19 Ekim 2010 Salı

Türkiye'de Enerji Verimliliğinin durumu ve Yerel Yönetimlerin Rolü

Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği'nin düzenlediği,“Türkiye’de Enerji Verimliliğinin Durumu ve Yerel Yönetimlerin Rolü” başlıklı raporunun sunulduğu toplantı 9 Ekim 2010 günü İstanbul Beyoğlu'nda gerçekleştirildi.

Yeşilgüç Enerji ve Çevre Danışmanlığı şirketinden Tülin Keskin ve Marmara Belediyeler Birliği danışmanı Halil Ünlü tarafından hazırlanan rapor, Heinrich Böll, Avrupa Birliği Politikaları Enstitüsü,Center for Monitoring and Evaluation (Sırbistan), Center for Ecology and Energy (Bosna Hersek) ve Center for Progressive Technologies (Çek Cumhuriyeti) ile ortaklaşa yürütülen "STK'ların ve Belediyelerin Enerji Verimliliği Kapasitelerini ve Networklerini Güçlendirmek” başlığı adı altında Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen 2 yıllık projenin ilk çıktısı olarak sunuldu.

Açılış konuşmasını yapan Heinrich Böll'den Ulrike Dufner, dört ülkede yürütülen bu projenin amacının enerji verimliğiliğini karar vericiler ve kanaat önderleriyle tartışmak olduğunu söyledi ve enerji verimliliğine ilişkin uygulamalarda belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının başlıca paydaşlar olduğunu vurguladı. Toplantının moderatörlüğünü üstlenen Yeşiller Partisi eş sözcüsü Ümit Şahin Türkiye'de, enerji verimliliği gibi alanlarda Türkiye'nin durumunun genelde yurtdışındaki projeksiyonlardan elde edildiğini; bu raporun Türkiye'ye özgü veri ve altyapı oluşturması açısından bir örnek teşkil ettiğini söyledi.

Raporun "Türkiye'de Enerji Verimliliği" bölümünü yazan Tülin Keskin sunumunda geniş bir perspektiften Türkiye'nin enerji dengesini ve enerji verimliliğini değerlendirdi. Türkiye'nin birincil enerji tüketimi %100'den fazla artığını ve bu artış ile OECD ülkelerinde ilk sırada olduğunu belirten Keskin, 2008 yılında 106 milyon TEP olan birincil enerji tüketiminin 2009'da eknomik kriz ile birlikte 99.5 milyon TEP'e düştüğünü ve enerji ithalatının 20 milyar azaldığını ekledi.
Keskin’in sunumundan bazı önemli veriler ve saptamalar:
2008 yılında ülkede enerji talebinin %92’si fosil yakıtlardan (%32 doğalgaz, % 30 petrol, %30 kömür) oluştu.
Türkiye’de enerji talebi artıyor ama enerji üretimi görece sabit kalıyor. Türkiye % 73 oranında ithal enerjiye bağımlı.
2008 yılında yerel enerji üretiminin %57 kömür iken rüzgarda %1,5 seviyesine yeni ulaşıldı. Hidroliğin payı ise % 17.
Türkiye’de 170 kin konut jeotermal enerji ile çalışıyor ve 5 milyon kişiye ulaşabilecek potansiyel var
Türkiye’de 13 milyon güneş kollektörü var ama sadece sıcak su için kullanılıyor.
2007 toplam nihai enerji tüketiminin %39’u sanayiden, %36’sı konuttan, %20’si ise ulaşımdan kaynaklanıyor. Ekonomik kriz halkın enerji tüketimini vurmadı, sanayiyi vurdu. Konutlarda enerji tüketimi arttı.
Enerji Verimliliği Kanunu 2007’de çıktı. Eğitim-bilinçlendirme faaliyetleri başladı. Kobilere ve endüstriyel kuruluşlar için sınırlı hibe programları mevcut
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’nün “Enerji Verimliliği, Statüsü ve Gelecek Planlaması” dökümanında endüstride %15, inşaat sektöründe % 35 ve ulaşım sektöründe % 15 asgari enerji tasarrufu potansiyeli belirtilmiş. Tülin Keskin bu rakamaların alt eşikler olduğunu ve daha üzerine çıkabileceğini vurguladı (Konutta %50-60 oranında)
Enerji Verimliliği aynı zamanda bir istihdam alanı. 8 milyon binanın 2017’ye kadar enerji kimlik belgesi alması iş alanı yaratacak.
Türkiye için enerji tasarrufu önerileri
Enerji politikalarındaki arz yanlı bakış değişmeli
Karbon emisyonu azaltım senaryosu, enerji verimliliği ile ilişkilendirilmeli
Enerji verimliliği hedefleri ve stratejileri belirlenmeli
Enerji verimliliğinin teşvik edilmesi
Belediyeler enerji verimliliği politikalarında aktif rol olmalı.


Marmara Belediyeler Birliği danışmanı Halil Ünlü raporda yazdığı “Enerji Verimliliği ve Yerel Yönetimler” başlıklı bölümü sundu. Ünlü, dünya nüfusunun yarısının kentlerde ve 2010 kent nüfusunun %75’inin ise düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşadığını belirterek konuşmasına başladı.
Ünlü’nün sunumundan bazı önemli veriler ve saptamalar:
Uluslarararsı Enerji Ajansı'nın verilerine göre dünya enerji tüketiminin %60 ile 80'i kentlerde gerçekleşiyor.
Türkiye’de 2008’de nüfusun %75 kentlerde belediye sınırları içinde. Bu da 53, 6 milyon kişiye denk geliyor.17.9 milyon kişi de kırsal kesimde yaşıyor.
Karbon emisyonlarının %80’i, fosil yakıtlardan geliyor.
Kentlerde binalar (sanayi tesisleri, işyeleri, konutlar) seragaza etkisi yapan en önemli kaynağıdır.
Sürdürülebilir kentler 3-E kuralı vardır: Ekoloji, Ekonomi, Eşitlik
Eko kent: kısa mesafelerin kenti olarak da bilinir. Ulaşımda öncelik sırası şöyledir: Yaya, bisiklet, topluma taşıma ve motorlu araçlar

Kent yönetiminde belediyelerin enerji verimliliğinde üstlenebileceği roller nelerdir?
Enerji verimliliğinde başarıda temel odaklar kentler olmalı
Belediyeler kentsel hizmetlerin sunucusudurlar. Planlama, imar, ruhsatlandırma, altyapı konut, ulaşım gibi
Belediye kentin enerji envanterine göre planlama yapmalı, şeffaf olmalı.
Tüzel kişiliği ve bütçesi olan belediyeler tüketim ihtiyaçlarında yeşil alım yapabilir, konut projelerinde enenrji verimliliği dikkate alabilir.
Örneğin TOKİ, ihale ettiği yapım ve onarım işlerinde enerji verimliliği şartı koyabilir.
TOKİ kendi bina ve tesislerinde enerji verimliliğini sağlayabilir.
Ulaşım araçlarında temiz enerji kullanılabilir.
Suyun tasarruflu kullanımını sağlanabilir..
Yaya ve bisiklet yolları ve toplu taşıma olanakları arttırılabilir.Enerji Verimliliği konusunda halkı bilinçlendiri etkinlikler ve eğitici faaliyetler organize edilebilir.
İstanbul da 10 bin kamu binası var, bunların 1000’i belediyeye ait. Bunlara yönelik bir enerji verimliliği programı geliştirebilir.
Kentlerin toplam enerji tüketimi ve tasarruf potansiyelleri, yenilenebilir enerji potansiyeli belirlenmeli
Yerel bazda uygulanabilir enerji verimliliği politikaları, yenilenebilir enerji programlarıyla uyumlu hale getirilmeli

Kaynak:
Türkiye’de Enerji Verimliliğim Durumu ve Yerel Yönetimlerin Rolü (2010) M. Tülin Keskin & Halil Ünlü, Heinrich Böll Stiftung Derneği Tükiye Temsilciliği








18 Ekim 2010 Pazartesi

Moda Sahili'ne Hançer

Dev “Corner Otel”e Hayır Platformu, Moda sahilinde hızla yükselen Corner Otel özelinde İstanbul’da hızla devam eden İmar Rantları’na karşı 23 Ekim 2010 Cumartesi günü Kadıköy İskele Meydanı, Atatürk Anıtı önünde bir basın açıklaması yapacak. Tüm Kadıköylüler ve İstanbullular davetli.
Saygılarımızla,
Kerem ATEŞ
Platform Basın Sözcüsü

8 Ekim 2010 Cuma

Çevrecinin Paradoksu

Neden çevresel sıkıntılarımız daimi olarak artarken, insan refahı dünya çapında iyileşiyor?

Yazı: Leo Hickman
Çeviren: Deniz Aytekin
3 Eylül 2010 Guardian


Son günlerde –özellikle buralarda– petrol ve su rezervlerinin tükenmesi, ormanların yok oluşu, kaynakların tükenmesi ve bu gibi sorunlardan yakınan birçok konuşmacıya şahit olsak da bu kişilere sunulan hazır cevaplardan biri de yaygın olarak bilinen adıyla ‘Çevrecinin Paradoksu’.

Tartışma şöyle: ‘Neden kaynakların tükenmesine ve ekosistemlerin düşüşe geçmesine rağmen insanlığın refahı dünya çapında yükselişte?’

Rasyonel İyimser isimli kitabın yazarı Matt Ridley gibi insanlar, çevrecilerin insanlığın içinde bulunduğu durum hakkında gereğinden fazla karamsar olduklarını savunuyorlar. Sonuçta biz becerikli, uyum sağlayabilen, oldukça zeki bir türüz ve şu an önümüze sunulan endişelerin üstesinden gelmenin de ötesine geçebiliriz (tabii kendimizi serbest pazar baskısından kurtarabilirsek).

Bu görüşün tam karşısında ise Çöküş adlı kitabın yazarı Jared Diamon gibi düşünenler var. Onlara göre önceden var olmuş ve aşırı kaynak tüketimi nedeniyle doğal kaynaklarını tüketip tarih sahnesinden silinen geçmiş uygarlıklardan ders almalıyız.

BioScience dergisinin son sayısında bu paradoksu inceleyen muhteşem bir makale bulunuyor (Scientific American): Çevrecinin Paradoksunu Çözmek. McGill Üniversitesi’nden Ciara Raudsepp Hearne’in başını çektiği bir bilim adamı ekibi tarafından kaleme alınan yazı; paradoksun altında yatan, çakışan mevzuları ayrıntılı bir biçimde inceliyor. Makalenin editoryal girişi içinde bulunulan durumu gözler önüne seriyor:

Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi’nin de dahil olduğu çalışmalar, ekosistemlerin birçok ekosistem işlevi üretme kapasitelerinin düştüğü sonucuna vardı. Ekosistem işlevlerinin düşmesinin insanlar için daha düşük refah anlamına gelmesi bekleniyordu. Fakat okur yazarlık, yaşam beklentileri ve gelir gibi birçok ölçümde kullanılan metrik değerlendirme İnsan Gelişim Dizini (Human Development Index) 1970’lerin ortalarından bu yana hem zengin hem de fakir ülkelerde belirgin bir artışa işaret ediyor. Dizin, farklı uygunluk ölçekleriyle de güçlü bir biçimde uyumlu. Bazı kişisel güvenlik ölçekleri yükselen trende karşı düşse de refahtaki genel iyileşme reddedilemez gibi görünüyor. Bu paradoks ekosistemin bize sundukları hakkındaki endişelerimizi abarttığımız anlamına mı geliyor?

Yazarlar ardından çevrecinin paradoksunu açıklamaya yarımcı olabilecek dört hipotez sunuyorlar. Bu hipotezler özetle şöyle:

İnsan refahının tehlikeli boyutları yeterli şekilde ele alınmamıştır ve insan refahı seviyesi aslen düşüştedir. İnsan refahının yükselişte olduğunu gösteren ölçümler yanlış ya da eksiktir.
Gıda üretimi gibi işlevler; sağlanan ekosistem işlevlerinin en belirgin olanlarıdır; bu yüzden kişi başına düşen gıda miktarı arttığında diğer alanlarda düşüş olmasına rağmen insan refahı da artıyor gibi görülecektir.
Teknoloji ve sosyal gelişim; insan refahı artık ekosistem işlevlerine daha az bağlı hale getirmiş, insan refahını ekosistemlerin var olan durumundan ayrıştırmıştır.
Ekosistem işlevlerinin düşüşü ile insan refahının bundan etkilenmesi arasında zamansal bir boşluk bulunmaktadır. Bu yüzden günümüzde gerçekleşen düşüşlerin etkilerinin insan refahı üzerindeki etkisi henüz ölçülebilir boyuta gelmemiştir.

Yazarlar, insan refahının ortalamada yükselişte olduğunu gösteren çok fazla kanıt olduğunu söyleyerek ilk hipotezi eliyorlar. Tahmin edilebileceği gibi yazarlar ikinci hipotezi destekliyorlar. Üçüncüde, var olan kanıtların ‘ayrıştırma’ hipotezini destekleyecek kadar güçlü olmadığına karar veriyorlar.

Ama belki de –en azından benim için– en çekici hipotez dördüncü. Çevrecinin paradoksu tükenebilir kaynaklarımızı azaltmamızla insanlığın bu durumdan olumsuz etkilenmesi arasındaki zamansal boşlukla açıklanabilir mi? Eğer açıklanabilirse, bu boşluk ne kadar bir zaman dilimine karşı geliyor? Düşüşe geçmemiz –zamanı geldiğinde ya da gelirse– hızlı mı yavaş mı olacak? Bu soruların cevapları tüm dünyada Diamond’ların mı yoksa Ridley’lerin mi haklı olduğunu şüphesiz ortaya çıkartacak.

Bu zamansal boşluk aklıma geldiğinde Wallace ve Gromit’in maceralarını anlatan Oscar ödüllü çizgi film The Wrong Trousers’dan bir sahneyi düşünmeden edemiyorum. Wallace’ın kurnaz köpeği Gromit, takip etmekte olduğu elmas hırsızı pengueni yakalayabilmek için, içinde bulunduğu trenin önüne olabildiğinde hızlı bir şekilde ray döşer. Bunu bir metafor olarak kullanacak olursak, insanlar raydan çıkmadan yeterince hızlı bir şekilde, önlerine ray döşeyebilirler mi? Düşüşümüzü, sonumuzu durmadan erteleyebilir miyiz? Makalenin yazarları bunu yapabilme şansımızın globalleşme arttıkça azaldığını söylüyor gibiler:

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaklaşan düşüş için giderek artan kanıtlar bulunuyor fakat belirli bir sisteme –ya da işleve–özgü düşüşlerin kendi arlarındaki etkileşimde bulunarak küresel insan refahına yapacakları etki konusunda bilgimiz daha sınırlı. Yerel ya da bölgesel düşüşler; zorunlu göç ve kaynak yarışı gibi ile ilgili kademeli problemler yaratarak küresel insan refahına etkide bulunabilir. Ya da pazar güçleri ve ticari kurallar kaynak marketlerinde hızlı destabilazyona sebep olarak 2008’deki gibi, şaşırtıcı bir şekilde dünyayı saran birden fazla gıda, petrol ve ekonomi krizine yol açabilir. 2008’de yaşanan küresel ekonomik kriz, küresel ekonominin kendi içinde ne kadar bağlantılı olduğunu ve küresel sistemlerin beklenmedik ve absürt şekilde çökme kapasitelerini de gözler önüne sermişti.

Yüksek derecede uyum sağlama kabiliyetine sahip toplumlar geçmişte başka bölgelerden ekosistemler aktararak, bazı bölgelerde ekosistem işlevlerinin stoklarını genişleterek, olumsuz etkileri başka bölgelere aktararak ve ekosistem işlevlerini daha verimli biçimde kullanarak çevresel bozulma ile baş edebildiler.

Yine de bulgular küresel arenadaki tükenmeye yüz tutmuş kaynaklar gibi gelecekteki bir adaptasyon sürecinin de daha farklı ve muhtemelen daha güç olacağını gösteriyor. Önceden göçe ve kaynakları aktarmaya uygun olan seçenekler günümüzde insanoğlunun biyosferi kullanma yoğunluğuna bağlı olarak giderek azalıyor.

Her akademik makale de olduğu gibi bu makalede de gerekli uyarı ve daha fazla araştırma yapılması gerektiğine dair ibarelere yer verilmiş. BioScience yazı işleri müdürü Timothy M. Beardsley’in de editoryasında belirttiği gibi:

Yazarların vardığı sonuçlar, ellerindeki verilerin coğrafi olarak bir araya getirilmesi nedeniyle sınırlıdır. BioScience ileriki bir sayıda yazarların değerlendirmeleri hakkında açıklamalara yer verecektir. Buna rağmen makalenin; insanlığın refahı, tarım, teknoloji ve ekosistem işlevlerini etkileyen zamansal boşluklar konusundaki araştırmalar için güçlendirici bir yeri vardır.

Karar verildi: Bu kesinlikle daha incelikli ve detaylı araştırma ve tartışmaya ihtiyaç duyulacak bir konu.


Kaynak:
http://www.guardian.co.uk/environment/blog/2010/sep/02/environmentalist-paradox-wellbeing-resource-depletion



6 Ekim 2010 Çarşamba

10/10/10'da GDO'suz Pikniğe Çağrı

2010 dünyada sıcaklığın rekor seviyelere ulaştığı, sel, kuraklık gibi doğal afetlerin hayatımızı tehdit ettiği bir yıl. Hepimizin artık harekete geçme zamanı geldi. İklim krizine yeter demek ve sesimizi duyurmak için Amerikali cevreci ve akademisyen tarafından baslatilan, 350.org öncülüğünde 10/10/10'da 184 ulkede 6000'i aşkın etkinlik düzenleniyor. Kimi çatısına güneş paneli koyuyor, kimi yürüyüş düzenliyor, kimi ağaç dikiyor, kimisi de rüzgar enerjisi projesi başlatıyor. Slow Food/ Fikir Sahibi Damaklar da 10/10/10'da iklim degisikliginden en cok etkilenen alanlardan biri olan tarıma işaret ederek, GDO’suz bir piknik organize ediyor. Endüstriyel tarım yerine organik ve sürdürülebilir tarımı savunmak , dev şirketler yerine küçük çiftçiyi desteklemek , tek bitki tarımı yerine tarımsal biyoçeşitliliği desteklemek ve ne yiyeceğimize kendimiz karar vermek için GDO'suz bir buluşma/piknik yapmak üzere sözleştik. Pazar günü İstanbul’da Maçka Parkı’nda 10:00-12:00 saatleri arası düzenlenecek pikniğe herkes davetli.

NEDEN “350” VE NE ISTIYORUZ?


Bilim insanları ve iklim uzmanları, artık atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık olması gerektiğini söylüyor.Atmosferdeki mevcut karbondioksit miktarı ise milyonda 392 parçacık ve her yıl yaklaşık 2 ppm artıyor. Bu oran güvenli sınırın çok üzerinde!!! Hatta bilim insanları, 392 ppm’in gezegen tarihinin en yüksek değeri olduğunu söylüyorlar. Şu an uçurumun kenarında bulunuyoruz, atmosferdeki karbondioksit miktarı hızlı bir şekilde milyonda 350 parçacığa inmezse bu yıl içinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler, önümüzdeki yıllardadaha da artarak devam edecekler.(http://www.350.org/)

28 Eylül 2010 Salı

WWF Türkiye 3. Köprüye itiraz dilekçesini verdi


WWF-Türkiye 3. Köprü İtiraz Gerekçeleri


1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı (ÇDP)’ında 3. Köprü Projesi’nin yapımına imkan tanımak amacıyla yapılan plan notları değişikliği ve 3. Köprü Projesi’nin halihazır haritalara işlendiği bir ulaşım planı niteliği taşıyan 1/25.000 Ölçekli Kuzey Marmara Otoyolu (İstanbul 3. çevre yolu ve bağlantı yolları dahil) planı, 1 Eylül 2010’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde askıya çıkarılarak bu konudaki gündemi yeniden hareketlendirmiş ve 1 Ekim Cuma günü sona erecek olan itiraz sürecini başlatmıştır.


İnsanların doğa ile uyum içinde yaşadığı bir gelecek kurmak için çalışan ve ülkemizin önde gelen doğa koruma kuruluşlarından biri olan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince 17.06.2010 tarihinde onaylanarak 01.09.2010 tarihinde askıya çıkarılan 1/25.000 Ölçekli Kuzey Marmara Otoyolu (İstanbul 3. çevre yolu ve bağlantı yolları dahil) planına aşağıdaki nedenlerle itiraz etmektedir.


WWF-Türkiye, itiraz dilekçisini ilgili kuruma yönlendirmiştir. Siz de itiraz dilekçelerinizi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğüne hitaben gönderebilirsiniz.

İstanbul’un elde kalan son doğal alanlarının tam ortasından geçen 3. Köprü ve bağlantı yolları, iki kıtayı birbirine bağlayan noktada yer alan uluslararası öneme sahip orman ekosistemlerinin, nadir fundalıklar ve diğer habitatların bütünlüğünü parçalayacak ve milyonlarca yaşlı ağaç başta olmak üzere diğer bitki ve canlı türünün ve genetik kaynaklarımızın kaybına yol açacaktır. Doğal yaşam ortamlarının, yapılacak yol ağıyla daha küçük parçalara bölünmesi, insanı doğadan ve sağlıklı yaşamdan daha da uzaklaştıracak, doğal afetleri arttıracaktır. Oysa ülkemiz, başta Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi olmak üzere birçok uluslararası sözleşme ile tüm insanlık ve gelecek kuşaklar adına biyolojik çeşitliliğimizi korumayı taahhüt etmiştir.
Köprü ve bağlantı yolları için yapılacak kamulaştırma işlemi sonucunda hattın geçeceği bölgede 680 ha doğal sit alanı, 931 ha tarım alanı ve 2,5 milyondan fazla ağaç barındıran 1453 ha’lık orman alanı tamamen yok olacaktır. Elde kalan tarım alanları da yapılaşma ile hızla yitirilecek; gıda güvenliğimiz olumsuz etkilenecektir. İstanbul ormanlarının adım adım yok olması, yüzlerce yıldır tutulmuş olan karbonun serbest kalmasına ve karbon emisyonlarının artmasına yol açarak iklim değişikliğinin tetiklenmesine neden olacaktır. “Sıfır Ormansızlaşma”nın hedeflendiği bir dünyada sürdürülebilir ulaşım alternatifleri yerine, köprü ve bağlantı yollarının, elde kalan ormanlarımızın yok olmasını hızlandıracak şekilde konumlandırılması ulusal iklim stratejisiyle de çelişmektedir.
İçme suyu havzalarından geçecek olan Otoyol, küresel iklim değişikliği ve kuraklıktan giderek daha fazla etkilenecek olan İstanbulluların temiz su temini imkanlarını tehdit etmektedir. İçme suyu havzalarının otoyollar ve kentleşmenin kirletici etkisiyle kullanılamaz hale gelmesi, temiz suyu içme teminini daha da zorlaştıracak, yakın ve uzak akarsuların İstanbul’a taşınması projelerinin çevresel maliyetleri ise daha büyük olacaktır.
2. köprü örneğinde yaşandığı gibi yasa dışı yapılaşma tehditi ile karşılaşıcak; orman niteliğini kaybettiği gerekçesiyle bu alanların orman sınırları dışına çıkarılması yönünde baskılar artacaktır. 2B alanları, özel ormanlar ve tarım alanları bu süreçten ilk etkilenecek olan yerlerin başında gelmektedir. Örneğin, Anadolu Yakası’nda TEM Otoyolu’nun geçtiği bölgede, orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle 11.856 hektar alan orman sınırları dışına çıkarılmıştır. 3. köprü ve bağlantı yolları güzergahı da kentsel gelişmeyi aynı şekilde olumsuz etkileyecek; mutlak surette korunması gereken alanların plansız yapılaşma işgaline uğraması kaçınılmaz olacaktır. Nitekim, emlak sektöründe bu beklentinin yarattığı hareketlenme şimdiden yaşanmaktadır.

Planların kademeli birlikteliği ilkesi doğrultusunda üst ölçekli plan kararlarına uygun olarak hazırlanması gereken bu plan ölçeği itibariyle hala yürürlükte olan 1980 tarihli 1/50.000 ölçekli İstanbul Nazım İmar Planına aykırıdır.

24 Eylül 2010 Cuma

Demokrasi Eğitimi Projesi için katılımcılar aranıyor

Türkiye Genç Yeşilleri'nin yürüttüğü ana konusu göç, işsizlik ve AB gençlik politikaları olan “Tell your story about migration and unemployment” projesinin 7-8 Ekim 2010 tarihlerinde Bursa'da gerçekleşecek ön faaliyeti “demokrasi eğitimi” için katılımcılarını arıyor!!!

Projenin İçeriği

Gençlik projesi Türkiye, Belçika ve Almanya'dan 7 gençlik organizasyonun ortaklığında Bursa'da ve Brüksel'de gerçekleştirilecektir. İlk faaliyet 7-8 Ekim tarihleri arasında Bursa'da, ikinci faaliyet 9-12 Kasım tarihlerinde Brüksel'de gerçekleştirilecektir.
7-8 Ekim tarihlerinde Bursa'da demokrasi ve gençlerin karar alma mekanizmalarına aktif katılımının sağlanması konulu bir eğitim programı gerçekleştirilecektir. Eğitimde mevcut durumla ilgili interaktif çalışmalar ve workshoplar yapılacaktır.
Eğitim süresince katılımcı grupların birbiri ile etkileşim içinde bulunarak deneyim paylaşımında bulunması, sorunların tespit edilmesi ve çözümlerin tanımlanması sağlanırken, diğer yandan katılımcılar, gençlik politikaları ve demokratik süreçte gençlerin rolü, AB politikaları, kurumları ve uygulanan metotlar hakkında bilgi edinme fırsatına sahip olacaklardır. Genç katılımcılar bu proje ile, göçün yarattığı kent sorunları, çok kültürlülük, ekonomik ve sosyal problemleri konuşabilecekler ve gençler üzerinde ki etkisi hakkında somut çıktılar ve çözüm önerileri geliştirebileceklerdir.
Bu kapsamda projenin ön faaliyeti olan demokrasi eğitimi Bursa'da düzenlenecektir. Gençlerin karar alma mekanizmlarına katılımının ana tema olacağı eğitim 2 gün sürecektir. Bursa'daki eğitimin sonunda elde edilecek çıktılar ise projenin ana faaliyeti olan Brüksel'deki toplantının programını oluşturmak için kullanılacaktır.
Eğitim Programı
Eğitim programı 2 gün sürecek, 4 workshop üzerinden yürüyecektir:
Workshop 1: Demokrasi nedir?- Kendi demokrasini yarat
Workshop 2: Adım adım gençlik meclisi
Workshop 3: Mevcut sistemde karar vericiler ve demokrasi unsurları
Workshop 4: Rol play game
2 gün boyunca bu workshopların yanısıra belediye ziyareti, şehir turu, gençlik meclisi sunumu, gençlik programı tanıtımı, gelecekteki ortak çalışmalar da eğitim programına dahildir. Ve tabi eğitimin ilk günü yapılacak tanışma partisini unutmamak gerekir!
Çalışma Metotları:
Gençler, yerel ve AB düzeyinde karar alma mekanizmaları ve geliştirilecek işbirlikleri ve politikalar konusunda, workshoplar, ortak organizasyonlarla deneyim paylaşma ve simulasyonlar ile konu üzerine politika geliştirme imkanına sahip olacaklardır.
Atölye çalışmalarında “demokrasi nedir?” gibi temel sorulara cevap bulunmaya çalışılacaktır. Role play oturumlarında, katılımcıların edindikleri bilgileri pekiştirebilmesi için dramatize yapılacaktır.
Başvurmak için:
Eğer proje ilginizi çektiyse, konuyla ilgili paylaşmak istediğim tecrübelerim var diyorsanız, lütfen ekteki başvuru formunu doldurunuz ve 30 Eylül 2010 tarihine kadar genclikvedemokrasi@gmail.com adresine gönderiniz. Eğitim ücretsidir!

Not: katılımcı sayısı sınırlı olacaktır.

22 Eylül 2010 Çarşamba

18 Eylül 2010 Cumartesi

Taiji'den İstanbul'a: Yunuslara Özgürlük

Eylül ayı ile birlikte Japonya’nın Taiji kentinde yunus katliamı başladı.Geçen yıldan bu yana The Cove (Koy) belgeseli izleyenler bu katliamın iç yüzünü gördükleri gibi, katliamı durdurmak için nasıl bir mücadele yürütüldüğüne de tanık oldular. Filmde anlatıldığı üzere yakalanan ama katledilmeyen yunusların bir kısmı dünyanın çeşitli yerlerindeki yunus gösteri merkezlerine satılıyorlar. Yani Taiji’de yakalanan bir yunus katledilmediyse İstanbul’a hayatını bir tutsak olarak geçiriyor olabilir. Facebook’taki Yunus Parkları Kapatılsın grubu tüm bu durum karşısında duyarlı insanları Türkiye’nin Japon Büyükelçiliği’ne seslerini duyurma çağrısı yapıyor. Bu linke tıklayarak http://www.facebook.com/note.php?note_id=465775209107 Türkçe ve İngilizce metinleri gönderebilirsiniz veya kendi metninizi yazabilirsiniz. Ağustos ayında çeşitli şirketlerin İstanbul’daki bir yunus parkına bilet promosyonu düzenlemeleri ve gelen tepkiler üzerine geri almaları hakkında Yeşil Gündem’de yazdığım yazıya http://goo.gl/tkdt ulaşıp iletişime geçen Fisun Turkhaz Agar, kızı Eylül ile birlikte Koy belgeselini üzüntüyle izlediklerini ve Eylül’ün “yavru yunusun kendini kayaliklara atmasını gördükten sonra” birşeyler yapılmalı diyerek çabaladığını yazdı. Fisun Hanım, çocukların devlet yetkililerine ve büyükelçiliklerine mektup gönderme etkinliği düzenlenebileceği veya halihazırda böyle bir etkinlik varsa katılabileceğini belirtmişti. Aşağıda bu çerçevede yazdıkları mektubu bulabilirisiniz. Bugüne kadar 1.699.044 kişi Taiji’deki katliamı durdurmak için söz verdi. Siz de aralarına katılın.


Sayın Büyükelçi Nobuaki Tanaka,

Ben Japon kulturune saygi duyan bir Turk kadiniyim. Bazi geleneklerinize bagliliginiz, geleneklerinizi sarsmaz bir sadakatle uygulayasiniza hayran-dim...-dim diyorum, cunku gectigimiz aylarda ulusal kanallarimizdan birinde yayinlanan belgeselde yunuslarin, her cocugun asik oldugu, o Dunya sevimlisi yunuslarin, ulkenizde Taiji'de her yil 1 Eylul itibariyle binlercesinin katledildigini gordugumde inanamadim, inanmak istemedim. Ustelik bu belgeseli 6 yasindaki kizim Eylul de izledi. Belgeseldeki bir sahne simdi bile aklindan cikmiyor "kucuk bir yunusun kayaliklara kendini carparak intihar etmeye calismasi". Ben ulkem ile Japonya arasindaki 2010 Turkiye Japonya Dostluk Yili ile pekistirilen iyi ve guzel duygularin bozulmasini istemiyorum.

Lutfen Dunya capindaki bu itirazlari gozonune aliniz ve yeryuzundeki en zeki canlilardan olan yunuslarin bir katliam ile yokedilmesine bir son veriniz. Ben kizimin ve diger tum cocuklarin gozlerindeki yasin artik silinmesini isitiyorum. Ve kizima "evet Eylul o kadar cok istedinki yunuslar artik katledilmiyor" diyebilmeyi istiyorum.

Ben Japon kulturu dendiginde Sakura'yi hatirlamak istiyorum, sulari kanla kipkirmizi olmus Taiji'yi degil!

Fisun Turkhaz Agar-Eylül Agar




Foto:Children's Ocean Art Gallery (Oceanic Preservation Society)

15 Eylül 2010 Çarşamba

İklim Treni ile Sınırlar Aşılıyor

Türk ve Yunan İklim Savunucuların ortak etkinliği olan "İklim Treni ile Sınırları Asıyoruz" 18 Eylül 2010'da Sirkeci Garı'ndak ilk etkinliğiyle yolculuğuna baslıyor.

İklim değisikliği konusunda bilgilendirme çalısması yapmak için gönüllülerden olusan bir grup Türk ve Yunan genç "İklim Savunucusu", iklim değisikliği konusunda farkındalık yaratmak için Yunanistan ve Türkiye arasındaki tren hattındaki istasyonlarda biri dizi etkinlik yapmak için yola çıkıyor.

İlk etkinlik 18 Eylül 2010'da Sirkeci Garı'nda. 13:00 - 15:00


İklim Treni, 17 Eylül 2010'da Selanik'ten yola çıkacak, 18 Eylül 2010'da İstanbul Sirkeci Garı'na gelerek Türk İklim savunucuları ile bulusacak. Sirkeci ve Haydarpasa (19 Eylül 2010) garlarında iki ayrı etkinlik yapacak olan Türk ve Yunan İklim Savunucuları, 19 Eylül 2010 gecesi İstanbul'dan yola çıkacak olan iklim treni ile yol boyunca tren içinde ve Alexandroupoli-Dedeaağaç (20 Eylül 2010), Thessaloniki-Selanik (21-23 Eylül 2010) istasyonlarında iklim değisikliği bilgilendirme noktalarında sunumlar, mesajlar ve resimler ile bilgilendirme yapacaklar.

18 Eylül 2010, Sirkeci Garı
13:00 - 15:00

19 Eylül 2010, Haydarpasa Garı
12:30 - 14:30

Detaylı bilgi için
www.britishcouncil.org/tr/turkey.htm

13 Eylül 2010 Pazartesi

EKO IQ'nun 5. sayısı çıktı

EKO IQ Yeşil İş ve Yaşam Dergisi'nin 5. sayısı çıktı.

İçindekiler:

4 Arka Plan Coşkun Aral bu sefer, bir gecede 4 bin kişinin öldüğü Bhopal felaketinin yaşandığı Union Carbide fabrikasına götürüyor bizleri.

8 Haberler Norveç 2030 yılında karbon emisyonunu sıfırlamayı hedefliyor. Çağan Irmak
Seferihisar’da orkinos çiftliği istemiyor.


16 Güneş Binaları Soğutacak
2005 yılında Dünya Enerji Ödülü’nü Kofi Annan’ın elinden alan Ahmet Lokurlu soruyor: Yenilenebilir enerji yarışında biz daha ne kadar geri kalacağız”.

20 HES Doğrusu
Türkiye’nin HES projeleri kaş yapayım derken göz çıkarıyor. Hatalı projelerde ısrar edilmesi kültürel ve doğal ekosistemin çöküşüne sebep oluyor.

26 Kapbula
Çocuklar için organik tekstil ürünleri üreten Kapbula’nın şimdilik sadece 3 mağazası var ama yenileri yolda…

32 Akçansa: “Atığınızı Bize Gönderin” Bugüne kadar büyük eleştirilere maruz kalan çimento sektörü, çevre adına önemli adımlar atmaya başladı.

36 Dosya: Türkiye’nin Rüzgârı Nereden Esiyor? Yeldir, Geçmez
Küresel rüzgâr enerjisi sektörünün 2009 sonu itibariyle 45 milyar Euro’luk bir büyüklüğe ulaştığı hesaplanıyor.

48 EGD Genel Başkanı Celal Toprak: “En Militan Çevreciler Turizmciler Olacak”
Küresel Isınma Kurultayı’nda aktif rol oynayan Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak “Daha yolun başındayız ama işin başını televizyonlar çekecek” diyor.

51 Yeşil şirketlerin 5 Temel Hatası
Çevrecilik iyidir. Motivasyon sağlar, kârınız yükselir ama alelacele çevreci olmak isteyen şirketlerin hatalarına dikkat!

54 “Su Yoksa Hayat da Yok”
Doğa Derneği İletişim Koordinatörü Yeşim Erbaşol, “Sulak alanların tahribi, gelecek açısından en kritik alan” diyor.

60 Amaç Daha Akıllı ve Yeşil Çözümler
Çevre dostu üretim ve tüketim modelleri üzerine uzun zamandır kafa yoran IBM, bu alanlarda çalışan akademisyenleri de ödüllendiriyor.

68 Prof Dr. Selahattin İncecik: “İyimser Senaryolara Karşıyım”
BM İklim Değişikliği Raporunu hazırlayan 100 bilim insanı arasında yer alan İncecik, turistler için yeni cazibe merkezinin Baltık kıyıları olacağını söylüyor.

74 TIREC 2010
Yenilenebilir enerji ve iklim değişikliği gibi konularda global etkinlikler düzenleyen Green Power, TIREC 2010 Fuarıyla Türkiye’de.

78 Dosya: Yeşil Finansmanın Bugünü ve Geleceği
Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları çığ gibi büyüyor. Peki, bu işin standartları ne? Sürdürülebilir bankacılık nedir? Bütün bu soruların yanıtları Yeşil Finansman Dosyamızda…

96 “Yeşil Devrim İçin Yeşil Tesisler”
Yeşil Tesisler Konferansının ikincisi bu yıl 19-20 Ekim 2010 tarihlerinde düzenleniyor.

99 160=0
Bu garip formülün anlamı şu: Nissan-Renault ortaklığı sayesinde 160 km yol kat ettiğiniz halde 0 karbon salabileceksiniz.

104 “AB Çevre Faslı İstihdam da Yaratacak”
REC Türkiye Direktör Yardımcısı Kerem Okumuş, sürecin yaratacağı istihdam artışına dikkat çekiyor.

114 Bisikleti Porsche’dan Havalı: Tony Juniper
Tony Juniper 2009 yılında Country Life tarafından hayatımızı etkileyen kararları veren 100 kişi arasında gösterildi. The Independent’a göreyse, İngiltere’nin en etkili ekoloji savaşçısı.

118 Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi İçin…
Prof. Dr. Gülçin Büyüközkan tedarik zincirinin yapısı belirlenirken en önemli konunun sürdürülebilirlik olduğunu vurguluyor.

123 Nereden Çıktı Bu Sürdürülebilirlik?
Sürdürülebilirlik ilk defa 1713 yılında Alman madenci Hans Carl von Carlowitz tarafından kullanıldı. 1987 yılında BM’nin Brundtland Raporunda yazıldı ama hâlâ 80 farklı tanımı var.


94 Bilge Dicleli Ne Olacak Bu Dünyanın Hali?

112 Emil Edip Öymen Teleferik 102 Yaşında, Denizin Üzerinde Konser…

122 Yeşil Fuarlar Listesi

128 Kitap “Kadınlar Ekolojik Dönüşümde,” “Rüzgârın Kanatları,” “The Ecology Of Commerce”

2 Eylül 2010 Perşembe

Allianoi- Vahit Akça


Kürk endüstrisi doğal yaşama zarar veriyor

Kürke Hayır Platformu: 'Yunanistan'da Yaşanan Olay Kürk Endüstrisi'nin Doğal Yaşama Verdiği Zararın Göstergesi'
Yunanistan'ın Kastoria şehrinde iki kürk çiftliğinden serbest bırakılan vizonlar hakkında basına yansıyan haberler üzerine bir açıklama yapan Kürke Hayır Platformu, kürk endüstrisinin yalnızca hayvanların yaşam hakkına kastetmediğini, yasadığımız gezegene de ölümcül zararlar verdiğini belirtti.

Dün ulusal ve uluslararası medyada yayınlanan bir haber, Yunanistan'ın kuzeyinde yer alan ve kürk çiftliklerin yoğun bir şekilde yer aldığı Kastoria şehrindeki iki çiftliğe giren kimliği belirsiz kişilerin 50 binden fazla vizonu serbest bıraktığını belirtiyordu. Serbest bırakılan vizonların pek çoğu sıcak havanın da etkisiyle ölmeye başladığının belirtildiği haberlerde bu olayın kürk üreticilerine olan zararının 1 milyon euroyu aştığı belirtiliyordu.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Kürke Hayır Platformu (www.kurkehayir.gen.tr), kürk endüstrisinin hemen hesaplayıp açıkladığı zararla ön plana çıkmaya çabaladığı bu olayın vahametinin aslında kürk üretiminin çevreye ve doğal yaşama verdiği zararla ölçülebileceğine dikkat çekiyor.
Kuzey Amerika'ya özgü bir tür olan vizonun hiçbir şekilde yaşayamayacağı Yunanistan'a kürkünden yararlanmak adına taşındığını aktaran Platform, pek çok türün doğal av yasaklarının da etkisiyle doğal ortamlarından kopararak bu tarz çiftliklere hapsedildiğini iletiyor. Kürke Hayır Platfromu, bu konuda uluslararası doğa ve hayvan hakları kuruluşu tarafından yayınlanmış raporların bulunduğu söylüyor. People for the Ethical Treatment of Animals (PETA) tarafından yayınlanmış bir rapor, kürk çiftliklerinde en fazla vizon, tilki, çinçila ve tavşan gibi türlerin tutulduğuna dikkat çekerken, bu hayvanların küçük kafesler içinde stres, korku, tedirginlik, kendilerine ve birbirlerine zarar verme gibi psikolojik problemlerin yanı sıra, parazitler ve bulaşıcı hastalıklar gibi olumsuz koşullara maruz kaldıklarını aktarıyor. (1)
Konuyla ilgili görüşlerini aktaran veteriner hekim Nilay Tezsay; vizonların ve diğer türlerin kürkleri için üretilmelerine bir son verilmesi gerektiğini ileterek bu soruna akıllı bir çözüm üretilmesinin şart olduğunu düşünüyor. Nilay Tezsay'ın konuyla ilgili görüşleri şöyle; 'Sansargiller ailesinden olan vizonlar, etoburdurlar ve belki de o bölgedeki endemik ve az sayıda kalan memelileri tamamıyla bitireceklerdir. Aynı zamanda uzun süre kafeste kalan yabani hayvanlar, avlanma güdülerini yitirebilirler, salındıklarından itibaren birkaç gün içerisinde zayıf düşerek ölebilirler ve vizonların diğer bir bölümü bir süre sonra tüm küçük memelileri tüketerek, daha sonra yamyamlaşarak daha zayıf olan vizonları da yiyebilirler. Her ülkede, yabani hayvanlarla ilgili önemli görüş bildirebilecek, yaban hayatı uzmanlarının bir araya toplandığı bir heyet oluşturulması, diğer ülkelerdeki heyetlerle hem fikir olması ve bu heyetin devlet adamlarını ikna ederek kürk ticaretini kökten yok etmesi gerekiyor. Yine üzülerek bildiriyorum, ülkemizde kürk ticareti devlet eliyle desteklenmektedir, çünkü rant elde edilmektedir. Bu rant, doğasever bilim adamlarının devlete giriş yapmaması ile devam etmektedir. 2002’den beri yabani hayvanların doğaya kavuşması için uğraş veren gönüllü bir veteriner hekim olarak bence çözüm, onların devlet eliyle Kuzey Amerika’ya gönderilmesi, bir rehabilitasyon merkezine alınması ve uygun olanlarının salınması ve zayıf bireylerin hayvanat bahçesi gibi bir ortamda barındırılması olacaktır.'
Kürke Hayır Platformu, Yunanistan'da meydana gelen bu olayın kürk üreticilenin tüketicileri kürklerin “çevre dostu” olduğuna ikna etmeye çabalarını boşa çıkardığını söylerken, kürk üretiminin çevreyi kirletmenin yanı sıra değerli doğal kaynakları tükettiğinin altını bir kez daha çiziyor. Ayrıca, kürkleri için kullanılan türlerin bulundukları bölgeden tamamen farklı özellikteki bir bölgeye aktarıldıkları gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizen Platform, eylemi yapan ve hayvan hakları savunucuları olduğu tahmin edilen kişileri suçlamaktansa, bu çevre felaketinin asıl sebebi olan endüstrinin kanlı üretim yöntemlerine odaklanılması gerektiğini savunuyor.

Kürke Hayır Platformu Hakkında
Kürke Hayır Platformu, 2003 yılından bu yana kürkün gereksiz ve kanlı yöntemlerle elde edilen lüks bir tüketim maddesi olduğunu anlatmaya çabalayan bir oluşum. Platform, kürk konusunu yalnızca hayvan hakları yönü ile değil; kürk endüstrisinin doğal yaşama verdiği geri dönüşü olmayan zararlar, çeşitli basın-yayın organları yoluyla tüketicilerin kürk hakkında yanlış bilgilendirilmesi ve bütün dünyada kürke karşı oluşan olumsuz tavır nedeniyle moda firmalarının başvurduğu etiket sahteciliği yönleri ile ele alıyor ve kamuoyunun dikkatini bu konulara çekmeyi hedefliyor. Kürke Hayır Platformu'na www.kurkehayir.gen.tr adresinden ve twitter.com/kurkehayir profilinden ulaşılabiliyor.

20 Ağustos 2010 Cuma

19 Ağustos 2010 Perşembe

Yunuslara özgürlük: Daha yeni başlıyoruz


Türkiye'de bazı şeyler değişiyor. Şirketler müşterilerinin tepkilerine kulak vermeye başlıyor. Hem de doğal hayatın söz konusu olduğu alanlarda. Opet, akaryakıt alana İstanbul Dolphinarium için indirim kuponu verdiği kampanyasını gelen tepkiler üzerine durdurdu. Yaklaşık 10 gün süren ve internet üzerinden yürütülen kampanyanın kısa sürede sonuç vermesi önemli çünkü genelde insanlar bu tip kampanyalarda boşa uğraşıldığını çünkü büyük şirketlerin bu tip(!) taleplere kapalı olduğunu düşünür. Opet'in aldığı karar bunun aksini kanıtlıyor. Üstelik diğer şirketlere- en azından yan kampanyalarında- doğal hayata zarar verebilecek girişimlerden kaçınmaları konusunda bir işaret verebilir.
NOT: Az önce aldığım bir habere göre Boyner de Opet gibi kampanyasını durdurmuş. Sırada Denizbank,Yapı Kredi ve Denizbank kaldı. http://goo.gl/QKHy adresinden kampanyaya katılabilirsiniz.

Opet'in web sitesinden yayınladığı ve müşteri hizmetlerine tepki maili atanlara gönderdiği duyuru şu şekilde:

Sayin İlgili,


Oncelikle gostermis oldugunuz ilgi icin cok tesekkur ederiz. Opet olarak sosyal sorumluluk bilinci ile hareket eden, çevresel ve sosyal sorunları faaliyetlerimizin bir parçası haline getiren, tüm taraflara karşı etik ve sorumlu davranan, çevreci çalışmalarımız ile doğayı korumaya katkıda bulunan ve bu yönde kararlar alarak uygulayan bir firmayız. İstanbul Dolphinarium ile yapmış olduğumuz indirim kampanyası, en az bizim kadar duyarlı bir kitle tarafından, yunusların yaşamlarına zarar veren bir uygulamaya destek olduğu düşüncesi ile tepki gördü. Biz de bu görüşleri saygıyla karşılıyor ve akaryakıt alanlara sunduğumuz İstanbul Dolphinarium indirim kuponu kampanyamızı durduruyoruz. Çevre bilinci ile doğayı ve canlıları korumaya gösterilen hassasiyete teşekkür ederiz.

Daha detayli bilgi icin 444 6738 numarali Opet Musteri Hizmetleri'ni arayabilirsiniz.

Saygilarimizla,

Opet Petrolculuk A.S.Musteri Hizmetleri


Bu da Opet'e gönderilen metin:

Sayın yetkili,

Çevre bilinci yüksek ve doğaya saygılı bir birey olarak "Akaryakıt alana İstanbul Dolphinarium için indirim kuponu" kampanyanızı kınıyorum! Yunusların beton havuzlarda işkence çekerek bir bir intihar ettiği, ayı oynatmaktan farksız bir eğlence biçiminin çocuklarımıza aşılandığı ve terapi adı altında umut tüccarlığının yapıldığı bu tesislerle yaptığınız işbirliği, kurumunuzun ismini lekemektedir. Lütfen bu doğal hayat düşmanı kampanyaya son verin. Aksi takdirde Opet'i ömür boyu boykot edecek ve markanızı doğaya dost olmayan bir isim olarak hatırlayacağım.






3 Ağustos 2010 Salı

30 Temmuz 2010 Cuma

29 Temmuz 2010 Perşembe

Çeşm-i Cihan Ses Verdi / İsyan Sesleri Amasra’dan Yükseldi

Horonlarıyla, Sarı Yazmaları ile Geldiler

25 Temmuz 2010 Pazar günü Termik santrale karşı Amasra Etkinlikleri kapsamında Amasra’da basın açıklaması, Tarlaağzı ve Gömü Köylüleri ile buluşma ve aynı gün akşam Fuat SAKA konseriyle Bartın PLATFORMU Amasra’ya termik santral kurdurmayacağını yinelemiş, yüzlerce destekçi “YAPTIRMAYACAĞIZ” nidaları ile bakanlık ve yetkilileri göreve çağırmıştır. 11 Temmuz'da Hopa'dan yola çıkıp "KARADENİZ YAŞAM YOLCULUĞU" başlatan, Sinop’ta Nükleer’e, Gerze’de Termik Santrale, LOÇ’ta HESlere hayır diyen “Karadeniz İsyandadır Platformu” 25 Temmuz’da yolculuğun son durağı olan Amasra’ya geldiler. Platforma Cide LOÇ Vadisi Koruma Platformu üyeleri sarı yazmaları ile destek verdi. Saat 15’te Amasra’da KültürPark’ta yapılan basın açıklamasında Bartın Platformu Eş Sözcüleri Bartın Belediye Başkanı Sayın Cemal Akın’ı ve Amasra Belediye Başkanı Sayın Emin Timur’un konuşmaları ardından Bartın Platformu adına Sayın Işık ELBEK, Cide LOÇ Vadisi Koruma Platformu adına Sayın Erdinç Ay ve son olarak Karadeniz İsyandadır Platformu adına Sayın Zeynep Çiğdem Bayrak konuşmalarını yaptılar. Konuşmaların özünde bunun bir çevre mücadelesinden çok yaşam mücadelesi olduğu öne çıktı.

Programda belirtildiği üzere saat 17’de Bartın Platformu bileşenleri Karadeniz İsyandadır Platformu üyeleri ile Tarlaağzı köyünde vatandaşlar ile buluştu. Grubu Tarlaağzı Köyü Muhtarı Yaşar Uçar ile Gömü Köyü Muhtarı Yaşar Kaçan karşıladı. Muhtarlar Platform üyeleri ile birlikte basına Tarlaağzı Fener bölgesinde yaptıkları açıklamalarda koşullar ne olursa olsun köylerine ve yakın çevresine Termik Santral istemediklerini ifade ettiler. Bölgenin tarım ve turizmden kendine yeten istihdamı sağladıklarını ifade eden muhtarlar termik santrale karşı yapılacak her direnişte yer alacaklarını, köylerini hiçbir koşulda terk etmeyeceklerini belirttiler. Etkinlikler saat 21’de Amasra’da başlayan Fuat SAKA konseri ile son buldu.

Bizler Bartın Platformu olarak bakanlık yetkililerini uyarıyoruz. Süreç, platformu onbinlerce kişi ile bir mitinge sürüklemektedir. Bunun için Bartın ve Amasra hazırdır. Bartın ve Amasra halkı Bartın’da termik santrale HAYIR demektedir. Firma ve bakanlık bu niyetlerinde direndikleri sürece Bartın PLATFORMU olarak bizler de mücadeleyi yurt çapında yaygınlaştıracak, firma termik santral sevdasından vazgeçinceye kadar çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Platform bileşenleri dün olduğu gibi Amasra’da turizmin geleceğini düşünerek termik santral ile mücadele etmektedir, edecektir.
Bartın PLATFORMU
“Amasra'ya' yapılacak bir termik santralin çevreye, insan sağlığına ve Bartın ekonomisine zararlı olacağını düşünen kurum ve kişileri bir araya getiren” kurumsal yapı Bartın PLATFORMU’dur. Bartın PLATFORMU Hema ve Batı Karadeniz AŞ’nin Bartın sınırları içine kurmayı planladığı termik santrale karşı Bartın’da yaşamı savunan, yaşam alanlarını tehdit eden her türlü faaliyetin karşısında duran bir birlikteliktir. Platform siyasiler üstü bir yapı sergilemekte, yapılan mücadeleyi siyasi çatışmaların malzemesi yapmak isteyenlerin karşısında da etkinlikleri ile net duruşunu Bartın halkı ile paylaşmaktadır. Bartın Platformu, Çevre ve Orman Bakanının sunmuş olduğu 6 kriterin hiçbirini Bartın sınırları içinde bilimsel ve teknik bakımdan uygun görmemektedir. Farklı siyasi görüşlerden, kamu kurumu niteliğinde sivil toplum kuruluşu yöneticilerinden, muhtarlardan,sendika, oda ve derneklerin temsiliyeti ile yürütülen termik santrale karşı mücadele ulusal ve uluslar arası kurum ve kuruluşlar ile birçok platformdan destek almaktadır.

27 Temmuz 2010 / Bartın

27 Temmuz 2010 Salı

21 Temmuz 2010 Çarşamba

EKO IQ'nun 4. sayısı çıktı


BM Vakfı Danışmanı Dr. Yasemin Biro:“TÜRKİYE TEMİZ ENERJİ CENNETİ OLABİLİR”

EKOIQ’nun 4. sayısı çıktı!
(Bayinizden İstemeyi Unutmayın)

· Geleceğin Akıllı ve Yeşil Kentleri Dosyası (IBM,General Electric ve Siemens Uygulamaları)
· IFC’nin EKOIQ’ya özel demeci: Yeni Küresel Sürdürülebilirlik Normları Ocak 2011’de Açıklanacak
· EKOIQ Sürdürülebilirliğin ve Raporlamanın Geleceği konusundaki Amsterdam Konferansında : Raporlar İşe Yarıyor, Ama Gidilecek Çok Yol Var!

Türkiye’nin ilk “Yeşil İş ve Yaşam” dergisi EKOIQ’nun Temmuz – Ağustos 2010 sayısı çıktı. Bu sayının ana dosyasını Akıllı ve Yeşil Kentler Oluşturuyor. IBM, Siemens ve General Electric bu konuyla ilgili neler yapıyor? Birleşmiş Milletler’in özel finansman kurumu IFC’nin EKOIQ Dergisine özel demeci ve sürdürülebilirlik raporlamasının önder kurumu GRI’nin Amsterdam konferansı da ayrıntılı işlenen konulardan.

Kocaeli Sanayi Odası Büyük İşletmeler Çevre Ödülü sahibi Bilim İlaç, 2009 Yılı Sürdürülebilirlik Raporu yayınlanan Eczacıbaşı Topluluğu, İstanbul Sanayi Odası Çevre Dostu Ürün Ödülünü alan bir KOBİ olan Stepphen ve eko – ekonomi…

Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com ve www.kitapyurdu.com adreslerinden de temin edilebiliyor.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Çevre Faslı

Avrupa Birliği ile sürüdülen müzakerelerde Aralık 2009’da açılan Çevre Faslı, kamuoyunda daha çok faslın maliyeti çerçevesinde tartışıldı. Bahçeşehir Üniversitesi Avrupa Birliği İlişkileri Bölüm Başkanı Dr. Cengiz Aktar, Yeşil Ufuklar'a verdiği mülakatta Çevre Faslı çerçevesinde Türkiye’nin kalkınma modelini, üyelik perspektifini, AB’deki ve Türkiye’deki aktörlerin müzakarelerdeki rolü ve çevre dönüşümündeki fırsatları ele alıyor.

www.yesilufuklar.info/kapak-konusu/ab-cevre-fasli

Haftanın Yeşil Gündemi

2 milyon ağaç için büyük bekleyiş

3. köprü projesi hayata geçerse İstanbul'un 2 milyon ağacı kesilecek. Bu projeyi durdurabilir ve 2 milyon ağacı kurtarabiliriz! 3. köprü projesini durdurmak ve 2 milyon ağacı kurtarmak için 2 Eylül'de, 21.00′da, ellerimizde mumlarla, bize en yakın sahilde 1 saat bekleyeceğiz.Bekleyeceğiz ki Ankara'dakiler İstanbul'un sahipsiz olmadığını anlasın, bu gereksiz katliam projesi dursun. Gelin bu büyük insan zincirine katılın; ailenizi, arkadaşlarınızı, komşularınızı çağırın… 2 milyon İstanbullu olalım, İstanbul'un her bir ağacını bire bir savunalım! http://www.2milyonistanbullu.com/

Deniz Otobüslerinde Bisikletten Ücret Alınmasın

Şehir hatları vapurlarında bisiklet ücretsiz olduğu halde deniz otobüslerinde bisiklete ücret alınıyor Pedal Sesi Bisiklet Topluluğu , deniz otobüslerinde bisikletin ücretsiz olması için bir imza, basın ve iletişim kampanyası başlattı. Aşağıdaki linkte dilekçe metnini okuyabilir, imza atabilirsiniz. İmzalar, kampanya sonunda İDO ve Ulaştırma Bakanlığı'na iletilecek. İmza kampanyasıyla birlikte basın ve iletişim çalışmaları da yapılacak ve üst düzeyde yetkililere ulaşmaya çalışılacak. Deniz otobüsünü hiç kullanmayabilirsiniz, hatta deniz kıyısında yaşamıyor bile olabilirsiniz ama bu kampanya, dünyadaki tek sürdürülebilir ulaşım aracı olan bisikletin ulaşım sistemine eklemlenmesi için. Bisiklet kullanımının cezalandırılması değil, ödülledirilmesi gerekiyor diyorsanız. http://www.pedalsesi.com/idoya/

”Dünyanın Durumu” Kötü

Çevre sorunlarını inceleyen bağımsız araştırma kuruluşu Worldwatch Enstitüsü’nün “Dünyanın Durumu 2010” kitabı “Kültürleri Dönüştürmek:Tüketicilikten Sürdürülebilirliğe” ana teması ve TEMA Vakfı işbirliği ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta, Tüketici Kültürlerinin Yükselişi ve Düşüşü, Eski ve Yeni Gelenekler, Eğitimin Yeni Görevi: Sürdürülebilirlik, İş Dünyası ve Ekonomi: Yönetim Öncelikleri, Devletin Tasarındaki Rolü, Medya: Sürdürülebilirliğin Yayınını Yapmak, Sosyal Hareketlerin Gücü başlıklarından oluşan 7 bölüm yer alıyor. Ayrıca Ekim 2008 ve Eylül 2009 arasındaki döneme ilişkin raporlardan yola çıkılarak hazırlanan “Dünyanın Durumu: Yılın Özeti” bölümü de bulunuyor. Genel olarak çevre kalitesini ve toplumsal refahı etkileyen ilerlemelerin, gerilemelerin ve yanlış adımların derlemesi niteliğindeki özet bölümde, dünyanın yaşadığı çevresel krize, görsellerle dikkat çekiliyor.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Rüzgar Ada,Organik Ada, Güneş Ada


Türkiye’'nin Ege Denizi'ndeki adaları - Bozcaada, Gökçeada ve Cunda - sürdürülebilir ve yeşil bir geleceğin nasıl inşa edilebileceğimize dair önemli ipuçları veriyor. Fosil yakıtlar ve tarım kimyasalları olmadan da bir hayatın mümkün olabileceğini bize gösteriyor. Bozcaada’nın rüzgarı meşhurdur. 2000 yılının Haziran ayından itibaren işletmeye açılan 17 rüzgar tribünü, yılda 38 milyon kilovat/saate elektrik üretirken adanın elektriğinin yanında Çanakkale`deki elektrik ihtiyacının %5`i yani yaklaşık 30.000 kişinin elektriğini karşılanabiliyor.

Gökçeada ise organik tarım potansiyeli ile öne çıkıyor. Tarım Bakanlığı, Gökçeada'yı ekolojik tarım yapılması amacıyla pilot bölge olarak seçmiş ve 2002 yılında Organik Tarım projesi başlamış. Zeytincilik ile başlayan organik üretim sebze, meyve, hububat ve sanayi bitkilerine doğru genişlemiş. Şu anda Organik Zeytincilik, Organik Bal ve Organik Bağ Yetiştiriciliği projeleri devam ediyor. Kamu, yerel yönetim ve özel sektör işbirliği ile yürütülen organik tarımın adadaki istihdama katkısı araştırmalara da konu oluyor.
Son yıllarda yerli turizmin önemli merkezlerinden biri haline gelen Cunda, henüz Güneş Ada olarak adlandırılamaz ama arkadaşım Seyyar Kılıç’ın gözlemlerine göre bu yönde bazı adımlar atılmakta. Otel Sobe Cunda plaj işletmesi, çevreye olan duyarlılıkları göstermek ve misafirlerinin jeneratör sesinden rahatsız olmasını engellemek için güneş enerjisinden elektrik üretmeye başlamış. 15 Haziran 2010’dan itibaren kullanıma giren 8 güneş panelinin şarj ettiği 8 akü ile işletmenin tüm elektrik ihtiyacı karşılanıyor. Otel işletmecileri ile Yeşil Gündem için konuşan Seyyar şöyle diyor: “İçinde bulundukları tabiat koruma alanında kendilerinden başka bir işletme de güneş enerjisi kullanıyormuş. Diğer işletmelerin ise jeneratör kullandığını ve bu jeneratörlerin de gürültü kirliliğine sebep olduğunu söylediler.Cunda adasının bu kesiminde elektrik hattının bulunmaması da seçimlerinde oldukça etkili olmuşa benziyor.!!!8 güneş panelinin işetmeye maliyeti ise 13.000 TL civarında. Bu sistem yerine jeneratör kullanmış olsalarmış aylık 3.000 TL gibi ciddi bir tutar harcamak durumunda kalabilirlermiş. Sistem kendisini 3-4 ay gibi kısa bi zamanda amorti ediyormuş ve bakım maliyeti de düşükmüş. Adada bazı evlerin de elektrik üretmek için benzer sistemler kullanıldığını ve oldukça verim alındığını belirttiler.”
Yeşil bir gelecek için adalar bize yol gösteriyor.

6 Temmuz 2010 Salı

İklim Değişikliğini Yakala

15 Haziran 2010 - İstanbul British Council (İngiltere Büyükelçiliği Kültür Müsteşarlığı) “Challenge Europe – İklim Savunucuları” projesinin Türkiye ayağında, gönüllü iklim savunucularının çabaları ile hayat bulan “İklim Değişikliğini Yakala” fotoğraf yarışması, Türkiye’de iklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor. British Council’ın, ünlü isimlerden oluşan jüri üyelerinin, sektörde çalışma yapan kurum temsilcislerinin ve iklim savunucularının katılımı ile 11 Haziran’da basına tanıtılan yarışma 15 Haziran’da başvuruları almaya başlayadı. İklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerini yakalayıp ödüller kazanmak ve fotoğraflarlarını milyonlar ile paylaşmak isteyen 18 yaşının üzerindeki herkes 15 Haziran 2010’dan itibaren www.britishcouncil.org.tr adresinden yarışmaya katılabilir.

15 Haziran – 15 Ağustos 2010 tarihlerinde başvuruları kabul edecek olan yarışmada fotoğraflar, iklim değişikliğine duyarlılıkları ile dikkat çeken yarışma jurisi, gazeteci ve fotoğrafçı Coşkun ARAL, oyuncu Arzu BALKAN, oyuncu Yetkin DİKİNCİLER, akademisyen Tolga HEPDİNÇLER oyuncu Tamer KARADAĞLI, Teknosa Genel Müdürü Mehmet NANE, yönetmen Ümit ÜNAL, fotoğrafçı Serkan ŞEDELE ile National Geographic Dergisi Fotoğraf Editörü Kemal NURAYDIN, Hurriyet.com.tr Kültür-Sanat Editörü Deniz ÖNER ve British Council Benim Kentim Sanat Projesi Yönetmeni Esra SARIGEDİK tarafından değerlendirilecek. Aynı zamanda fotoğraflar 23 Ağustos – 6 Eylül arasında, Hürriyet.com.tr üzerinden yapılacak olan halk oylaması ile milyonların beğenisine sunulacak.

British Council özel jürisinin iki ayrı kategoride yapacağı (serbest ve dijital kurgusal) değerlendirilmesinde birinci olan yarışmacılara 1500 TL, ikincilere 1000 TL, üçüncülere ise 750 TL miktarında para ödülü verilecek. Ayrıca Hurriyet.com.tr Kültür Sanat, sayfasında halk jürisinin birinci seçtiği yarışmacıyı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinesi ile ödüllendirecek. Yarışmada dereceye girenler, Eylül 2010’da düzenlenecek olan ödül töreni ile ödüllerini jüri üyelerinin elinden alacaklar. Yarışma finalinin ardından tüm bu fotoğraflar bir sergi haline getirilecek ve sergi Türkiye turuna başlayacak.

26 Haziran 2010 Cumartesi

KADINLAR EKOLOJİK DÖNÜŞÜMDE…


Ekofeminizm ülkemizde az bilinen ve üzerine az çalışılan bir kavram. Türkiye'den ve dünyanın değişik köşelerinden sadece bu kitap için eline kalem alan kadınlar, mücadelelerini, görüşlerini ve deneyimlerini Emet Değirmenci'nin editörlüğünde, okurlarla paylaşıyor.
Kadınlar Ekolojik Dönüşümde, Türkiye'de 20 yıldır ekoloji hareketlerinin içinde bilfiil bulunan, dünya çapında projelerde çalışmış ve halen Amerika’nın Seattle kentinde yaşayan Emet Değirmenci'nin uzun süren uğraşlarının ürünü. Yıllar içinde biriktirdiği deneyimlerini ve dostluklarını okurlarla paylaşmak isteyen Değirmenci'ye, uluslararası projelerden tanıdığı, değişik coğrafyalardan ve değişik mücadelelerden önemli katkılar geldi.
“ ...kadın ve doğanın aynı ataerkil endüstriyel-kapitalist kültür tarafından tahakküm altına alındığını belirtmeliyim. Toplumsal ekoloji felsefesinin kurucusu Murray Bookchin'in belirttiği gibi 'toplumda ilk ortaya çıkan egemenlik ilişkilerinden biri, erkeğin kadın üzerindeki tahakkümü' olduğuna göre kuşaktan kuşağa tekrarlanarak gelen patriarkiyi sökmek oldukça uzun zaman gerektirecektir. Ancak Michel Foucault’nun da belirttiği gibi kadına yönelik toplumsal cinsiyet ayrımı üzerinden gerçekleşen tahakküm ilişkisi biyolojik farklılıklara bağlı değildir. Kısacası biyolojik determinizm ile de cinsler arası bir eşitlik sağlanamayacağını tesbit etmeliyiz. Ayrıca cinsler arası eşitliğin ırk, sınıf gibi değişik karmaşık bileşenleri de içerdiğini göz önünde tutmalıyız.”
KADINLAR EKOLOJİK DÖNÜŞÜMDE…
Editör: Emet Değirmenci

Ayşen Eren - Nidia Bustillos - Fatmagül Berktay - Filiz Telek - Gamze Göker - Canan Kızılaltun - Arun Shrivastava - Latife Ebru Talum - Pervin Erbil - Serpil Odabaşı - Susan Hawthorn - Zeynep Kadirbeyoğlu - Zübeyde Seven Turan


Yeni İnsan Yayınevi
Fiyat: 12 TL
Sayfa Sayısı: 176

21 Haziran 2010 Pazartesi

Üç Ekoloji'nin yeni sayısı çıktı

Üç Ekoloji dergisinin 8. sayısı çıktı. Derginin bu sayısında Yeşil düşünce klasiklerini, kapsamlı bir Yeşiller ve Sosyalizm dosyasını, Türkiye'den ve dünyadan Yeşil hareketlerin ve partilerin temsilcileriyle özel röportajları ve kitap eleştirilerini bulabilirsiniz. Yeni İnsan Yayınevi'nin yayınladığı Üç Ekoloji dergisini İdefix'ten http://bit.ly/aQBl5U temin edebilirsiniz.
İçindekiler
İlksöz
DOSYA – Yeşiller ve Sosyalizm
Tanıl Bora İle Söyleşi
Ümit Şahin

Parçalı Kimliklerin Yeşil Siyaseti
Ayşem Mert

Sosyalizm ve Eko Merkezcilik: Yeni Bir Senteze Doğru
Robyn Eckersley

Yeşiller İle Sosyalizmin Kesişme Noktası Anarşizm mi?
Ümit Şahin

Derek Wall İle Söyleşi
Ayşem Mert - Ümit Şahin

Ekososyalizmin Janus Başı ve Hayat-Memat Meselesi
Şadi İdem

Albert Statz ile Söyleşi
Ayşem Mert – Ümit Şahin

Alman Yeşilleri’nde Tartışmalara Realo Bakış
Helmut Lippelt

Marx’ın Ekolojisizliği: Marksizm ve Çevrecilik
Dilaver Demirağ

Sosyalistler Yeşil Politikaya Nasıl Bakıyor?
Fikret Başkaya-Roni Margulies-Stefo Benlisoy
Mehmet Horuş-Gülsüm Önal

POLİTİKADAN DÜŞÜNCEYE

Oktay Demirkaya İle Söyleşi
Ümit Şahin

YEŞİL DÜŞÜNCE KLASİKLERİ
Bir Alternatif Çağrısı
Joseph Beuys

KİTAP

Sefaletin Yoksulluğu Kovduğu Bir Dünya
Süleyman Yılmaz

ISBN: 978-605-5895-14-3
SAYFA SAYISI:192
FİYAT: 10 TL

8 Haziran 2010 Salı

Kitaba Bez Torba Yakışır

Son aylarda birçok belediye plastik poşetleri yasaklıyor, süpermarketler doğada çözünebilen poşetler kullanıyor, plastik poşetin yasaklanması için imza kampanyaları birbirini izliyor. Diğer yandan fileye eski itibarı kazandırılmaya çalisiliyor, bez torbalar çesitleniyor, kese kağıdı kullanımı artıyor. Bu hareketlenmenin henüz yansımadığı bir yer var: Kitapçılar. Bildiğim kadar Türkiye’de hiçbir kitapçı bez torba kullanmıyor. Belki kitap satın alanlardan böyle bir talep gelmediği daha çok da bu işin maliyetini düşündükleri için. Halbuki bez torba ilk etapta uygun bir fiyatla satılabilir veya belirli miktarda kitap alana bez torba hediye edilebilir. Aynı kargo ücretinin belirli miktarda siparişler için alınmaması gibi. Ayrıca bunu ilk yapacak kitabevinin, kitap ve çevre dostlarının ilgisine mazhar olacağını söyleyebiliriz.

Nereden başlamalı?

Aklıma kitap, dergi almak için gittiğim Beşiktaş’taki Kabalcı Kitabevi’ne bez torba kullanma fikri hakkında ne düşündüklerini sormak geldi. Önce bir e-posta attım ve Twitter ve Facebook’da “Kabalcı kitaplar için bez torba versin” kampanyası başlatıyorum diye yazdım. Ilk anda gelen mesajlar bunun diğer kitabevlerinden de talep edilmesi, İstanbul dışında Ankara ve Eskişehir’de yaygınlaştırılabileceği şeklindeydi. Ankara’da Dost kitabevinden bez torba kullanılması talep edildi ve Eskişehir’deki kitapçılara da iletilecekti bu girişim. İlginçtir kitapçılardan önce yayınevlerinden olumlu yorumlar ve destekler geldi. Notos Kitap, bez torbaya geçişi zorunlu gördüklerini ve yayınlarında bu yönde bir girişimde bulunabileceklerini söyledi. Resif Kitap da bu konuyu önemsediklerini ve destek vermek istediklerini belirti. Everest Kitap, plastikten kağıt poşete geçerek yayınevlerinde ilk adımı attıklarını bildirdi. Bu arada yine twiter’dan http://www.beztorbakullananlar.com/ adlı sitenin destek verebileceği önerisi geldi, site sahiplerine yazdım. Plastik poşete karşi veya bez torbayı kullanmayı teşvik edici her türlü kampanyayı desteklemenin temel misyonları olduğunu, bu girişime de ana sayfalarında yer verebileceklerin söylediler. Kürke Hayır Platformu’da girişime desteğini açıkladı. Yenal Bilgici, “Eski Usul” bloğunda İstanbul’da Robinson Crusoe 389 ve Pandora’nın kağıt torba kullandığını ve ABD’de Barnes&Noble’ın Virginia Woolf resmi basılı bez torbalarını hatırlattı.

Nasıl Yapmalı?

Bu kampanyanın (şimdilik) herhangi bir manifestosu, logosu, web sitesi yok. Kitapçılar bez torba kullansın gibi basit bir talebi var. Yukarıda yazdıklarım son üç gün içerisinde geçekleşti ki bu konuda yapılabilecekler hakkında bir ipucu vermiştir diye düşünüyorum. Siz de kampanyaya katılmak isterseniz bu talebi kitapçınıza ve dostlarınıza iletebilir veya aşağıdaki e-posta örnegini gönderebilirsiniz.

Sayın X Kitabevi/ Yayınevi yetkilisi,
Kitabevinizden/yayınevinizden aldığım kitapları plastik poşette değil doğa dostu bez torbada taşimak istiyorum. Plastik poşetin kullanımını terketmek ve bez torbaya geçmek konusunda bir girişimde bulunursanız bunu destekleyeceğimi bildiririm. Saygılar

Not:Remzi Kitabevi’nden F. Kılınçarslan, bez torba önerisini değerlendireceklerini bu konuda çalışan firmalar ile irtibata geçeceklerini bildirdi.

7 Haziran 2010 Pazartesi

2 Haziran 2010 Çarşamba

Yeşiller Partisi 1. Olağan Büyük Kongresi


Kuruluşunun üzerinden yaklaşık iki yıl geçen Yesiller Partisi 1. Olagan Büyük Kongresi'ni önümüzdeki hafta sonu Ankara'da topluyor. 6 Haziran Pazar günü Ankara'da Adakale sokak No:6, Sıhhiye-Çankaya adresinde bulunan Petrol-İs Sendikası'nın toplantı salonunda yapılacak olan Kongre sabah 09:00'da baslayacak. Kongrede Parti Meclisi, Es Sözcülükler, Arabulucu ve Merkez Disiplin Kurulu için seçimler yapılacak.

Haftalardır yogun bir hazırlık süreci yasayan Yesiller Partisi bu ilk kongresiyle kurulus dönemini sonlandıracak ve seçilmis ilk Parti Meclisi'ni olusturacak. Kurulus sırasında Kurucular Kurulu içinden bir MYK ve es sözcüler seçen partide böylece ilk kez yeni üyelerin de katılacagı bir genel merkez yönetimi olusacak. Yeni MYK ise PM içinden seçilecek. Kongre bütün yurttasların, konukların ve basının katılımına açık olacak.

Kongreden bir gün önce Avrupa Yesil Partisi ile birlikte bir de uluslararası konferans düzenleniyor. Aralarında Avrupa Yesil Partisi Es Sözcüsü Monica Frassoni'nin de bulundugu Avrupalı Yesiller Cumartesi günkü bu konferansta konusma yapacak ve Kongre'ye konuk olacaklar.

5 Haziran Cumartesi günü Ataç Sokak No: 11 Kızılay adresindeki Doga Rezidans Oteli'nde yapılacak olan “Yeni Bir Düzen, Yesil Bir Düzen” başlıklı konferansta demokratiklesme, AB, tarım, enerji ve yesil ekonomi politikaları tartısılacak. Ingilizce-Türkç e çeviri yapılacak olan konferansın programı söyle:


AVRUPA YESIL PARTISI – TÜRKİYE YESILLER PARTISI ORTAK KONFERANSI – 5 HAZIRAN 2010, CUMARTESI, ANKARA, DOGA REZIDANS OTELI - PROGRAM

14:00-14:30 Açılış Konuşmaları - Bilge Contepe, Hüseyin Güngör, Monica Frassoni, Anne de Boer
14:30-15:30 Yisil Yeni Düzen Issizlige bir çare olabilir mi? Ahmet Atıl Asıcı, Süleyman Yılmaz, Yesiller Partisi
16:00-17:00 Demokratiklesme ve Türkiye’nin AB Süreci Monica Frassoni, Avrupa Yeşil Partisi Essözcüsü, Yüksel Selek, Yesiller Partisi
17:00-18:00 Çifte krize karşı alternatif tarım ve enerji politikaları Ümit Sahin, Hakan Ozan Erzincanlı, Yesiller Partisi (İngilizce-Türkç e çeviri yapılacaktır .)

Yesiller Partisi
Sekreterya - Beyoglu Yesil Ev: Istiklal cad. Balo sok. No:21 Kat:1 Beyoglu - IstanbulTel: (212) 244 77 80

www.yesiller. org

27 Mayıs 2010 Perşembe

Sarı Yazma isyana çağırıyor

KARADENİZ’de süregelen yıkım ve talan şimdi de Cide Loç Vadisi’ni tehdit ediyor. Dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Valla Kanyonu’nun içinde yer alan Küre Dağları Milli Parkı’nı dolaşan Devrekani Çayı, hepimizi varlığını sürdürebilmek için yardıma çağırıyor. Yöre halkının itirazlarını hiçe sayan kâr hırsını teşhir etmek için İstanbul’da bir etkinlik düzenleniyor. Loç Vadisi Koruma Platformu herkesi isyan çığlığını yükseltmeye çağırıyor.
29 Mayıs Cumartesi, saat 12’de İstanbul'da Kabataş Vapur İskelesi önü.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Yeni Bir Düzen, Yeşil Bir Düzen- Avrupa Yeşil Partisi – Türkiye Yeşiller Partisi

Avrupa Yeşil Partisi – Türkiye Yeşiller Partisi
Uluslararası Yeşiller Toplantısı
Yeni Bir Düzen, Yeşil Bir Düzen
5 Haziran 2010, Ankara
Doğa Rezidans Oteli, Ataç Sokak No: 11 Kızılay


PROGRAM

14:00-14:30
Açılış Konuşmaları
Bilge Contepe - Hüseyin Güngör, Yeşiller Partisi Eşsözcüleri
Monica Frassoni, Avrupa Yeşil Partisi Eşsözcüsü
Anne de Boer, Groenelinks, Yeşil Doğu-Batı Diyaloğu Koordinatörü
Evridiki Theopemptou, Akdeniz Yeşilleri Ağı Koordinatörü

14:30-15:30
Yeşil Yeni Düzen işsizliğe bir çare olabilir mi?
Ahmet Atıl Aşıcı, Yeşiller Partisi Uluslararası İlişkiler Koordinatörü
Süleyman Yılmaz, Yeşiller Partisi

15:30-16:00 Kahve Arası

16:00-17:00
Demokratikleşme ve Türkiye’nin AB Süreci
Monica Frassoni, Avrupa Yeşil Partisi Eşsözcüsü
Yüksel Selek, Yeşiller Partisi

17:00-18:00
Çifte krize karşı alternatif tarım ve enerji politikaları
Ümit Şahin, Yeşiller Partisi
Hakan Ozan Erzincanlı, Yeşiller Partisi

25 Mayıs 2010 Salı

Türkiye'de iklim adaleti algısı anketi

İspanya'da Universitat Autonoma de Barcelona (Barselona Otonom Üniversitesi) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü (ICTA) altında Türkiye'de iklim adaleti algıları üzerine bir araştırma yürütülüyor . http://bit.ly/iklimadaleti adresindeki web sayfasında iklim değişikliği, iklim adaleti ve Türkiye konulu sorular içeren kısa bir anket bulacaksınız. Anketin hedef kitlesi Türkiye'de iklim değişikliği politikasının paydaşlarıdır (akademisyenler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, devlet kurumları, gençlik vb). Araştırmanın bulguları akademik amaçlı kullanılacak olup, sorular herhangi bir ticari veya politik amaç içermemektedir. Cevaplarınızın tamamı anonim olarak tutulacaktır.Soruların tamamını cevaplamanızı rica ederim. Bu sayfadaki soruları cevapladıktan sonra ilerlemek için lütfen sayfanın altındaki "İleri" tuşuna basınız. Anket yaklaşık olarak 10 dakika almaktadır.Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...