28 Ekim 2014 Salı

Validebağ Direniyor

Validebağ’dan ve İstanbul’un dört bir yanından gelen yaşam savunucuları günlerdir ısrarla ve inatla koruyu ve yaşam alanlarını savunmak için direniyor.

İktidar ve sermaye bloğu ve yerel yandaşları Atatürk Orman Çiftliği’nden, 3. Köprü, 3. Havalimanı ve sayısız diğer projeden çok iyi bildiğimiz hukuk tanımaz, doğa ve demokrasi düşmanı tutumunu Validebağ’da da sürdürüyor. İstanbul’u bir yağma alanı, yurttaşları kul olarak gören yağmacı zihniyet başkanıyla, belediye başkanıyla, yandaş medyası, inşaat bekçiliğine soyunan kolluk kuvvetleri ve yeni güvenlik uygulamalarıyla Validebağ direnişini siyasi hedefi haline getiriyor.

Soma’da, Torunlar’da, Karaman’da rant uğruna doğaya ve insanlara kıyanlar, Validebağ’da demokratik haklarını kullanan yurttaşlara acımasızca saldırıyor. Validebağ’ın girişindeki bin metrekarelik direniş alanı koruyu, yaşamı ve demokratik haklarını savunanlarla yaşama, halka ve demokratik haklara şiddet araçları ve yalanlarla saldıranlar arasında bir mücadele alanına dönüşüyor.

Validebağ ve yaşam savunucuları olarak tüm hukuksuzluklara, saldırılara ve yalanlara rağmen dayanışmayı ve direnişi büyütmekte; en temel haklarımız olan doğayı savunma ve demokratik gösteri haklarımızı kullanmakta kararlıyız. Çünkü direniş çadırlarının kurulduğu alanı savunmak demek bir bütün olarak Validebağ korusunu, Üsküdar’ı ve İstanbul’u savunmak demek. Çünkü direnişi ve dayanışmayı büyüttüğümüz alanı savunmak demek doğayı, yaşamı ve demokratik haklarımızı savunmak demek.

Validebağ direnişine imzalarıyla destek veren tüm yaşam savunucularını, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, sanatçıları, aydınları, avukatları, hekimleri, meslek insanlarını, forumları ve yerel dayanışmaları 29 Ekim Çarşamba gün boyunca ve saat 18.00’da, imzalarının hakkını veren en kitlesel biçimde ve yüksek bir temsil düzeyiyle Validebağ nöbetine katılarak ortak direnişimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.


VALİDEBAĞ DİRENİŞİ İMZACILARI (Güncellendi)
İstanbul Kent Savunması
Kuzey Ormanları Savunması

Abbasağa Forumu
Acıbadem Dayanışması
Acıbadem Koşuyolu Dayanışması
Adalar Savunması 
Adalet İçin Hukukçular
Ahmet Sani Gezici Lisesi Velileri
Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği (AKA-DER)
Anti-Kapitalist Müslümanlar
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi
Avcılar Gezi Dayanışması
Bakırköy Halk Meclisi Forumu
Bakırtepe Çevre Platformu
Beylikdüzü Dayanışması
Bisikletli Ulaşım Platformu
Caferağa Dayanışması
Cevizli Tekel Dayanışması
Çağdaş Avukatlar Grubu
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi
Devrimci Hareket
DİSK-Banksen
Eğitim-Sen 2 Nolu Şube 
Emek Bizim İstanbul Bizim
Emekçi Hareket Partisi
Emekliler Dayanışma Sendikası
Engelli Hakları Forumu
Etiler Forum
Ergene İnisiyatifi
Ezilenlerin Sosyalist Partisi
Fikir Kulüpleri Federasyonu 
Fotoğraf Sanatçısı Murat Germen
Gezi Partisi 
Gezi Revir
Göztepe Dayanışması
Halkevleri
Halkın Türkiye Komünist Partisi
Haydarpaşa Dayanışması 
HDP İstanbul İl Örgütü
HDP-HDK Kadıköy Gençlik Meclisi 
HDK Ekoloji Meclisi
Helsinki Yurttaşlar Derneği
Heybeliada Forumu
İçdış Kumsalı Koruma ve Yaşatma Sivil Toplumu Destekleme Derneği
İMECE Ev İşçileri Dayanışması
İMECE Kadın Dayanışma Derneği
İmece Toplumun Şehircilik Hareketi
İnşaat İşçileri Sendikası
İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği
İstanbul Arel Üniversitesi Kent ve Yaşam Kulübu ve Arel Kolektif
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Kulübü 
İstanbul Hepimizin Girişimi
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
İstanbul Tabip Odası
İstanbul Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu
İşçi Sözü
İşçi Mücadele Derneği
Kadıköy Kent Dayanışması
Kadıköy Gençlik Muhalefeti
Kafe ve Bar Çalışanları Birliği
Kaldıraç
Karadeniz İsyandadır Platformu
Kocamustafapaşa Dayanışması
Kent Hareketleri
Kent ve Hukuk Atölyesi
Komünist Parti İstanbul İl Örgütü
Korsan Parti Hareketi
Koşuyolu Yaşam Parkı Forumu
Kozyatağı Dayanışması
Kuzguncuklular Derneği
Melda Onur - İstanbul milletvekili
Mevlanakapı Mahallesi Halkı
Müşterekler
Okuluma Dokunma Koordinasyonu
Oruç Baba Parkı Direnişi
ÖDP İstanbul İl Örgütü
Öğrenci Dayanışması
Öğrenci Kolektifleri
Pangea Ekoloji
Politeknik
Sarıyer Kent Dayanışması
Senoz Vadisi Koruma Platformu 
Sosyal Haklar Derneği
Sosyalist Demokrasi Partisi 
Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol
Sulukule Platformu
Şişli Merkez Mahallesi Forumu 
Taksim Gezi Parkı Derneği
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
TMMOB İstanbul İl Koordinasyonu
Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)
Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi
Tüm Öğretim Elemanları Derneği İstanbul Şubesi (TÜMÖD)
Türkiye Bağımsız Halk Hareketi
Üsküdar Doğancılar Forumu
Validebağ Gönüllüleri
Yedikule Halkı ve Yedikule Bostanları Girişim
Yeldeğirmeni Dayanışması
Yeşil Direniş Gazetesi
Yeşil Öfke 
Yeşil ve Sol Gelecek Partisi
Yoğurtçu Parkı Forumu Diren Kadıköy
Not: İmza eklemek isteyen kurumlar istanbulkentsavunmasi@gmail.com adresine mail atabilir.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Yerel Yönetimler, Katılımcılık ve Stratejik Planlar


 Yerel yönetimler orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini  belirlemek için stratejik planlar yapmaya 2000’li yıllarda başladılar. 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 41. Maddesine belediye başkanları seçildiklerin itibaren 6 ay içinde stratejik planlarını hazırlayıp Belediye Meclisi’ne sunmak durumundalar. Kanuna göre Stratejik plân, varsa üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanır ve belediye meclisi tarafından kabul edildikten sonra yürürlüğe girer.” Bugüne kadar belediyeler katılımcılığı genellikle paydaşları üzerinden kurguluyordu. İl veya ilçe sınırları içindeki Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim Müdürlüğü,Müftülük, üniversiteler, hastaneler, meslek odaları ve sendikalar gibi kurumların belediyenin çalışmalarına yönelik beklenti ve fikirleri değerlendiriyordu. Yurttaşların fikri genelde belediyenin hizmetlerinden memnuniyet anketleri doğrultusunda alınıyordu.  Bursa Nilüfer Belediyesi ve Diyarbakır Belediyesi dışında yurttaşları doğrudan stratejik planlama süreçlerine katan az sayıda belediye vardı. Gezi Parkı deneyimi yurttaşların yerel politikalara katılımının önünü açmışa benziyor.
Kadıköy Belediyesi 5 Yıllık Stratejik Plan Hazırlık Çalıştayları’ndan ikincisi 12 Temmuz 2014 Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi Zübeyde Hanım Kokteyl Salonu’nda gerçekleşti. Moderatörlüğünü Dr. Tunç Evcimen’in yaptığı ve arama konferansı yönetiminin kullanıldığı çalıştaya 150 Kadıköylü katıldı. Katılımcılar, sivil toplum örgütü üyesi, muhtar, forum katılımcısı,öğretim üyesi ve siyasi parti üyesi olarak katılsalar da arama konferansının kuralları gereği kurumsal olarak değil bireysel olarak temsil edildi. Açılış konuşmasında Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, halkın taleplerini demokratik şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını ve bu doğrultuda ilk çalıştaylarını 18-35 yaş arası gençlerin katılımıyla gerçekleştirdiklerini belirtti.
Çalıştayın ilk bölümünde  “Kadıköy’ün geleceğini etkileyen dünyadaki ve Türkiye’deki akımlar ile Kadıköy’ün mevcut durumu” üzerine beyin fırtınası gerçekleştirildi. Katılımcılar turizmden afet yönetimine kültürden çevreye, altyapıdan ulaşıma kentsel dönüşümden spora  görüşlerini serbestçe dile getirdi.Bu görüşler 177 madde altında toplanarak katılımcılara dağıtıldı. İkinci bölümde katılımcılar 10’ar kişilik 12 gruplara ayrıldılar ve Kadıköy’ün dört önceliğini alt başlıklarıyla belirlemeye çalıştılar. Örneğin 1) Çevre 2) Kentsel Dönüşüm 3)Kültür-Sanat 4) Katılımcılık gibi. Sonrasında 10 gruptan birer sözcü tüm katılımcılara gruplarının dört önceliğini ve bunları tercih etme nedenlerini anlattı. İlk bölümde kural sadece durum tespiti yapılması önerilerin sonraki bölümlere bırakılmasıydı. Kolaylaştırıcılar tüm grupların dört önceliğini ortaklaştırdıklarında şu sonuç ortaya çıktı.  Kentsel dönüşüm 12 gruptan 11’inde, Çevre 7’sinde, Sosyal Sorunlar 7’sinde, Tarih-Kültürel Değerler 6’sında, Katılımcılık 5’inde, Ulaşım 5’inde, Görsel Güzellik ve Markalaşma 3’ünde; Spor Tesisleri 2’sinde, Esnaf ve Yerel Pazarlar da 2 grupta ele alınmış ve tartışılmış. Ortaklaştırılmış önceliklerden “Çevre” konusu aşağıdaki alt başlıklarıyla birlikte ele alınmış:
“Park ve bahçelerin öneminin ortaya çıkmaması, Kurbağalıdere sorunu, baz istasyonu sorununun çözümlenememesi, yenilenebilir enerji, yeşil alanların korunması, geri dönüşüm konusunda kurumsal çalışma, biyolojik artıma, su tasarrufu, kent tarımı, sokak hayvanlarının barınması ve rehabilitasyonu, çevre kirliliği denetimi, hafriyatların denetlenmesi, kentsel dönüşüm kaynaklı asbest sorunu, tüm canlılar için güvenli ve sürdürülebilir bir kent oluşturulması, deniz kirliliği, atık, altyapı eksikliği.”
Üçüncü ve son bölümde ise ortaklaştırılmış 11 gündem maddesi hakkında (Aklımdaki Kadıköy, Kentsel Dönüşüm, Çevre ve Sağlık, Dezavantajlı Gruplar, Kültür-Sanat, Kültürel Miras, Katılımcılık, Ulaşım, Markalaşma,Ekonomik Gelişme, Kurumsal Hizmetler) katılımcılardan mümkün olduğunca ayrıntılı proje önerileri getirmeleri istendi. Belediyenin yıkımlarda asbest denetimi yapması, yelken kulüplerinin okullarla işbirliği yapması, Caferağa ve Yel değirmeni mahallelerinin SİT alanı ilan edilmesi, mahalle meclislerine bütçe ayrılması, belediye-üniversite işbirliği ile çıraklık eğitimi verilmesi, kadın sığınma evlerinin artırılması, Haydarpaşa’nın müze yapılması, ilçenin kültür envanterinin çıkarılması, bisiklet parkları yapılması, biyolojik arıtmaya geçilmesi, minibüslerin kaldırılması, Kurbağalı derenin ıslahı gibi onlarca somut öneri getirildi. İleriki bir tarihte odak gruplarda bu öneriler ayrıntılı ele alınacak ve uzmanlarca değerlendirilecek ve Stratejik Plana dahil edilecek. Bize düşen bu süreci izlemek ve önerilerin ne kadarının plana gireceği ve planın ne ölçüde hayata geçirileceğini sorgulamak.

Yrd. Doç.Dr Barış Gençer Baykan
Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi

Bu yazı ilk olarak EKO IQ dergisinin Ağustos 2014 sayısında yer almıştır. 




19 Ağustos 2014 Salı

Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi


Benzin istasyonlarında “kurşunsuz” vurgusunu sıkça duyduk ama üzerinde hiç durmadık. Normalde benzinin kurşunlu olduğunu ve benzin tedarikçilerinin bizim iyiliğimizi için benzini kurşundan arındırdıklarını düşünebiliriz. Oysa gerçek tam tersi. Benzinde kurşun yok ve 90 yıl önce General Motors, Du Pont, bugün Exxon olarak bilinen Standard Oil- New Jersey son derece zararlı olan bu maddeyi benzine katmaya başlıyorlar. Otomobil egzozundan çıkan kurşun parçacıkları rüzgar,yağmur ve kar ile taşınarak sadece yerel nüfusa değil on binlerce kilometre ötedeki canlılara zarar veriyor. 1920’den bu yana atmosfere salınan kurşunun %90’ı benzin yakılmasından kaynaklanıyor.  ABD’deki The Nation dergisinde “The Secret History of Lead” adıyla yayımlanan uzun makale, H2O Kitap tarafından “Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi” adıyla kitaplaştırıldı. Bu gizli tarih şirketlerin halk sağlını nasıl hiçe saydıklarının öyküsü.
Kurşun tesirli bir nörotoksin. Kokusu, rengi ve tadı olmayan kurşun ancak kimyasal çözümleme sonucu tespit edilebiliyor. Böcek ilacı gibi benzer ve kansorejen ve öldürücü zehirlerin, bir çok kimyasalın, petrol atıklarının ve hatta radyoaktif maddelerin aksine kurşun zamanla çözülmüyor, buharlaşmıyor ve asla yok olmuyor. Kurşundan ilk ve en kötü etkilenenler çocuklar. Henüz gelişme çağını tamamlayamadıkları için çocuklarda IQ seviyesinde düşüş, okuma ve öğrenme güçlüğü , işitme engeli, dikkat seviyesinde azalma, hiperaktivite ve davranış bozukluklarına yol açabiliyor.Yetişkinlerde ise kandaki artan kurşun seviyesi kalp krizi ve inme gibi damar hastalıkları, yüksek tansiyon ve erken ölümlerle ilişkilidir. Peki nasıl oluyor da bu zehrin benzine karıştırılıp doğaya salınmasına izin veriliyor?
Benzine kurşun neden katılır?
1921’de Ohio’da General Motors’ta çalışan Thomas Midgley Jr. tetra etil kurşunun (TEL- Tetra ethyl lead)  içten yanmalı motorlarda vuruntuyu azalttığını keşfediyor. (Midgley TEL’in yanı sıra ozon tabakasını delen kloroflorokarbon gaz bileşik grubunun ilk üyesi Freon’un mucidi). Vuruntu, motorun içinde bir şeylerin zarar gördüğü izlenimi yaratan, keskin metalik ses. Kurşunlu benzin aynı zamanda daha yüksek sıkıştırma kabiliyeti ile araçlara daha yüksek güç sağlıyor. Oysa temiz yandığı için daha az karbon üreten ve kurşun gibi vuruntuyu önleyebilen etanol ABD’de ve Avrupa ülkelerinde kullanılıyordu. 1826’da üretilen ilk içten yanmalı motor prototipinde alkol ve terebentin kullanılmıştı. Henry Ford ilk arabasını zirai alkolle çalıştırmıştı. Etanol için patent alınamayacağı için büyük kar getirmeyecekti ve petrol ve otomobil üreticileri tercihlerini kurşundan yana kullandılar.
Kurşun yerine Ethyl markalaştırılarak etkisi gizlendi. 1924 yılında Standard Oil’in TEL üretim tesisinde 5 işçi hayatını kaybetti, onlarcası kurşundan zehirlendi. Amerikalılar “kurşunlu benzin” ismini ilk defa basının haberleriyle öğrendiler. 30 Ekim 1924’te Standard Oil New York’ta bir basın toplantısında Midgley, TEL’in az miktarda zararlı olmadığını ispat etmek için ellerini bu sıvıyla yıkadı ve sonrasında gittiği toplantılarda bu gösteriyi sürdürdü. 1986’daki Çernobil nükleer felaketi ertesinde radyasyonlu çay içen bakan Cahit Aral’ı, Fukushima’dan sonra musluk suyunda radyasyon olmadığını göstermek için bir bardak su içen Tokyo Valisi’ni hatırlamamak elde değil.
Farklı sektörler benzer taktikler
ABD’de kurşunun otomobillerde benzin maddesi olarak kullanılması ancak 1986’da yasaklanabildi. Aslında 1926, 1943, 1954,1970 yıllarında zararalarından dolayı yasaklanması gündeme geldi ama asbest, tütün, tarım ilaçları, nükleer ve biyoteknoloji sektörlerinin de kullandıkları strateji ve taktikler yüzünden kurşunun benzinde hükmü sürdü. Bilimsel belirsizliğin arkasına saklanmak, kanıtları manipüle etmek, bağımsız araştırmaları ve araştırmacıları baskılamak, , düzenleme ve denetleme mekanizmalarından kaçmak, inkarcı lobilere ve medyaya kaynak aktarmak kurşunun zararlarını örtmek içindi.
Mineral kaynakların çıkarılması, işlenmesi, kullanımı ve korunması konularında bilimsel araştırma yapmakla yükümlü ABD Madencilik Bürosu’nun kurşunlu benzin ile ilgili araştırmaların masrafları üretici şirketler tarafından karşılandı. Toplum Sağlığı Dairesi hiçbir zaman bu konuyu araştırmadı ve daireye ödenek ayrılması için Kongre’ye talepte bulunmamış ve Kongre gerekli yasaları çıkarmadı. 20. yüzyılda ABD’de yakılan tahmini 7 milyon ton kurşunun büyük kısmı hala havada, toprakta, suda ve canlı organizmaların bedeninde. Britanya Çevre Kirliliği Kraliyet Komisyonu’nun 1983 raporu “yeryüzünde insan üretimi kurşundan etkilenmeyen tek bir toprak parçası veya canlı türü kalmadığı düşünülüyor.
ABD’de 1970’li yıllarda kurşunlu benzin üzerinde şüpheler arttıkça şirketler bu ürünü Uzakdoğu,Ortadoğu ve Güney Amerika’ya kaydırmaya başladı  AB ülkelerinde kurşunlu benzinin kullanımı 1993 yılında yasaklandı. Türkiye’de 1996 kurşunsuz benzin kullanma oranı %86 idi ve ancak 2004’te yasaklandı. Süper benzin diye uzun yıllar kullandığımız aslında kurşunlu benzindi. Dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2004 yılındaki “Kurşunlu Benzin Tüketimi ve Kurşunun Etkileri Raporu’na göre Türkiye genelinde 2003 yılı verilerine göre benzinli araçlardan atmosfere atılan kurşun  miktarı yaklaşık olarak 230.000 kg/yıl olarak veriliyor.  Şehir içi bölgelerde kurşun kirleticilerinin ana  kaynağı olarak da süper benzin kullanan otomobiller gösteriliyor. Türkiye’de kurşunlu benzinin gizli tarihi de de yazılmayı bekliyor.

Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi
Jamie Lincoln Kitman 
H2O Kitap
Çeviren: Esin Aslan Gündüz
2014
Bu yazı ilk defa 01.08.2014 tarihinde BirGün Kitap ekinde yayınlanmıştır



29 Temmuz 2014 Salı

Yavru Caretta'nın yolculuğu


 Saat 05:30. Alarm çalıyor ve 110 milyon yıldır neslini sürdürebilen deniz kaplumbağalarının yaşama başladıkları ana tanıklık etmek için kalkıyoruz. Akşamdan sözleştiğimiz üzere Akdeniz Bahçesi'nden Kudret Kılıç ile buluşup Çıralı sahilinin  yolunu tutuyoruz. Bugün itibariyle sahilde 86 yuva var ve her yuvada yaklaşık 100 caretta caretta yavrusu bulunuyor. Çıralı sakinlerinden Mustafa Bey ve İsmail Bey ve torunu Berke yuvalardaki çıkışları ve yuva ağızlarını kontrol ederken biz de peşlerine takılıyoruz. Yuvalardan gece çıkan yavruların ayak izlerini görebiliyoruz. Sabaha daha güçsüzler kalıyor. 200 metre kadar gittikten sonra Mustafa Bey bir yuvayı açıyor ve yumurtadan çıkmış bir yavruyu ilk defa görüyorum. Kardeşleri gece çıkmış olacak ki tek başına kalmış. Yavru çıkışı başlayışından 4-5 gün sayılarak yuvadan çıkan canlı/ölü yavrular ve bozulmuş yumurtaların verisi tutuluyor. Boş yumurtalardan 24 çıkışın olduğu anlaşılıyor. Meraklı kalabalık olarak yavrunun başına toplanmışız, her kafadan bir ses çıkıyor. "Yaşar mı? Denize kavuşabilir mi? Güneşin önünden çekilin, o yöne gidecek". Farklı milletlerden onlarca insan fotoğraf makineleri ve cep telefonları ile yavrunun dibine kadar girmiş vaziyette. Acemiler uzak dururken işi bildiğini düşünenler yavrunun yolunu temizliyor, yorumda bulunuyor. Yavaş da olsa yavru toparlanıp denize doğru yol alıyor. Her 1000 yavrudan biri yaşamına devam edebiliyor. Bu ana tanık olan birinin unutamayacağı türden bir deneyim. Onun için herkes bir şekilde kayıt altına almaya çalışıyor.Yaşam ile ölüm arasındaki köprüde gidip geliyor yavru caretta carettalar. Türkiye'de doğa korumanın ilk simgelerinden birisi olması boşuna değil.
Suya doğru çok yavaş giden yavruyu meraklı kalabalığa bırakıp diğer yuvalara yöneliyoruz.   Bu arada yeni, muhtemelen dün akşam yapılmış bir yuvaya rastlıyoruz. Büyük bir kaplumbağa gelmiş ve kumun 50-60 cm derinliğine yumurtaları bırakmış. Hemen yuvanın oluşma tarihi belirleniyor ve bir kafes ile örtülüyor ki 40 ila 70 gün sonra çıkacak yavrular korunabilsin.
Bir kaç yuvaya daha göz attıktan sonra sahile ilk geldiğimiz noktadaki bir yuva açılıyor ve içinden 6 tane yavru çıkıyor. Mustafa Bey yavruları ters bir şekilde kuma bırakıyor, biraz çırpınışla doğrulup güneş doğrultusunda sahile ilerliyorlar. Bunlar tek yavrudan biraz daha hızlı olduğunu arkamızdaki grubun denizden henüz uzak olduğunu görerek anlayabiliyoruz.
Saat 7 olmak üzere ve güneş ısıtmaya başlıyor. Yavrular için bu tehlikeli. Berke ufak bir destekle yavruları ıslatıyor. 6 yavru 15 dakika içinde denize erişiyor.Yuvadan çıktığını görmek kadar suya kavuşmasnı izlemek de  büyüleyici. Kısa sürede suda kayboluyor; iki üç yıl sonra dönmek üzere beslenme ve kışlama alanlarına göçü başlıyor.
Ayrıntılı bilgi için
WWF- Türkiye
http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/cirali2010_web.pdf
Ulupınar Çevre Koruma,Geliştirmee ve İşletme Kooperatifi
http://ulupinarkoop.org/faaliyet_deniz_kaplumbagalari.htm

27 Haziran 2014 Cuma

İstanbul Kent Savunması Bildirgesi

Bir Haziran ayında;
Şehrin dört bir yanından gelip, Taksim Meydanı’nda ve Gezi Parkı’nda birleştik. Bu topraklar üstünde büyüyen en meşru ve haklı var olma mücadelesini yükselttik. Sonra adına yakışırcasına, mücadelemizi şehrimizin her köşesine, parklarına, yaşam alanlarına yeniden taksim etti meydan.
Taksim Gezi’sinden Okmeydanı’na, Adalar’dan Kuzey Ormanlarına, Sarıyer’den Gülsuyu’na, Bakırköy’den Kartal’a, Kadıköy’den Polonezköy’e TÜM İSTANBUL özgür bir nehir gibi haykırdık:
Bu şehri savunmak yaşamı savunmaktır. Yaşamı savunmak doğayı savunmaktır. Doğayı ve yaşamı savunmak, insanın ve tüm canlıların onurlu nefis mücadelesi ve vazgeçilmez hakkıdır.
Yaşamı savunmakta birleşince ellerimiz:
Sonsuz bir iktidar kuruntusuyla yaşam alanlarımıza malikaneler dikenlerin;
Paranın tapınaklarını yükseltmek için doğayı katledenlerin;
Hiçbir sınır tanımadan bilcümle canlılara, yoksullara, çocuklara zorbalık edenlerin “kalkınma-ekonomik büyüme” dedikleri cehennemin üstünü örten gizem perdesi yırtıldı. Altından, inşaat odaklı sermaye birikiminin çirkin, bunak yüzü çıktı.
Bir Aralık ayında:
Kesilen her ağacın acısını duyarak;
Evi yıkılıp sürgün edilen her yoksulun karabasanına ortak olarak;
İş cinayetlerine kurban edilen canlarımızı bilincimize kazıyarak;
Yuvasını kaybeden her kuşun, her balığın yurtsuzluğunu paylaşarak;
Betona boğulan her otun yaşam hakkını savunarak bir kez daha birleştik.
Para ve iktidar hırsıyla daha da vahşileşen bu kentte:
İyiliğin kötülüğe, güzelliğin çirkinliğe, mutluluğun acıya, yeşilin griye, özgürlüğün esarete, emeğin sermayeye isyanının zorla, zorbalıkla bastırılamayacak güçte olduğunu gösterdik.
Yaşama hakkımızı savunan kardeşlerimize kıyanlara, meydanlarımızı sokaklarımızı yasaklayanlara inat:
Kıyısıyla bostanıyla, mahallesiyle parkıyla, hastaneleriyle okullarıyla, adaları ve boğazıyla, balığı ve kuşlarıyla, tarihi, meydanları ve sokaklarıyla bu kent bizimdir dedik.
Şimdi kentimizi, doğamızı ve yaşamımızı daha büyük bir güçle ve daha yüksek bir dirençle savunma zamanı:
Şimdi, savunarak birleşme; savunarak çoğalma; savunarak yeni bir kenti ve yeni bir yaşamı yaratma zamanı.
Biz yaşam savunucuları şimdi:
Yaşamımızı, haklarımızı ve İstanbul kentini savunmak için bir araya geliyor ve çoğalıyoruz. Kıyılarımızı, ormanlarımızı, tarihsel mekanlarımızı, son yeşil alanlarımızı ve mahallelerimizi savunan büyük bir mücadele ve dayanışma ağını örmek için tüm kente yayılıyoruz. Eşit, özgür, adil bir şehirde yaşama hakkımızı savunmak için dört bir yana umutlu barikatlar kuruyoruz.
SAVUNMAYA ÇAĞIRIYORUZ!
Her yaştan, cinsel kimlikten, her dilden, her inançtan kardeşlerimizi, büyük bir ağacın kökleri, gövdesi ve dalları gibi örgütlenip harekete geçmeye; doğanın ve insanın anası toprağı ve hayatın kaynağı suyu:
Sermayenin tarım alanlarımızı ve su havzalarımızı mahveden, suyumuzu kirleten talanına karşı savunmaya çağırıyoruz;
Yaşamı savunmanın her canlının ortak ve vazgeçilmez hakkı olduğuna inanan; doğamızın ranta ve betona, yaşamlarımızın yalnızlığa ve hapsolmuşluğa mahkum edilmesini reddeden herkesi kıyılarımızı, ormanlarımızı, parklarımızı, bostanlarımızı:
Karadeniz’den Küçükçekmece’ye İstanbul’un tüm ormanlarını yok edecek, su kaynaklarını kurutacak 3. Köprü, 3. Havalimanı, Yeni İstanbul gibi mega-yağma projelerine karşı savunmaya çağırıyoruz;
Riskli alan, riskli bina, 2-B kararlarıyla kurulu düzenleri yerle bir edilen; sürgün edilen, borçlandırılan; evini mahallesini kaybetme kabusu yaşayan tüm mahallelileri:
sağlıklı, güvenli, güvenceli, doğayla ve insanla barışık bir konutta ve kentte yaşama hakkımızı almak için savunmaya çağırıyoruz;
Haydarpaşa, Haliç gibi üretimden ve hizmetten uzaklaştırılan alanlarımızı, Emek Sineması ve AKM gibi kentsel belleğimizi oluşturan kültürel yapıları, meydanları ve yaşam alanlarımızı yağmalayan; okullarımızı, hastanelerimizi kent dışına süren; ulaşım, eğitim, sağlık, kültür, sanat haklarımızı gasp eden, özelleştiren kentsel politikalara itiraz eden tüm İstanbulluları:
Ortak toplumsal çıkarlarımızı temel alan yeni bir kent mücadelesi için ortak-kamusal haklarımızı savunmaya çağırıyoruz;
Bilimin, tekniğin ve vicdanın çitlenip kuşatılmasına, adaletin ayaklar altına alınmasına; alnımızın terinin, elimizin ve aklımızın emeğinin hiçe sayılmasına; halka karşı kullanılan polis şiddetine; kente ve doğaya karşı vahşi saldırı yasalarına isyan eden bilim, meslek ve hukuk insanlarını:
bilgimizi, emeğimizi, düşlerimizi ve umudumuzu birleştirecek bir savunmaya çağırıyoruz.
Ürkek karacanın, sakin kaplumbağanın, misafir leyleğin, pullu balığın; yaşamı paylaştığımız tüm canlıların varlığını yaşamın vazgeçilmez parçası gören biz yaşam savunucuları, evrendeki her zerrenin ayrılmaz bir bütünün temel taşları olduğunu biliyoruz.
Kentimize ve doğamıza yapılan bütün kıyımları ve katliamları, ortak geçmişimize, bugünümüze ve geleceğimize yapılan saldırılar olarak görüyoruz. Birimize yapılan saldırıyı, hepimize yapılmış sayıyoruz. Her birimizi ve hepimizi her gün, her an, her sokakta, her meydanda, her parkta örgütlenip, her birimizi ve hepimizi güçlendiren bir mücadeleyi büyütmek için:
İstanbul’u Savunmaya Çağırıyoruz!
• İstanbul Kent Savunması bildirgesine şu ana kadar imza veren kurum ve kuruluşlar aşağıda yer almaktadır. Bildirge imza vermek isteyenler için imzaya hala açıktır; yaptığımız tartışmalar sonucunda vardığımız karar, savunmanın eski tip bir "platform" değil, Gezi sonrası ortak bir direniş ve koordinasyon düzlemi olması gerektiği yönünde ve ortak çalışmalarımızı “İstanbul Kent Savunması” imzasıyla sürdürmek yönünde olduğundan, verilen imzalar bir ilk onay ve birlikte çalışma taahhüdü niteliğindedir:
“İstanbul senin, İstanbul Kent Savunması sensin!”
MESLEK ÖRGÜTLERİ/ODALAR/KOMİSYONLAR
DEVRİMCİ DEMOKRAT PEYZAJ MİMARLARI
İSTANBUL BAROSU KENT ve ÇEVRE HUKUKU KOMİSYONU
İSTANBUL ECZACI ODASI
İSTANBUL TABİP ODASI
İSTANBUL VETERİNER HEKİMLER ODASI
TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ
TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI İSTANBUL ŞUBESİ
SENDİKALAR
DİSK BASIN-İŞ
DİSK DEV-SAĞLIK İŞ
DİSK ENERJİ-SEN
İNŞAAT İŞÇİLERİ SENDİKASI
İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ MECLİSİ
UMUT-SEN
SİYASİ PARTİLER/ÖRGÜTLER/DERGİ ÇEVRELERİ
ANTİ-KAPİTALİST MÜSLÜMANLAR
BARIŞ ve DEMOKRASİ PARTİSİ İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ
EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ
HALKEVLERİ
HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ İSTANBUL İL MECLİSİ
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ
KALDIRAÇ
KAPİTALİZMLE MÜCADELE DERNEĞİ
ÖDP İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ
SOSYALİST DEMOKRASİ İÇİN YENİ YOL
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PARTİ GİRİŞİMİ
YEŞİLLER ve SOL GELECEK PARTİSİ
FEMİNİST ÖRGÜTLER/LGBTİ ÖRGÜTLERİ
İSTANBUL LGBT T DERNEĞİ
LAMBDA İSTANBUL LGBTİ DAYANIŞMA DERNEĞİ
TRANS BLOK
SOSYALİST FEMİNİST KOLEKTİF
BASIN ÖRGÜTLERİ
ÇAPUL TV
DİRENİŞTEYİZ.ORG
KENT VE DEMİRYOLU İNTERNET SİTESİ
SENDİKA.ORG
KENT ÖRGÜTLERİ/DAYANIŞMALAR
2B HAK SAHİPLERİ PLATFORMU
ADALAR SAVUNMASI
ARKEOLOGLAR DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ
BOMBALARA KARŞI SOFRALAR
CEVİZLİ TEKEL DAYANIŞMASI
EMEK BİZİM İSTANBUL BİZİM İNİSİYATİFİ
ENGELLİ HAKLARI ATÖLYESİ
HALİÇ DAYANIŞMASI
HAYDARPAŞA DAYANIŞMASI
İMECE TOPLUMUN ŞEHİRCİLİK HAREKETİ
İSTANBUL KENT ve BARINMA HAKKI MECLİSİ
KADIKÖY KENT DAYANIŞMASI
KENT HAREKETLERİ
KENT ve DEMOKRASİ PLATFORMU
KUZEY ORMANLARI SAVUNMASI
MÜŞTEREKLER
POLİTEKNİK
SARIYER KENT DAYANIŞMASI
SOSYAL HAKLAR DERNEĞİ
SULUKULE PLATFORMU
TAKSİM GEZİ PARKI KORUMA ve GÜZELLEŞTİRME DERNEĞİ
TOPLUM İÇİN ŞEHİRCİLİK
TOPLUMSAL AFET PLATFORMU
TOPLUMSAL DAYANIŞMA İÇİN PSİKOLOGLAR DERNEĞİ
FORUMLAR
BÜYÜKDERE FORUMU
CAFERAĞA DAYANIŞMASI
CİHANGİR PARK FORUMU
ÇEKMEKÖY HALK MECLİSİ
GEZİ FORUMLARI DAYANIŞMASI
GÖZTEPE GEZİ DAYANIŞMASI
HEYBELİADA FORUMU
KARTAL DAYANIŞMASI
KARTAL UĞUR MUMCU HALK DAYANIŞMASI
KARTAL UĞUR MUMCU HALKLAR MECLİSİ
KOŞUYOLU YAŞAM PARKI FORUMU
LEVENT SPORCULAR PARKI FORUMU
MAÇKA FORUMU
MALTEPE DAYANIŞMASI
OKMEYDANI DAYANIŞMASI
OSMANAĞA DAYANIŞMASI
ÖZGÜRLÜK PARKI HALK FORUMU
PENDİK BOSNA PARKI DAYANIŞMASI
ÜSKÜDAR DOĞANCILAR FORUMU
YAKACIK DAYANIŞMASI
YELDEĞİRMENİ DAYANIŞMASI
YENİKÖY FORUMU
YOĞURTÇU PARK FORUMU
ZEKERİYAKÖY FORUMU
MAHALLE DERNEKLERİ/KOOPERATİFLERİ
DAĞEVLERİ BİRLİK SPOR KULÜBÜ DERNEĞİ
GAZİOSMANPAŞA BARINMA HAKKI MECLİSİ
GÜLSUYU-GÜLENSU GÜZELLEŞTİRME DERNEĞİ
İSTANBUL TONYALILAR DERNEĞİ
KOCATAŞ MAHALLESİ GÜZELLEŞTİRME DERNEĞİ
MAYISTA YAŞAM KOOPERATİFİ
SARIYER MADEN MAHALLESİ DERNEĞİ
TOZKOPARAN DERNEĞİ
VALİDEBAĞ GÖNÜLLÜLERİ DERNEĞİ
EKOLOJİ/HAYVAN/BİSİKLET ÖRGÜTLERİ/BOSTANLAR
BOSTAN DAYANIŞMASI
ÇEKÜL VAKFI
DEVRİMCİ DEMOKRAT ORMANCILAR-İSTANBUL
DOĞA DERNEĞİ
EKOLOJİ KOLEKTİFİ
GREENPEACE İSTANBUL YEREL GRUBU
HDK EKOLOJİ KOMİSYONU
KARADENİZ İSYANDADIR PLATFORMU
PANGEA EKOLOJİ
TARLATABAN KOLEKTİFİ
VELOTOPYA
YEDİKULE BOSTANLARINI KORUMA GİRİŞİMİ
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ
YEŞİL ÖFKE KOLEKTİFİ
YEŞİL ve SOL

17 Haziran 2014 Salı

17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü


17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü’nde;
Her yıl 12 milyon hektar çölleşiyor, arazi bozunumu ve çölleşmenin ekonomiye verdiği senelik kaybın 42 milyar dolar olduğu belirtiliyor

TEMA Vakfı, 17 Haziran Çölleşme ile Mücadele Günü’nde, toprağın önemine, toprağın iklim değişikliğinden nasıl etkilendiğine, çölleşme ve kuraklık ile mücadelede acil olarak gündeme alınması gereken noktalara dikkat çekti.

Dünyada yaklaşık 1,5 milyar insanın yaşamı bozunmakta olan arazilere bağlıyken,  Dünyanın en fakir kesiminin yüzde 42’si çoktan bozunmuş arazilerde yaşıyor. Tarım alanlarının yüzde 52’sinin ise orta veya ileri düzeyde bozunuma uğramış durumda olduğu belirtiliyor.  Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklık en çok kırsal bölgelerde yaşayanları etkiliyormuş gibi gözükse de bu etkilerin artan gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak dalga dalga yayılacağı, şehirleri ve burada yaşayan şehirlileri de tehdit edeceği öngörülüyor.

Dünya tarihinde ilk defa şehirlerde yaşayan insanların sayısının, kırsalda yaşayanları geçtiği belirtiliyor. Gıda üretimine katkısı olmayan ve net tüketici olan şehirlilerin; iklim değişikliğinin etkileri ve çölleşme sebebiyle artan gıda fiyatlarına karşı çok kırılgan oldukları ifade ediliyor.  Bu konuya örnek olarak  2010 yılında gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak büyük çoğunluğu kentlerde yaşayan 44 milyon insanın aşırı yoksulluk ve açlık sınırının altındaki koşullarda yaşamaya itildiği gösteriliyor.

Bu noktada, ekosistem merkezli adaptasyon kavramı öne çıkıyor. Bu kavram, çölleşme ile mücadele ve küresel ısınma gibi sorunlar karşısında uyum sağlamaya ve önlem almaya dayanan bir yol haritası içeriyor. Sürdürülebilir toprak yönetiminden, sera gazı azaltım stratejilerine, biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin güçlendirilmesinden,  topluluklara yönelik yerel adaptasyon stratejilerine kadar çok sayıda politikanın altı çiziliyor.

Ekosistem merkezli adaptasyon yüksek verimlilik potansiyeli taşıyor

Ekosistem merkezli adaptasyon ile 2030 yılı itibariyle gıdada yüzde 50, enerjide  yüzde 45, su varlıklarında ise yüzde 30 oranında artış sağlanabileceği belirtiliyor. Ekosistem merkezli adaptasyon stratejisinin sunduğu düşük maliyetli yöntemler, yüksek verimlilik potansiyeli taşıyor. Hayvancılığın doğru planlanması ve gözetimi, çayır ve mera verimliliğini sürdürülebilir kılıyor. Sağlıklı toprak sadece gıda üretimi sürekliliğini sağlamıyor, iklim değişikliği kaynaklı şiddetli doğa olaylarına karşı direnci de artırıyor.

UNCCD[1], “Toprak Geleceğimizin Güvencesidir. Toprağım İklime Dayanıklı”[2] olarak belirlenen 2014 Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün sloganı ile toprak ve iklim değişikliği ilişkisine dikkat çekiyor. TEMA Vakfı olarak, Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nde bir kez daha sağlıklı yaşamın, sağlıklı topraklarda mümkün olabileceğinin altını çiziyoruz. Karar vericileri, iklim değişikliğinini gittikçe daha çok hissettiğimiz etkilerine uyum sağlarken, sağlıklı topraklarımızı, sürdürülebilir yaşamı sağlama fırsatı olarak değerlendirmeye çağırıyoruz.


Türkiye Çöl Olmasın!                                                                                                                                                                        TEMA Vakfı  




[1] UNCCD: Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi
[2] Sloganın orijinali: Land Belongs to the Future, Let’s Climate Proof It

18 Nisan 2014 Cuma

Öğrenci Kongresi'nde Kentleşme ve Çevre

XI. Ulusal Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi ÖğrenciKongresi,  bu yıl Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nün öncülüğünde Yeditepe Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşiyor. 24-26 Nisan 2014 tarihleri arasında düzenlenecek kongreye 71 üniversiteden lisans ve yüksek lisans öğrencisi 150 katılımcı gelecek.

Siyaset Bilimi, Yönetim Bilimi, Kentleşme ve Çevre ve Uluslararası İlişkiler alanlarında 50 bildirinin sunulacağı kongrede küreselleşmeden siyasi partilere, kamu yönetimi  reformlarından sosyal belediyeciliğe, kentleşmeden çevre yönetimine, AB-Türkiye İlişkilerinden Arap Baharı’na pek çok konu masaya yatırılacak. 
Kentleşme ve Çevre konusunda bu sene öne çıkan konular şöyle:  Kentsel Dönüşüm, Nükleer Santraller, İklim Değişikliği, Sürdürülebilir Ulaşım, Yeşil Belediyecilik, HES ve Çevre Hareketleri
Ayrıntılı bilgi için kongre web sayfası: http://ulusalsbkykongresi.yeditepe.edu.tr





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...