10 Temmuz 2012 Salı

Konya'da tarımı bitirerek insanlık tarihine geçebiliriz

Çatalhöyük- Konya
İnsanoğlunun, avcılık-toplayıcılıktan tarıma geçişiye ile birlikte yerleşik birimler de ortaya çıkıyor. Konya Ovası'nda bulunan ve tarihi 8000 yıl öncesine dayanan Çatalhöyük Neolitik kentinde tarım ve hayvancılık yapılmış. O dönemden karbonize olmuş bir şekilde günümüze ulaşan buğday tohumunun kızıl buğday olduğu belgeleniyor.  Bölge ekolojisine uygun yapılan tarım binlerce yıldır devam etmiş fakat TEMA'nın Marjinal Kurak Alanların Korunması için Rasyonel Fırsatların Projesi-CROP-MAL projesinin sonuçlarına göre toprağın ve suyun hor kullanılması sonucunda Konya Kapalı Havzası'nda 50 yıl sonra tarım yapılamayacak. 

Buğday ile koyun, gerisi oyun

Konya Havzası'nda kuru tarımdan sulu tarıma geçilmesiyle birlikte tarımsal faaliyetler için kendini yenilemesine fırsat vermeyecek ölçüde su tüketilir hale geldi. Bölgenin bitki desenine uygun olmayan ve su tüketimi yüksek mısır, ayçiçeği, şeker pancarı ve yoncanın üretilmesinin desteklenmesiyle son 10 yılda Konya Kapalı Havzası'nda sulu tarım alanlarının yüzeyi % 40 artmış. 1974-2009 arasında yeraltı su kaynaklarında 20-25 m civarında azalma gözlenmiş. Konya Karapınar'da yıllık yağış ortalaması 283,9 mm iken bölgede ağırlıklı olarak yetiştirilen şeker pancarının ortalama yağış gereksinimi 825 mm, net su ihtiyacıysa 705 mm. Konya Toprak Su'nun verilerine göre son yıllarda bölgede yağış miktarı uzun yıllar ortalamasına göre %10 oranında azalmış, 2006 ve 2007 üretim döneminde normal yıllardan %15 daha az yağış almış. Yetkililerin soruna bulduğu çözüm ise başka havzalardan Konya Havzası'na su taşımak. Akdeniz'e "boşa" akan sular tünellerle Konya Havzası'na taşınacak. 
Konya Ovaları Projesi (KOP) ile Göksu Havzası'ndan yılda 414 milyon m³  su getirilmesi planlanıyor.
Yarımoğlu Obruğu/Konya Karapınar

Obruklar artıyor 

Yeraltı sularındaki azalma bölgedeki obruk sorununu da etkiliyor. Özellikle Karapınar çevresinde 1977-2009 yılları arasında 13, 2006-2011 yılları arasında 22 çökme obruğu oluştuğu belirleniyor. Bölgede Obruk Platosu olarak adlandırılan alandaki yüzden fazla obruk doğal jeolojik süreçlerle oluşmuş.Son 10 yıldaki obruk oluşumunda %40 artış olduğu proje çerçevesinde bilim insanları tarafından saptanmış. 25 Temmuz 2012'de Çumra Postası'nda çıkan bir habere göre yeni bir obruk daha oluşmuş. 

Karapınar'da 50 yıldır erozyon ile mücadele ediliyor 

İç Anadolu'nun en kurak bölgesi Konya-Karapınar'da 1960'lı yıllarda aşırı otlatma, yoğun tarımsal faaliyetler ve rüzgar erozyonu yüzünden sosyal ve ekonomik yaşam durma noktasına gelmiş, Tarım Bakanlığı'nın ve yöre halkının destekleri ile başarılı çalışmalar yürütülmüş ve bölge mutlak koruma alanı olarak erozyon ile mücadelede dünyadaki çölleşme mücadelelerine veri sağlıyor. Konya kapalı havzasının özellikle Karapınar ilçesini içine alan bölge, Türkiye'nin rüzgar erozyon alanlarının %21'ini kapsıyor ve tarım alanlarının koruyucu kuşak ağaçlandırmalarla rüzgar erozyonu tehdidine karşı korunmasında 
önemli bir tecrübeye sahip

Örnektepe/
Konya Karapınar
Konya Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü (Karapınar Erozyonla Mücadele İstasyonu) çalışmalara öncülük yapıyor. Enstitü, 87 bin dekar alanda ağırlıklık olarak kuraklık ve çölleşme konusunda çalışmalar yürütüyor. TEMA Vakfı tarafından Karapınar’da 2006-2008 yıllarında yürütülen I-DESIRE Projesinin devamı niteliğinde olan CROP-MAL Projesi, Karapınar, Karaman ve Ereğli’de -çok disiplinli bir yaklaşımla oluşturulan, geleneksel arazi kullanımı yöntemlerinin geliştirilmesiyle-çölleşmeyi önlemeye ve azaltmaya yönelik bir proje. Projenin amaçları arasında toprak, su, bitki örtüsü ve iklim özelliklerinin ölçülmesi ve analizi,  mevcut arazi kullanımının iyileştirilmesi, bu sayede; toprağın verimli kullanımını sağlamak amacıyla doğru tarım ve hayvancılık yöntemlerinin, geleneksel ürün çeşitlerinin belirlenmesi ve bunların yerel halkla paylaşılarak, iyi üretimin sağlanması, çevreyle uyumlu alternatif geçim kaynaklarının geliştirilmesi var.
Mutlak Koruma Alanı
Konya Karapınar
Arazi Kullanım Modeli 

Konya Karapınar ve Ereğli ile Karaman’da ekonomi %80 oranında doğrudan tarıma dayalı. Bölgede toprak, su gibi doğal varlıkların tahrip olması, bölge halkını doğrudan etkileyecek.  Çok önemli tarımsal potansiyele sahip havzada tarım yapılamaz hale gelince bölgenin ve ülkenin gıda güvenliği zarar görecek.    Mitsui Çevre Fonu desteği ve Çukurova Üniversitesi işbirliği ile 2009-2012 arasında gerçekleştirilen bu proje çerçevesinde Konya Karapınar Mikro Havzası'na odaklanan Arazi Kullanım Modeli geliştirildi. Modeldeki öneriler şunlar.
 Sulu tarım yerine kuru tarım yapılmalı,

* Su tüketimi yüksek ürünler yerine kuraklığa dayanıklı ürünler seçilmeli,

* Aşırı su tüketiminden vazgeçilmeli, etkin ve sürdürülebilir sulama teknikleri benimsenmeli,

* Tarımda gübre ve kimyasal kullanımı azaltılmalı,

* Biyoçeşitliliği korumak için mikro havzada biyo rezerv alanları oluşturulmalı,

* Mera alanlarında mevcut geven türleri korunmalı.


El Sanatları Kurs Merkezi 
CROP-MAL projesi aynı zamanda yöre halkına alternatif geçim kaynakları yaratmaya çalışarak doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltmayı amaçlıyor.  Bölgedeki hayvancılık potansiyelinin yün üretimi için de büyük bir potansiyel oluşturduğu tespiti yapılarak unutulmaya yüz tutmuş geleneksel halı dokuma gibi el sanatlarını canlandırarak bölgedeki kadınlara da alternatif geçim kaynakları oluşturmak amaçlanıyor. Karapınar Kaymaklığı ve Halk Eğitim Merkezi'nin desteğiyle bir halı dokuma ve çini atölyesi açılmış.


İlgili linkler 



9 Temmuz 2012 Pazartesi

Türkiye’nin Üç Bölgesinde GDO Farkındalığı

GDO ifadesini duyanların araştırma yapılan bölgelerdeki dağılımı 

İnsan ve çevre sağlığına etkileri açısından tüm dünyada büyük tartışmalar yaratan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), gerek yasal mevzuat tartışmaları gerekse gıda güvenliği açısından bir süredir Türkiye gündeminde yer alıyor. Türkiye,  biyoçeşitliliğin korunmasına dair ulusal stratejilerin belirlenmesi, eylem plan ve programının oluşturulmasına dair Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne 1997’de imza atmasına rağmen 2010’a kadar Biyogüvenlik Kanunu’nu çıkarmadı. 1988 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca çıkartılan “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat” bu konudaki ilk yasal düzenlemeydi. Aynı yıl yerel Tarımsal Araştırma Enstitüleri, biyoteknoloji şirketlerinin genetiği değiştirilmiş mısır ve pamuk çeşitlerini Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde deneme ekimine aldılar. Kamuoyuna bu araştırmaların nerede ve hangi yöntemlerle yapıldığı açıklanmadı. Ayrıca deneme ekimleri sonucunda genetik bulaşma, ürün verimi veya tarım ilaçları kullanımının azalıp azalmadığına dair hiçbir açıklama yapılmadı. Ziraat Mühendisleri Odası’na göre 1998-2009 yılları arasında ABD, Kanada ve Arjantin’den 20 milyon ton genetiği değiştirilmiş soya, mısır ve pamuk ithal edildi. Hâlihazırda Türkiye’de GDO’lu ürünlerin ekimi yasak ama ithalatı Biyogüvenlik Kurulu’nun kararına bağlı. GDO’ların olası risklerine karşı tartışmaların genelde uzmanlarca yapılmasına rağmen, üreticilerin, tüketicilerin, doğa korumacıların ve bilim insanlarının uğraşları sonucu kamuoyunun geniş kesimleri tarafından ele alınmaya başlandı.

GDO konusu, insan ve çevre sağlığı, sürdürülebilir tarım, biyoçeşitlilik, tohum ve gıda egemenliği alanlarını yakından ilgilendiriyor ve yurttaşlar günlük hayatlarında tarımsal veya işlenmiş gıdalar üzerinden GDO kavramı ile karşılaşıyor. Bu araştırmada GDO kavramı Türkiye’de ne ölçüde biliniyor, hangi alanlarla ilişkilendiriliyor ve bölgesel farklılıklar mevcut mu sorularına yanıt aramaya çalışıyoruz.

Barış Gençer Baykan ve Burcu Ertunç

Araştırma notununu tamamına ulaşmak için tıklayınız

3 Temmuz 2012 Salı

Büyük Atlama 8 Temmuz'da


  2005 yılından beri Avrupa’nın birçok ülkesinde, nehirlerin ortak yaşamımız için vazgeçilmez değerini göstermek, nehirlerle tekrar bir araya gelmek için temmuz ayının ikinci Pazar günü aynı saatte nehirlere ve onların beslediği göl ve denizlere atlıyoruz.
Geçen yıl Alakır, Burdur, Halfeti ve Hasankeyf’te atladık, bu sene daha çok nehirde, daha kalabalık atlayalım, “Özgür Nehirler İçin” sesimizi daha çok duyuralım istiyoruz.

Siz de nehirlerin özgür sularına karışın!
Büyük Atlama (Big Jump), nehirlerin yaşaması için tüm Avrupa'da 2005 yılından bu yana Temmuz'un ikinci pazar günü aynı saatte binlerce insanın nehirlere atlamasıyla gerçekleşen bir etkinlik. Geçtiğimiz yıl Büyük Atlama Avrupa’nın birçok ülkesinde 115 farklı alanda düzenlendi.
www.rivernet.org/bigjump

Büyük Atlama-İstanbul
 8 Temmuz 2012 Pazar 
Buluşma:  14:00 Burgazada İskele
Etkinlik: 16:00 Burgazada Kalpazankayalar
Facebook etkinlik sayfası:  http://www.facebook.com/events/350775138323849/ 
İstanbul İletişim: Mithat Marul- 0555 640 21 77 - mithatmarul@gmail.com

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kızıl-Yeşil Alternatifler İstanbul’da

 Türkiye’den Yeşil ve Sol; Fransa’dan Les Alternatifs, Mouvement des Objecteurs de Croissance ve Gauche Anticapitaliste; İngiltere’den Alliance for Green Socialism; İspanya’dan Los Alternativos - Alternativa Roja y Verde ve Brezilya’dan (Grupo de Contacto RAGA/Brezilya) 5-8 Temmuz 2012 tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi,Yabancı Diller Yüksek Okulu, Maçka Kampüsü’nde bir araya geliyor. Buluşmanın iki amacı var. Birincisi kızıl ve yeşil gündem arasındaki ilişkileri, iki kültür arasındaki gerilim noktalarını ve yanısıra doğal bağlantıları incelemek. İkincisi de bilgi alışverişinin ve kampanya taktiklerinin paylaşımını ve sınırlar ötesi gerçekçi bir dayanışmayı sağlayacak kızıl ve yeşil bir ağ kurmak. Buluşmaya çeşitli politik örgütlerden delegeler, sendikacılar, alternatif medya eylemcileri, araşatırmacılar ve bireyler katılacak.

Kızıl ve Yeşil Alternatifler Buluşması büyük buluşmalar yerine aktivistler arasından  değişimi olanaklı kılacak küçük bir buluşmalar öngörüyor .“Tanıklık” başlığında :mücadeleleri,taktikleri, zafer ve yenilgileri anlatmak , “Analiz”başlığı altında olup bitenler üzerine bir değerlendirme yapmak ve sürece müdahele olanaklarını tartışmak, ve “Kampanya”:uluslararası kampanyalar başta olmak üzere, yöntem ve kampanya önerilerini dinlemek hedefleniyor.

Atölyeler aşağıda ki beş dikey ve beş yatay tematik üzerinden gidecek. Programı şu linkten inceleyebilirsiniz.


Temalar: 
Enerji : 
Örnek : enerji ihtiyaçları; kaya gazı, nükleer, peak oil.
Su ve Toprak :  
Örnek : Global perspektif; gıda üretimi, endüstriyele karşı yerel; su ürünleri; toprak verimliliği; suyun özelleştirilmesi; su sorunu
İktidar :  
Örnek: Demokrasi (1848-2012?); özyönetim; katılımcı demokrasi, devlet; erkek egemenliği; özgürlük
Küresel Isınma ve Kirlilik :  
Örnek : Küresel uyarı olguları ve etkisizlik; sellerin bilançosu; gıda bilançosu, iklim mültecileri, kirlilik.
Büyük Sermaye Projeleri :  
Örnek : Barajlar, havaalanları, yol ve demiryolu,enerji, kentsel dönüşüm, madenler
Ve beş yatay perspektif : 
Küçülme ve tüketim :  
Örnek : Bize satılan şeyler, tüketime bağlı mutluluk miti, metalaştırma ve parasallaşma, sınırsız büyüme, ne üretmeliyiz , yerel ekonomi
Adil Bölüşüm : Kuzey & Güney :  
Örnek : Tüketim ve kaynakların aritmetiği, emperyalizm ve sömürgecilik, kuzey ve güneyin meselelerini / kampanyalarını bağdaştırma, yerlilerin mücadeleleri, kadınlar, azınlıklar
Kamu Malları ve Dışsallıklar :  
Örnek: Kapitalistlerin dışladıkları, doğal kamu malları : hava, su, sağlık, eğitim, toprak ; kamu mallarının özelleştirilmesi
İlerleme, Doğa, Yerli ve Yerel Bilinç :  
Örnek : Yıkıcıve insanlık dışı bir şey olarak ilerleme, insanlar ve doğal ekosistem, ekolojik servisler , bioçeşitlilik, kaynaklar : dünyayı soymak, yerli ve yerel bilinç, insanca yaşam koşullarına muhtaç olmama, mutluluk.
Mücadele Araçları :
Örnek: protesto, sivil itaatsizlik, bizim olanı geri alma ya da savunma, kitlelerin eğitimi, kollektif çalışma, seçimler, internet.
Bütün etkinliğe sirayet etmiş 3 ana fikirle beraber :
Kızıl ve/ya Sol :  
Örnek : karşılıklı dayanışma, sol meselelere yeşil bakış açısıyla yaklaşım, yeşil meselelere sol bakış açısıyla yaklaşım.
Görme Biçimleri :
Örnek : Toplumsal Cinsiyet, etnik gruplar, cinsel yönelim.
Sözcükler/Kavramlar :
Örnek : Başka anlamlara geldiği için yanlış anlaşılabilen kelimeler, aynı anlama gelen farklıkelimeler, bazı kültür ve dillerdeki anlamları sebebiyle kullanılmaması gereken sözcükler, ülkelerin siyasi geçmişlerinden kaynaklanan politik kavram farklılıkları.






25 Haziran 2012 Pazartesi

Tema, Dünya’da Bir İlki Başardı


TEMA Vakfı, BM Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası Önderliğinde Dünya’da İlk Kez Verilen Land for Life Ödülü’ne Layık Bulundu

TEMA Vakfı, 20’ci yaşını BM Çölleşmeyle Mücadele Sekreteryası önderliğinde Dünya’da ilk kez verilen Land for Life - Yaşam İçin Toprak Ödülü ile kutluyor. TEMA Vakfı Land for Life Ödülü’ne, 20 yılda toprakları koruyan Mera ve Toprak yasalarının hazırlanmasında ve yasalaşmasında üstlendiği aktif rol, savunuculuk çalışmaları kapsamında öncelikli olarak tarım ve orman alanlarının korunması adına açtığı ve müdahil olduğu 152 davanın 79’unu kazanması, sonuçlanan davalarında %75 oranında başarı elde etmesi, uyguladığı örnek nitelikteki kırsal kalkınma projeleri, 10 milyonu aşkın fidan dikilmesini ve 690 milyon meşe tohumu ekilmesini sağlaması ile ülke genelinde 450.000’i aşkın gönüllüye ulaşması sonucunda layık bulundu.

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası UNCCD, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nde, Rio’da TEMA Vakfı’nın Dünya’da ilk kez verilen Land for Life - Yaşam İçin Toprak Ödülü’ne layık bulunduğunu açıkladı. Ödül Töreni, BM Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası UNCCD tarafından Aralık ayında Katar’da düzenlenen toplantıda yapılacak.

Land for Life Ödülü, günümüz ve gelecek kuşakların esenliği için toprağın sağlığı ve verimliliğini güvence altına alan, sürdürülebilir arazi yönetimi ya da dikkate değer politik liderlik, politika, iş, savunuculuk kampanyaları ya da bilimsel araştırma yoluyla arazi bozunumu ile mücadele eden ilham verici insiyatiflerin ödüllendirilmesi amacıyla verilmeye başlandı.

Konuyla ilgili açıklama yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü M. Serdar Sarıgül, “TEMA Vakfı, toprakların ve doğal varlıkların korunması için 20 yıldır istikrarlı bir şekilde mücadele ediyor. BM Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası önderliğinde toprağa yani yaşama sahip çıktığımız için böylesine önemli bir ödüle üstelik de kuruluşumuzun 20. yılında ve ülkemizi temsil ederek layık bulunmak bizler için son derece motive edici ve gurur verici” dedi.

TEMA Vakfı, erozyon ve çölleşme tehlikesine karşı toplumsal duyarlılığı ve farkındalığı arttırmak üzere çalışan gönüllü bir kuruluştur. Ülke genelinde yaklaşık 450.000 gönüllüsü vardır. Bugüne kadar, Mera ve Toprak Kanunlarının yasalaşmasını sağlamıştır, son dönemde Su Yasası'nın çıkarılmasına odaklanmıştır. Vakıf, doğa koruma adına açtığı, müdahil olduğu 79 davayı kazanmış, yaklaşık 10 milyon fidanı ve 690 milyon meşe palamudunu toprakla buluşturmuş, 152 kırsal kalkınma, koruma ve ağaçlandırma projesini hayata geçirmiştir.

Toprak Yaşamdır                                                                                                                        TEMA Vakfı

22 Haziran 2012 Cuma

Kahire'de Kentsel Dönüşüm

İMECE- Toplumun Şehircilik Hareketi,  25 Haziran Pazartesi 2012 günü Princeton Üniversitesi Siyaset Bölümü’nde doktora öğrencisi olan Sarah El-Kazaz’ın katılımıyla “Kahire’deki Güncel Kentsel Dönüşüm Süreçlerinin Ekonomi Politiği” başlıklı bir bir söyleşi düzenliyor. Saat 19:00'da Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 4. Kat Nurettin Yalçın Sınıfı'nda gerçekleşecek etkinlikte El-Kazaz, Kahire’de kentsel dönüşüm süreçlerini şekillendiren ana yönetsel ve iktisadi yapılar ve bu yapıların tarihsel gelişimini; Kahire kentsel dokusuna büyük ölçekli müdahale örnekleri üzerinden bu yapıların nasıl işlediğini; ve devrim sonrası Kahire’sinde kentsel yönetimin olasılıklarını katılımcılarla paylaşacak. El-Kazaz, çalışmasını tarihi mahallelerde yenileme amaçlı büyük ölçekli müdahaleler üzerinden Kahire ve İstanbul’daki kentsel dönüşüm süreçlerinin karşılaştırması üzerine kuruyor ve şu anda saha çalışmasının İstanbul ayağını gerçekleştiriyor. http://www.toplumunsehircilikhareketi.org/
 
Tarih: 25 Haziran 2012 Pazartesi
Saat: 19.00
Yer: Makine Mühendisler Odası İstanbul Şubesi 4. Kat (Nurettin Yalçın Sınıfı)
Adres: Katip Mustafa Çelebi Mah. İpek Sk. No:9/2 Beyoğlu- İstanbul


12 Haziran 2012 Salı

Yeşil Ombudsmanlar

Gelecek Kuşakların Haklarını Kim Koruyacak? Yeşil Ombudsmanlar

Ne yazık ki doğanın kendi haklarını savunabilecek mekanizmaları yok ama çevre hukukçuları, doğanın ve gelecek kuşakların haklarını korumak için emanetçilerin ve vekil öznelerin tayin edilebileceğini savunuyorlar. Çevre Ombudsmanlığı ya da Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı olarak adlandıralabilecek bu uygulamalanın ilk örneği 2008 yılında Macaristan’da uygulanmaya başlandı ve Macaristan Parlamentosu’nun 2/3 çoğunluğuyla çevre hukukçusu Dr. Sándor Fülöp, altı yıllığına “Gelecek Kuşaklar için Parlamento Komisyoneri” seçildi.

 Sürdürülebilirlik tartışmalarında gelecek kuşakların haklarına ve ihtiyaçlarına sıkça gönderme yapılır. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun sürdürülebilir kalkınma tanımına göre: “İnsanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir” (1987). Peki, gelecek kuşakların haklarını ve gereksinimlerini nasıl belirleyeceğiz? Dört, beş veya yedi yıllık seçimlerle belirlenen siyasal sistemlerimiz üç dört kuşak sonrasının ihtiyaçlarını hangi mekanizmalarla dikkate alacaklar. Tükenen doğal kaynakların, artan karbon ayakizimizin karşısında gelecek kuşaklara bırakacağımız dünyayı bugünden yasal veya anayasal sistem içinde belirleyebilir miyiz? Son yıllarda, günümüzde alınan ekonomik ve politik kararların gelecek kuşakların haklarını gözetmesini sağlayacak çeşitli girişimler ortaya çıkmaya başladı. Çevre Ombudsmanlığı ya da Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı da unlardan biri. Kamu Denetçisi, Bağımsız Denetçi, Kamu Hakemi veya Uzlaştırıcı adlarıyla Türkçe’ye çevirebileceğimiz ombudsmanlık kurumu birçok ülkenin siyasal sisteminde yer alsa da gelecek kuşakların temel ihtiyaçlarını gözetmek için ele alınması oldukça yeni. Macaristan’da 2008’de hayata geçirilen Ombudsman for Future Generations (A jövő nemzedékek ombudsmanja- Gelecek Kuşaklar Ombudsmanı) halihazırda dünyadaki sayılı örneklerden biri.

Yazının devamı EKO IQ dergisinin 18. sayısında



8 Haziran 2012 Cuma

Sergi: “Marmara’da hayat var, şimdilik


Adalar Müzesi “Marmara’da hayat var, şimdilik” isimli sergisi ile denizlerin kirlenmesi ve canlı yaşamının yok olmasına dur diyebilmek için Adalar’dan İstanbul’a ve tüm kentlere bir çağrıda bulunuyor…

Bir zamanlar büyük balığın, küçük balığı kovalaması ile oluşan mükemmel besin zincirinin tüm halkaları teker teker koptu ve denizin dengeleri alt üst oldu.  Uskumru sürüleri kayboldu; onları takip eden torik ve lüferler azaldı... Adalar Müzesi, Marmara Denizi’nde hala farklı canlıların yaşamlarını sürdürdüğünü göstermek ve bu doğal hayatın özenle korunması gerektiği bilincini yaygınlaştırmak için 17 Haziran’da deniz yaşamını anlatan sergisini ziyarete açıyor. Sualtı fotoğrafçısı ve dalış eğitmeni Ateş Evirgen ile dalgıç Serço Ekşiyan’ın küratörlüğünü üstlendiği sergi, Adalar’ın çevresinde yapılan dalışlarda çekilen fotoğraflar ve videolardan oluşuyor.

Marmara Denizi barındırdığı fauna ve flora çeşitliliği açısından yerküredeki birçok denizden daha ayrıcalıklı bir özellik taşıyor. Fakat metropolleşme sürecinden kaynaklanan kirliliğin yanı sıra Tuna Nehri kanalıyla taşınan atık malzemeleri nedeniyle Marmara Denizi’ni besleyen İstanbul Boğazı’nın da nefes alması zorlaştı. Sadece Çanakkale Boğazı ile beslenen ile Marmara Denizi’nin geri dönülmez bir yola girdiği düşünülüyor.

Sergi, seksen renkli denizaltı fotoğrafının yanı sıra, deniz kirliliğini gösteren ve uzmanlar, Adalılar ile Adalı balıkçılarla yapılan görüşmelerden oluşan videolardan oluşuyor. Ayrıca, müzenin kalıcı bölümleri içerisinde İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin katkıları ile Marmara Denizi’nde kirlenme, yok olan türler, kabuklular, Adalar’ın oluşumundan bu yana canlılar anlatılıyor. MAREM (Marmara Environmental Monitoring Project) desteği ile Marmara Denizi’nin foseptiğe dönüşmesine karşı alınabilecek önlemler konusunda da başta Adalılar olmak üzere herkesi denizleri korumaya çağıran Adalar Müzesi bu çalışmasında Greenpeace ve TÜDAV (Türk Deniz Araştırmaları Vakfı) ile de işbirliğine başlıyor. Bu sergi ile birlikte Marmara’nın tanınması ve korunması konusunda çalışmalara hız kazandırmak hedefleniyor.

Serginin devamı olarak, Marmara Denizi balık türlerini içeren bir gösterim ile internet sitesinde yer alan indeksin geliştirilerek proje olarak sürdürülmesi planlanıyor.

Müze’de çocuk atölyeleri
Heybeliada iskele alanında açılacak olan sergide yaz ayları boyunca çocuklarla çeşitli atölyeler gerçekleştirilmesi de planlanıyor. Çocuk atölyelerinden başlıklar şu şekilde;

Köpekbalığından korkulur mu?
Denizanası ne renk?
Sen hiç deniz yıldızı gördün mü?
Denizatına binilir mi?
Denizatı balık mıdır?
Yunuslar balık mıdır?

17 Haziran 2012 tarihinde sanatseverlerin beğenisine açılacak “Marmara’da hayat var, şimdilik” sergisi Ekim ayına kadar ziyaret edilebilecek.

Serço Ekşiyan
1954 yılında İstanbul’da doğan Serço Ekşiyan, su altına olan ilgisiyle küçük yaştan beri dalış yapmaktadır Çocukluğunu Ada sahillerinde dalış ile geçiren Ekşiyan, ilerleyen yıllarda Mykonos Adası’nda ve Bodrum'da dalış turizmi ve eğitmenlik gibi farklı su altı işleri yaptı. Yıllar içinde su altında oluşan olumsuzlukları videoya kaydetti.  Çektiği filmleri gerektiğinde İstanbul Üniversitesi ile çeşitli çevre örgütleriyle her zaman paylaştı ve bıkmadan denizlerin kirlenmesini anlattı. Adalar Müzesi kuruluş çalışmalarına destek verdi. Marmara Denizi’nin kirlenmesi ve kay-kay (müsilaj) konusunda çektiği filmi müzede gösterilmektedir.

Ateş Evirgen
1956 yılında Ankara doğan Evirgen, 1979 yilinda İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Temmuz 1977’de Caddebostan Balıkadamlar Kulübünde kursiyer olarak aletli dalışa başladı. 1982 yılında ise su altı fotoğrafçılığına başladı. 1993 yılında PADI O/W Scuba Instructor sertifikasını alarak dalış eğitmenliğine gecti. 1996’da Su altı Dünyası / Marine Photo dergisini hayata geçirdi. Su altı fotoğrafı çekmek için Türkiye denizleri dışında Güney Afrika, Mozambik, Galapagos, Kosta Rika, Kuzey Kutbu, Antarktika, Maldivler, Endonezya, Kızıldeniz, Mikronezya gibi dünyanın birçok dalış bölgesinde dalışlar yaptı. Alanında farklı yayın türlerinde makaleleri ve fotoğrafları yayınlandı. 2007 yılında “Fotoğraflarla Türkiye Deniz Balıkları” isimli bir kitap yayımladı. 1992 yılında İstanbul'da; 1993 yılında Bursa'da olmaz üzere “Kişisel Su Altı Fotoğrafları Sergisi” açtı.

Adalar Müzesi hakkında
www.adalarmuzesi.org
Adalar Müzesi, İstanbul’un ilk kent müzesidir ve Adalar Vakfı - Adalar Belediyesi ortaklığıyla 2010 yılında açılmıştır. İstanbul Adaları’nın tarihini, bugününü ve geleceğini anlatan, sahip olduklarını biriktiren, koruyan ve yarına aktaran Adalar Müzesi, iki farklı mekanda 800 m2 kapalı ve 1300 m2 açık alana sahiptir. Müze kurulduğu 2010 yılından bu yana yedi tematik sergiyi ziyaretçilere sundu. Müze bünyesinde,  kalıcı koleksiyonların sergilendiği ana bölümlerin yanısıra, yıllık sergilerin yapıldığı biri açık diğeri kapalı iki ayrı sergi alanı, arşiv, müze dükkanı, atölye, cafe ve kültürel etkinlik alanları bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi, müze bölümleri, yıllık sergiler ve etkinlikler için: www.adalarmuzesi.org

Ayrıntılı bilgi için:
Murat Devres
0542 414 83 94
info@adalarmuzesi.org
www.adalarmuzesi.org

7 Haziran 2012 Perşembe

Kıtalararası Bisiklet Gezisi


Bisikletliler Derneği’nin 2001 yılından bu yana 6. kez düzenlediği “Dünya Çevre Günü Kıtalararası Bisiklet Gezisi” bu yılı 10 Haziran 2012 Pazar günü yapılıyor. Her yaştaki bisiklet kullanıcısına açık ve ücretsiz olan   ttkinlik Taksim’den başlayacak ve , Şişli, Mecidiyeköy, Balmumcu, 1. Boğaz Köprüsü, Nakkaştepe kavşağı Beylerbeyi, Üsküdar, Harem’de sona erecek..Katılımcılarının KASK takması zorunlu olup, bisikletinin frenlerinin tam olarak çalışıyor olması gerekiyor. Ortalama 15 km kızla yapılacak gezide sürat yapılmasına zin verilmiyor
Dernekten yapılan açıklamada şöyle deniyor. ”Etkinlik başlangıç alanında tüm bisikletlerin güvenli bir sürüş için ikili sıra olmasını rica ediyoruz ayrıca sıraya girenlere çekiliş numarası ve 1000 adet kadar tişört, biletlik dağıtılacaktır, bitiş alanında ise çekiliş ile Şanslı 5 katılımcıya CARRARO marka MTB bisikletler armağan edilecektir.Ayrıca Harem de başka süprizler bisiklet severleri bekleyecektir. Gezi süresince tehlikeli bisiklet kullanan sürat yapan uyarıları dinlemeyen, tehlike yaratan kullanıcıların çekiliş numaraları iptal edilecektir, Katılımcıların, bisiklet konusundaki dilek ve isteklerini içeren döviz ve plaka takmalarını arzu ediyoruz. Taksim de 09:00 buluşma başlayacak, start'ın ise 10:00 da verilmesi planlanmaktadır.
Ayrıntılar için

6 Haziran 2012 Çarşamba

EKO IQ'nun 18. sayısı çıktı


Bayramiç Tohum Takas ve Yerel Ürün Şenliği’nin Ardından
Türkiye’nin ekolojik tarımsal kalkınma alanında ilk mucizelerinden birini gerçekleştirmeye aday olan Bayramiç’e dikkat!

Enerji ve Çevrede Yeni Gelişmeler
Dünyanın önde gelen araştırma ve danışmanlık kuruluşlarından Frost&Sullivan enerji sektörünü mercek altına aldığı araştırmasında 2012 küresel enerji ve çevre pazarına ilişkin üç öngörüde bulunuyor. Detaylar EKOIQ’da.

Hayat Ağacı, Bilgi Ağacı, Darağacı
Hayat ağacının farklı çağlarda ve farklı toplumlarda karşımıza çıkması, efsanelerden hikâyelere geçmesi, şairleri ve yazarları cezbetmesi aslında kimseyi şaşırtmamalı. Heyzen Ateş yazdı.

Rio+20 Konferansı’na Genel Bir Bakış
Rio+20 Zirvesi’nin önümüzdeki dönem için önemli bir fırsat olacağını düşünen, Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Direktörü Sibel Sezer, Zirve’nin politik düzeydeki bir belgeyle sonuçlanabileceğini söylüyor.

“Çevreci Değilim ama Çevrecilik Bana Kaldı”
Heybeliadalı Süleyman Durmuş talebelerden vicdani retçilere, askerlerden sporculara kadar herkesi ortak bir çevre hareketinde buluşturmayı başarmış. “Zor Temziledik” hareketini dinlemek üzere soluğu Heybeliada’da, Süleyman Durmuş’un yanında aldık.

Yaşamak için Kaçanlar: Ekolojik Mülteciler
İlk kez 1976’da Lester Brown’un bir makalesinde telaffuz edilen Ekolojik Mültecilik önümüzdeki dönemde daha fazla gündeme gelecek gibi görünüyor.

“Yaşamın Muazzam Karmaşıklığını Anlamak”: Ernst Callenbach
Yeşil literatürün önde gelen yazarlarından olan ve geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Ernst Callenbach, Ekotopya romanıyla ekoloji alanına yeni bir soluk vermiş öncü yazar ve düşünürlerden biriydi.

Gelecek Kuşakların Haklarını Kim Koruyacak? Yeşil Ombudsmanlar
Çevre hukukçuları doğanın ve gelecek kuşakların haklarını korumak için vekil öznelerin tayin edilebileceğini savunuyor. Çevre Ombudsmanlığı ya da Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı olarak adlandırılabilecek uygulama ilk kez Macaristan’da uygulandı.

Deniz Bitti(mi)?
Denizlerde neler oluyor? Dünya denizlerinde yaşam bitiyor mu, yoksa söylenenler yalnızca felaket senaryoları mı? Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı yazdı.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Küresel Bir Standardizasyon Olarak REAP
KOBİ’ler büyük ölçekli işletmelerin de ilk alım yaptıkları şirketler haline dönüşüyorlar. Onlara bu konuda en büyük desteği verense, BM Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) Sorumluluk Sahibi Girişimcinin Başarı Programı REAP’ten geliyor. 

Dünyanın İlk Odun Bazlı Biyodizel Biyorafinerisi
UPM, Finlandiya’nın Lappeenranta şehrinde ham Tall yağından biyoyakıt üretecek bir biyorafineri projesine yatırım yapıyor.

 Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette,www.idefix.com , www.kitapyurdu.com ve www.hepsiburada.com adreslerinden de temin edilebiliyor

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...