14 Kasım 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Bu yıl Ekoloji Kolektifi, Çankaya Belediyesi ve Ankara Barosu tarafından ortaklaşa düzenlenen Sinekoloji Film Festivali’nin teması toplumsal mücadeleler olarak belirlendi. 12-18 Kasım 2009 tarihleri arasında Ankara'da gerçekleştirilecek olan festival kapsamında toplumsal mücadelelere, iklimi kurtarmak için yürütülen çabalara odaklanılıyor. Dünya’nın iklim pazarı haline gelmesi karşısında dipten gelenlerin sesini işiten festival “Su ve Yaşam Hakkı” konulu film yarışması sonucunda üretilen 24 ve toplamda 33 film, aynı temalı Homur Dergisi karikatür sergisi, Derya Ülker’in “Komün ve Su” resim sergisi, “İklim Değişikliği Rejimi ve Türkiye’nin Yeri” paneliyle dipten gelen dalgaya ses veriyor. 7 gün sürecek festivalde etkinlikler herkese açık ve ücretsiz. www.sinekoloji.org

TEMA Vakfı, Erozyonla Mücadele Haftası 2009 yılı etkinliklerini 16-22 Kasım 2009 tarihleri arasında “Toprak ana” teması ile gerçekleştirilecek. Hafta süresince Kütahya, Ankara, İstanbul, Gaziantep, İzmir, Isparta illeri başta olmak üzere Türkiye genelinde Toprağa Saygı Yürüyüşleri, Konferanslar, Paneller vb etkinlikler düzenlenerek, toprağın hayatta kalmamız için ne kadar önemli bir doğal varlık olduğunun altı çizilecek, erozyon ve çölleşme ile mücadelenin önemine vurgu yapılacak. www.tema.org.tr
Kopenhag'da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi'ne 22 gün kala, İklim için Gençlik Girişimi, bugün Ankara'da 2. İklim Enstitüsü'nü düzenliyor. İklim değişikliği nedir? 350-450-550 ne demek? Kopenhag öncesi Barselona toplantısında neler oldu? Görsel aktivizm nasıl yapılır? gibi soruların yanıtlarının aranacağı etkinlikte hem küresel iklim değişikliği ile ilgili hiç bilgisi olmayanlar bilgilendirilirken hem de çözüm için talepler ortaya konacak. Program için: www.iklimicingenclik.com

Yerel Tohumlarınıza Sahip Çıkın


Tarım Bakanlığı'nın yayınladığı GDO yönetmeliği ortalığı gerçekten karıştırdı. Kamuyou endişelenmekte haklı çünkü yeteri kadar bilgilendirilmiyor. Kendini güçsüz duymakta haklı çünkü ne tüketeceğini bilmek, tercih yapabilmek istiyor. GDO konusu o kadar geniş ve karmaşık bir konu ki nereye elinizi atsanız derinleşmek zorundasınız. İşin iyi tarafı, tartışmalar unuttuklarımızı bize hatırlatıyor, yeni bilgiler öğretiyor. Şehirde doğup büyümüş ve tarımsal süreçler ile ilişkisi olmamış bir olarak tohumun önemini yeni yeni kavrıyorum. Hele tohuma sahip olma mücadelesinin ne denli yıkıcı olabileceği düşünülürse. GDO'lara karşı yürütülen çalışmalara tohum cephesinden bir destek de Sinek Sekiz'den geldi. "Yerel Tohumlarınıza Sahip Çıkın" adı altında başlattıkları kampanyada, web sitelerinde hazırladıkları tohum paketlerini bilgisiyarınıza indirip çıktı almanızı ve tükettiğiniz doğal besinlerin tohumlarını saklamanızı öneriyorlar. Aşağıdaki bağlantıdan kampanyalarına ulaşabilir, tohum paketi yapmakta ilk adımınızı atabilirsiniz. GDO'lara inat yerel tohumlarımızı koruyalım ve onları toprakla buluşturalım.
http://sineksekiz.wordpress.com/2009/11/04/yerel-tohumlariniza-sahip-cikin/

7 Kasım 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Tarım ve Su Politikaları

Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu tarafından 18 Kasım 2009 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenecek olan “Türkiye'de Tarım ve Su Politikaları” konferansında ,Türkiye’de tarımsal alanda yaşanan dönüşüm ve günümüzde büyük önem arz eden su sorunu ve politikaları tartışılacak . “Tarımsal Dönüşüm” ve “Suyun Özelleştirilmesi” olmak üzere iki ayrı oturumdan oluşacak olan konferansta konusunda uzman akademisyenler, siyasetçiler, iş adamları ve katılımcılar bir araya gelecekler.

Kasım ayı Mahsul’ü

Yeşiller Partisi Tarım Çalışma Grubu’nun aylık bülteni Mahsül’ün Kasım sayısı yayınlandı. Bu mahsulde şu başlıklar var: Hükümet Kabusu Rüya diye Pazarlıyor: GDO’lara İzin veren Yönetmelik Yayınlandı.Genetiği Değiştirilmiş Gıdaya Karşı Çıkmak için On Sebep. GDO’ya Hayır Platformu: GDO’lar Bebeklere Yasak, Anne Babaya Serbest. Makale: Kriz Gıda Sorununu Derinleştiriyor.


Bez torbaya geçiş
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Şişli Belediyesi işbirliğiyle kurulan Şişli %100 Ekolojik Pazar bir ilke daha imza atıyor. 7 Kasım’da “İTÜ Hayatı Poşetleme!” grubuyla birlikte, artık kumaşlardan, kullanılmayan tişörtlerden bez torba dikme atölyesi yapılacak. Geçiş sürecinde pazarda kese kağıdı da bulundurulacak ancak Buğday Derneği yapacağı atölyeler ve bilgilendirme çalışmalarıyla pazar müdavimlerinin tekrar tekrar kullanabileceği bez torbaya geçmelerini amaçlıyor

6 Kasım 2009 Cuma

Kutuplarda - Vahit Akça


4 Kasım 2009 Çarşamba

Türkiye Enerji (D)evrimi

Greenpeace ve Avrupa Yenilenebilir Enerji Birliği (EREC), 2 Kasım 2009 Pazartesi günü İstanbul’da düzenledikleri çalıştayda, “Enerji [D]evrimi - Sürdürülebilir Bir Türkiye için Enerji Yol Haritası” raporunu kamuoyuyla paylaştılar. Tüm gün süren oturumların ilkinde Greenpeace Uluslararası Yenilenebilir Enerji Direktörü Sven Teske ve Greenpeace Akdeniz Enerji ve İklim Kampanyası sorumlusu Hilal Atıcı, Enerji [D]evrimi raporunu açıkladılar. Raporda, 2050 yılına kadar iki muhtemel senaryo karşılaştırması yapılıyor. İlk senaryoda, mevcut eğilim ve politikalar devam ederse 2005-2050 yılları arasında Türkiye’de enerji sektöründen kaynaklanan kişi başına salım miktarı ikiye katlanacak ve elektrik üretim maliyetleri yüzde 50 oranında artış gösterecek. Diğer dikkat çeken bir nokta da 2050 yılında ulaşım sektörü %33’lük bir payla Türkiye’nin toplam salımlarının en büyük kaynağı haline gelmesi. Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği politikalarının ön planda olduğu Enerji [D]evrimi senaryosuna göre ise, kişi başına salımlar 1,1 tona düşürülüyor ve maliyetlerde kısa vadede küçük bir artışın ardından 2 sent daha ucuz bir ortalama maliyetle elektrik üretiliyor. Senaryo, enerji ve ulaşım sektörlerinde nasıl salım azaltımı yapılabileceğine ve Türkiye’nin enerjisinin 21. yüzyılın ilk yarısı boyunca nasıl sürdürülebilir bir şekilde yönetilebileceğine yönelik iddialı, ayrıntılı ve gerekli bir plan sunuyor. Raporda ele alınan başlıklar şöyle 1) İklimi korumak 2) Enerji [D]evrimini gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirmek 3) Enerji [D]evrimi 4) Enerji kaynakları ve arz güvenliği 5) Geleceğin enerji arzı senaryoları 6) Türkiye Enerji [D]evrimi senaryosundaki temel sonuçlar 7) Politika önerileri.

Türkiye’nin Enerji [D]evrimi senaryosunun geleceğe dönük tahminlerinden bazıları şöyle:

- Türkiye enerji sektöründen kaynaklanan karbondioksit salımlarını 2050 yılına kadar 1990
seviyesinin %18 oranında aşağıya çekiyor. İklim kampanyası sorumlusu Atıcı, sektörler arasında en fazla salım yapanın ve salım yapmanın en zor olduğu sektörün enerji olduğunu belirtti.
- Türkiye’de Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine dayanarak hazırlanan referans senaryoda dahi ekonomik olmaması nedeniyle nükleer enerji bulunmuyor.
- 2050 yılına gelindiğinde, ülke elektriğinin %84’ü yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilecek. Birincil enerji talebinin %59,4’lük kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanacak.

Rapor, Türkiye’nin düşük karbonlu ekonomiye geçiş yapabilmesi ve temiz enerji üretebilmesi için fosil yakıtlar ve nükleer üzerindeki kamu teşviklerinin kaldırılması, bunun yerine yenilenebilir enerjiler üzerindeki alım garantisinin ve AR-GE çalışmalarının güçlendirilmesi, Avrupa Birliği’nin toplam birincil enerji arzı içindeki yenilenebilir enerji payına yönelik hedeflerin (2020 yılına kadar %20) yasal olarak benimsenmesini öneriyor.

Kopenhag iklim müzakerelerine 30 gün kala kamuoyuna sunulan raporda, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun Türkiye’nin Kopenhag’da müzakere edeceği emisyon salım azaltımının artıştan yüzde 11’lik bir oran olarak vermesine karşın Greenpeace, Türkiye’nin, 2020 yılına kadar sadece enerji sektöründe bile beklenen artışı yüzde 25 oranında azaltabileceğini öngörüyor.

Raporun tümüne ulaşmak için :
http://www.greenpeace.org/turkey/press/reports/enerji-d-evrimi
http://www.energyblueprint.info/
http://www.greenpeace.org.tr/



31 Ekim 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

İTALYA Çevre, Toprak ve Su Bakanı Stefania Prestigiacomo ile Kenya Çevre ve Madeni Kaynaklar Bakanı Njoroge Michuki, İngiliz The Guardian gazetesine yazdıkları bir makalede (28 Ekim) Birleşmiş Milletler sistemi içinde bir Uluslararası Çevre Örgütü’nün kurulmasının aciliyetine dikkat çektiler. Kopenhag iklim müzakerelerine az bir zaman kala, küresel iklim değişikliği ile mücadelenin yolunun küresel bir yönetişimden geçtiğini söyleyen Bakanlar, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü gibi güçlü kuruluşların yanında bir de Uluslararası Çevre Örgütü’nin kurulması gerektiğini vurguladılar. Halihazırda çevre alanında küresel merci işlemini gören UNEP’in (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) BM içinde en düşük bütçeye sahip kuruluşlardan biri olduğunu ve bu bütçenin yeni bir Boeing 737 uçağının fiyatından da düşük olduğunu belirten makale, hükümetlerin 2050 yılında 9 milyar nüfusa ulaşacak gezegenimizin yarını planlamalarının elzem olduğunu belirtiyor.


İLK ulusal çevre gazetesi Yeşil Dünya, Vizyon Yayıncılık tarafından çıkarılmaya başlandı. Vizyon Yayıncılık tarafından uzun süredir hazırlıklarını sürdürülen gazete için, siyasilerden sivil toplum kuruluşlarına, kurumsal şirketlerden çevre örgütlerine kadar yüzlerce kişiyle bire bir görüşmelerde bulunuldu. İlk sayısı çıkan Yeşil Dünya gazetesinin hedefi yakın bir zamanda bayilerde satış yaparak okurlarına ulaşmak. Yeşil Dünya Gazetesi hakkında detaylı bilgi almak için info@vizyonyayin.com adresine e-posta atabilirsiniz. Gazetenin web sitesi yakında yayına geçecek.


DOĞA Derneği, 9-10 Ocak 2010’da Hasankeyf'te “Barajsız Hasankeyf Arama Konferansı” düzenleyecek. Bölge halkının yanı sıra, Türkiye içinden ve dışından çok sayıda akademisyen, uzman ve sivil toplum örgütü temsilcisinin katılması öngörülen toplantıda, Dicle Vadisi ve Hasankeyf’in UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmesi halinde Türkiye ve dünyaya katacağı faydalar masaya yatırılacak. Toplantı aynı zamanda, Ilısu Barajı projesi ve Hasankeyf’in bilimsel verilere dayanarak ülke ölçeğinde tartışılacağı ilk mecra olma özelliği de taşıyor.

GDO’LAR BEBEKLERE YASAK, ANNE BABAYA SERBEST!

Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olan ve Meclisinde kabul eden Türkiye, son derece yaşamsal öneme sahip bir konuda gerekli yasal düzenlemeyi yaparak Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nı çıkarmak yerine bir yönetmelikle GDO’ların ve ürünlerinin ülkemize girmesini meşru kılmıştır.




26 Ekim 2009 tarih, 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması amacıyla hazırlandığı belirtilmesine karşın, getirilen düzenleme bunları sağlamaktan çok uzaktır.

GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda bugüne kadar yeterli araştırmalar yapılmamışken, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri üniversite raporları ile ortaya konurken, biyoçeşitliliği yok edici etkileri pek çok araştırma ile ispatlanmışken yasa yerine bir yönetmelik çıkarılarak bu olumsuzlukların giderilebilmesinin sağlanması mümkün değildir! Bu bağlamda tüketici sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak görevi ve söz konusu gıda ve yemi piyasadan geri çekme zorunluluğunun “işletmeciye” bırakılması bu endişemizi haklı çıkarmaktadır!GDO’lu ürünlerin bebekler için yasak, ancak anne ve babalar için serbest bırakılması toplum sağlığını ciddi tehlikeye atmaktadır.

GDO’lar zararlı ve bu nedenle bebeklere yedirilmeyecek ise onu emziren ya da hamileliği esnasında karnında taşıyan annesine neden yedirilmektedir? Şayet GDO’ların hiçbir sağlık riski yok ise bebekler için neden yasaklanmıştır? GDO’ların hayvan denekler üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirdiği bilimsel raporlarla kanıtlanmış durumdadır.

GDO’lu ürünlerde antibiyotik direnç geni kullanıldığı ve bunun da insan ve hayvan sağlığı açısından son derece zararlı olduğunu ülkemizde GDO’ya Hayır Platformu olarak yıllardır ifade ederken, biyoteknoloji lobileri ve onların temsilcileri bu ürünlerin hiçbir riski olmadığını söylemektedirler. Söz konusu yönetmelikte bu tür genleri içeren GDO ve ürünlerinin ülkemize sokulması ve piyasaya sunulmasının yasaklanmış olması platformumuzun bir başarısıdır, bu sonuç konuyla ilgili iddialarımızın ne denli doğru olduğunu göstermektedir.Getirilen düzenlemeyle “GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadelerin bulunmayacağının” belirtilmesi, düzenlemenin son derece taraflı ve yönetmeliğin kapsamı dışında olan bir uygulamadır. Hatırlanacağı gibi, Amerika’da bir biyoteknoloji şirketi, ürünlerine “GDO bulunmamaktadır” yazan bir firmayı dava ederek kendi satışlarını düşürmekle suçlamış, bu uygulamanın yaygınlaşması için lobi faaliyetleri başlatılmıştır. Bu açıdan çıkarılan yönetmelik, ülkemizde bu uygulamanın doğrudan kabul edilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığından çok biyoteknoloji şirketlerinin çıkarlarının kolladığını göstermektedir.

GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir maddenin yönetmelikte yer almaması da insan sağlığının hiçe sayıldığının en büyük göstergelerinden biridir!Türkiye’nin hiçbir GDO’ya ve ürününe gereksinimi yoktur! GDO’lar açlığa çare değildir! Biyolojik çeşitlilik üzerine büyük bir tehdittir! GDO’lar tarım ilacı kullanımını artırarak hem toprağı hem de içme sularımızı zehirlemektedir! Ayrıca daha fazla kullanılan bu tarım ilaçlarını insan ve hayvan organizmalarına girmektedir! Çiftçileri dev biyoteknoloji şirketlerine bağımlı kılmaktadır!

GDO’ya Hayır Platformu insan, hayvan ve çevre sağlığını tehdit eden, kapitalist sömürü düzeninin gıda egemenliği üzerine kurgulanmış biçimi olan, sadece birkaç şirketin para kazanması için tüm bir insanlığın ve doğanın gözden çıkarıldığı GDO’lara karşı vereceği mücadelesini bundan sonra sokaklara, evlere, okullara, işyerlerine taşıyarak devam ettirecektir! Mücadelemiz başarıya ulaşıncaya, GDO’ları coğrafyamızdan atıncaya kadar devam edecektir!
GDO’YA HAYIR PLATFORMU

23 Ekim 2009 Cuma

350 hemen şimdi

Çevreye duyarlısınız, küresel iklim değişikliğinin dünyayı yaşanabilir bir yer olmaktan çıkarabileceğini düşünüyorsunuz. Kopenhag toplantıları yaklaşıyor ve hükümetlerin iklim değişikliği ile mücadele etmek için daha çok sorumluluk almasını istiyorsunuz. Bir süredir belki 350 rakamını duyuyorsunuz. Atmosferdeki karbondioksit miktarını 350 parça/milyona indiremezsek dünyamızın yaşamasına imkân veren yapısını tamamen kaybedebileceğimiz kulağınıza çalındı. Bir şeyler yapabileceğinizi düşünüyorsunuz ama problem çok byükü, küresel, hükümetler sizi bu konuda temsilden uzak. Kocaeli’nde yaşıyorsunuz, Eskişehir’de, Ankara’da, Bursa’da, İstanbul’da. Bugün sesinizi duyurmak için çok özel bir gün. 177 ülkede 5000 etkinlik düzenleniyor ve Türkiye’de bu küresel eylemin bir parçası olarak etkinlikler düzenleniyor. Ankara’da, İklim için Gençlik Girişimi 350 bisikletiyle Gençlik Parkı’ndan Meclis’e pedal çevirecek.İstanbul’da Küresel Eylem Grubu, “güneş, rüzgar, 350 hemen şimdi” pankartı ile saat 16’da Galatasaray Lisesi önünde buluşuyor. İzmirliler 15’de Yakın Kitabevi’nde buluşuluyor ve Kordon'da çimlerin üzerinde bedenleriyle 350 yazacaklar. Bursalılar ise saat 17’de Heykelin önünde basın açıklaması yapacaklar ve " güneş, rüzgar, 350 hemen şimdi" diyecekler. Diğer etkinlikler için www.350.org/map#/map/39.911761/32.854239/7adresini ziyaret edebilirsiniz, hatta kendi etkinliğinizi siteye kaydedip fotoğraflarınızı bütün dünyadan 350 hareketine katılanlarla paylaşabilirsiniz.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Greenpeace, hükümetin nükleer santral planlarını tarihin tozlu raflarına göndermek için harekete geçiyor. Hedef, nükleer masala inanmadığını ve geleceğini nükleer riskler ile karartmayı reddettiğini haykıracak 1 milyon insanı bir araya getirmek!
Greenpeace bugün hükümetin nükleer santral planlarına karşı bir kampanya başlatıyor. Kirli, tehlikeli ve pahalı olduğu kanıtlanmış nükleer enerjinin Türkiye’de kullanılmasını istemeyen, hükümetin nükleer enerji planlarından bir an önce vazgeçmesini talep eden 1 milyon kişi http://nukleer.greenpeace.org/’ da bir araya geliyor. Kampanyanın amblemi mutasyona uğramış bir kalp, sloganı ise “Nükleer ile yaşamaya hazır mısınız?” İnternet üzerinden yürütülecek kampanyanın öncelikli hedefi, şu anda hükümetin üzerinde karar vermeye çalıştığı nükleer santral ihalesini iptal ettirmek. Sonrasında ise nükleer enerji planlarını bir daha geri gelmeyecek şekilde tarihin tozlu sayfalarına göndermek.


Buğday Dergisi, yerini mevsim dönümlerinde yani üç ayda bir yayınlanacak olan Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi’ne bırakıyor. Buğday Derneği üyelerine ve ilgi gruplarına ücretsiz gönderilecek olan rehber, ekolojik yaşamla ilgili güncel konulara ve herkesin uygulayabileceği pratik bilgilere yer verecek. Rehberin ilk sayısında Buğday Derneği’nden haberlerin yanısıra, İçimizden Biri, %100 Ekolojik Pazarlar, Doğal Tıp, Ay Takvimi, Tijen İnaltong’un hazırlayacağı Mevsimlik Sofralar gibi konular var. Güncel konularda ise permakültür ve son günlerde televizyon ekranlarında sıkça gördüğümüz “alışveriş” reklamı ele alınıyor. “Yapın! Gidin! Tıklayın! Görün!” bölümünde önümüzdeki üç ay boyunca hayatımızdaki yeşilin tonunu artıracak etkinlikler, söyleşiler, filmler vb. yer alacak. Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi uzmanları, bahçemizi veya balkonumuzu soğuyan havaya nasıl hazırlamamız gerektiğini anlatacak.

İstanbul'da Riva Deresi’ndeki kirlilik ve doğal yaşamın hızla tahrip edilmesine karşı Beykoz'da bulunan köylerde başlayan yerel hareket, sivil toplum örgütlerinin katılımıyla devam ediyor. Toprak Ana Platformu'nun koordinasyonunda tüm ilgi sahiplerinin katılımıyla düzenlenen toplantıların ikincisi 11 Ekim tarihinde gerçekleştirildi. Beykozlular, basın mensupları, sivil toplum kuruluşları ve Beykoz Belediyesi'nin katıldığı toplantıda Doğa Derneği Başkan Yardımcısı Bahar Bilgen, Derneğin Riva Deresiyle ilgili çalışmalarını aktardı. Toprak Ana Platformu Sözcüsü Cem Birder, “Riva havzası için harekete geçtik ve bundan sonra daha düzenli olarak yasal eylemlerimizi sürdüreceğiz. İlk olarak derenin temizlenmesi için çevre köylerde yaşayan ve dere ile birebir bağı olan insanlarımızı bilinçlendireceğiz. Ardından üniversitelerle birlikte hareket ederek derenin kirlilik ölçümlerini çıkartacağız. Daha sonra grubumuzla birlikte yasal eylemlerde de bulunacağız Riva’nın kurtarılması için ne gerekirse yapmaya hazırız ve başta Beykozlular olmak üzere tüm doğaseverleri bu hareketimizde bizim yanımızda olup dereye sahip çıkmaya davet ediyoruz” dedi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...