşlar ile birçok platformdan destek almaktadır.

27 Temmuz 2010 / Bartın

27 Temmuz 2010 Salı

21 Temmuz 2010 Çarşamba

EKO IQ'nun 4. sayısı çıktı


BM Vakfı Danışmanı Dr. Yasemin Biro:“TÜRKİYE TEMİZ ENERJİ CENNETİ OLABİLİR”

EKOIQ’nun 4. sayısı çıktı!
(Bayinizden İstemeyi Unutmayın)

· Geleceğin Akıllı ve Yeşil Kentleri Dosyası (IBM,General Electric ve Siemens Uygulamaları)
· IFC’nin EKOIQ’ya özel demeci: Yeni Küresel Sürdürülebilirlik Normları Ocak 2011’de Açıklanacak
· EKOIQ Sürdürülebilirliğin ve Raporlamanın Geleceği konusundaki Amsterdam Konferansında : Raporlar İşe Yarıyor, Ama Gidilecek Çok Yol Var!

Türkiye’nin ilk “Yeşil İş ve Yaşam” dergisi EKOIQ’nun Temmuz – Ağustos 2010 sayısı çıktı. Bu sayının ana dosyasını Akıllı ve Yeşil Kentler Oluşturuyor. IBM, Siemens ve General Electric bu konuyla ilgili neler yapıyor? Birleşmiş Milletler’in özel finansman kurumu IFC’nin EKOIQ Dergisine özel demeci ve sürdürülebilirlik raporlamasının önder kurumu GRI’nin Amsterdam konferansı da ayrıntılı işlenen konulardan.

Kocaeli Sanayi Odası Büyük İşletmeler Çevre Ödülü sahibi Bilim İlaç, 2009 Yılı Sürdürülebilirlik Raporu yayınlanan Eczacıbaşı Topluluğu, İstanbul Sanayi Odası Çevre Dostu Ürün Ödülünü alan bir KOBİ olan Stepphen ve eko – ekonomi…

Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com ve www.kitapyurdu.com adreslerinden de temin edilebiliyor.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Çevre Faslı

Avrupa Birliği ile sürüdülen müzakerelerde Aralık 2009’da açılan Çevre Faslı, kamuoyunda daha çok faslın maliyeti çerçevesinde tartışıldı. Bahçeşehir Üniversitesi Avrupa Birliği İlişkileri Bölüm Başkanı Dr. Cengiz Aktar, Yeşil Ufuklar'a verdiği mülakatta Çevre Faslı çerçevesinde Türkiye’nin kalkınma modelini, üyelik perspektifini, AB’deki ve Türkiye’deki aktörlerin müzakarelerdeki rolü ve çevre dönüşümündeki fırsatları ele alıyor.

www.yesilufuklar.info/kapak-konusu/ab-cevre-fasli

Haftanın Yeşil Gündemi

2 milyon ağaç için büyük bekleyiş

3. köprü projesi hayata geçerse İstanbul'un 2 milyon ağacı kesilecek. Bu projeyi durdurabilir ve 2 milyon ağacı kurtarabiliriz! 3. köprü projesini durdurmak ve 2 milyon ağacı kurtarmak için 2 Eylül'de, 21.00′da, ellerimizde mumlarla, bize en yakın sahilde 1 saat bekleyeceğiz.Bekleyeceğiz ki Ankara'dakiler İstanbul'un sahipsiz olmadığını anlasın, bu gereksiz katliam projesi dursun. Gelin bu büyük insan zincirine katılın; ailenizi, arkadaşlarınızı, komşularınızı çağırın… 2 milyon İstanbullu olalım, İstanbul'un her bir ağacını bire bir savunalım! http://www.2milyonistanbullu.com/

Deniz Otobüslerinde Bisikletten Ücret Alınmasın

Şehir hatları vapurlarında bisiklet ücretsiz olduğu halde deniz otobüslerinde bisiklete ücret alınıyor Pedal Sesi Bisiklet Topluluğu , deniz otobüslerinde bisikletin ücretsiz olması için bir imza, basın ve iletişim kampanyası başlattı. Aşağıdaki linkte dilekçe metnini okuyabilir, imza atabilirsiniz. İmzalar, kampanya sonunda İDO ve Ulaştırma Bakanlığı'na iletilecek. İmza kampanyasıyla birlikte basın ve iletişim çalışmaları da yapılacak ve üst düzeyde yetkililere ulaşmaya çalışılacak. Deniz otobüsünü hiç kullanmayabilirsiniz, hatta deniz kıyısında yaşamıyor bile olabilirsiniz ama bu kampanya, dünyadaki tek sürdürülebilir ulaşım aracı olan bisikletin ulaşım sistemine eklemlenmesi için. Bisiklet kullanımının cezalandırılması değil, ödülledirilmesi gerekiyor diyorsanız. http://www.pedalsesi.com/idoya/

”Dünyanın Durumu” Kötü

Çevre sorunlarını inceleyen bağımsız araştırma kuruluşu Worldwatch Enstitüsü’nün “Dünyanın Durumu 2010” kitabı “Kültürleri Dönüştürmek:Tüketicilikten Sürdürülebilirliğe” ana teması ve TEMA Vakfı işbirliği ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta, Tüketici Kültürlerinin Yükselişi ve Düşüşü, Eski ve Yeni Gelenekler, Eğitimin Yeni Görevi: Sürdürülebilirlik, İş Dünyası ve Ekonomi: Yönetim Öncelikleri, Devletin Tasarındaki Rolü, Medya: Sürdürülebilirliğin Yayınını Yapmak, Sosyal Hareketlerin Gücü başlıklarından oluşan 7 bölüm yer alıyor. Ayrıca Ekim 2008 ve Eylül 2009 arasındaki döneme ilişkin raporlardan yola çıkılarak hazırlanan “Dünyanın Durumu: Yılın Özeti” bölümü de bulunuyor. Genel olarak çevre kalitesini ve toplumsal refahı etkileyen ilerlemelerin, gerilemelerin ve yanlış adımların derlemesi niteliğindeki özet bölümde, dünyanın yaşadığı çevresel krize, görsellerle dikkat çekiliyor.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Rüzgar Ada,Organik Ada, Güneş Ada


Türkiye’'nin Ege Denizi'ndeki adaları - Bozcaada, Gökçeada ve Cunda - sürdürülebilir ve yeşil bir geleceğin nasıl inşa edilebileceğimize dair önemli ipuçları veriyor. Fosil yakıtlar ve tarım kimyasalları olmadan da bir hayatın mümkün olabileceğini bize gösteriyor. Bozcaada’nın rüzgarı meşhurdur. 2000 yılının Haziran ayından itibaren işletmeye açılan 17 rüzgar tribünü, yılda 38 milyon kilovat/saate elektrik üretirken adanın elektriğinin yanında Çanakkale`deki elektrik ihtiyacının %5`i yani yaklaşık 30.000 kişinin elektriğini karşılanabiliyor.

Gökçeada ise organik tarım potansiyeli ile öne çıkıyor. Tarım Bakanlığı, Gökçeada'yı ekolojik tarım yapılması amacıyla pilot bölge olarak seçmiş ve 2002 yılında Organik Tarım projesi başlamış. Zeytincilik ile başlayan organik üretim sebze, meyve, hububat ve sanayi bitkilerine doğru genişlemiş. Şu anda Organik Zeytincilik, Organik Bal ve Organik Bağ Yetiştiriciliği projeleri devam ediyor. Kamu, yerel yönetim ve özel sektör işbirliği ile yürütülen organik tarımın adadaki istihdama katkısı araştırmalara da konu oluyor.
Son yıllarda yerli turizmin önemli merkezlerinden biri haline gelen Cunda, henüz Güneş Ada olarak adlandırılamaz ama arkadaşım Seyyar Kılıç’ın gözlemlerine göre bu yönde bazı adımlar atılmakta. Otel Sobe Cunda plaj işletmesi, çevreye olan duyarlılıkları göstermek ve misafirlerinin jeneratör sesinden rahatsız olmasını engellemek için güneş enerjisinden elektrik üretmeye başlamış. 15 Haziran 2010’dan itibaren kullanıma giren 8 güneş panelinin şarj ettiği 8 akü ile işletmenin tüm elektrik ihtiyacı karşılanıyor. Otel işletmecileri ile Yeşil Gündem için konuşan Seyyar şöyle diyor: “İçinde bulundukları tabiat koruma alanında kendilerinden başka bir işletme de güneş enerjisi kullanıyormuş. Diğer işletmelerin ise jeneratör kullandığını ve bu jeneratörlerin de gürültü kirliliğine sebep olduğunu söylediler.Cunda adasının bu kesiminde elektrik hattının bulunmaması da seçimlerinde oldukça etkili olmuşa benziyor.!!!8 güneş panelinin işetmeye maliyeti ise 13.000 TL civarında. Bu sistem yerine jeneratör kullanmış olsalarmış aylık 3.000 TL gibi ciddi bir tutar harcamak durumunda kalabilirlermiş. Sistem kendisini 3-4 ay gibi kısa bi zamanda amorti ediyormuş ve bakım maliyeti de düşükmüş. Adada bazı evlerin de elektrik üretmek için benzer sistemler kullanıldığını ve oldukça verim alındığını belirttiler.”
Yeşil bir gelecek için adalar bize yol gösteriyor.

6 Temmuz 2010 Salı

İklim Değişikliğini Yakala

15 Haziran 2010 - İstanbul British Council (İngiltere Büyükelçiliği Kültür Müsteşarlığı) “Challenge Europe – İklim Savunucuları” projesinin Türkiye ayağında, gönüllü iklim savunucularının çabaları ile hayat bulan “İklim Değişikliğini Yakala” fotoğraf yarışması, Türkiye’de iklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor. British Council’ın, ünlü isimlerden oluşan jüri üyelerinin, sektörde çalışma yapan kurum temsilcislerinin ve iklim savunucularının katılımı ile 11 Haziran’da basına tanıtılan yarışma 15 Haziran’da başvuruları almaya başlayadı. İklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerini yakalayıp ödüller kazanmak ve fotoğraflarlarını milyonlar ile paylaşmak isteyen 18 yaşının üzerindeki herkes 15 Haziran 2010’dan itibaren www.britishcouncil.org.tr adresinden yarışmaya katılabilir.

15 Haziran – 15 Ağustos 2010 tarihlerinde başvuruları kabul edecek olan yarışmada fotoğraflar, iklim değişikliğine duyarlılıkları ile dikkat çeken yarışma jurisi, gazeteci ve fotoğrafçı Coşkun ARAL, oyuncu Arzu BALKAN, oyuncu Yetkin DİKİNCİLER, akademisyen Tolga HEPDİNÇLER oyuncu Tamer KARADAĞLI, Teknosa Genel Müdürü Mehmet NANE, yönetmen Ümit ÜNAL, fotoğrafçı Serkan ŞEDELE ile National Geographic Dergisi Fotoğraf Editörü Kemal NURAYDIN, Hurriyet.com.tr Kültür-Sanat Editörü Deniz ÖNER ve British Council Benim Kentim Sanat Projesi Yönetmeni Esra SARIGEDİK tarafından değerlendirilecek. Aynı zamanda fotoğraflar 23 Ağustos – 6 Eylül arasında, Hürriyet.com.tr üzerinden yapılacak olan halk oylaması ile milyonların beğenisine sunulacak.

British Council özel jürisinin iki ayrı kategoride yapacağı (serbest ve dijital kurgusal) değerlendirilmesinde birinci olan yarışmacılara 1500 TL, ikincilere 1000 TL, üçüncülere ise 750 TL miktarında para ödülü verilecek. Ayrıca Hurriyet.com.tr Kültür Sanat, sayfasında halk jürisinin birinci seçtiği yarışmacıyı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinesi ile ödüllendirecek. Yarışmada dereceye girenler, Eylül 2010’da düzenlenecek olan ödül töreni ile ödüllerini jüri üyelerinin elinden alacaklar. Yarışma finalinin ardından tüm bu fotoğraflar bir sergi haline getirilecek ve sergi Türkiye turuna başlayacak.

26 Haziran 2010 Cumartesi

KADINLAR EKOLOJİK DÖNÜŞÜMDE…


Ekofeminizm ülkemizde az bilinen ve üzerine az çalışılan bir kavram. Türkiye'den ve dünyanın değişik köşelerinden sadece bu kitap için eline kalem alan kadınlar, mücadelelerini, görüşlerini ve deneyimlerini Emet Değirmenci'nin editörlüğünde, okurlarla paylaşıyor.
Kadınlar Ekolojik Dönüşümde, Türkiye'de 20 yıldır ekoloji hareketlerinin içinde bilfiil bulunan, dünya çapında projelerde çalışmış ve halen Amerika’nın Seattle kentinde yaşayan Emet Değirmenci'nin uzun süren uğraşlarının ürünü. Yıllar içinde biriktirdiği deneyimlerini ve dostluklarını okurlarla paylaşmak isteyen Değirmenci'ye, uluslararası projelerden tanıdığı, değişik coğrafyalardan ve değişik mücadelelerden önemli katkılar geldi.
“ ...kadın ve doğanın aynı ataerkil endüstriyel-kapitalist kültür tarafından tahakküm altına alındığını belirtmeliyim. Toplumsal ekoloji felsefesinin kurucusu Murray Bookchin'in belirttiği gibi 'toplumda ilk ortaya çıkan egemenlik ilişkilerinden biri, erkeğin kadın üzerindeki tahakkümü' olduğuna göre kuşaktan kuşağa tekrarlanarak gelen patriarkiyi sökmek oldukça uzun zaman gerektirecektir. Ancak Michel Foucault’nun da belirttiği gibi kadına yönelik toplumsal cinsiyet ayrımı üzerinden gerçekleşen tahakküm ilişkisi biyolojik farklılıklara bağlı değildir. Kısacası biyolojik determinizm ile de cinsler arası bir eşitlik sağlanamayacağını tesbit etmeliyiz. Ayrıca cinsler arası eşitliğin ırk, sınıf gibi değişik karmaşık bileşenleri de içerdiğini göz önünde tutmalıyız.”
KADINLAR EKOLOJİK DÖNÜŞÜMDE…
Editör: Emet Değirmenci

Ayşen Eren - Nidia Bustillos - Fatmagül Berktay - Filiz Telek - Gamze Göker - Canan Kızılaltun - Arun Shrivastava - Latife Ebru Talum - Pervin Erbil - Serpil Odabaşı - Susan Hawthorn - Zeynep Kadirbeyoğlu - Zübeyde Seven Turan


Yeni İnsan Yayınevi
Fiyat: 12 TL
Sayfa Sayısı: 176

21 Haziran 2010 Pazartesi

Üç Ekoloji'nin yeni sayısı çıktı

Üç Ekoloji dergisinin 8. sayısı çıktı. Derginin bu sayısında Yeşil düşünce klasiklerini, kapsamlı bir Yeşiller ve Sosyalizm dosyasını, Türkiye'den ve dünyadan Yeşil hareketlerin ve partilerin temsilcileriyle özel röportajları ve kitap eleştirilerini bulabilirsiniz. Yeni İnsan Yayınevi'nin yayınladığı Üç Ekoloji dergisini İdefix'ten http://bit.ly/aQBl5U temin edebilirsiniz.
İçindekiler
İlksöz
DOSYA – Yeşiller ve Sosyalizm
Tanıl Bora İle Söyleşi
Ümit Şahin

Parçalı Kimliklerin Yeşil Siyaseti
Ayşem Mert

Sosyalizm ve Eko Merkezcilik: Yeni Bir Senteze Doğru
Robyn Eckersley

Yeşiller İle Sosyalizmin Kesişme Noktası Anarşizm mi?
Ümit Şahin

Derek Wall İle Söyleşi
Ayşem Mert - Ümit Şahin

Ekososyalizmin Janus Başı ve Hayat-Memat Meselesi
Şadi İdem

Albert Statz ile Söyleşi
Ayşem Mert – Ümit Şahin

Alman Yeşilleri’nde Tartışmalara Realo Bakış
Helmut Lippelt

Marx’ın Ekolojisizliği: Marksizm ve Çevrecilik
Dilaver Demirağ

Sosyalistler Yeşil Politikaya Nasıl Bakıyor?
Fikret Başkaya-Roni Margulies-Stefo Benlisoy
Mehmet Horuş-Gülsüm Önal

POLİTİKADAN DÜŞÜNCEYE

Oktay Demirkaya İle Söyleşi
Ümit Şahin

YEŞİL DÜŞÜNCE KLASİKLERİ
Bir Alternatif Çağrısı
Joseph Beuys

KİTAP

Sefaletin Yoksulluğu Kovduğu Bir Dünya
Süleyman Yılmaz

ISBN: 978-605-5895-14-3
SAYFA SAYISI:192
FİYAT: 10 TL

8 Haziran 2010 Salı

Kitaba Bez Torba Yakışır

Son aylarda birçok belediye plastik poşetleri yasaklıyor, süpermarketler doğada çözünebilen poşetler kullanıyor, plastik poşetin yasaklanması için imza kampanyaları birbirini izliyor. Diğer yandan fileye eski itibarı kazandırılmaya çalisiliyor, bez torbalar çesitleniyor, kese kağıdı kullanımı artıyor. Bu hareketlenmenin henüz yansımadığı bir yer var: Kitapçılar. Bildiğim kadar Türkiye’de hiçbir kitapçı bez torba kullanmıyor. Belki kitap satın alanlardan böyle bir talep gelmediği daha çok da bu işin maliyetini düşündükleri için. Halbuki bez torba ilk etapta uygun bir fiyatla satılabilir veya belirli miktarda kitap alana bez torba hediye edilebilir. Aynı kargo ücretinin belirli miktarda siparişler için alınmaması gibi. Ayrıca bunu ilk yapacak kitabevinin, kitap ve çevre dostlarının ilgisine mazhar olacağını söyleyebiliriz.

Nereden başlamalı?

Aklıma kitap, dergi almak için gittiğim Beşiktaş’taki Kabalcı Kitabevi’ne bez torba kullanma fikri hakkında ne düşündüklerini sormak geldi. Önce bir e-posta attım ve Twitter ve Facebook’da “Kabalcı kitaplar için bez torba versin” kampanyası başlatıyorum diye yazdım. Ilk anda gelen mesajlar bunun diğer kitabevlerinden de talep edilmesi, İstanbul dışında Ankara ve Eskişehir’de yaygınlaştırılabileceği şeklindeydi. Ankara’da Dost kitabevinden bez torba kullanılması talep edildi ve Eskişehir’deki kitapçılara da iletilecekti bu girişim. İlginçtir kitapçılardan önce yayınevlerinden olumlu yorumlar ve destekler geldi. Notos Kitap, bez torbaya geçişi zorunlu gördüklerini ve yayınlarında bu yönde bir girişimde bulunabileceklerini söyledi. Resif Kitap da bu konuyu önemsediklerini ve destek vermek istediklerini belirti. Everest Kitap, plastikten kağıt poşete geçerek yayınevlerinde ilk adımı attıklarını bildirdi. Bu arada yine twiter’dan http://www.beztorbakullananlar.com/ adlı sitenin destek verebileceği önerisi geldi, site sahiplerine yazdım. Plastik poşete karşi veya bez torbayı kullanmayı teşvik edici her türlü kampanyayı desteklemenin temel misyonları olduğunu, bu girişime de ana sayfalarında yer verebileceklerin söylediler. Kürke Hayır Platformu’da girişime desteğini açıkladı. Yenal Bilgici, “Eski Usul” bloğunda İstanbul’da Robinson Crusoe 389 ve Pandora’nın kağıt torba kullandığını ve ABD’de Barnes&Noble’ın Virginia Woolf resmi basılı bez torbalarını hatırlattı.

Nasıl Yapmalı?

Bu kampanyanın (şimdilik) herhangi bir manifestosu, logosu, web sitesi yok. Kitapçılar bez torba kullansın gibi basit bir talebi var. Yukarıda yazdıklarım son üç gün içerisinde geçekleşti ki bu konuda yapılabilecekler hakkında bir ipucu vermiştir diye düşünüyorum. Siz de kampanyaya katılmak isterseniz bu talebi kitapçınıza ve dostlarınıza iletebilir veya aşağıdaki e-posta örnegini gönderebilirsiniz.

Sayın X Kitabevi/ Yayınevi yetkilisi,
Kitabevinizden/yayınevinizden aldığım kitapları plastik poşette değil doğa dostu bez torbada taşimak istiyorum. Plastik poşetin kullanımını terketmek ve bez torbaya geçmek konusunda bir girişimde bulunursanız bunu destekleyeceğimi bildiririm. Saygılar

Not:Remzi Kitabevi’nden F. Kılınçarslan, bez torba önerisini değerlendireceklerini bu konuda çalışan firmalar ile irtibata geçeceklerini bildirdi.

7 Haziran 2010 Pazartesi

2 Haziran 2010 Çarşamba

Yeşiller Partisi 1. Olağan Büyük Kongresi


Kuruluşunun üzerinden yaklaşık iki yıl geçen Yesiller Partisi 1. Olagan Büyük Kongresi'ni önümüzdeki hafta sonu Ankara'da topluyor. 6 Haziran Pazar günü Ankara'da Adakale sokak No:6, Sıhhiye-Çankaya adresinde bulunan Petrol-İs Sendikası'nın toplantı salonunda yapılacak olan Kongre sabah 09:00'da baslayacak. Kongrede Parti Meclisi, Es Sözcülükler, Arabulucu ve Merkez Disiplin Kurulu için seçimler yapılacak.

Haftalardır yogun bir hazırlık süreci yasayan Yesiller Partisi bu ilk kongresiyle kurulus dönemini sonlandıracak ve seçilmis ilk Parti Meclisi'ni olusturacak. Kurulus sırasında Kurucular Kurulu içinden bir MYK ve es sözcüler seçen partide böylece ilk kez yeni üyelerin de katılacagı bir genel merkez yönetimi olusacak. Yeni MYK ise PM içinden seçilecek. Kongre bütün yurttasların, konukların ve basının katılımına açık olacak.

Kongreden bir gün önce Avrupa Yesil Partisi ile birlikte bir de uluslararası konferans düzenleniyor. Aralarında Avrupa Yesil Partisi Es Sözcüsü Monica Frassoni'nin de bulundugu Avrupalı Yesiller Cumartesi günkü bu konferansta konusma yapacak ve Kongre'ye konuk olacaklar.

5 Haziran Cumartesi günü Ataç Sokak No: 11 Kızılay adresindeki Doga Rezidans Oteli'nde yapılacak olan “Yeni Bir Düzen, Yesil Bir Düzen” başlıklı konferansta demokratiklesme, AB, tarım, enerji ve yesil ekonomi politikaları tartısılacak. Ingilizce-Türkç e çeviri yapılacak olan konferansın programı söyle:


AVRUPA YESIL PARTISI – TÜRKİYE YESILLER PARTISI ORTAK KONFERANSI – 5 HAZIRAN 2010, CUMARTESI, ANKARA, DOGA REZIDANS OTELI - PROGRAM

14:00-14:30 Açılış Konuşmaları - Bilge Contepe, Hüseyin Güngör, Monica Frassoni, Anne de Boer
14:30-15:30 Yisil Yeni Düzen Issizlige bir çare olabilir mi? Ahmet Atıl Asıcı, Süleyman Yılmaz, Yesiller Partisi
16:00-17:00 Demokratiklesme ve Türkiye’nin AB Süreci Monica Frassoni, Avrupa Yeşil Partisi Essözcüsü, Yüksel Selek, Yesiller Partisi
17:00-18:00 Çifte krize karşı alternatif tarım ve enerji politikaları Ümit Sahin, Hakan Ozan Erzincanlı, Yesiller Partisi (İngilizce-Türkç e çeviri yapılacaktır .)

Yesiller Partisi
Sekreterya - Beyoglu Yesil Ev: Istiklal cad. Balo sok. No:21 Kat:1 Beyoglu - IstanbulTel: (212) 244 77 80

www.yesiller. org

27 Mayıs 2010 Perşembe

Sarı Yazma isyana çağırıyor

KARADENİZ’de süregelen yıkım ve talan şimdi de Cide Loç Vadisi’ni tehdit ediyor. Dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Valla Kanyonu’nun içinde yer alan Küre Dağları Milli Parkı’nı dolaşan Devrekani Çayı, hepimizi varlığını sürdürebilmek için yardıma çağırıyor. Yöre halkının itirazlarını hiçe sayan kâr hırsını teşhir etmek için İstanbul’da bir etkinlik düzenleniyor. Loç Vadisi Koruma Platformu herkesi isyan çığlığını yükseltmeye çağırıyor.
29 Mayıs Cumartesi, saat 12’de İstanbul'da Kabataş Vapur İskelesi önü.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Yeni Bir Düzen, Yeşil Bir Düzen- Avrupa Yeşil Partisi – Türkiye Yeşiller Partisi

Avrupa Yeşil Partisi – Türkiye Yeşiller Partisi
Uluslararası Yeşiller Toplantısı
Yeni Bir Düzen, Yeşil Bir Düzen
5 Haziran 2010, Ankara
Doğa Rezidans Oteli, Ataç Sokak No: 11 Kızılay


PROGRAM

14:00-14:30
Açılış Konuşmaları
Bilge Contepe - Hüseyin Güngör, Yeşiller Partisi Eşsözcüleri
Monica Frassoni, Avrupa Yeşil Partisi Eşsözcüsü
Anne de Boer, Groenelinks, Yeşil Doğu-Batı Diyaloğu Koordinatörü
Evridiki Theopemptou, Akdeniz Yeşilleri Ağı Koordinatörü

14:30-15:30
Yeşil Yeni Düzen işsizliğe bir çare olabilir mi?
Ahmet Atıl Aşıcı, Yeşiller Partisi Uluslararası İlişkiler Koordinatörü
Süleyman Yılmaz, Yeşiller Partisi

15:30-16:00 Kahve Arası

16:00-17:00
Demokratikleşme ve Türkiye’nin AB Süreci
Monica Frassoni, Avrupa Yeşil Partisi Eşsözcüsü
Yüksel Selek, Yeşiller Partisi

17:00-18:00
Çifte krize karşı alternatif tarım ve enerji politikaları
Ümit Şahin, Yeşiller Partisi
Hakan Ozan Erzincanlı, Yeşiller Partisi

25 Mayıs 2010 Salı

Türkiye'de iklim adaleti algısı anketi

İspanya'da Universitat Autonoma de Barcelona (Barselona Otonom Üniversitesi) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü (ICTA) altında Türkiye'de iklim adaleti algıları üzerine bir araştırma yürütülüyor . http://bit.ly/iklimadaleti adresindeki web sayfasında iklim değişikliği, iklim adaleti ve Türkiye konulu sorular içeren kısa bir anket bulacaksınız. Anketin hedef kitlesi Türkiye'de iklim değişikliği politikasının paydaşlarıdır (akademisyenler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, devlet kurumları, gençlik vb). Araştırmanın bulguları akademik amaçlı kullanılacak olup, sorular herhangi bir ticari veya politik amaç içermemektedir. Cevaplarınızın tamamı anonim olarak tutulacaktır.Soruların tamamını cevaplamanızı rica ederim. Bu sayfadaki soruları cevapladıktan sonra ilerlemek için lütfen sayfanın altındaki "İleri" tuşuna basınız. Anket yaklaşık olarak 10 dakika almaktadır.Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Türkiye, iklim değişikliğine uyum stratejisini oluşturuyor

Türkiye’de küresel iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde yapılan tartışmalar ve politika önerileri çoğunlukla karbon emisyonlarının azaltılmasına yönelikti. Azaltım hiç şüphesiz çok önemli ama iklim uzmanları uyum ile azaltım politikalarının birlikte yürütülmediği takdirde iklim değişikliği ile etkin mücadele edilemeyeceğini savunuyorlar. Uyum kavramı, en genel haliyle, iklime dair belirsizliklerin ve bu belirsizliklerden oluşacak risklerin öngörülmesine dair becerilerin geliştirilmesi; olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenecek toplumsal grupların ve kurumların bu risklerle mücadele edecek ve hatta bunları bertaraf edecek bakış açılarını, uygulamaları, kurumsal yapılarını, planlarını ve stratejilerini yeni şartlara uyacak şekilde geliştirmeleri olarak tanımlanıyor.
Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında yapılan öngörülere göre, iklim değişikliğine karşı yüksek derecede hassas bölgeler içinde yer alıyor. Türkiye’nin 2007 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne sunduğu Birinci Ulusal Bildirim, iklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerinin artan yaz sıcaklıkları, batı illerinde azalan kış yağışları, yüzey sularının kaybı, artan sıklıkta kuraklık, toprak bozulması, kıyı erozyonu ve sel şeklinde olacağını belirtiyor. Bu durum, gıda üretimi için gereken su kaynakları ve kırsal kalkınma üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor ve bu etkilerin şiddetinin giderek artması bekleniyor. Örneğin, Türkiye’nin Ege kıyılarında yer alan Gediz ve Büyük Menderes Havzaları’nda bu yüzyılın sonunda yüzey sularının %50’sinin kaybolacağı, tarımsal, evsel ve sanayide su kullanımında aşırı su sıkıntısı yaşanacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’de iklim değişikliğine uyum konusunda son bir kaç yılda önemli adımlar atılmaya başlandı. 2008 Haziran ayında Türkiye’nin İklim Değişikliği'ne Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” başlıklı bir Birleşmiş Milletler Ortak Programı başlatıldı. Ana faydalanıcısı Çevre ve Orman Bakanlığı olan proje ile doğrudan ilgili kurumlar ise Tarım ve Koyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı. UNDP, UNEP, UNIDO ve FAO da projenin yürütücü ortakları arasında yer alıyor. 2008-2011 arası devam edecek projede şunlar amaçlanıyor.
  • İklim değişikliğine uyumun ulusal kalkınma planları çerçevesine yerleştirilmesi ve bir iklim değişikliği uyum stratejisinin oluşturulması

  • Ulusal ve bölgesel kurumların iklim değişikliği ve iklimsel şartlarda oluşacak belirsizlikten kaynaklanan risklerin tahmini ve yönetimi için kapasitelerinin geliştirilmesi
  • Seyhan Havzası’nda topluma dayalı uyuma yönelik pilot projelerin uygulanması

  • İklim değişikliğine uyum kavramının Türkiye’deki tüm BM kurumlarının çalışmalarına dahil edilmesi

    İklim Değişikliğine Uyum Çalıştayı
Proje kapsamında yürütülen çalışmaların ilgili bakanlıklar, üniversiteler, sivil toplum ve özel sektör temsilcileri ile paylaşması için Türkiye’nin “Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi” Birinci Çalıştayı 5 Mayıs 2010’da Ankara’da, Çevre ve Orman Bakanlığı’nda düzenlendi. Çalıştay’ın uyum stratejisinin ilkelerinin ve önceliklerin belirlenmesine bir zemin oluşturması hedeflendi.

Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadığolu açılış konuşmasında, uyumun (adaptasyon) ve azaltmanın (mitigasyon) paralel süreçler olduğunu, birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceğini ve uyum mücadelesinin toplumun her kesimine ulaştırılması gerektiğini belirtti. Kadıoğlu, Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nin Yüksek Planlama Kurulu tarafından geçen hafta onaylandığını ve bu durumun iklim fonlarının kullanılmasının önünü açacağını vurgularken şimdi yapılması gerekenin bu stratejiyi eylem planına dönüştürmek olduğunu ve Türkiye’nin bir yol haritasına gerek duyduğunu söyledi.

Kadıoğlu’nun ardından söz alan BM Mukim Temsilcisi, UNDP Türkiye temsilcisi Shahid Najam, iklim değişikliğinin, insanlığın karşılaştığı en büyük sorun olduğunu, mevcut üretim ve tüketim modellerini artık sürdürümeyeceğimizi ve ertelemeden politika ve strateji belirlememiz gerektiğini ifade etti. UNDP’nin Türkiye hükümeti ile iklim değişikliğine karşı sürdürülebilir çözümler bulmak için çok yakın çalıştığını belirten Najam, yerelde toplulukların sorunları nasıl tanımladığının ve katılımcı bir yaklaşımın sürdürülebilir kalkınma için elzem olduğunu vurguladı.
BM Ortak Programı’nın yöneticisi Atila Uras, küresel iklim değişikliğinin BM’nin Bin Yıl Kalkınma hedeflerinden üçünü (Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi; Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi ve Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması) tehdit ettiğini ve iklim değişikliği uyum politikalarını Türkiye’deki Binyıl Kalkınma hedeflerine dayalı BM planlamasına dahil edeceklerini söyledi. Uras, uyum stratejisini 3 temel ayak üzerinden değerlendirdiklerini söyledi.

  • Politika: Etkin uygulama, yeni politikalar geliştirme
  • Bilim:En iyi teknolojilerden destekleyici araçlar olarak yararlanma ve bilgiyi toplumun her kesimine ulaştırma
  • Uygulama:Yerelden merkeze farklı ölçülerde uygulamalar ve süreçlerin ekonomik sosyal ve çevresel açıdan izlenmesi.
Mevcut durumun analizi için Anayasa’dan sektörel analizlere uzanan bir tarama, iklim değişikliği senaryo çalışmaları ve katılımcı etkilenebilirlik analizleri yaptıklarını vurgulayan Uras, programın en önemli çıktısının Ulusal iklim Değişikliğine Uyum Stratejisi olacağını ve bu stratejinin Ekim 2010’da Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulacağını belirtti.

Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü İklim Değişikliği Dairesi’nden Sebahattin Dökmeci, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele stratejisini anlattı, seragazı emisyonları dursa bile etkileri uzun süreceğinden iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde azaltım kadar uyumun da önemli olduğunu belirtti ve Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde İklim Değişikli Dairesi’nin kurulduğunu vurguladı.

Uyumda uluslararası yaklaşımlar

UNEP Uluslararası Uyum Danışmanı Bill Dougherty, iklim değişikliğine uyumda uluslararası yaklaşımları katılımcılara aktardı. Son beş yılda birçok ulusal hükümetin, şehrin ve bölgenin uyum stratejileri geliştirdiğini belirten Dougherty, Kuzey Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika’da bir çok uyum modeli olduğundan ve azaltım stratejilerinin aksine uyumun değişkenliğinden ve önceliklerinin yerele göre farklılaştığından bahsetti. Uyum stratejilerinin başlangıç noktalarını gelecekteki sıcaklık değerleri ve yağış miktarı, iklim değişikliğinin kırılgan sektörlere etkileri ve yerel paydaşların perspektifleri oluşturuyor. Dougherty, uyum stratejilerini geliştirmiş, farklı yapılarına rağmen Türkiye ile benzerlikler de gösteren İspanya ve Finlandiya’yı ele aldı. 2006’da ulusal iklim değişikliği uyum planını kabul etmiş olan İspanya, AB içinde ortalama yıllık sıcaklık artışı en yüksek ülke olması nedeniyle AB’de iklim değişikliğinin etkilerine en açık ülke. İspanya, uyum stratejisini ulusal iklim değişikliği mücadele planlarına entegre edebilmiş; yukarıdan aşağı yaklaşımı kullanarak analitik odaklı iklim ve etki modellemeleri yapmış, aşağıdan yıkarı taban odaklı yaklaşım ile yerel bakış açısını, kırsal kapasiteyi ve yereldeki kurumsal kapasiteyi gözönüne almış. Global anlamda da UNEP, UNDP ve AB ile birlikte hareket etmiş. Belirlenen dört öncelik ise şunlar olmuş:
1) İklim değişikliği senaryoları 2) Su etkilenebilirliği 3) Biyoçeşitlilik etkilenebilirliği 4) Kıyı bölgelerinin etkilenebilirliği


Dougherty, iklim değişikliğinden etkilenme açısından İspanya’nın Türkiye ile benzerlik gösterdiği alanları kıyı bölgeleri, tarım ve su kaynakları olarak sıraladı.
Finlandiya, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkerlerden biri olmasının yanı sıra dünyada iklim değişikliğine uyumda ilk harakete geçmiş ülkelerden biri. Finandiya’da sosyo-ekonomik senaryolar geliştirilmiş, iklim değişikliği politikaları anaakımlaştırılmış ve uzun erimli yatırımlara entegre edilmiş. İspanya modelinin aksine uyum stratejileri tabana çok yayılmamış daha çok uzmanlık seviyesinde kalmış ve halk katılımı sınırlı olmuş. Finlandiya ile Türkiye’nin ortak yönü her iki ülkenin de doğaya endeksli endüstrilere sahip olması. Dougherty, uluslararası deneyimlere bakarak bazı dersler çıkarılması gerektiğini, Türkiye için neyin anlamlı olduğunun ve kırılgan sektörlerin belirlenmesi ve önceliklerin netleştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Uyumda Türkiye’de Mevcut Durum

UNEP uyum uzmanı ve koordinatörü Nuran Talu “Türkiye’de iklim değişikliğine uyumda mevcut durum” başlıklı bir sunum yaptı. Mevcut durumu planlama politikaları , kurumsal yapılanma ve finansal politikalar açısından değerlendirdiklerin belirten Talu, Türkiye’de şu an yumuşak uyum yapıldığını ,iklim değişikliğinden etkilenebilecek sektörlerin başında gelen tarım ve suda doğrudan ya da dolaylı çalışma, politika, yasal düzenlemelerin olduğunu ve yerelde kurumsal yetersizlikler tespit ettiklerini belirtti. Uyum kapsamının ekolojik bölgeler, ekonomik sektörlerin bölgesel etkinliği ve su kaynakları üzerinden düşünülmesi gerektiğini ve tarım sektörünün vazgeçilmez rolü olduğunu ifade eden Talu, politika araçlarının (ÇED, yerel kurullar, İl Mera Komisyonu, Toprak Koruma Kurulu, Sulak Alanlar Komisyonu, Stratejik Çevresel Değerlendirme) da uyum odaklı işlemediğini söyledi. Talu ayrıca etkilenebilirlik tespitinde yukarıdan aşağı yaklaşımlarının esas olduğunu, kent-iklim uyumu üzerine gidilmesi gerekliliğini, doğal afet yönetimi ve uyum ilişkisinin zayıf olduğunu ve sanayide eko-verimlilik uyum bakışı eksikliğini vurguladı. Kurumsal anlamda ise uyumdan sorumlu bir kurum netleşmediği, korunan alanlarının iklim değişikliğine uyum ile bağlarının olmadığını, özel sektörün uyumdan ziyade azaltım ile ilgilendiği ve bilim ile politikanın buluşmadığı tespitini yaptı. Finansman ayağında ise bütüncül uyumun maliyetinin hesaplanmadığı belirten Talu, iklim bağımlı ekonomik sektörlere (tarım, enerji, su, turizm, balkıçlılık) odaklanmak gerektiğini ve ekosistem mal ve hizmetlerine ekonomik bir değer olarak bakılmadığını belirtti. Paydaşlara danışma konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın rolününü zayıf olduğunu ve sivil toplum faaliyetlerinin karar verici düzeye ulaşmadığı tespitinden hareketle her sektörden etkilenebilir grupların (örneğin orman köylüleri, kadın çiftçiler) uyum çalışmalarına katılması gerektiğini vurguladı. Su Çerçeve Direktifi, Taşkın Direktifi, Gıda Güvenliği Direktifi konularında uyumun sınır ötesi ilişkilere konu olduğunun görüldüğünü ve 2004 yılından beri Avrupa’da ülkeler hatta şehirler bazında yaşanan deneyimlerin paylaşılması gerekliliğine değinen Talu, hangi eylemleri ulusal, hangi eylemleri yerel çabalarla yapabiliriz sorusuna yanıt aramanın önemine vurgu yaptı.

Türkiye’nin iklim geleceği

İTÜ Avraysa Yer Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Nüzhet Dalfes, “İklim Değişikliğine Bilimsel Yaklaşım” başlıklı sunumunda iklim olgularından, iklim değişikliğinden ve Türkiye’nin iklim geleceğinden bahsetti. İklim olgularına yerelde havza bazında değinilmesi gerektiğini savunan Dalfes, iklim değişikliğinde Türkiye ölçeğinin anlamlı olmadığını ve iklim değişikliğinin farklı coğrafyalara farklı şekilde yansıyacağını vurguladı. İlk olarak yapılması gerekenin iklim projeksiyonları olduğuna dikkat çeken Dalfes, bunu etki değerlendirme- iklime olan bağımlılığın/kırılganlığın değerlendirilmesi ve uyum çözümlerinin izlemesi gerektiğini savundu. Avraysa Yer Bilimleri Enstitüsü’nde yaptıkları modellemelerden (kış aylarındaki sıcaklık değişmesi, kış yağışlar, sıcaklık artışları) de örnekler veren Dalfes, iklim geleceğimiz hakkında zaman ufkunun öneminden (20-40 yıl), bölgesel ölçeklerden, sıcaklık ve yağış dışında diğer iklim parametrelerinden de yararlanmadan ve ortalamalarla yetinilmeyip uç değerlere bakmanın gerekliliğinden bahsetti. Uyum stratejisinin olmazsa olmazları arasında ise akademide ve kamuda insan kaynaklarının geliştirilmesini, veri bilgi sitemlerinin geliştirilmesini ve entegrasyonunu, ekosistemleri izleme sistemini ve araştırma kurumlarının oluşturulmasını saydı. Dalfes’e göre iklim değişikliğine uyum evrimsel bir süreç ve buna uygun olarak öğrenen sistemler yaratmak gerekiyor. Nesiller arası süreçlerin gözetilmesi, farkındalığın sürdürülmesi, zamanında optimizasyon ve önceliklerin belirlenmesi de çok önemli.
İklim değişikliğinden nasıl etkileniyoruz?
Çalıştayın son bölümünde BM Ortak Programı yöneticisi Atila Uras, Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen MGD- F 1680 Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında Antalya, Eskişehir, İzmir, Kars, Kastamonu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van illerinde yürütülen katılımcı etkilenebilirlik analizlerinin (PVA-Participatory Vulnerability Assesment) sonuçlarını katılımcılarla paylaştı.
11 ilin seçiminde 7 bölgenin de temsil edilmesi göz önünde bulundurulurken, ilin bulunduğu su ve tarım havzası, iklim senaryolarına göre etkilenebilirliği, ilgili bakanlıkların bölgesel düzeyde hizmet alanlarına girmesi, iklim değişikliği ile ilgili bölgeye yönelik çalışmaların bulunması, kıyı alanları ile bütünlük içinde olması, Kalkınma Ajanslarının, devlete bağlı teknoloji geliştirme merkezleri ve araştırma enstitülerinin, Türkiye İstatistik Kurumu’nun, Ulaştırma, Sağlık, Kültür ve Turizm, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları’nın bölge müdürlüklerinin varlığı, büyükşehir belediyeleri ya da bölgesel düzeyde öne çıkan belediyelerin olması, su ve atık yönetim birimlerinin olması, üniversitelerin ve STKların bulunması gibi kriterler dikkate alındı. Amaç yerelde iklim değişikliği ve uyum hakkında farkındalığı arttırmak ve yerelde iklim değişikliğinden etkilenebilirliği belirlemek.
Analizler kapsamında son 10 yılda iklim değişikliğinden kimin, nasıl, nerede, ne zaman, hangi sıklıkta etkilendiği tanımlanmaya çalışıldı. 11 ilin 9’unda kışların daha ılık geçtiği ve daha az kar yağışı görüldüğü saptandı. Yıllık yağış miktarlarında farklar görülmese de mevsimler arası dağılımın değiştiği tespit edildi. İklim değişikliğinden etkilenecek olan hassas gruplar çiftçiler, hayvan yetiştiricileri, arıcılar, orman köylüleri, vatandaşlar esnaf ticaretle uğraşanlalar turizm sanayiciler, yaban hayatı olarak belirlendi.

Yerel kurumların iklim değişikliğini etkilerine nasıl cevap verdiği, etkin mücadele için gelecekte ne gibi önlemlerin alınması (politika, mevzuat, yerel uygulamalar vb alanlarda) gerektiği yerel paydaşlarca ve yetkililerce tartışıldı.
Çalıştayın son sunumunda Bölgesel Proje Koordinatörü Alper Acar, BM Ortak Programı kapsamında 2009 yılında başlatılan Seyhan Havzası’nda İklim Değişikliğine Uyum Hibe Programı ile havza sakinlerinin ve kurumların iklim değişikliğine uyum kapasitelerini geliştirecek projeleri anlattı. Balıkçılık, hayvancılık ve ormancılık alanlarındaki 18 projeden 12’si Adana’da, dördü Kayseri’de ve ikisi de Niğde’de uygulanacak. Projeler, uzun vadede iklim değişikliğine uyum konusunda kapasite geliştirmeyi ve farkındalık yaratmayı amaçlarken, doğru tarım tekniklerinin geliştirilmesini, gıda güvenliğinin sağlanmasını, taşkın risklerinin belirlenmesini, alternatif sulama tekniklerinin kullanımını ve deniz seviyesinin yükselmesinin engellenmesini hedefliyor. Seyhan Havzası’nda uyum kapasitesini geliştirmede başarılı olunursa, proje Türkiye’nin diğer bölgelerinde de uygulamaya koyulacak.

Bundan sonraki süreçte İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi için gerçekleştirilecek adımlar şöyle:

  • Engeller ve Öncelikler Çalıştayı
  • Taslak Uyum Stratejisi İlk Değerlendirme Çalıştayı
  • İlgili grupların görüşlerinin alınması
  • Türkiye’nin Ulusal İklim Değişikliği Uyum stratejisinin Son Değerlendirme Çalıştayı
  • Türkiye’nin Ulusal İklim Değişikliği Uyum stratejisinin Çevre ve Orman Bakanlığı’na teslim edilmesi

Barış Gençer Baykan

Araştırma Görevlisi

BETAM- Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsa Araştırmalar Merkezi

Eskikaraağaç Leylek Şenliği


12 Mayıs 2010 Çarşamba

EKOIQ’nun Mayıs-Haziran sayısı çıktı

Türkiye’nin ilk “Yeşil İş / Yeşil Yaşam” dergisi EKOIQ’nun Mayıs-Haziran sayısı yayınlandı.

BZD Yayın ve İletişim tarafından iki ayda bir yayınlanan EKOIQ’nun bu sayısında KOBİ’lerin Yeşil Dönüşümdeki rolünden Yeşil ürün pazarının krizden nasıl etkilendiğine kadar uzanan birbirinden ilginç konular yer alıyor. Derginin bu sayısının en ilginç bölümlerinden biri de nükleer enerji tartışması. Nükleerin yenilenebilir bir enerji olup olmadığı konusunda Prof. Hayrettin Kılıç ve Prof. Osman Kemal Kadiroğlu tam ters tezler ortaya koyuyorlar. 10 Yılın 10 Büyük Çevre Olayının de ele alındığı dergide, E-Okuyucu ile basılı kitabın hayli şaşırtıcı bir karşılaştırmasını da okuyabilirsiniz.

10 Yılın En Önemli 10 Çevre Olayı

Türkiye’nin Çevre Şampiyonları Belli Oldu

Tabağımızla Gezegenimiz Arasında: Slow Food

KOBİ’ler ve Yeşil Dönüşüm

Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat

Eco Market 2009: Yeşil Pazar Büyüyecek

Doç. Dr. Etem Karakaya: “Türkiye NAMA Stratejisini Benimsemeli”

Bilgisayarlar ve Yeşil Bilgi İşlem

Yeşil Canavar: Greenwash

Kamuda “İklim İşleri”

İklim Platformu Yola Çıktı

İnegöl’de bir EKO-OKUL

E-Okuyucu Basılı Kitaba Karşı!

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Bursa Nilüfer’de karbon ayakizi projesi


Başka Derneği, Nilüfer Belediyesi ve Nilüfer Yerel Gündem 21 ortaklığı ve GEF Küçük Destek Programı (SGP) desteği ile kısa adı “Küçük Adımlar Büyük İzler Doğurur” olan Bursa’nın Nilüfer İlçesi’nde Karbon Ayak İzimiz Hakkında Farkındalık Yaratma Projesi’ni 2010 Mart ayında başlattı. Proje kapsamında, Nilüfer İlçesi’nde anketler aracılığıyla mevcut durum saptandı. Bu veriler, yazılım programı aracılığıyla erişilebilir bir veri tabanına girilecek. Bu sayede ilk defa mahalle ölçeğinde bir karbon emisyon ölçüm sistemi ile yerel bir bölgenin karbon ayak izi haritası oluşturulacak. Mahalle sakinlerinin katılımıyla farkındalık amaçlı eğitimler gerçekleştirilecek. Kişi başına düşen karbon ayak izini azaltmaya yönelik olan önlemler tanıtılacak ve kişilerin hane başına gerçekleştirdikleri gelişimi izleme olanağı sağlanarak, iklim değişikliği konusunda kişilerin yapabilecekleri hakkındaki bilinç yaygınlaşabilecek.


Geçti göç kervanı

Anadolu'nun son göçer Yörük aşiretlerinden Sarıkeçililer, herkesi 8-9 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlenecek olan '4. Göç Kervanı Şenliği'ne bekliyor. Mersin'in Gülnar ilçesindeki şenliğe Atlas, Buğday Derneği ve Doğa Derneği destek veriyor. Şenlikte panel, Yörük düğünü, doğa yürüyüşü, konserler olacak; katılımcılar Sarıkeçililerin yaşam tarzını tanıma olanağı bulacak. Sarıkeçililer’in Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran 'Biz Yörükler, ateş yakamayan gençlere güven olmaz deriz. Gelin ateşi birlikte yakalım, yüzyıllardır süren bu göç yüzyıllar boyu sürsün' diyerek herkesi 4. Göç Kervanı Şenliği'ne davet ediyor.

Bahar Buluşması’nda ana tema “Gıda”

Yeşil ve Sol Bahar Buluşmalarının üçüncüsü 19 – 23 Mayıs 2010 tarihlerinde Balıkesir’in Erdek ilçesinin Ocaklar Beldesi’nde gerçekleştirilecek. Son yıllarda gıda üretiminin ve tüketiminin sistematik bir şekilde, gerek çok uluslu gerekse ulusal olsun, temelde şirketlerin talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi, gıda ekonomisi üzerinde bir egemenlik kurulmasının kurulmaya çalışıldığı düşüncesinden hareketle buluşmanın ana teması “Gıda” olarak belirlendi. Buluşmada, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi’nin tam buğday ununu sağlayan değirmenin de yer aldığı Gönen’e bağlı Gaybular Köyü’nde, bu yıl ilki düzenlenecek Halk Üniversitesi bünyesinde “değirmencilik”, Paşalimanı Adası’nda “ot toplama ve tohumculuk” ve Ocaklar’da “fırıncılık” dersleri verilecek.

29 Nisan 2010 Perşembe

Çevreci Gençler Denizlerde...

Çevreci gençler 30 Nisan 2 Mayıs tarihleri arasında “Denizler” konusunu tüm yönleri ile tartışmak üzere Haliç Kongre Merkezi’nde bir araya geliyor. Farklı konular ile ilgilenen 400 genç, Denizler ve Denizcilik konularını tartışmak, bilgilenmek amacı ile Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu – TÜRÇEK tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde 3 günlük bir zirve de bir araya geliyorlar. Ulusal Gençlik Çevre Zirvesi 9. yılında Denizler konusunu ile gençleri ve uzmanları bir araya getiriyor. 3 gün boyunca Denizler ve Biyoçeşitlilik, Denizler ve Kirletici Kaynakları, Denizler ve Ulaşım konuları üzerine 14 panelin düzenleneceği zirvede, Denizcilik politikaları, balıkçılık, iklim değişikliği ve denizler, deniz kazaları gibi konular uzmanlar tarafından katılımcılar ile tartışılacak. 2002 yılından günümüze kadar Sivil toplum kuruluşları, üniversite kulüpleri ya da bireysel insiyatif kanalıyla çevre koruma ve geliştirme çalışmaları yapan gençleri ayrım gözetmeyen demokratik bir ortamda bir araya getirmek amacı ile “ Ulusal Gençlik Çevre Zirveleri – AKASYA ” zirveleri düzenlenmektedir. Bu alanda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından 2007 yılında“ Türkiye’deki en iyi gençlik uygulamaları”ndan biri olarak ödüllendirilmiş.
Haliç Kongre Merkezi Sinema bloğunda 400 gencin bir araya geleceği Zirvede sivil toplum kuruluşları standları ile gençler ile buluşacak.

İletişim
Kerem ATEŞ – AKASYA Zirveleri Kurumsal İletişim Sorumlusu
0216 338 00 17 / 0 532 416 96 12
kurumsal@akasyaplatform.org
www.akasyaplatform.org
Anında bilgilenmek için www.twitter.com/akasyaplatform

25 Nisan 2010 Pazar

Horon,halay,zeybek, sarı yazma ve çevre mücadelesi

25 Nisan saat 12'ye doğru İstanbul Kadıköy Tepe Nautilus'un önüne gelenleri Türkiye'nin değişik bölgelerinden semboller, türküler, müzik aletleri,flamalar ve bayraklar karşıladı. Az sonra başlayacak yürüyüşün ve Kadıköy Meydanı'ndaki mitingin konusunu bilmeyenler, bölgelerin temsil edildiği bir festival var zannedebilirdi. Artvinli gençleri, Dersimlileri, Ege köylülerini,Amasralıları,Hasankeyflileri bir araya getiren yaşamı yok eden enerjiler. Kimi yerde nükleer kimi yerde termik santral. Kimi bölgede HES kimi bölgede baraj. Çernobil felaketinin 24. yılında, 6 bin kişi yaşam alanlarını tehlikeye atanlara, topraklarını kirletenlere, derelerini satanlara dur demek için bir araya geldi. Türkiye'de doğal yaşam belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar saldırı altında ve bu tekil çevre mücadelelerini ortaklaşmaya itiyor. İrili ufaklı kampanyalar gelişen iletişim araçları sayesinde yeni yeni bir araya geliyor, değişik bölgelerden yurttaşlar, aktivistler, yerel yöneticiler, hemşehri dernekleri dertlerine ortak bir çözüm arıyor. Seslerini bakanlara, milletvekillerine, medya kuruluşlarına duyurmak istiyorlar. Örneğin 75o'si Karadeniz'de olmak üzere 1700 baraj ve HES projesinden bahsediliyor. Bu projelerin yaratacağı tahribatı ortak bir mücadele olmadan engellemek ve daha geniş anlamda enerji politikaları ile birleştirmeden düşünmek mümkün olamaz (Bu konuda Ümit Şahin'in Yeşil Gazete'de yayınlanan "HES'lere karşı mücadele" yazısını okumanızı tavsiye ederim). Bugüne kadar Mersin Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer santralin dışında Sinop'ta ve İğneada'da da santral yapılması son dönemde gündeme geldi. Öte yandan yapım ya da planlama aşamasında 47 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Greenpeace'in hesaplamalarına göre Sinop Gerze'de kurulacak olan 1000 MW gücündeki ithal kömür ve motorin ile çalışacak termik santral yılda 6 milyon ton CO2 salımı yapacak. İstanbul'daki miting ile eş zamanlı olarak Sinop-Gerze'de de bir miting yapıldı. Radikal'in haberine göre 6 bin, Sendika.org'un haberine göre ise 20 bin kişi termik santralin yapılmasına hayır dedi. Elbette bu tür etkinliklerle ülkenin enerji ve su politikaları bugünden yarına değişemeyecek ancak artık halkın katılımını gözetmeyen, tepeden inmeci,sürdürülebilir olmayan, doğal yaşamı tehdit eden, kirli enerjilere dayanan politikaların karşısında artık daha güçlü bir sesler var. Ayrıca mitingin açılışında dendiği gibi
Çoruh’tan,Senoz’dan,Şavşat’tan Fındıklı’dan,Papart'tan,Hemşin’den,Macehel’den,Sinop’tan, Cbayram ide’den, Bartın’dan , Görele’den tüm Karadeniz'den geldik ya biz,

Artık Bergama mücadelesinde yaşamı savunan ve bugün aramızda olmayan Hopdediks (Bayram Kuzu) daha mutlu yatıyor...
Yuvarlakçay’daki çadırlar daha sıcak….

Senoz’daki, Fındıklı’daki nöbetçiler daha güçlü…
Hasankeyf'in ömrü bir on yıl daha uzadı...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...