15 Eylül 2009 Salı
Haftanın Yeşil Gündemi
14 Eylül 2009 Pazartesi
9 Eylül 2009 Çarşamba
ULUKIŞLA’DA SİYANÜRLÜ ALTIN MADENCİLİĞİ’NE KARŞI MİTİNGE DAVET
BOLKAR DAĞLARI PLATFORMU
TARİH: 16.9.2009SAAT: 10.30
Buluşma Yeri: Niğde İl Özel İdaresi Önü
YER: Niğde Kent Meydanı
Kurumsal ve Kişisel Destekleriniz için: bolkarmeclis@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
5 Eylül 2009 Cumartesi
Haftanın yeşil gündemi
22 Ağustos 2009 Cumartesi
Haftanın yeşil gündemi
Üst başlığı “80’den Sonra” olarak belirlenen Karaburun Bilim Kongresi 3-6 Eylül 2009’da Karaburun ve Mordoğan’da gerçekleştirilecek. Geçen yıl, kapitalizmin 1970’lerde başlayan son ve uzun yapısal krizini takiben beliren değişim/dönüşüm süreçlerini ele alarak başlatılan tartışm bu yıl, “80’den Sonra” Türkiye kapitalizmine odaklanarak tamamlanacak. Bu amaçla 2009 Karaburun Bilim Kongresi’nde, 1980’le birlikte Türkiye’de yaşanılan toplumsal dönüşüm süreçlerini tüm veçheleri ile tartışmaya açmayı hedefleniyor. Karaburun Bilim Kongresi’nde, seçilmiş bildirilerden oluşan oturumlara, davetli konuşmacıların yer aldığı panellere, kolektif tartışmanın yürütüldüğü forumlara ve çalışma gruplarının hazırlayacağı çeşitli faaliyetlere (atölye çalışmaları, forumlar, film gösterimleri, sergiler, vb.) yer verilecek. http://www.kongrekaraburun.org/
Her yıl düzenlenen Yeşil Bozcaada Buluşması, bu yıl 27 Ağustos - 30 Ağustos tarihleri arasında, Bozcaada’nın Ayazma-Sulubahçe sahilinde gerçekleşecek. Çevre mücadeleleri, endüstriyalizm, permakültür ve ekoköyler, sosyal ekoloji, Marx ve ekoloji gibi konuların tartışılacağı buluşmada atölye çalışmaları, mini konserler, gece yürüyüşleri, müzik ve rüzgar güllerini ziyaret gibi çeşitli etkinlikler de düzenlenecek.
17 Ağustos 2009 Pazartesi
Haftanın yeşil gündemi
- BODRUM Ekolojik Tarım ve Yaşamı Destekleme Derneği’nin önderliği ve denetiminde, Konacık Belediyesi’nin desteğiyle Bodrum Organik Gıda Halk Pazarı 5 Ağustos Çarşamba günü Konacık Belediyesi yanı Büyük Çadır'da kuruldu. Derneğin kurucu üyelerinden Bihter Mutlu, sadece yaz ayları için değil kış aylarında da her çarşamba organik pazarın kurulacağını belirtti.
- MAÇAHEL, Ağustos ayında önemli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Türkiye'de suyun akılcı kullanımı konusunda çözüm önerileri üretmek isteyen sivil toplum kuruluşları ilkini 27-28 Haziran 2009’da İstanbul Haliç Üniversitesi’nde düzenledikleri Arama Konferansları’nın ikincisini Maçahel Vakfı'nın davetiyle 14 Ağustos 2009 tarihinde Macahel'de yaptılar. Konferans'ta Doğu Karadeniz'in farklı vadilerindeki HES projeleri ve Hasankeyf, Munzur, Allinoi, Uluabat Gölü gibi pek çok alanı tehdit eden baraj projelerine karşı bu alanların korunması için harcanan çabalar ve edinilen tecrübeler paylaşıldı.Ayrıca Macahel Vakfı’nın düzenlemekte olduğu sempozyumlar serisinin 2.si, 15 Ağustos 2009’da Organik Tarım konusunda yapıldı. Sempozyuma bilim insanları, yöredeki işletmeciler ve üreticiler ve ilgili kamu kurumlarındaki yöneticiler katılarak Macahel’de Organik ürün ve bal üretimi konusunda bilgiler sunacaklar. Sempozyum içerisindeki sunumların yanısıra yöredeki üreticiler ve teknik insanların birlikte belirlenecek konuları değerlendirecekleri çalıştay yapıldı. Ayrıntılar için http://www.macahel.org.tr/
- GREENPEACE siber-eylem ile sesini duyurma hazırlığında. Türkiye’de nükleer santral kurulmasını istemeyenler için internet sitelerinden Bakanlar Kurulu üyelerine ulaştırmak üzere şu çağrıyı hazırladılar. “Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun, Atomstroyexport- Inter RAO- Park teknik konsorsiyumunun teklifini teknik kriterler açısından yeterli bularak onayladığını öğrendim. Şimdi son kararı verecek olan sizlersiniz. Bir vatandaş olarak, nükleer enerjinin Türkiye’nin enerji konusundaki ihtiyaçlarını karşılamadığını düşünüyorum. Eğer nükleer santral teklifini kabul ederseniz, Türkiye’nin hem çevresel hem de ekonomik bir felakete doğru yol almasına neden olacaksınız. Enerjide dışa bağımlı olmayan, iklimin korunması için çalışan bir Türkiye için temiz ve çevre dostu bir enerji sistemi oluşturmak istiyorsanız yenilenebilir enerji kaynaklarına ve enerji verimliliğine yatırım yapmalısınız". Katılım için: http://www.greenpeace.org.tr/
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Ömerli Saklıköy Organik Eğitim Gezisi
Yeşiller Partisi Tarım Çalışma Grubu Ekolojik Tarım Eğitimleri başlıyor.
(İSTANSUL) ÖMERLİ - SAKLIKÖY
EKOLOJiK TARIM ÇİFTLİĞİ
23 AĞUSTOS PAZAR 2009
ÜCRET: 30 Lira
Son Başvuru Tarihi: 18 Ağustos 2009
Detaylı bilgi ve kayıt için:
yesillertarim@gmail.com
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Altın Madeni İşltemesi ve Siyanür Gerçeği
8 Ağustos Cumartesi günü Ulukışla Hasangazi Köyü Düğün Salonunda Saat 13.00'de başlayacan panele yöre halkında yaklaşık 500 kişi izleyci olarak katıldı ve konuşmacıların sözleri "Susma Haykır Altına Hayır" Siyenürle Altına Hayır" sloganlarıyla kesildi. Maden Köyü Çevre Platformu sözcüleri mücadelelerini Altıncı şirket yöreyi terk edene kadar; TÜRÇEP, İÇAÇEP, DAÇE çevre platformlarıyla birlikte bilgilendirme, bilinçlendirmenin yaygınlaştırılması ve hukuk mücadelesi ekseninde sürdüreceklerini ifade ettiler.
Rana Arıbaş-Turçep Basın Sekreteri
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Haftanın yeşil gündemi
Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Sabahat Aslan, Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santrale karşı 9 Ağustos tarihinde Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli Beldesi’nde miting düzenleyeceklerini bildirdi. http://www.mersinnkp.com/
Dünya Kuş Gözlem Günü, Dünya Kuşları Koruma Kurumu'nun (BirdLife International) üyeleri tarafından gerçekleştirilen çeşitli etkinliklerle her yıl ekim ayının ilk hafta sonu tüm dünyada kutlanan bir etkinlik. Türkiye'de Doğa Derneği'nin koordinasyonunda 2000’li yılların başından bu yana çeşitli etkinliklerle kutlanan ve gelenekselleşen Dünya Kuş Gözlem Günü, bu yıl 3-4 Ekim 2009 tarihlerinde kutlanacak. http://www.dogadernegi.org/
28 Temmuz 2009 Salı
Yeşil Gündem Twitter'da
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Sinek Sekiz'den Ekoloji Serisi
Şu anda yayıma hazırlanmakta olan kitapların çoğunu yayınevini kurmadan önce okumuş ve edindiğimiz bilgilerin hayatımıza getirdiği olumlu değişiklikleri tecrübe etmiştik. Yabancı dillerde yazılmış olan içeriğin başkaları için de gerekli olabileceğini hissettiğimiz için küçük ve bağımsız bir yayınevi kurmaya karar verdik. 2008’in Eylül ayından beri Ekoloji ve Go literatüründeki önemli eserlerin okuyucusuna ulaşmasına aracı olmaya çalışmaktayız.
2. Ekoloji üzerine yayınlar yapmak zorlu bir iş. Sinek Sekiz Yayınevi bu zorlukları nasıl aşacak?
Ele aldığımız konunun yayıncılığı zorlaştıracak özel bir yanı olduğunu düşünmüyoruz. Hatta bu konuda Türkçe’de çok az kaynak olması bir avantaj olarak bile görülebilir. Benzer bir durum Go oyunyla ilgili kitapları için de geçerli. Kökeni 4000 yıl öncesine ve uzakdoğuya uzanan Go, ülkemizde de yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe, iyi oyunculara, bir derneğe ve düzenli yapılan turnuvalar sahip. Fakat gelin görün ki oyuncuların kendilerini geliştirmeleri için başvurabilecekleri kaynaklar nerdeyse yok denecek kadar az.
Bu noktada karşı karşıya olduğumuz asıl zorluğun, yayın yapacağımız konulardan çok, büyük yayıncılık ve dağıtım ağlarının yanında küçük ve bağımsız olarak varolmaya devam edebilmekle ilgili olduğunu söyleyemek gerek. Bunun üstesinden ise ancak kitaplarımızın içerdiği bilgiye ihtiyacı olan okuyucuların desteğiyle gelmek mümkün.
3. Ekoloji dizinizin ilk kitaplarının konuları neler olacak?
Yayın hakkını aldığımız ve “Ekoloji” başlığı altında topladığımız 7 kitabımız var. Farklı konulara yoğunlaşmış ama aynı zamanda birbirini tamamlayan ve okuyuculara doğayla beraber kendi yaşamlarını da sürdürülebilir kılmanın bilgisini veren kitaplar bunlar. Kitapların her biri çevreyle ilgili konularda aktif olarak çalışan ve bu konuları toplumsal, politik bir düzlem içinde, geniş bir bakış açısıyla değerlendiren yazarlara ait. En genel haliyle kitaplarımızın sürdürülebilirlik, tarım ve gıda politikaları, yemek kültürü, yerelliğin ve biyoçeşitliliğin korunması gibi konuları ele aldığını söyleyebiliriz. Yayın listemizi oluşturan kitaplar ve yazarlar ise şunlar:
4. İlk etapta çeviri kitaplar yayınlayacaksınız. Peki telif kitapları da düşünüyor musunuz?
Bu soruda küçük bir parantez açmak isteriz iznizle. Yabancı bir yayınevinden çıkmış kitapları Türkçe’ye çevirip yayınlamak için istediğiniz kitabın haklarını elinde bulunduran yayınevine bir telif ücreti ödersiniz. Fakat aynı şekilde daha önce yayınlanmamış bir kitabın ilk yayıncısı olmak istediğinizde de o kitabı var edenlere (yazar, çizer, fotoğrafçı, vs) telif ödersiniz. Bu anlamda çeviri olsun olmasın, yaratıcısı belli olan bütün eserlerin genellikle belirli telifleri vardır. Sizin bu soruda kastettiğiniz ise zannedersem halihazırda Türkçe çevirisini üstlendiklerimiz haricinde, ana dili Türkçe olan kitaplar yayınlamakla ilgili fikrimizi öğrenmek ve aslına bakarsanız bu üzerinde durduğumuz bir konu. Yabancı dilde yazılmış ve yayınlanmış bir kitabı Türkçe’ye kazandırmak, uzaktaki sesleri burada da duyulur kılmak anlamında oldukça önemli bir sorumluluk. Ekoloji ana başlığında topladığımız ve yayınlamayı üstlendiğimiz kitapları, içerdikleri bakış açısına olan ihtiyaca inandığımız için yayına hazırlamaktayız. Şu an için Avustralyalı yazar Bill Mollison’ın Permakültür’e Giriş adlı eserini, İtalyan Carlo Petrini’nin “Slow Food Devrimi”ni, Hintli aktivist Vandana Shiva’nın hayatının ve biyoçeşitlilik mücadelesinin hikayesi olan “İyilerin Yanında”yı ve ekoloji literatürü için çok önemli olan bir önceki soruda saydığımız diğer kitapları Türkçeye kazandırmak için aracılık ediyoruz. Ama bunun yanında Türkiye’de çevre, tarım, sürdürülebilirlik konularında yapılmakta olan çalışmaların da yazılı hale gelmesine aracılık etmeyi yürekten istiyoruz. Bu konuda şu an fikir aşamasında olan kitap projeleri var, zamanla onlara da hayat vermeyi umuyoruz.
5. Kitaplarınız okuyucularla ne zaman buluşacak?
Kitaplarımız şu an yayına hazırlanma aşamasında, bazılarının çeviri ve düzeltileri bitti, bazılarının ise çevirileri sürmekte. Kesin bir tarih vermemiz şu an için doğru olmaz ama en geç 2010 yazında kitaplarımızı rafa çıkarmış olacağız.
6. Hedef kitleniz kimlerdir? Blogunuzu okurlarla iletişim için nasıl kullanacaksınız?
Sinek Sekiz Yayınevi’ni kurduktan kısa bir süre sonra internet üzerinde yayımladığımız bir günlük tutmaya başladık. Bunu yaparken özel bir hedefimiz yoktu; etrafımızda olup bitenleri ve yayına hazırlamakta olduğumuz kitaplardan öğrenip uygulamaya geçirdiğimiz şeyleri yakınımızda olmayanlarla paylaşmak için bir istek duyuyorduk, böylece yazmaya başladık. 5 ay gibi kısa bir sürede bu günlük, yaşayan bir alana dönüştü, takipçileriyle aramızda şimdiden organik bağlar kuruldu, karşılıklı olarak birbirimizden birçok şey öğrendik. Bu durum bizi mutlu ediyor, çalışmamıza motivasyon sağlıyor, bir aksilik çıkmadıkça da bu iletişimi sürdürmeye devam edeceğiz. ‘Hedef kitlesi’ ise tercih ettiğimiz kelimeler değil açıkcası. Hedeflediğimiz kitleler yok, inandığımız kitapları hakkını vererek okuyucularına ulaştırmak için uğraşıyoruz. Eğer kitaplarımız kaynak eksikliği olan çok önemli bir alandaki boşluluğu biraz olsun doldursa ne mutlu bize.
7. Yayınevi dışındaki faaliyetleriniz nelerdir?
Kağıtla, yazıyla, baskıyla uğraşmaktan zevk alıyoruz. Bunları içeren faaliyetlerin her zaman kitap olması gerekmiyor. El yapımı defterler de üretiyoruz, Slow Food Gençlik Gıda Hareketi gibi, Meyve Mirası gibi çalışmalara da basılı malzeme anlamında destek veriyoruz. Birkaç hafta önce, Slow Food’un içerdiği adil, iyi, temiz gıda konularında bilinçliliği arttırmak için çalışan gençlerin yazılarının yer aldığı bir fanzinin tasarımını yaptık. Bu fanzini Slow Food Gençlik Gıda Hareketi gönüllüleri İstanbul’da kurulan ekolojik pazarın 3.yıldönümünde ücretsiz olarak dağıttılar. Meyve Mirası ise Muğla yöresinin hızla azalan yerel meyve çeşitliliğini saptamayı, korumayı ve sürdürmeyi amaç edinmiş bir proje. Proje kapsamında Muğla yöresinin kültürel mirası kabul edilen meyvelerle ilgili bir veritabanı oluşturuluyor. Aynı zamanda kaybolmakta olan bu meyvelerin ve diğer birçok yerel tarımsal zenginliğin Bodrum pazarında kurulan bir tezgahta yeniden dolaşıma girmesi, bunları üreten köylülerin desteklenmesi, dolayısıyla da üretimlerine devam etmeleri sağlanmaya çalışılıyor. Meyve Mirası’nın pazar tezgahındaki ürünlerin tanıtıcı etiketlerini, çalışmayla ilgili bilgilendirici broşür ve posterin tasarımını yaparak biz de bu anlamlı projeye destek olmaya çalışıyoruz.
8. Turgutreis’te nasıl bir yaşam ve çalışma düzeni yürütüyorsunuz?
Yayınevinin Ankara’da bir çalışma mekanı var ama biz çoğunlukla şehir dışında olmayı tercih ediyoruz. Turgutreis’in merkezinden uzakta, geniş bir mandalina bahçesinin içinde küçük bir evde yaşıyoruz. Toprağa yakın, doğanın döngüleri içinde olmak, kendi besinimizi üretmek sakin ve düzenli bir şekilde yaşayıp çalışmamızı sağlıyor. Aslında bu konuda en iyi fikri http://sineksekiz.wordpress.com/ adresindeki yazı ve fotoğraflar verecektir.
Söyleşi için teşekkür ederim.
25 Temmuz 2009 Cumartesi
Çevre etkinlikleri
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışma Grubu, ana çalışma veya ilgi alanları küresel iklim değişikliği olan akademisyenler ve öğrencilerden oluşuyor. Çalışma Grubu http://iklimbu.org/ web adresinde iklim değişikliğinin bilimsel yanları ile ilgilenen herkese Türkçe kaynak oluşturmaya çalışıyor. Çalışmaları arasında sosyal bilimler öğrencilerine verdikleri STS 205 (İklim) dersi ve her Salı Açık Radyo'da yaptığımız Son Buzul Erimeden isimli iklim programı da var.
Yeşil Ekonomi Konferansı’nı kaçıranlar üzülmesin! 20-21 Haziran'da İstanbul'da gerçekleştirilen Yeşil Ekonomi Konferansı'nda yapılan panel konuşmalarının ses kayıtları http://www.yesilekonomi.org/ web sitesinde yayınlandı. Dilediğiniz paneli ve konuşmacıyı seçerek dinleyebilirsiniz.Serbest bildirilerin de zaman içinde web sitesine aktarılması planlanıyor.
İklim değişikliğinin en önemli habercisi olan okyanus hareketleri, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) 'deniz seviyesi gözlemcisi'yle artık her an internetten takip edilebilecek. Sitenin verdiği hizmetle, El Nino, La Nina veya Katrina kasırgası gibi son yıllarda gerçekleşen sıra dışı okyanus hareketleri tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serilecek. Okyanus hareketleri sayesinde iklim değişiklilerini gözler önüne seren "deniz seviyesi gözlemcisi"ne http://climate.jpl.nasa.gov adresinden ulaşılabiliniyor.
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Yeşil Ekonomi Konferansı'nı kaçıranlara
Konferansa katılamayanlara ve tekrar dinlemek isteyenlere önemle duyurulur!
18 Temmuz 2009 Cumartesi
Yaz aylarinda çevre gundemi
- İmece Evi’nin Doğal Yaşam Okulu, 15 Temmuz-15 Eylül 2009 arası gerçekleşecek. Günübirlik ya da konaklayarak İmece Evinde çalışmalara katılanlar gıdadan, enerjiye, tarımdan, mimariye, doğal temizlik malzemelerinden boya yapımına pek çok üretimi en basit ve en doğal yönü ile öğrenme fırsatı bulacaklar. Ayrıntılı bilgi için www.imeceevi.org
- Dünyada iklim değişikliği ile ilgili mücadele veren en önemli aktivistlerden biri olan Bill McKibben Türkiye’deydi. www.350.org hareketinin de kurucusu olan McKibben’in Ömer Madra’ya ile söyleşisini www.acikradyo.com.tr adresinde okuyabilirsiniz.
- Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, ekolojik yaşam hareketinin içerisindeki gruplar Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi ve Gönüllü İşgücü ve Bilgi Takası Projesi”, kısa adıyla Ekolojik TaTuTa Projesini hayata geçirmisti. 70’i aşkın ekolojik çiftliklerden birinde tatil yapmak isterseniz www.bugday.org/tatuta adresine uğrayın.
4 Temmuz 2009 Cumartesi
Geçen hafta neler oldu?
- Eşsiz doğa güzellikleriyle dolu Fadıllı Köyü, taş ocağı rezaletinden kurtuldu. Bursa Doğader ve ZMO Bursa’nın davacı olduğu İSOMER taş ocağının izin belgesini mahkeme iptal etti.
- Doğa Derneği’nce düzenlenen H2SOS Suyu Arama Konferansı, 27-28 Haziran 2009’da İstanbul Haliç Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
- Geçtiğimiz hafta içerisinde T.B.M.M.’de görüşülerek onaylanması beklenen YEK (Yenilenebilir Enerji Kanunu), Meclis gündemine gelemeden geri çekildi. Türkiye’nin Kyoto’ya taraf olarak iklim değişikliği felaketine karşı sorumluluğunu kabul ettiği ve düşük karbon ekonomisine geçme girişimlerinde bulunduğu bir dönemde, YEK’in henüz görüşülmeden geri çekilmesi hükümetin konunun önem ve aciliyetini kavrayamadığını düşündürüyor. Ayrintili bilgi icin http://www.greenpeace.org.tr/
- Yesil Ekran basladi.Organik tarımın imkansız olduğuna inanıyorsanız, naylon poşetten vazgeçemiyorsanız ve ünlülerin sadece reklam için çevreci olduğunu düşünüyorsanız NTV’de yaz boyunca Yeşil Ekran’ı izleyebilirsiniz.
24 Haziran 2009 Çarşamba
Yeşil Ekonomi Konferansı’ndan izlenimler
İTÜ Öğretim Üyesi İpek İlkkaracan, sunumuna 2004 Nobel Barış Ödülü alan Wangari Mathai nin 'Eşitlikçi bir kalkınma yoksa sürdürülebilir kalkınma olmaz' sözleriyle başladı. Türkiye’de kadınların işgücü piyasasından dışlandıklarını, e 25.2 milyon yetişkin erkekten 17.4 milyonunun iş gücünde yer aldığını, 26.2 milyon yetişkin kadından ise sadece 6.2 milyonunun iş gücü piyasasında bulunduğu, bunların da 1,6 milyonunun tarımda ücretsiz aile işçisi olrak çalıştığını kaydetti.”Türkiye’de 12 milyon kişi kendini tam zamanlı ev kadını olarak tanımlıyor, Türkiye kadın istihdamında dünya sıralamasının en son 10 ülkesi arasında yer alıyor ve kendi gelişmişlik seviyesiyle ilgisiz bir yerde” diyen İlkkaracan hükümetin, artan işsizliğin kaynağını iş arayan kadınlarda gördüğünü, bunun da kadınlara evinize dönün mesajı içerdiğini belirtti. Krize çözüm olarak Yeni Yeşil düzen’den ilham alarak Yeni Mor Düzen öneren İlkkaracan, yaşlı, engelli bakımı ve sosyal hizmet, eğitim, sağlık sektörlerine yatırım yapılması ve istihdam yaratılmasının gerekli olduğunu vurguladı ve bu gibi önlemlerin ABD’de feminist iktisatçıların önerileri doğrultusunda Obama’nın açıkladığı çözüm paketleri içinde yer aldığını söyledi.
Oturumunu son konuşmacısı Diyarbakır Kalkınma Merkezi’nden Harvard Üniversitesi’nde antropoloji doktorası yapan William Day idi. 2 yıldır Diyarbakır’da yaşayan Day, Diyarbakır ve çevre illerde krizin nasıl hissedildiğine değindi. Karşılaştığı insanlardan “Kriz nedir, biz hep krizdeyiz” cümlesini sıkça duyduğunu söyleyen Day, ayda 200 liraya çalışan insanların kendilerini şanslı bulduğunu belirtti. Kriz sonrası şirketlerin yeşil uygulamalara ilgi gösterdiğini söyleyen Day, yeşil ekonomiye eleştirel bir tavırla yaklaşılması gerektiğini ve yaratılacak işlerin sosyal hayatı da gözeten insanca işler olması gerektiğini iler sürdü.
Soru-cevap kısmında sürdürülebilir kalkınma-sürdürülebilir yaşam, feminist politikanın krize cevabı, beşeri sermayeye dayalı büyüme, yeşil ekonominin sektörlere etkisi, yurttaşlık geliri, kitlesel üretim ve tüketim konuları tartışıldı.
Konferans’ın diğer oturumlarındaki sunumlara ve tartışılan konulara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Bianet’ten Tolga korkut’un haberi için
http://www.bianet.org/bianet/ekonomi/115367-ekonomik-denilen-kriz-ekolojik-ve-toplumsal-bir-kriz
Treehugger’dan Jennifer Hattam’ın haberleri için
http://www.treehugger.com/files/2009/06/can-green-new-deal-boost-turkey-economy.php
Emek Dünyası
http://www.emekdunyasi.net/tr/article.asp?ID=5911
Haber Forum
http://www.haberforum.net/2009/06/akademisyenlerden-yesil-ekonomi-onerisi/
Gündem Online
http://www.gundem-online.com/yazdir.asp?haberid=73879
17 Haziran 2009 Çarşamba
Yeşil ekonomi Konferansı
Program ve ayrıntılar için:
http://www.yesilekonomi.org/
11 Haziran 2009 Perşembe
5 Haziran 2009 Cuma
DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE YEŞİL YAKALILAR
Uzun yıllar boyunca çevre korumanın, gelişmiş çevre politikalarına sahip olmanın ekonomiye ve yatırımların çevresel kriterlerle de değerlendirilmesinin istihdama olumsuz etkileri olacağı düşüncesi sıkça işlendi. Ekonomik ve siyasi çevrelerde yaygınlaşan bu kanı, çevrenin iktisat politikalarına girmesini zorlaştırdı. Çevre siyasetini marjinal bir konumda tuttu. Ekonomik ve ekolojik krizi birlikte yaşadığımız bu dönemde yeni gelişmeler bu düşünceyi geçersiz kıldığı gibi istihdam sorununa da çeşitli yanıtlar geliştirmeye başladı. Bunlardan biri de geleceğin düşük karbon ekonomisi çalışanlarının ana gövdesini oluşturacağı tahmin edilen yeşil yakalılar.
UNEP/ILO/UTEC tarafından hazırlanan “Green Jobs: Towards Sustainable Work in a Low-Carbon World” raporunda “yeşil işler ” imalat, tarım, hizmet ve Ar-Ge sektörlerinde insanlığın karşı karşıya olduğu çevresel tehditleri gidermeyi amaçlayan işleri tanımlamak için kullanılıyor. Bu sektörlerde çalışanlar da “yeşil yakalılar” olarka tanımlanıyor. Yeşil yakalıların yoğun olduğu sektörler arasında öncelikle yenilenebilir enerji ( rüzgar, güneş, jeotermal, biyogaz), enerji verimliliği, organik tarım, yalıtım sektörlerini sayabiliriz. Çevre mühendisleri, çevre danışmanları, ekolojik mimarlar, çevre avukatları, çevre eğitmenleri, çevre koruma ve ekoteknoloji alanında çalışanlar bu kategoriye giriyor. Somut olarak rüzgar tribünlerini ve güneş panellerini projelendirenler, üretenler ve yerleştirenler; binaların yalıtımını yapanlar; ekolojik ürün üreticileri yeşil yakalı kabul ediliyor.
Türkiye’de yeşil yakalılar
Türkiye’de yeşil yakalıların toplam sayısı henüz bilinmiyor. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği verilerine göre Avrupa Birliği’nde yeni kurulacak her bir MW’lık güç için 15 kişi istihdam edilebiliyor.Ülkemizde halihazırda işletmede olan 433 MW gücünde rüzgar santrali olduğu düşünülürse rüzgar endüstrisinde yaklaşık 6 bin beşyüz kişilik istihdam yaratıldığı söylenebilir. Tabi bu rakamın tamamının sürekli iş olduğunu varsayamayız. Yeşil yakalıların yenilenebilir enerji sektörünün ötesinde tarımda da kendine çalışma sahası bulduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Örneğin organik tarımda çalışan 14 bin üretici var; ekolojik pazarlarda, ekolojik ürün dağıtımı ve satışında alışanları eklersek bu rakam daha da artacaktır. Yalıtım sektöründe 15 bin kişinin çalıştığı tahmin ediliyor. Çevre Mühendisleri Odası’na kayıtlı 6000 çevre mühendisi var ve yetkililere göre bir o kadar da Oda’ya kayıtlı olmayan çevre mühendisi var. Güneş enerjisi sektöründe 2001 rakamlarına göre 2 bin kişi istihdam edilmiş.Kamu kurum ve kuruluşlarında 2007 yılı itibariyle çalışan 8 bin beşyüze yakın yeşil yakalı da kişi de dahil edildiğinde günümüzde Türkiye’de yaklaşık 50 bin yeşil yakalının çalıştığını söyleyebiliriz.
Bununla beraber Türkiye’nin potansiyelinin bu rakamın çok üzerinde olduğu tartışma götürmez. Rüzgar enerjisi üzerinden devam edersek Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (EİE) hesaplamalarına göre Türkiye’nin rüzgar potansiyeli 48 000 MW civarında. Enerji Bakanlığı’na göre kurulu güç 2020 yılına kadar 20 bin MW`a çıkarılacak. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin verdiği yukarıdaki orana göre rüzgar enerjisi sektöründe 2020’ye kadar 20 bin MW’a ulaşılırsa 300 bin kişilik istihdam sağlanmış olacak. Bu sektörde özellikle rüzgar tribünlerinin yurtiçinde imal edilmesiyle daha fazla iş alanı yaratılacak. Ayrıca EİE’nin verilerine göre Türkiye`de şu anda güneş enerjisi kapasitesinden ancak binde 1 oranında yararlanılabiliyor.Bu alanda da önemli bir istihdam yaratılması ayrıca mümkün. Aynı şekilde yenilenebilir enerji endüstrisinin diğer alanlarında – jeotermal, hidroelektrik, biokütle - çalışan ve ileride çalışabilecek yeşil yakalıların bir envanteri de çıkarılabilir.
Kamuda çalışan yeşil yakalılar
TÜİK’in 2002 yılı Çevresel İstihdam ve Harcamalar Envanteri’nde kamu kurum ve kuruluşlarının çevresel faaliyet konuları şöyle sıralanıyor: Dış ortam havasını ve iklimi koruma, İçme ve kullanma suyu, Atıksu yönetimi, Atık yönetimi, Toprağın yeraltı ve yüzey sularının korunması ve iyileştirilmesi, Gürültü ve vibrasyonun azaltılması, Biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın korunması, Radyasyona karşı koruma (dış güvenlik hariç), Enerji, Araştırma ve geliştirme ve diğer çevre koruma faaliyetleri.
Kamu kurum ve kuruluşlarında 2007 yılında çevresel faaliyetlerde 8485 personel istihdam edilmiş. Bunların %78'i sadece çevresel faaliyetlerle ilgili işlerde çalışırken, %22'si diğer faaliyetlerin yanısıra çevresel faaliyetleri de yürütmüş. Kamudaki yeşil yakalıların %75’i erkek iken %25’i kadın; %62’si yüksekokul ve üzeri, %22’si lise ve dengi okul mezunu. 2007’de kamuda çevre istihdam rakamı neredeyse 1997 rakamına eşit. 1997’den beri sürekli artan personel, 2005 yılında 14 bin beşyüz kişiye ulaşmış ama son yıllarda önemli oranda azalmış. Bu azalış 2005 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün İl Özel İdareleri’ne devrinden ve 2007 yılında Tarım Bakanlığı İl Müdürlüklerinde çalışanların sayılmamasından kaynaklanıyor. Hükümet tarafından açıklanan son istihdam paketi çerçevesinde 120 bin kişinin, ağaçlandırma, erozyon kontrolü çevre düzenlemesi gibi işlerde istihdamını hedefleniyor. Bu kamuda geçici de olsa çevresel istihdamı atttıracaktır.
Arastirmanin tamamina şu adresten ulaşabilirsiniz.
http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2009/06/dunyada-ve-turkiyede-yesil-yakalilar/
27 Mayıs 2009 Çarşamba
Dereye Çöp Dökme Yarışması
Yarışmanın tanıtım kısa filmini aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz.
http://video.google.com/videoplay?docid=6423228891182066492&q=source%3A009872199954514656687&hl=tr
Türkiye'nin bir çok yerinde yaşanan bu çevre kirliliğine sessiz kalmayalım.
Bu çevre kirliliğini gündeme getirelim
Sitemizden alıntı yapabilisiniz.
İnternet sitemiz: http://www.yorumsizden.com/
21 Mayıs 2009 Perşembe
Doğal ve sağlıklı beslenme üzerine bir söyleşi
Uzun yıllar kilo problemi yaşadım. Diyetisyen, kısa dönemli egzersiz, akupunktur gibi deneyimlerim oldu. Tüm bunların sonucunda kilo verdim. Fakat tekrar eskiye – sağlıksız ve düzensiz beslenme alışkanlığına – döndüğümde tüm verdiğim kiloları geri aldım. Sadece verdiğim kiloları almakla da kalmayıp üstüne fazladan kilo aldığım zamanlar da oldu.Sağlıksız beslendiğim zamanların sonunda kendimi iyi hissetmiyordum. Bol bol su içip arınma ihtiyacı duyar olmuştum. Bu tecrübelerin sonunda diyetisyenlerin “bunu bir yaşam tarzı haline getirmeniz gerekiyor” söylemi üzerinde düşünmeye başladım.
Hangi kaynaklardan bilgileniyorsun?
Sıklıkla başvurduğum kaynak yabancı ve yerel web siteleri, bu konuda güvendiğim doktorların imzasını yaşıyan kitaplar ve az sayıda TV programları
Alışverişlerinizde dikkat ettiğiniz noktalar?
Markalar, ürünün içeriği,son kullanma tarihi, paketlerinin geri dönüşümlü olması. İçecek alırken cam şişede olması ve daha sonra cam atık noktalarına atılması, içeceklerin içerisinde asit oranının bulunmaması. İçeriğinde aspartame olan içeceklerden uzak durmaya özen gösteriyorum. Meyve suyu almak yerine sıkmayı tercih ediyorum. Ürün paketlerinin arkasında yazan kalori, karbonhidrat,protein,protein, ve şeker dengesi de oldukça onemli.
Nerelerden alışveriş yapıyorsun?
Alışverişi bu konunun en önemli ayaklarından biri olarak görüyorum. Yıllardır alışmış olduğum marketlerden alışveriş yapmaya devam ediyorum. Zaten hepsi kaliteli ürünlerin bulunabileceği adresler. “Organik” olarak tanımlanmış ürünlerin gerçekten organik olduğuna inandığım mekanlardan yararlanıyorum. Bitki çaylarını, kuruyemişleri, sabunları, salçasını beğenerek kullandığım aktar, tüm organik gıda ve diğer ürünlerin bulunduğu marketler vazgeçemediklerim arasında.
Balkonunuzda gördüğümüz domatesler?
Balkona domates ekme fikri geçen yıl oluştu. Olgunlaşmalarını izlemek, domatesleri sulamak, karşımda duran apartmanlara inat şehrin karmaşasından uzaklaştığımı hissettirdi. Bu sene de yenileri yerlerini aldı. Biber ve salatalık yanlarına eklendi. İlk mahsul olunca beraber tadına bakarız.
Yakınların nasıl karşılıyor bu yaptıklarını?
"Ne yersen osun." felsefesi doğrultusunda beslenmeye başladığımdan bu yana bu bazıları için sıkıcı olurken bazıları için de takdir edilesi oldu. Önemli olan en yakınlarımın desteklemesi ve onların beslenmeleri hakkında fikirlerimi söylediğimde önerilerimi dinlemeleriydi. Ailem ve dostlarım benim hayatımda ve bedenimde gerçekleşen değişiklikleri görünce “Sen neler yiyorsun” sorularını sıklıkla duyar oldum.
12 Mayıs 2009 Salı
Alman Yeşilleri seçim stratejisini belirledi
Almanya’da siyasi partiler eylül ayında yapılacak genel seçimler için hazırlıklara başladı. Birlik 90/Yeşiller Partisi, Berlin’de düzenlediği kongreyle seçimlerde izleyeceği stratejiye şekil veren ilk parti oldu.
Birlik 90/ Yeşiller Partisi, Federal Parlamento’da yer alan en küçük muhalefet partisi olduğu için genellikle bu partiden gelen öneri ve talepler, diğer muhalefet gruplarına oranla parlamentoda büyük etki yaratamıyor. Ancak Birlik 90/ Yeşiller ittifakı için bu, mücadeleden vazgeçmeye bir neden değil. Eylül ayında yapılacak genel seçimlerin partileri için heyecan verici olduğunu belirten Birlik 90 /Yeşiller Partisinin seçim kampanyaları yöneticisi Steffi Lehmke, genel seçimler için önemli hedefler belirlediklerini söylüyor. Hedef Liberalleri geride bırakmakPartinin en önemli hedefleri arasındaysa şu an Federal Parlamentodaki en büyük muhalif grubunu oluşturan Hür Demokrat Parti'yi geride bırakmak yer alıyor. Lehmke:“Biz ülkedeki en etkili üç siyasi güçten bir olacağımıza, buna başaracağımıza inanıyoruz. Bu seçimlerde dört ya da beş milyon seçmen kazanacağımıza inanıyoruz.”Ancak asıl soru bu hedefe nasıl ulaşılacağı. Zira Yeşiller'i diğer partilerden farklı kılan; ağırlıklı politikasını çevre korumanın oluşturduğu dönemler geride kaldı. Artık her parti çevreciArtık her parti, programında iklim korumaya yer verir oldu. Yeşiller Partisi bu bilincin yerleşmesinde kendine haklı bir pay çıkarıyor olsa da partinin geçmişteki bu öncü konumu, bu yılki seçmenleri kazanması için yetecek mi? Birlik 90/ Yeşiller Partisi'nin Eş Başkanı Cem Özdemir’in bu soruya yanıtı “kesinlikle evet!” Özdemir, buna örnek olarak da Yeşiller Partisi'nin, nükleer enerjiye karşı sergiledikleri kararlı duruşu veriyor.
“Seçim günü oyunu Yeşiller Partisi’ne verenler, nükleer enerjiden vazgeçileceği yönünde bir garanti de almış oluyor. Diğer partilerdeyse bunun garantisi yok. Bu durumda nükleer enerjiden vazgeçileceğine dair kararın yeniden gözden geçirilmesi hatta bu sürecin uzatılması bile mümkün. Bunun sonucunda da daha fazla nükleer atık sahibi olacağız.”
Hem ekonomi hem ekoloji
Ekonomi ve ekoloji Yeşiller Partisi için birbirine zıt iki kavram değil. Mali kriz sürecinde parti, doğal kaynakların gözetildiği adil bir ekonomi ve sosyal politikaya ağırlık veriyor. Yeşiller Partisi'nin seçim programının odak noktasını oluşturan bu konuya detaylı bir şekilde yer veriliyor. Özdemir:
“Bu programımızda yer alan ve iklim, eşitlik ve eğitim alanlarına yapılacak yeni yatırımlarla; bir milyon kişiye yeni iş sözü veriyoruz. Örneğin alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesiyle bu mümkün olabilir.”
Birlik 90/ Yeşiller Partisi için eğitim, sosyal politikalar ve temel hakların korunması da en az çevre koruma politikaları kadar önemli. Partinin Eş Başkanı Claudia Roth’un üzerinde önemle durduğu bir başka konu da göçmenlerin topluma daha iyi uyum sağlayabilmeleri için atılacak adımlar. Roth:
“Toplumumuzda çok kültürlü demokrasiyi biçimlendirmek istiyoruz. Bununla kastettiğimiz, vatandaşlığa geçişi kolaylaştırmak, göçmenlere nihayet yerel seçimlere katılıma hakkı tanımak ve mültecilerden korunmak değil de onları korumak istiyoruz. ''
Cem Özdemir ve çok kültürlü toplum
Yaklaşık altı ay önce Yeşiller Partisi, Claudia Roth’un yanına Türk kökenli Cem Özdemir’i Eş Başkanlığa seçerek, çok kültürlü toplum anlayışına verdikleri önemi kendi sıralarından başlayarak ortaya koymuştu. Parti için önemli olan bir diğer konu da kadın-erkek eşitliği. Yeşiller Partisi içinde kadın ve erkeklerin aldığı görevler bu yüzden her zaman denk tutuldu. Partinin üst yönetim kadrolarında kadınların yer alması da Yeşiller için istisna değil bir gelenek. Yeşiller Partisi'ni diğerlerinden farklı kılan bir başka özelliğiyse parti tabanına geniş söz hakkı tanınması. Örneğin hafta sonundaki kongrede de partililerden gelen programla ilgili yaklaşık bin iki yüz değişiklik önerisi masaya yatırılacak. Parti kendi içinde uzun tartışma ve değerlendirmelere açık ancak olası yeni bir koalisyon hükümetine ortaklık etme düşüncesi şu an için ikinci planda. Partinin Eş Başkanı Claudia Roth:
„Yeşiller olarak seçim sürecine tamamen bağımsız giriyoruz, Sosyal Demokratlar-Yeşiller ortaklığı dönemindeki gibi, herhangi bir partiyle ortaklık projemiz yok.“
Hangi parti Yeşiller'e yakın?
Yeşiller Partisi’nin kendisine en yakın bulduğu parti Sosyal Demokratlar. Ancak Birlik 90/ Yeşiller Partisi, seçim öncesinde herhangi bir olası ittifak modeli belirlemek istemiyor. Birçok Yeşiller mensubu, dört yıldır sürdürdükleri muhalefet konumundan sıyrılarak tekrar iktidar sıralarına oturmak istese de bu yolda temel siyasi konumlarından ödün vermeye niyetli de görünmüyorlar.
30 Nisan 2009 Perşembe
TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM GELİŞİYOR
Üretici sayılarının dağılımının çok köklü olmasa da değiştiğini, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz’in payının arttığını, Ege ve İç Anadolu’nun azaldığını görüyoruz. Ancak Ege’deki üretici sayısı hala belirgin biçimde fazla. İkinciliği ise Karadeniz’in İç Anadolu’dan aldığını görüyoruz.
İkincisi, üretim miktarında Ege, Güneydoğu ve Doğu Anadolu ön plandalar. Güneydoğu’nun, Karadeniz’in ve İç Anadolu’nun payları artarken, Ege, Akdeniz ve Doğu Anadolu’nunki azalıyor. Akdeniz’in üretici sayıları artarken üretim miktarında payının azalması üretilerin ürünlerin niteliği ile ilgili. Ürün deseni değişiyor ve farklı ölçeklerde üreticiler sektöre giriyor. 2004’te 49 ilde organik tarım yapılırken 2008 yılında bu sayı 65’e çıkmış.
2004 yılına kadar daha çok batı bölgelerinde, özellikle Ege’de, organik üretim yapılırken, 2004 sonrasında organik tarımın diğer bölgelere de yayıldığını görüyoruz. Marmara organik üretim açısından en sonda gelen bölge. İstanbul ve Kocaeli gibi sanayi bölgelerinin organik tarımda geri kalmaları normalken, çok geniş ölçekte tarımın yapıldığı Trakya’nın organik tarımda iddiasız olması çok ilginç görünüyor. Ayrıca yine İç Anadolu‘nun da üretimdeki payının bu bölgedeki yaygın tarım nedeniyle daha fazla olması beklenirdi. Üstelik üretici sayıları açısından payı da azalıyor.
Bölgeler açısından dikkat çekici olan, belirli illerin bölgelerin itici gücünü oluşturması. Bu durum, her ilimizde organik tarım potansiyelinin yeterli ölçüde değerlendirilemediğini, sistematik olmaktan ziyade tekil başarı örneklerinin yaşandığını gösteriyor.Bu bağlamda her ilin organik tarım potansiyelinin incelenmesi; verimlilik, pazara erişim, istihdam ve kırsal kalkınma boyutlarıyla değerlenderilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Sözgelimi, Karadeniz’de Samsun (fındık ve yem bitkileri), Rize (çay), Kastamonu (elma) ve Ordu (Fındık), Doğu Anadolu’da Erzurum (Buğday, elma, yem bitkileri), Kars (tahıllar ve yem bitkileri), Malatya (Buğday, kayısı, mercimek, nohut) ve Ağrı (buğday, ayçiçeği ve yem bitkileri), Güneydoğu’da ise Şanlıurfa (buğday ve pamuk) ve Muş’ta (buğday ve yem bitkileri), İç Anadolu’da ise Çankırı’da (elma) organik üretimin farklı seviyelerde de olsa sıçrama yaptığını görüyoruz.
Türkiye’de 1985 yılında ihracata yönelik 8 ürün ile başlayan organik tarımda, 2006 yılında 207 ürüne ulaşılmıştır. 2004 yılında en çok üretilen ürünlerden elma, pamuk, buğday, domates, üzüm, zeytin ve mısır, toplam üretimin yüzde 56’sını oluşturmuş. 2004’ten 2008’e buğday ve pamuğun artışında Güneydoğu’nun katkısının fazla olduğunu not etmek gerek. Bu yıllar arasında, elma üretiminin payı yarı yarıya azalırken en çok üretilen ürün sıralamasındaki birinciliği 2008’de pamuk alıyor. Pamuk üretimindeki bu artışın bir diğer nedeni de, özellikle tekstil sektöründe organik ürünlere artan talep olabilir. Ek olarak mısırın 2004’te yüzde 1,5 olan payının 2008’de yüzde 6,2’ye çıkmış olması oldukça dikkat çekici.
Araştırmanın tamamına www.betam.bahcesehir.edu.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
21 Nisan 2009 Salı
Ekoloji Teknik
9 Nisan 2009 Perşembe
Yeşil Gündem’e yazın, Yeni İnsan Yayınevi’nden kitap kazanın.
6 Nisan 2009 Pazartesi
Üç Ekoloji'nin yeni sayısı çıktı
Dosya: Nükleer Enerji: Rönesans Masalının Arka Planı
Nükleer endüstri 1986’dan bu yana inişte. Bütün veriler, nükleer endüstrinin en fazla 20 yıl içinde gücünü büyük ölçüde kaybedeceğini gösteriyor. Nükleer lobi bu durumun bilincinde olduğu için birkaç yıldır nükleerin yeniden yükseleceğini iddia ediyor. Ne var ki “nükleer rönesans” diye adlandırılan bu durumun somut işaretleri ortada pek görünmüyor.
Dosyamızın amacı nükleer rönesans masalının arka planını, sorunun bir enerji üretim teknolojisinden ibaret olmayan yüzünü ortaya koymak.
Enerji sorununun bir bütün olarak dünyanın en önemli politik meselesi olduğunun anlaşılabilmesi için nükleer tehdidin boyutlarının daha iyi kavrayabilmek gerekiyor.
Nükleerciler bu gerçeğin bütünüyle farkında. Toplumsal muhalefetin meseleyi bir çevre sorunu ya da teknik seçim olarak gören kesimleri de giderek azalıyor.
Çünkü enerji, sadece enerji değildir...
İLKSÖZ
DOSYA – Nükleer Enerji: Rönesans Masalının Arka Planı
Umut İnsanda... Yeni Nükleer Kabullere Bir Bakış
Ayşem Mert
Rebecca Harms ile Söyleşi
Üç Ekoloji
Nükleer Rönesansa İtiraz
Ömer Madra
Helen Caldicott ile Söyleşi
Gregory Dicum
Siborg Bilimin Enerji Bağımlılığı Üzerine
Gediz Akdeniz
POLİTİKADAN DÜŞÜNCEYE
Bilge Contepe ile Söyleşi
Dilek Özkan – Ümit Şahin
Tarihsel İnsanlık Durumu
Ümit Şahin
Önce Köylü mü?
Joost Jongerden
Konukseverliğin Mırıltısı
Dilaver Demirağ
YEŞİL DÜŞÜNCE KLASİKLERİ
“Conspiratio” Kültürü
Ivan Illich
TARTIŞMA
Hepsi Kazanacak Bu Bebeklerin!
Mehmet Ali Üzelgün
KİTAP
Yaklaşan Küresel İklim Krizi
Engin Berk
ISBN: 978-605-5895-10-5
BARCOD:9786055895105
SAYFA SAYISI:160
FİYAT: 10 TL
31 Mart 2009 Salı
Evimiz Yerküre
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Lise Eğitimimden sonra Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünü bitirdim. Ardından aynı bölümde yüksek lisans ve doktora yaptım. Halen de Uygulamalı Biyoloji Bölümü’nde Doçent olarak görev yapıyorum. Biyolog olmak zorlu bir hayatı gerektiriyor, çok seyahat ediyorum, uzmanlık alanlarım arılar, matematiksel biyoloji ve organik tarım konularında yoğunlaşıyor. Ayrıca uzun yıllardır sosyal davranış üzerine dersler de veriyorum. Çalışmalarımın büyük kısmını Avrupa ve Asya türleri üzerinde arılar konusunda yaptım. Akademisyenlik sorumluluk isteyen bir iş, çok fazla zaman alıyor ama öğrenciler ile birlikte olmak çok keyifli. Eşim de ekolog olduğu için hayat biraz kolaylaşıyor. Zamanımın çoğu yazmak ve dağlarda dolaşmak arasındaki koşuşturmada kaybolsa da bir şeyler üretmeye ve bunları paylaşmaya çalışıyorum.
Evimiz Yerküre'yi neden ve nasıl hayata geçirdiniz?
Evimiz Yerküre uzun süredir bilim sayfasında yazılar yazdığım Birgün’ün bir başka projesiydi. İsim babası Doğan Tılıç, kısa bir transfer görüşmesinin ardından bilim sayfasından çevre ve ekoloji sayfasına geçtim diyebilirim. Asistanlarımın ve dostlarımın yardımı ile bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Sayfayı yaparken kriterleriniz nelerdir?
Temelde tek bir kriterimiz var bilimsel doğruluk. Evimiz Yerküre’de yayınlanan her yazı bilimsel gerçeklere ve saygın bilimsel dergilerde basılmış yayınlara dayanıyor. Bizim sayfamızda kanılara ve safsatalara yer yok. Onun dışında her görüşe ve yaklaşıma çevre dostu olduğu sürece açık olmaya gayret ediyoruz. Türkiye’nin kaybettiği çok şey var daha da fazla kaybetmeden evimiz olan yerküreyi korumaya çaba harcıyoruz.
Okuyucu tepkilerini (olumlu/olumsuz) değerlendirir misiniz?
Tüm yazdıklarımız ve yayınladıklarımız bilimsel gerçeklere dayanıyor o nedenle galiba hiç olumsuz eleştiri almadım. Okuyuculardan inanılmaz destek gören bir sayfa evimiz yerküre. Bizim sayfayı okuyabilmek için köyünden 30 dakika bisikletle gidip bir o kadar da geri dönen okuyucularımız var. Her zaman yazıyorlar, haber veriyorlar ve destekliyorlar. Bindiğiniz taksinin şöförü okuyunuz çıkınca çok keyif alıyorsunuz.
Gazete yönetiminden ve okurlardan beklentileriniz nelerdir?
BirGün bence inanılmaz bir proje, ben onu bir gazete gibi görmüyorum, büyük bir ailenin oturma odası gibi, Türkiye’de bir benzeri olduğunu da sanmıyorum. Gazete yönetimi çevre duyarlılığı konusunda örnektir. Okurlardan beklentisi insanın sıkıcı olmaya başladığımız anda bizi uyarmaları. Umarım onlarda uyandırdığımız saygı ve sevgiyi hep koruyabiliriz
Medyada çevrenin ele alınış biçimi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’de medya bağımlıdır. Geleneği budur. Bunun dışına çıkamaz. Ekonomi için de böyledir, habercilik için de çevre için de. Belirli ekoller vardır ve gazeteciler buralardan yetişir. Ben gazeteci değilim kendimi Yıldırım Doğan’ın deyimi ile yazar-okur olarak görüyorum ve umarım da öyle kalırım. Medyada alışılmışın dışında bir çevre haberi görüyorsanız bunun altında bir şeyler aramak artık normalleşti, çoğu yazı bilim adamlarının görüşü alınmadan ajanslardan kopyalanıyor, bir bilgi kirliliği içinde gidiyor asla düzelme şansı yok. Son yıllarda sağ kesimden yazarların da çevre duyarlılığının arttığını görüyoruz bu çok doğal iki temel nedeni var bincisi pastadan pay kapmak ikinisi son 20 yılda artan doğada kutsallık arama modasının bir uzantısı. Doğal olaylarda olağanüstülük arayıp bunu ısıtıp sunarak rant elde etmeye çalışıyorlar. Sivrisinekteki mucize, arının kanadındaki sır gibi haberler ile. Doğayı işlevsel sevme alışkanlığı yarattığı için saçma buluyorum. Yani sivrisineğin bile görevi var ve biz onu korumalıyız anlayışı benim sevgi kavramımın çok dışındadır. Bunlar insan merkezli egoist yaklaşımlardır. Bu insanlar bir çiçeği sadece çiçek olduğu için sevemezler.
Takip ettiğiniz çevreci yayınlar/bölümler/köşeler var mı?
Yurt içinde ve dışında hemen her ciddi yazıyı takip ediyorum. Akademisyenlik meselğim de olduğu için bu bir parça da zorunluluk.
Evimiz Yerküre ile ilgili planlarınız, hayat geçirmek istedikleriniz nelerdir?
En çok istediğim şey daha genç ve hevesli yazarlara yer vermek, onların yazdıklarında doğa sevgisi gerçekten var oluyor, bağımsız ve içlerinden geldiği gibi yazabiliyorlar. Ben de onları okumaktan çok keyif alıyorum, evimiz yerküre okuyucuları da aynı keyfi alırlar ise harika bir iş yapmış oluruz.
Eklemek istedikleriniz...
Teşekkür ediyorum.
28 Mart 2009 Cumartesi
Evimiz Yerküre
Lise Eğitimimden sonra Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünü bitirdim. Ardından aynı bölümde yüksek lisans ve doktora yaptım. Halen de Uygulamalı Biyoloji Bölümü’nde Doçent olarak görev yapıyorum. Biyolog olmak zorlu bir hayatı gerektiriyor, çok seyahat ediyorum, uzmanlık alanlarım arılar, matematiksel biyoloji ve organik tarım konularında yoğunlaşıyor. Ayrıca uzun yıllardır sosyal davranış üzerine dersler de veriyorum. Çalışmalarımın büyük kısmını Avrupa ve Asya türleri üzerinde arılar konusunda yaptım. Akademisyenlik sorumluluk isteyen bir iş, çok fazla zaman alıyor ama öğrenciler ile birlikte olmak çok keyifli. Eşim de ekolog olduğu için hayat biraz kolaylaşıyor. Zamanımın çoğu yazmak ve dağlarda dolaşmak arasındaki koşuşturmada kaybolsa da bir şeyler üretmeye ve bunları paylaşmaya çalışıyorum.
Evimiz Yerküre'yi neden ve nasıl hayata geçirdiniz?
Evimiz Yerküre uzun süredir bilim sayfasında yazılar yazdığım Birgün’ün bir başka projesiydi. İsim babası Doğan Tılıç, kısa bir transfer görüşmesinin ardından bilim sayfasından çevre ve ekoloji sayfasına geçtim diyebilirim. Asistanlarımın ve dostlarımın yardımı ile bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Sayfayı yaparken kriterleriniz nelerdir?
Temelde tek bir kriterimiz var bilimsel doğruluk. Evimiz Yerküre’de yayınlanan her yazı bilimsel gerçeklere ve saygın bilimsel dergilerde basılmış yayınlara dayanıyor. Bizim sayfamızda kanılara ve safsatalara yer yok. Onun dışında her görüşe ve yaklaşıma çevre dostu olduğu sürece açık olmaya gayret ediyoruz. Türkiye’nin kaybettiği çok şey var daha da fazla kaybetmeden evimiz olan yerküreyi korumaya çaba harcıyoruz.
Okuyucu tepkilerini (olumlu/olumsuz) değerlendirir misiniz?
Tüm yazdıklarımız ve yayınladıklarımız bilimsel gerçeklere dayanıyor o nedenle galiba hiç olumsuz eleştiri almadım. Okuyuculardan inanılmaz destek gören bir sayfa evimiz yerküre. Bizim sayfayı okuyabilmek için köyünden 30 dakika bisikletle gidip bir o kadar da geri dönen okuyucularımız var. Her zaman yazıyorlar, haber veriyorlar ve destekliyorlar. Bindiğiniz taksinin şöförü okuyunuz çıkınca çok keyif alıyorsunuz.
Gazete yönetiminden ve okurlardan beklentileriniz nelerdir?
BirGün bence inanılmaz bir proje, ben onu bir gazete gibi görmüyorum, büyük bir ailenin oturma odası gibi, Türkiye’de bir benzeri olduğunu da sanmıyorum. Gazete yönetimi çevre duyarlılığı konusunda örnektir. Okurlardan beklentisi insanın sıkıcı olmaya başladığımız anda bizi uyarmaları. Umarım onlarda uyandırdığımız saygı ve sevgiyi hep koruyabiliriz
Medyada çevrenin ele alınış biçimi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’de medya bağımlıdır. Geleneği budur. Bunun dışına çıkamaz. Ekonomi için de böyledir, habercilik için de çevre için de. Belirli ekoller vardır ve gazeteciler buralardan yetişir. Ben gazeteci değilim kendimi Yıldırım Doğan’ın deyimi ile yazar-okur olarak görüyorum ve umarım da öyle kalırım. Medyada alışılmışın dışında bir çevre haberi görüyorsanız bunun altında bir şeyler aramak artık normalleşti, çoğu yazı bilim adamlarının görüşü alınmadan ajanslardan kopyalanıyor, bir bilgi kirliliği içinde gidiyor asla düzelme şansı yok. Son yıllarda sağ kesimden yazarların da çevre duyarlılığının arttığını görüyoruz bu çok doğal iki temel nedeni var bincisi pastadan pay kapmak ikinisi son 20 yılda artan doğada kutsallık arama modasının bir uzantısı. Doğal olaylarda olağanüstülük arayıp bunu ısıtıp sunarak rant elde etmeye çalışıyorlar. Sivrisinekteki mucize, arının kanadındaki sır gibi haberler ile. Doğayı işlevsel sevme alışkanlığı yarattığı için saçma buluyorum. Yani sivrisineğin bile görevi var ve biz onu korumalıyız anlayışı benim sevgi kavramımın çok dışındadır. Bunlar insan merkezli egoist yaklaşımlardır. Bu insanlar bir çiçeği sadece çiçek olduğu için sevemezler.
Takip ettiğiniz çevreci yayınlar/bölümler/köşeler var mı?
Yurt içinde ve dışında hemen her ciddi yazıyı takip ediyorum. Akademisyenlik meselğim de olduğu için bu bir parça da zorunluluk.
Evimiz Yerküre ile ilgili planlarınız, hayat geçirmek istedikleriniz nelerdir?
En çok istediğim şey daha genç ve hevesli yazarlara yer vermek, onların yazdıklarında doğa sevgisi gerçekten var oluyor, bağımsız ve içlerinden geldiği gibi yazabiliyorlar. Ben de onları okumaktan çok keyif alıyorum, evimiz yerküre okuyucuları da aynı keyfi alırlar ise harika bir iş yapmış oluruz.
Eklemek istedikleriniz...
Teşekkür ediyorum.