13 Eylül 2013 Cuma

Dünyanın ilk eko-etiketi Blue Angel Türkiye’de

Blue Angel ilk defa Türkiye'de sürdürülebilir tüketim için güvenilir bir kaynak olarak kullanılıyor. Siemens Kurum İletişimi bu yıldan itibaren Voice over IP (Internet üzerinden sesli İletişim) Telefonlar'ın iklim ve çevreye yararlarını dünyanın ilk eko-etiketi olan Blue Angel'la anlatacaklar. Siemens Enterprise Communications, senelerdir Almanya'da Blue Angel'i bir sürdürülebilir pazarlama aracı olarak kullanıyor ve kullanma nedeninin bu eko-etiketin uluslararası pazarlardaki yüksek kalite algısı olduğunu belirtiyor.

Dünyanın ilk eko-etiketi olan ve 1978'de kurulan Blue Angel; değişik çevre dostu ürün ve servisler için yüksek standartları belirlemektedir.  Blue Angel, uzmanların, en az 'Made in Germany' etiketi kadar kaliteli bulduğu bir eko-etikettir. Alman çevre kurumları tarafından güvenilirliği desteklenen Blue Angel, sürdürülebilir tüketimi teşvik etmektedir.

Alman Öko-Institut, Yeşil Çember ve Türkiye'nin yeşil ve sürdürülebilir yaşam portalı ve rehberi Yeşilist tarafından bu yıl 10 Eylül 2013'te İstanbul'da organize edilen çalıştayda Siemens Enterprise Communications ülke müdürü Ahmet Gül “Çok boyutlu yaklaşımından dolayı, Blue Angel dikkat çekmektedir. Bu etiket sayesinde, gerek Almanya gerekse Türkiye'deki müşterilerimize, ürünlerimizin enerji verimli olmasının yanında  tehlikeli maddeler içermediğini ve geri dönüşüme elverişli bir biçimde tasarlandığını anlatabiliyoruz. Bu sebeple Blue Angel'ı bir pazarlama aracı olarak kullanmayı tercih ediyoruz”. Bu çalıştay aynı zamanda Federal Alman Çevre Bakanlığı'nca desteklenmektedir. Bu yaz itibariyle Siemens Enterprise Communications Türkiye'de de ürünlerini tanıtmak için bu eko-etiketi kullanmaya başlayacaktır.

Yeşilist'ten Ergem Şenyuva Tohumcu Blue Angel çalıştayının Türk pazarına uygunluğu ve de yararı için şunları dile getirdi: “Blue Angel sürdürülebilir tüketim için önemli bir rehber. Almanya'da olduğu gibi, Türkiye'de de bu eko-etiket çevre dostu ürün geliştirme ve kamu ihaleleri için önemli bir itici güç olabilir”.

Türk şirketleri Blue Angel kullanımından iki yönlü faydanalabilirler: Avrupa pazarlarına ürünlerini ihraç ederken, bu eko-etiket onların ürünlerinin çevre için üstünlüğünün arkasında durur. Bunun yanında, Türk pazarında, çevre dostu korumanın ve sürdürülebilir gelişmenin öncüleri olarak girişimlerini anlatabilirler.

Federal Alman Çevre Bakanlığı'ndan Dr. Ulf Jaeckel Alman çevre ve iklim politikasında bu eko-etiketin önemine dikkat çekti: “Almanya Hükümeti için, Blue Angel yeşil ekonomiye geçişte ve enerji verimli inovasyonlarda önemli bir oyuncudur. Bu sebeple, Türk meslektaşlarımızla Türk çevre politikasında eko-etiketin rolünü görüşmek isteriz”.

Şirketlerin uluslararası pazarlarda Blue Angel kullanımını desteklemek amacıyla, Federal Alman Çevre Bakanlığı, National Climate İnitiative adı altında fonlanan bir araştırma projesi geliştirmektedir. Bu projede, dünya çapında tanınmış Öko-insititut ve iletişim ajansı lichtl Ethis&Brands, Türkiye ve Hindistan'da Siemens Kurum İletişimin, İngiltere’de Kyocera Document Solutions’ın Blue Angel etiketi kullanımına destek vermektedirler.

Bu konuyla iligili şirketlerin uygun ürünleri, her ülkede Blue Angel'i bir iletişim aracı olarak, bu eko-etiketi RAL gGmbH'la yapılan kontrata göre kullanabilirler. Blue Angel, hem Almanya'daki, hem de dış pazarlardaki şirketler tarafından kullanılabilir. Ayrıca Blue Angel logosu hem İngilizce hem Almanca olarak kullanılabilnmektedir.

Daha detaylı bilgi için:
www.blue-angel-international.com


Konuşmacılar tarafından yapılan yorumlar:

Ahmet Gül, Siemens Enterprise Communications:
Blue Angel, çok boyutlu yaklaşımından dolayı dikkat çekmektedir. Bu etiket sayesinde, gerek Almanya gerekse Türkiye'deki müşterilerimize, ürünlerimizin enerji verimli olmasının yanında  tehlikeli maddeler içermediğini ve geri dönüşüme elverişli bir biçimde tasarlandığını anlatabiliyoruz. Bu sebeple Blue Angel'ı bir pazarlama aracı olarak kullanmayı tercih ediyoruz”.

Ediz Hun, Uzman biyolog, sinema sanatçısı, öğretim üyesi, politikacı:
"Çevre konusu çok çok önemli bir konu, çevre kavramı her geçen gün genişliyor. En çok değindiğim konular arasında kirlilik ve küresel iklim değişikliği geliyor. Türkiye’de her alanda kirlilik çok ciddi bir sorun; hava, su ve toprağı korumamız lazım, doğanın tahribine tüm gayretimizle mani olmalıyız. Doğayı sadece bilimsel yöntemlerle koruyamayız, bunlar yetmez. Doğayı korumak isteyen herkes gönlündeki sevgi pınarından doğaya bir pencere açmalıdır. Birey olarak yapabileceğimiz çok şey var, hepimizin üstüne büyük görevler düşüyor.”

Dr. Ulf Jaeckel, Federal Alman Çevre Bakanlığı:
“Blue Angel deneyimi Almanya’da 35 senedir başarıyla sürdürülüyor. Şu anda Almanların %80’i bu eko-etiketi tanıyor ve Alman tüketicilerin %40’ı bu etiketi değerlendirerek satın alma kararı veriyor.  Almanya Hükümeti için, Blue Angel yeşil ekonomiye geçişte ve enerji verimli inovasyonlarda önemli bir oyuncudur Bu sebeple, Türk meslektaşlarımızla Türk çevre politikasında eko-etiketin rolünü görüşmek istiyoruz”.

Ergem Şenyuva Tohumcu, Yeşilist:
“Blue Angel sürdürülebilir tüketim için önemli bir rehber. Almanya'da olduğu gibi, Türkiye'de de bu eko-etiket çevre dostu ürün geliştirme ve kamu ihaleleri için önemli bir itici güç olabilir.  Bu sebeple ürünlerin çevre korumadaki rolleri için doğru bir araçtır”.

Gülcan Nitsch, Yeşil Çember:

Bugün, organik gıda alanında Türkiye'de oturmuş markalar bulmak mümkün, ancak diğer alanlar için aynısını söylemek zor. Bu açık, Blue Angel eko-etiketiyle kapanabilir. Blue Angel sayesinde tüketiciler alışveriş seçimlerine güvenilir bir kriter daha ekleyebilirler. Blue Angel etiketli ürünler satın alarak, tüketiciler çevre korumaya önemli ölçüde katkı sağlayabilirler. Ben Türkiye pazarında Blue Angel'ın önümüzdeki yıllarda yer alacağına inanıyorum.'

27 Ağustos 2013 Salı

Ekolojik Anayasa tartışmalarında neredeyiz?

Çevre koruma ile ilgili hükümlerin anayasalarda yer alması 1950’li yıllara rastlar. 1970’li yıllarda ekolojik tahribatın artması ve buna cevaben toplumların, ülkelerin ve uluslararası toplumun geliştirdiği politikalar anayasa yapım süreçlerine de etki etti ve çevre hükümleri artan bir oranda anayasalarda yer almaya başladı. Dünyadaki ülkelerin anayasalarının yarısından fazlasının 1970 ortalarından itibaren yazıldığını ve mevcutların bir çoğunun da bu dönemde elden geçirildiği düşünüldüğünde çevreye/çevre korumaya dair hükümlerin çevre sorunlarının ve bilincinin arttığı dönemde anayasalara girmesi şaşırtıcı değil.

Türkiye’de 1982 Anayasası, Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler bölümünde 56. madde, ilk fıkrasında “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir ifadesiyle çevre hakkını temel bir insan hakkı olarak Anayasa düzeyinde hukuk sistemine dahil etti. Bu hükmün Anayasaya girmesindeki en önemli etken, Türkiye Çevre Vakfı’nın 1980’de başlattığı bir hukuk projesi çerçevesinde dünyada çeşitli ülkelerin anayasalarında yer alan çevre ile ilgili hükümlerin derlemesi, kamuoyuyla paylaşması ve bir madde olarak Anayasa’da yer alması için teklif getirmesiydi. Devletlerin anayasalarında yer alan çevresel hükümler genelde insanın çevre hakkına, insanın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına atıf yaparak çevre korumada devletlerin ve kişilerin ödevlerine odaklanıyor. Ekolojik Anayasa tartışmalarının bu hükümlerden ayrıldığı nokta ise doğanın da insan gibi bir hak öznesi olup olamayacağı üzerine.

Doğanın Hakları Olabilir mi?

Christopher D. Stone sivil haklar hareketinin ertesinde ve modern çevre hareketinin doğduğu yıllarda yazdığı "Should Trees Have Standing? Towards Legal Rights for Natural Objects? (1972) adlı makalesinde, hukukun zaman içindeki gelişimini ele alıyor ve ormanlara, okyanuslara, nehirlere, tüm diğer doğal varlıklara ve bir bütün olarak doğaya yasal haklarının verilmesini savunuyordu. Toplumların çeşitli dönemlerde belirli kişileri ve varlıkları hak sahibi olamayacak kadar yetersiz ve değersiz gördüğünü söyleyerek örnek olarak çocukları, köleleri, kadınları, Amerikan yerlilerini, etnik azınlıkları, akıl hastalarını, cenini ve yabancıları örnek gösteriyor.  Stone’a göre henüz yasal haklara sahip olmayan varlıklar, haklarını kazanana kadar bizim yani hak sahiplerinin kullanımına tabii olarak değerlendirilir. 
 
Uluslararası platformlarda ve Türkiye’deki doğa hakları tartışmalarının genelde atıf yaptığı iki anayasa var: Ekvador ve Bolivya Anayasaları. Bolivya, dünyada doğanın yasal haklarını tanıyan ilk ülke oldu. İklim değişikliğini önlemek, doğal varlıkların sömürülmesini engellemek ve Bolivya halkının yaşam kalitesini yükseltmek adına alınan bu karar doğayı insanla eşit satütüde kılıyor. 28 Eylül 2008’de refera ndumla kabul edilen Ekvador Anayasası’nın, 71. maddesi hayatın gerçekleştiği doğanın ya da Pachamama’nın (Toprak Ana) var olma hakkını tanıyor ve anayasal koruma altına alıyor.

Türkiye’de Ekolojik Anayasa Süreci

Türkiye’de Ekolojik Anayasa ile ilgili tartışmalar 12 Eylül 2010’daki Anayasa referandumu ertesinde başladı. Haziran 2011 seçimlerinden sonra gündeme gelen yeni anayasa yapım sürecine ekolojik taleplerle müdahil olabilmek için 15 Şubat 2011’de  Ekolojik Anayasa Girişimi başlatıldı. Çevre aktivistleri, hukukçular, milletvekilleri ve akademisyenlerden oluşan 40 kişilik imzacı grubunun hazırladığı bir çağrı kamuoyuyla paylaşıldı. Sekreteryasını dönemin Yeşiller Partisi’nin üstlendiği Girişim, yeni anayasasının sivil, demokratik ve özgürlükçü olmasının yanısıra ekolojik olması gerektiğini ve doğanın vazgeçilmez, devredilmez haklarının anayasal güvence altına alınmasını savunmak için faaliyet göstermeye başladı.  Bursa, İzmir, Ankara, Tekirdağ, Antakya, Diyarbakır ve Muğla'da çevre aktivistlerinin ve hukukçulularının bir araya geldiği toplantılar düzenlendi. Farklı anayasa çalışma grupları ile iletişime geçilerek ortak paydalar arandı. 15 Mayıs 2012’de  İstanbul’da bir konferans düzenlendi.


Ekolojik Anayasa Girişimi, yeni Anayasa’da olmasını talep ettiği maddeleri 3 Ocak 2012 tarihinde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sundu. Girişimin temsilcileri komisyona sundukları önerilerde temel olarak anayasanın, doğaya hükmetmeye çalışan insanı değil, doğayı hak öznesi olarak tanıması gerektiğini ifade etti. Sunulan Ekolojik Anayasa, dünyayı gelecek kuşaklardan emanet alındığı bilinciyle, doğayla uyum içinde yaşamanın esas alındığı; su, hava, gen, tohum gibi doğal unsurlar için doğal kaynak değil doğal varlık nitelendirmesinin benimsendiği, doğada olası zararlara yol açabilecek faaliyetlerde ihtiyatlılık ilkesinin benimsendiği, kamu yararında doğal dengelerin gözetildiği, yabani ve evcil hayvan haklarının güvence altına alındığı, sağlıklı su ve gıdaya ulaşım hakkının benimsendiği hukuksal düzenlemeler öneriyor. Prof. Ersan Şen T24’teki 3 Ağustos tarihli yazısında Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun uzlaştığı maddeler arasında ‘Çevre Hakkı’nın da bulunduğu ifade ediliyor. Uzlaşılan maddenin Ekolojik Anayasa Girişimi’nin talep ettiği doğa haklarından oldukça geri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Ekim ayında Meclis’te görüşülmesi beklenen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu yüzünden  orman alanları, sulak alanlar, kıyılar ve bütün diğer doğal alanlar geri dönüşü olmayacak tahribatlara karşı savunmasız kalabilir. Yeni Anayasa tartışmalarında doğanın haklarını Tabiat Kanunu ile ilişkilendirerek ele almak konuya bütüncül yaklaşmak açısından daha da önemli hale gelmiş durumda.

Dr. Barış Gençer Baykan

Bahçeşehir Üniversitesi - Betam 

22 Ağustos 2013 Perşembe

İstanbul Kent Sempozyumu

TMMOB III. İSTANBUL KENT SEMPOZYUMU
“YAŞANABİLİR BİR İSTANBUL”
22-23-24 Kasım 2013 / İstanbul
-Çağrı ve Bildiri Duyurusu-
“Bilimden, demokrasiden ve doğadan yana, “Yaşanabilir bir İstanbul”un tartışılacağı “TMMOB III. İstanbul Kent Sempozyumu” 22-23-24 Kasım 2013 tarihlerinde düzenlenecektir.”
İstanbul başta olmak üzere kentlerimizde giderek eşitsizliğin belirginleştiği, evlerimizin, meydanlarımızın, derelerimizin, ormanlarımızın birer yaşam alanı olmaktan çıkarılarak piyasadaki değerine göre anlamlandırıldığı bir süreci yaşamaktayız. Hepimizin ortak değeri olan kamusal alanların planlama süreçleri ile birer rant yaratma ve paylaşma aracına dönüştüğü, kamusal hizmetlere erişimde müşteri odaklı bir anlayışın benimsendiği ve özellikle kentsel dönüşüm adı altında toplumun büyük bir kesiminin, başta barınma olmak üzere eğitim, sağlık, kültür vb. temel haklarından yoksun bırakıldığı bir kentleşme süreci ile karşı karşıya iken özellikle İstanbul; Galataport, Haydarpaşaport, 3. Köprü, 3. Havalimanı, Taksim Projesi, lüks konut projeleri, AVM’ler, finans merkezi, Kanal İstanbul gibi projeler ile küresel/yerel sermayenin istekleri doğrultusunda yeninden biçimlendirilmektedir.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken İstanbul açısından iki kritik nokta daha da belirgin hale gelmektedir. Bunlardan birincisi İstanbul gibi dünya ölçeğinde bir metropolde, bırakın kentte yaşayanları, yerel yönetimler dahi etkisizleştirerek, kente dair önemli kararların tek bir elden alındığı, hukuki denetimin göz ardı edildiği ve demokrasi kültürünün giderek aşındığı bir süreç yaşanmaktadır. İkinci olarak ise, sistemin işlerliğini sağlama gayesi ile inşaat/emlak sektörüne yeni alanlar açmak için merkezi ve yerel iktidar, 3. Köprü ve bağlantı yolları, Kanal İstanbul, Yeni Şehir, kentsel dönüşüm gibi projeler dahilinde İstanbul’un dokunulmaması gereken orman alanlarını, su havzalarını, tarihsel mirasını imara açacak hamleler yapmakta ve geri dönülmez bir yola girmektedir. Ancak, toplumun geniş kesimlerinin kaybeden konumuna itilerek, bu yıkıcı kentleşme süreçlerine rıza göstermek zorunda bırakıldığı bir dönemde; daha demokratik, doğadan, özgürlükten, barıştan ve insandan yana bir yaşam özlemi Gezi Parkı ile simgeleşerek herkese umut olmuştur. Bu süreçte ortaya çıkan bu yaratıcı ve umut dolu enerji ile birlikte, önümüzdeki dönemde izlenmesi gereken politika ve yöntemler üzerinde ısrarla durulması gerekmektedir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak tüm yaşam alanlarımıza ve kamuya yönelik yağma politikalarına karşı bilimden, demokrasinden ve doğadan yana yıllardır yürüttüğümüz mücadele ekseninde bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan İstanbul Kent Sempozyumu “İnsanca, Yaşanabilir Bir Kent”in mümkün ve hakkımız olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaç çerçevesinde düzenlenecek sempozyum, yerel seçimler öncesinde; toplumcu, eşitlikçi, doğadan ve bilimden yana; söz, yetki ve karar alma süreçlerini demokratikleştiren bir kent yaşamının örgütlenebilmesi yolunda önemli bir adım olabilecektir. İstanbul’un başıboş ve bütünsellikten uzak bir şekilde küresel ve yerel sermayenin saldırgan talepleri ile şekillendirildiği bu süreçte Yaşanabilir Bir İstanbul’un mücadelesinin fikrî temelleri TMMOB’nin bileşenlerinin yanı sıra, tüm bu kentleşme süreçlerinden etkilenen ilgili kesimler; üniversiteler, sendikalar, demokratik toplum örgütleri, forumlar, yerel inisiyatif ve mahalle örgütlenmeleri dahil edilerek sağlamlaştırılmaya çalışılacaktır. 
22-23-24 Kasım 2013 tarihlerinde düzenlenecek olan III. İstanbul Kent Sempozyumunda;
·         Etkin, Özerk ve Demokratik Kent Yönetimi
·         Kolektif İhtiyaçlara Yönelik Erişilebilir, Nitelikli Kamusal Hizmet Sunumu ve Altyapı
·         Entegre, Verimli ve Kamusal Bir Ulaşım Politikası
·         Güvenceli Bir Yaşam İçin Afet ve Risk Yönetimleri
·         Doğal Çevrenin ve Yaşamın Korunması/Geliştirilmesi
·         Çalışma Yaşamının Dönüşümü, Emek ve Sosyal Politikalar
·         Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama/Barınma Hakkı
·         Çağdaş, Bütüncül, Bilimsel ve Kamu Yararı Odaklı Bir Kent/Bölge Planlaması
·         Örgütlenme, Katılım ve Kent Hukuku
·         Tarihi ve Kültürel Mirasın Korunması/Geliştirilmesi ve Kamusal Bir Kent Kimliğinin İnşası
·         Kentsel/Toplumsal Yaşamda Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Kent Hakkı
·         Dezavantajlı Grupların, Yoksunların Kentsel/Toplumsal Yaşama Eşit ve Tam Olarak Katılımı
başlıkları tartışmaya açılarak, geleceğin İstanbul’unda bu politikaların ne şekilde gerçekçi bir zeminde buluşturulabileceğine dair yöntem ve araçlar ortaya konulacaktır.
III. İstanbul Kent Sempozyumu, yukarıda belirtilen ilke, politika ve talepler ekseninde kentlerimizi ve yaşam alanlarımızı savunma ve birlikte geleceği kurma çağrısıdır. 
(III. İstanbul Kent Sempozyumu ile ilgili gelişmeler; www.istanbulkentsempozyumu.org adresinden takip edilebilir).
SEMPOZYUM TAKVİMİ:
Basın Toplantısı
25 Temmuz 2013
Bildiri Özeti Gönderme Tarihi*
06 Eylül 2013
Değerlendirme ve Kabul Bildirimi
16 Eylül 2013
Bildiri Tam Metinlerinin Teslimi
25 Ekim 2013
SEMPOZYUM
22-23-24 Kasım 2013
* Sempozyuma bildiri ile katılımın yanı sıra, konu ile ilgili çalışmaları ve araştırmaları olan bilim insanları ile çeşitli kurum, platform ve derneğin çağrılı olarak katılımı sağlanacaktır.  Bildiri sunmak isteyenlerin bildiri özetlerini, 06 Eylül 2013 tarihine kadar aşağıda belirtilen iletişim adresinde olacak şekilde tercihen elektronik posta yolu ile iletmeleri beklenmektedir. Sunulacak bildirinin amaç, yöntem ve beklenen sonuçlarını içeren bir özeti (en fazla 1500 sözcük); bildiri sahibinin adı, soyadı, mesleği, çalıştığı kurum, görevi, adresi, telefon, faks, e-posta, bildiri başlığı ve sunuşta kullanılacak ek cihazlar ile sunulmalıdır.



İLETİŞİM:
TMMOB İSTANBUL İL KOORDİNASYON KURULU SEKRETERLİĞİ
TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
Adres    : Katip Mustafa Çelebi Mah. İpek Sok. No:9 BEYOĞLU
Tel         : 0212 252 95 00 Dahili: 127 - 169
Faks      : 0212 249 86 74

ETKİNLİK SEKRETARYASI: TMMOB Şehir Plancıları Odası, İstanbul Şubesi

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Kayseri Kocasinan'da Ekolojik Pazar

 Kayseri Kocasinan Belediyesi, Kayseri İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü işbirliği, Kapadokya Organik Tarım Üreticileri Birliği Derneği ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği destek ve danışmanlığıyla Kayseri Kocasinan %100 Ekolojik Pazarını 21 Temmuz Pazar günü açıyor.

Ekolojik tarımı yaygınlaştırmak üreticiyi örgütlemek, teşvik etmek, pazarlama sorununu çözmek ve paralelinde tüketiciyi bilinçlendirmeyi gerektiriyor. Kayseri İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün yürüttüğü organik tarımın yaygınlaştırılması ve kontrolü projesi kapsamında üretime başlayan üreticilerin ürünlerinin pazarlanması için gelinen noktalardan biri de Kayseri Kocasinan Belediyesi ortaklığı ile yeni bir %100 Ekolojik Pazar kurulması oldu. 

Kayseri Kocasinan %100 Ekolojik Pazarı, Buğday Derneği’nin yerel yönetimlerle kurduğu %100 Ekolojik Pazarların sekizinci halkası olarak 21 Temmuz 2013 Pazar günü Kayseri Kocasinan Erciyesevler’de açılıyor.
Buğday Derneği ve Kapadokya Organik Tarım Üreticileri Birliği Derneği destek ve danışmanlığında Erciyesevler semt pazarında açılacak Kayseri Kocasinan %100 Ekolojik Pazarı, bu yıl Temmuz - Ekim tarihleri arasında kurulacak. Arz ve talep durumuna göre 2014'te pazarın sürekli açık kalıp kalmayacağı proje ortaklarınca değerlendirilecek.


Buğday Derneği %100 Ekolojik Pazarları

Buğday Derneği hali hazırda 4’ü İstanbul’da, Konya-Meram’da ve Seferihisar’da olmak üzere yerel yönetimler işbirliği ile her hafta altı %100 Ekolojik Pazar kuruyor. Balıkesir Burhaniye’de ise ağustos, eylül ve ekim aylarında kurulan mevsimlik bir %100 Ekolojik Pazar bulunuyor. 


15 Temmuz 2013 Pazartesi

Çevre yayıncılığında neredeyiz?

Türkiye’de çevreve ekoloji kitapları hala sınırlı sayıda basılıyor, dağıtılıyor ve okunuyor. Bu durum içinde bulunduğumuz dönemdeki çevre sorunlarının yaygınlığı ve boyutları göz önüne alındığında pek iç açıcı değil. Öte yandan çevre yayınlarının yelpazesi genişliyor. İklim değişikliği, yenilenebilir enerjiler, su, biyoçeşitlilik, ekolojik ekonomi, çevre sosyolojisi, çevre hukuku, sürdürülebilir yaşam, hayvan hakları konularında yeni kitaplar raftaki yerlerini alıyor. Çocuklara ve gençlere yönelik çevre kitaplarında da bir kıpırdanış olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca son yıllarda Sinek Sekiz, Yeni İnsan ve BGST Yayınları belirli bir program dahilinde ekoloji dizileri oluşturmaya başladılar ve telif yayınlarla birlikte çeviri eserleri de basıyorlar. Çevre/Ekoloji literatürünün genişlemesi mevcut çevre sorunlarının derinlemesine incelenmesi, daha önce gündeme gelmemiş konuların tartışılmaya başlanması, kamuoyunda bir farkındalık yaratılması ve yaşam hakkı savunuculuğuna bir temel sağlaması açısından önemli. Bu yazıda çevre/ekoloji yazınında son dönemde çıkan telif ve çeviri kitapları ele alacağız.

Hakan Olgun ve Orçun İmga’nın derlediği “Yeşil ve Siyaset”, Türkiye’de az incelenmiş bir alanı, siyasal ekoloji tartışmalarındaki boşluğu doldurmayı hedefliyor. İnsanın doğayı araçsallaştırmadığı, insan merkezli bir çevre anlayışından ekosistem merkezli bir anlayışa evrilmenin olanaklarını siyasal ekoloji üzerinden tartışıyor. Kitap, gelenseksel siyasi ideolojilerin çevreyle kurdukları bağı inceliyor ve ekolojinin sosyalizm, feminizm, anarşizm, liberalizme, muhafazakarlık ve faşizme ile etkileşimini olanak ve kısıtlarıyla birlikte ele alıyor.

Mahmut Hamsici’nin Dereler ve İsyanlar kitabı HES'lerin yarattığı çevre tahribatını, şirketlerin pervasızlığını, hukukun işlemezliğini ve tüm bunlar karşısında doğayı korumak için girişilen dayanışmacı mücadeleyi anlatıyor. Hamsici, HES yapılan ya da yapılması planlanan bölgelere gidip yurttaşların gözünden Hint yazar Arundhati Roy'un deyimiyle eko-kırımı teşhir etmek istemiş. Onlarca il ve ilçede ÇED toplantılarına, HES şantiyelerine, mitinglere, ev ve esnaf toplantılarına giden Hamsici, basına yanısyandan öte bir çevresel tahribatı ve sosyal parçalanmayı kitabına yansıtmış.

Ahmet Atıl Aşıcı ve Ümit Şahin’in derlediği Yeşil Ekonomi, yeşil ekonomi ve yeşil yeni düzenin teorik ve tarihsel arka planlarını ele alırken Avrupa Yeşilleri’nin yeşil ekonomiye dair somut önerileri ve uygulanabilir örneklerini vurguluyor. 2008 ekonomik krizini “sosyal,ekolojik ve ekonomik” ayakları olan üçlü bir kriz olarak tanımlayan yeşil partiler kalkınma ve büyüme eleştirilerini “yeşil ekonomi” başlığı altında bir üst noktaya taşıdılar. Kitapta teorik tartışmalar ve pratik uygulamalar birlikte işleniyor ve dünyadan ve Türkiye’den yeşil ekonomiye dair veriler sunuluyor.

Türkiye’de çevre konusunun hukuki boyutları sık sık gündeme geliyor. Mahkemelerin iptal veya durdurma kararlarına rağmen devam eden işletmeler, ÇED muafiyetleri, hukuka aykırı yapılan mega projeler... TEMA Vakfı’nın hukuk danışmanı avukat Ömer Aykul’un Ekolojik Hukuk (Eko-Hukuk) kitabı, hukukun çevreyi ve ekolojik dengeyi öncelikli olarak gözetmesi, koruması, geliştirmesi ve gerektiğinde yaptırım uygulamasını sağlama amacını taşıyor. Toprakla ilgili sekiz, orman, ÇDP, ÇED ve turizmle ilgili dörder, madencilikle ilgili üç, mera ile ilgili ve SİT ile ilgili bir olmak üzere otuz dava üzerinden çeşitli çevre mücadelelerinin hukuki boyutları inceleniyor.

1) Yeşil ve Siyaset (2012) Hakan Olgun, Orçun İmga (ed) Lotus Yayıncılık
2) Yeşil Ekonomi (2012) Ahmet Atıl Aşıcı, Ümit Şahin (ed), Yeni İnsan Yayınevi
3) Ekolojik Hukuk (2010) Ömer Aykul, Seçkin Yayıncılık
4) Dereler ve İsyanlar (2010) Mahmut Hamsici, Nota Bene Yayınları

Çeviri kitaplar son yıllarda arttı

Yabancıdillerden Türkçe’ye çevrilen ilk çevre/ekoloji kitapları 70’li yıllarda yayınlanmaya başladı. Özellikle Avrupa’da ekoloji hareketlerine temel teşkil eden kalkınma, nüfus artışı, endüstriyel kirlilik, endüstriyel tarım, tüketim toplumu ve nükleer enerji konularını ele alan kitaplar Türkçe’ye kazandırıldı. 90’lı yıllarda ekoloji hareketinin ideolojik yönlerini ele alan kitaplar dönemin siyasal tartışmaları ışığında çeviri listelerine eklendi. Ekolojinin kapitalist ve sosyalist sistemler ışığında değerlendirmeleri, feminist hareket ile ekolojik hareketin etkileşimi ve toplumsal ekoloji konuları ele alındı. 2000’li yıllarda ekolojik sorunlar  gezegenin sürdürülebilirliğini tehdit eder hale geldikçe ve iklim değişikliğinin boyutları
ekonomik ve siyasal aktörler tarafından daha iyi anlaşıldıkça bu konudaki çeviriler arttı.

İnsan eliyle yaratılan değişiklikler dünyayı bildiğimiz bir yer olmaktan çıkarıyor diyen Bill McKibben’ın Düünya adlı kitabı bu türün örneklerinden biri. Mc Kibben, iklim değişikliğinin, öngörülenden çok daha hızlı ve çok daha büyük ölçekte gerçekleştiğini ve insanoğlunun ormanları, okyanusları, atmosferi ve buzulları geri dönüştürülemez biçimde değiştirdiğini örneklerle açıklıyor ve çözüm olarak fosil yakıtların terk edilmesini, ekonomilerin merkezilikten uzaklaşmasını, büyüme üzerine değil bakım, onarım üzerine odaklanmayı öneriyor.

Ernest Callenbach’ın Ekoloji Cep Rehberi, ekosistemden biyoteknolojiye, çevresel adaletten virüslere ekolojik düşünceyle temel kavramları bulabileceğiniz bir kaynak. Ekoloji Cep Rehberi, Sinek Sekiz Yayınevi’nin permakültür, ekoköyler, sürdürülebilir yaşam rehberi konulu diğer kitaplarında olduğu gibi çevre ve ekoloji tartışmalarında sıkça duyduğumuz ve kullandığımız ama ne ifade ettikleri üzerinde çok durmadığımız kavramları bize sadelikle sunuyor.

Vandana Shiva, bir çok yapıtı Türkçe’ye çevrilmiş ünlü Hintli ekolojist, ekofeminist ve fizikçi. Küreselleşme, biyoçeşitlilik, doğal varlıklar, ekofeminizm alanlarında yazan Shiva’nın Yeryüzü Demokrasisi  geleneksel bilgi, kültür, gen ve su kaynakları gibi insanlığın ortak varlıklarının toplulukların yönetiminden kopartılıp nasıl özel birer mülk haline dönüştürüldüğünü tarihsel ve güncel örnekleriyle anlatıyor.

Ünlü İngiliz sosyolog Anhtony Giddens’in İklim Değişikliği Siyaseti kitabında ulusal ve uluslararası ölçekte bir iklim değişikliği siyasetinin henüz hayata geçmediği tespitinden hareketle geçmiş deneyimlere ve mevcut siyasal ve ekonomik koşullarda nasıl etkin bir iklim değişikliği siyaseti yaratılabilir sorusuna yanıt arıyor. Giddens risk ve tehlikeler, petrol, Yeşiller ve sonrası, ülkelerin geçmiş performansları, planlama, teknoloji ve vergiler, iklim değişikliğine uyum, ,uluslararası müzakereleri, AB ve karbon piyasaları ve iklim değişikliğinin jeopolitikası  başlıkları altında iklim siyasetine dair kavramları, olanakları ve kısıtları tartışıyor.

1) İklim Değişikliği Siyaseti (2013) Anthony Giddens, Phoenix Yayınevi. Çeviren: Erhan Baltacı
2) Düünya (2012) Bill Mc Kibben, Türkiye İş Bankası Yayınları. Çeviren: Emel Anıl
3) Ekoloji Cep Rehberi ( 2011) Ernest Callenbach, Sinek Sekiz Yayınevi, Çeviren: Egemen Özkan
4) Yeryüzü Demokrasisi (2009) BGST Ekoloji dizisi, Çeviren Ali K. SayselElçin GenOnur Günay


Dr. Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi- Betam

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Dönüşüm ve Doğal Yapılar Atölyesi

Merhaba Sevgili Okuyucu,

Biz dönüşüm rüzgarlarının ruhlarımızda, bedenlerimizde ve eylemlerimizde can bulduğu bir uyanış çağından sesleniyoruz. Şimdi bu rüzgarları hep beraber içimize çekmemizin zamanı gelmiştir. Yaşayan her şeyiyle uyum ve huzur içinde yeni bir dünya yaratmak için gelin beraber olalım ve değişimi her birimizin dokunuşu ile büyütelim…

Anadolu’nun verimli güzel topraklarıyla iletişime geçip; tarımıyla, doğal mimarisiyle, kuşuyla, böceğiyle ortak yaşam alanları, yeni topluluklar kuralım. Hayatlarımızı huzurlu ve barışçıl yaşam alanlarına dönüştürelim.
Doğa her zaman çok cömert ve zengin! Dilinden konuşabildiğimiz takdirde  bereketi hepimiz için yeterli.
Rüyalarımızdaki dünyanın çocukları değil isek de, odünyanın ataları olalım.

Öyleyse, sosyal ve fiziksel dönüşümümüz için neler yapabiliriz? Biz: 
EKOLOJİK ve DOĞAL MİMARİ
KENTSEL VE TOPLUMSAL  DÖNÜŞÜM
gibi araçlarla etrafımıza yeni dünyanın tohumlarını ekmeye çalışıyoruz. Bu araçları kullanırken asıl amacımız birlikte neşeyle çalışmak ve doğal yaşamın tadına varmaktır.

Atölyelerimizin içeriğine ev sahibimizin istek ve ihtiyaçlarına göre beraber karar vermek istiyoruz. Ancak biz neler sunabiliriz aşağıda daha detaylı bulabilirsiniz.

Kucak dolusu sevgiler…

EKOLOJİK ve DOĞAL MİMARİ
Doğal yapı teknikleri; kil, kum, ahşap, taş, bambu, saman gibi doğal, yerel ve dönüştürülebilen malzemeleri kullanan, dayanıklı, öğrenmesi kolay ve kişinin yaptığı hatalardan öğrenmesini sağlayan yapım teknikleridir. Kendi evinizi kendi ellerinizle inşa etmenize olanak sağlar, ‘bireysel inşa’ girişimlerinin gelişimini destekler.
Mimaride ekolojik yaklaşım aynı zamanda sosyal dönüşüm için etkin bir araçtır çünkü günümüzün dünyasında karşı karşıya olduğumuz pek çok önemli meseleyle temas eder: düşük maliyetli barınak, sürdürülebilir arazi kullanımı, doğal ve yerel kaynakların bilinçli kullanımı, yapılarımızın yerelleşmesi ve güzelleştirilmesi ve bilinçli konumlandırılması, geleneksel ve yerel bilgilerin korunması ve devamı gibi.. Ayrıca toplumu canlandırır ve birlik olup, imece usulü üretime teşvik eder.
Permakültür, bütüncül sistem tasarımı ve yenilenebilir enerjiler ile desteklendiğinde ekolojik mimari, nesiller boyu süren ve herkesin erişimine açık, uzun vadeli çözümler sunar. Ekolojik mimari aynı zamanda bilimsel araştırmalarla desteklenerek, geleneksel bilginin geliştirilmesine olanak sağlar.
Kullandığımız bazı teknikler ve mimari yaklaşımlar:


  • Kerpiç (Adobe)
  • Cob
  • Bambu / Sazlık Strüktür
  • Dal Örgü
  • Sıva teknikleri
  • Saman Balyası
  • Killi Saman
  • Toprak Torbası (Earth Bag)
  • Taş işçiliği
  • Taş Temel
  • Sıva üstü kabartma heykel
  • Mozaik
  • Şişe Duvar
  • Marangozluk
  • Toprak Fırın
  • Güneş Fırını
  • Yeşil Çatı
  • Doğal Boya
  • Yosun Boya
  • Hiper-Kerpiç (HyperAdobe)
  • Doğal İklimlendirme
  • Pasif Enerji
  • Yurt (Geleneksel Moğol Çadırı)
  • Geleneksel Hindistan Mimarisi
  • Çizim teknikleri ve resim  

Topluluk olma bilincini ve beraberliği güçlendirmek için aktivitelerle, danslarla ve oyunlarla eğlenerek birlikte olmanın tadına varırız… Birbirimizle, kendimizle ve çalıştığımız toplulukla derin iletişime geçebilmemiz için çeşitli aktiviteler sunarız. 

  • OASİS Oyunu
InstitutoElos, tarafından yaratılmış, sosyal değişim için harekete geçmeyi öne süren, hepimizi çevreleyen gerçeklikte ve günlük sosyal ilişkilerimizde dayanışma yaratmaya odaklanmış bir oyundur OASİS GAME.
Etrafımıza baktığımızda değiştirebileceğimiz pek çok şey olduğunu görebiliriz. Değişimi hemen simdi ve hemen kendi etrafımızda yaratmaya teşvik eder bizi bu oyun. Bizde bu uğurda, gönüllülerle ve destekçilerle birlikte, rüyaların gerçeğe dönüşmesi için eğlenceli fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz.
Detaylı bilgi için : http://warriorswithoutweapons.net/

  • Kooperatif Oyunlar

  • Çember Dansları

«Tek başımıza kurduğumuz HAYALLER sadece HAYALDİR, hep beraber kurduğumuz HAYALLER ise GERÇEKLİĞİ yaratır» RaulSeixas

BİZ KİMİZ?
Merve Tekin : Merhaba, ben son iki senedir Ekolojik Mimari ve Ekolojik Yaşam ile ilgili deneyimler elde edebilmek için oradan oraya savrulan bir mimarım. Bu niyetlerle Türkiye’de iki farklı doğal mimari örneğinin üretiminde bulundum. Ardından Brezilya’da, Eko-Köyleri, komüniteleri ziyaret ettim ve çeşitli eko-mimari projelerinde çalıştım. Yine bu yolculuğum sırasında “WarriorsWithoutWeapons” adı verilen Sosyal Değişim ve Liderlik programına katıldım. Bir ay boyunca “OASİS” adı verilen oyun ile toplulukların rüyalarını birlik olarak nasıl gerçeğe dönüştürebildiğimizi deneyimledim.
Şu an biriktirdiklerimi dağıtmak ve bu değişim tohumlarını, alternatif yaşam olasılıklarını paylaşmak, paylaştıkça da çoğaltmak istiyorum. Çünkü paylaştığımız ve birlik olduğumuz sürece rüyalarımızı yaşarızJ Sevgiler…

MukundIyer : Merhaba ben Hindistan’lı bir Bio-Mimarım. Put Your Hands Together (PYHT) adlı küçük topluluğun kurucularından biriyim. Biz yerel olarak bulabileceğimiz malzemeler ile alana özgü geleneksel yöntemlerden ilham alarak mimari ürünler oluşturmayı tercih ediyoruz. Geçtiğimiz yıl Sosyal Değişim ve Liderlik programı olan “WarriorsWithoutWeapons” programı ile “OASİS” adı verilen bir oyunu deneyimledim. Bu program ve oyun doğrultusunda sosyal haklardan yoksun topluluklar ile rüyalarımızı fark etmeye ve onları gerçeğe çevirmeye yönelik çalışmalar yaptık ve gerçekleştirdik. Halen daha ihtiyacı olan topluluklar ile bu çalışmaları sürdürmekteyiz.
Hayalim, tamamen şeffaf ve sevgi dolu bir dünyada yaşamak. Öyle bir topluluk ki doğaya ve onun bize verdiklerine inanan, çıplak, parasız, özgür ve paylaşıma dayalı. Sevgiler…

MatthieuPedergnana : Merhaba, ben Sürdürülebilir Mimarlık üzerine eğitim görmüş Fransız bir mimarım. Mezun olduğumdan beri marangoz, doğal yapıcı, mimar ve mobilyacı olarak çalıştım. Fransa’da ve Türkiye’de üç değişik Saman-Balyası ev inşasında bulundum. Fransa'da bazı ekolojik restorasyon projelerinde yardımda bulundum. Ayrıca Bulgaristan'da Earth-Bag (Toprak-Çuvalı) tekniği ile inşa edilen bir yapının tasarımında ve inşasında bulundum. 2012 Eylül ayından beri de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Saman-Balyası Yapım Tekniği ile ilgili olarak doktora yapmaktayım. Aynı zamanda üniversiteye bağlı Kerkenes Eko-Merkezi'nin sorumluluğunu üstlenmekteyim.

Ece Aslan : Merhaba, ben son iki yıldır Ekolojik Mimarlık üzerine eğitimine devam eden bir mimarım. Türkiye'de saman balyası ile inşa edilen iki yapının inşasında bulundum. Uzun bir süre Fransa'da küçük bir köyde bir aileye konuk oldum, onlara, saman balyası tekniğini kullandıkları evlerinin yapımında yardımcı oldum. Bulgaristan'da bir Eko-köyde, bir köy evinin "sürdürülebilir" bir şekilde restorasyonu projesinde yer aldım, ayrıca earth-bag tekniği ile yapılan yapı inşasında çalıştım. Şu anda ODTÜ'de, geleneksel yapım tekniklerinin, ekolojik ve sürdürülebilir şekilde geliştirilmesi üzerine çalışmalar yaptığım yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Aynı zamanda çalışmalarımı Kerkenes Eko-Merkezi'nde sürdürmekteyim.

Bayramiç Yeniköy Grubu, Permakültür felsefesini gözeterek tasarım yapan ve uygulayan, Yerel tohumlarımıza sahip çıkarak, doğal tarım uygulamaları yapan,  öğrendiklerini, ürettiklerini paylaşarak, kendi kendine yeten bir köy kurma girişimidir.

İLETİŞİM
*Kayıt için lütfen ekteki formu doldurup bize gönderiniz.

LOJİSTİK BİLGİLER
13 temmuz 2013               Varış
21 temmuz 2013               Ayrılış
Atölye Mekanı                 Yeniköy  Mevkii, Muratlar Köyü,               
Bayramiç / Çanakkale   

Katkı Payı   àKonaklama  ve yemek     +       Atölye
 Çadırda     à             240 tl+        250 tl
 Oda          à             400 tl+          250 tl
NOT : Katılımcı sayısına ve desteğine göre mümkün olduğunca öğrencilere ve destek ihtiyacı olanlara burs imkanı yaratmak istiyoruz.






26 Haziran 2013 Çarşamba

Şimdi iklim için harekete geçme zamanı

Çok değil, birkaç gün önce hep birlikte başarabileceklerimizi gördük.  Bizler yaşam hakkına sahip çıkan her yaştan, her düşünceden insanlar olarak  doğa için tek yürek olduk. Şimdi ise mücadelemizi yerelden yükseltiyor ve dünyanın dört bir tarafındaki iklim hareketleri ile birlikte 29 Haziran’da iklim değişikliğini durdurmak için harekete geçiyoruz.

Dünyanın her tarafında olduğu gibi değişen iklim koşulları yüzünden; Samsun’da, Sinop’ta, Antalya’da, Trakya’da da yaşadığımız sellerde; Akdeniz’de yaşadığımız hortumlarda yurttaşlarımızı kaybediyoruz. Anadolu’yu vuran kuraklık sebebiyle, gittikçe artan gıda fiyatlarıyla karşılaşıyoruz. 

 Tüm dünyada iklimin değiştiğini ve bunun, bizi yiyecek ekmeğimizden, içecek suyumuza kadar etkilediğini biliyoruz. Daha fazla bekleyecek zamanımız kalmadı; şimdi iklim değişikliğini durdurmak için harekete geçme zamanı!
İklim değişikliğini durdurmak ve “başka bir dünya mümkün” demek için dünyanın altı kıtasındaki 140’tan fazla ülkeden gelen yüzlerce insanla birlikte 29 Haziran’Kadıköy’de olacağız. Onlara, Türkiye’nin her yerinden kömüre, HES’lere ve nükleer santrallere, 3. köprüye, 3. havalimanına, endüstriyel tarıma ve sınai hayvan çiftliklerine karşı mücadele eden binlerce insan katılacak. Geleceğimize ve çocuklarımıza sahip çıkacağız. Omuz omuza yürüyüp başta kömür, HES’ler ve nükleer santraller olmak üzere iklim krizini derinleştiren enerji kaynaklarına “Hayır” diye bağıracağız. Tüm dünyada onlarca farklı şehirde destek eylemleri düzenlenecek. Birlikte ne istediğimizi haykıracağız. “%100 temiz ve yenilenebilir enerji, hemen, şimdi!”

Başka bir dünyanın mümkün olduğunu şenlikli bir şekilde göstermek için 
29 Haziran'da
saat 15:00’da Kadıköy Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde buluşalım.

Çağrıcı Kurumlar: 350.org, TEMA Vakfı, Greenpeace, Yeşil Düşünce Derneği, Açık Radyo, ÇEHAV, Toplum Gönüllüleri, Küresel Eylem Grubu, Bağımsız Hayvan Hakları Aktivistleri, Sokak Bizim Derneği, Gola Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği, ÇEHAV, EuroSolar Türkiye, Fikir Sahibi Damaklar, Yuva Derneği ve Su Hakkı Kampanyası


19 Haziran 2013 Çarşamba

Park Forumları

İstanbul'da akşam 21.00'de buluşulan parklar:

1- Beşiktaş ahalisi, Abbasağa Parkı
2- Elmadağ & Harbiye ahalisi Maçka Parkı
3- Kadıköy ahalisi Yoğurtçu Parkı - Özgürlük Parkı- Özgürlük Parkı

4- Ümraniye ahalisi Çarşı Parkı
5- Okmeydanı ahalisi Sibel Yalçın Parkı
6- Beyoğlu ahalisi - Cihangir Parkı
7- Hisaüstü/Boğaziçi Üni. ahalisi - Duatepe Parkı (18.00'den itibaren)
8- Göztepe ahalisi - Göztepe Parkı
9- Etiler ahalisi - Akatlar: Sanatçılar Parkı
10- Maltepe ahalisi- Meydan
11- Fatih ahalisi - Saraçhane Parkı
12- Bahçelievler ahalisi - Egemenlik Parkı
13- Bakırköy ahalisi - Bakırköy Meydan
14-Kireçburnu-Ömürtepe ahalisi 20.00'da Çamlık Piknik Alanı'nda

15- Bahçelievler ahalisi- Egemenlik Parkı
16- Kartal ahalisi- Kartal Parkı
17- Ataköy ahalisi - Atrium karşısı
18- Pendik ahalisi- Kuşluk Parkı
19- Ataşehir ahalisi- Ataşehir Parkı
20- Avcılar ahalisi - Marmara Caddesi
21- Bebek ahalisi- Bebek Parkı
22- Üsküdar ahalisi- Fethi Paşa ve Doğancılar Parkı
23- Emirgan-Yeniköy-Tarabya ahalisi- Yeniköy Parkı
24- Koşuyolu ahalisi- Koşuyolu Parkı
25- Kozyatağı ahalisi- Kriton Curi Parkı
26- Beylikdüzü ahalisi- Çamlık Parkı
27- Caddebostan ahalisi- Sahil Migros önü
28- Tuzla Ahalisi- Tuzla Atatürk Büstü
29- 4. Levent ahalisi- Sporcular Parkı
30- Alibeyköy ahalisi- Karadolap Parkı
31- Beykoz ahalisi- Paşabahçe Meydanı &Sultaniye Parkı
32- Bahçeşehir ahalisi- Gölet
33- Kınalıada ahalisi- Hrant Dink Parkı
34- Büyükada ahalisi- Atatürk Meydanı'nda
35- Burgazada ahalisi- İskele Meydanı'ndaki Çocu Parkı 


İstanbul dışı 

Ankara

Kuğulu ParkYüzüncü Yıl: Birlik Parkı
Batıkent: Uğur Mumcu Parkı

Anıtpark

Eskişehir: Espark

Edirne: Zübeyde Hanım Parkı

Adana: Atatürk Parkı

Samsun: Lozan Parkı

Bursa Nilüfer: Üç Fidan Parkı

Sakarya: Kent Meydanı

18 Haziran 2013 Salı

Sakin Şehir Seferihisar'da Organik Pazar açıldı

Türkiye’nin ilk Sakin Şehri Seferihisar’da Türkiye’nin en iddialı “Organik Pazarı” açıldı. 15 Haziran Cumartesi günü açılan pazar, hem uygun fiyatları hem de ürün çeşitliliğiyle dikkat çekti. Şehnaz Sam’ın konseriyle renklenen açılışta Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Türkiye’nin en iddialı organik pazarı olacaklarını” söyledi. %100 Organik Pazar her cumartesi Seferihisar’da açılacak.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin yürüttüğü ve Türkiye’de hızla yayılan %100 Ekolojik Pazarlara bir halka da, Sakin Şehir Seferihisar’da eklendi. Seferihisar Ulamış Mahallesi’nde açılan %100 Organik Pazar: “Türkiye’nin en çevreci, en sosyal-kültürel, en yerel-yerli ve en ucuz organik pazarı” sloganıyla açıldı. Açılışı ünlü sanatçı Şehnaz Sam şarkılarıyla renklendirdi.

Seferihisar Ulamış Mahallesi’nde Slow Saloon Tesisleri içerisinde açılan %100 Ekolojik Pazarda yer alacaklarda, pazarda 12 ay boyunca çeşitlilik sağlamak, organik üretim yapan kooperatif veya üretici birlikleri olmak, ana geçim kaynağı tarım olan çiftçi olmak, sektörde eskilik, pazarlama tercihi olarak ekolojik pazarlara öncelik verme kriterlerine dikkat ediliyor.

Açılışta konuşan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer; “Daha ilk gün olmasına rağmen son derece çeşitli ürünlerin alınabildiği ve bu ürünlerin fiyatlarının ucuzluğuyla dikkat çeken bir Pazar oluştu. Diğer organik pazarlarla kıyaslandığında bu özellikleriyle tercih sebebi olacak diye düşünüyorum. Ayrıca burası Midilli atları, oyun parkları, kahvaltı salonuyla günü geçirecek her türlü aktivitenin yapılabileceği tam bir rekreasyon alanı. Burada satın alınan ürünlerde sertifikasyon sistemi son derece titiz takip ediliyor. Bu konuda Buğday Derneği çok yetkin bir kurum. Burada onlarla birlikte bu işi sürdürmek bizim için büyük bir güven yaratıyor. Bizim hedefimiz Türkiye’nin en iddialı organik pazarı olmak. Çok yakında bu pazarın İzmir’in cazibe merkezi haline dönüşeceğini düşünüyorum” dedi.

Buğday Derneği %100 Ekolojik Pazarlar Koordinatörü ve eş genel müdürü Batur Şehirlioğlu organik pazarlarda sadece organik ürünlerin satılabileceğini söylediği konuşmasında; “Eğer organik ürün satılacaksa bu sadece organik pazarlarda satılmalıdır. Bununla ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığı geçen yaz mevzuatları düzenledi ve belediyelere organik pazar açma yetkisi verdi. Ayrıca organik ürün aracıların olduğu ve kimyasalların kullanıldığı konvansiyonel ürünlere rağmen çok daha ucuz” dedi.

İthal ürün yok ve ucuz!
15 Haziran’da başlayan ve her cumartesi açılacak olan Seferihisar %100 Ekolojik Pazarda ithal ürünlere yer verilmeyecek ve “yerellik en temel kriterlerden biri” olacak.

En sosyal-kültürel pazar!
Buğday Derneği %100 Ekolojik Pazarları her zaman sadece bir alışveriş alanı olmanın ötesinde ekolojik yaşama dair söyleşi ve etkinliklerin yapıldığı birer buluşma noktası haline geldi. Seferihisar %100 Ekolojik Pazarın bir başka iddiası da en sosyal ve kültürel pazar olmak.
Pazarda organik girdilerle hazırlanmış menüsü ile misafirlere sağlıklı hizmet sunacak olan bir kafe, ekoloji ile ilgili yayınların bulunduğu bir kütüphane ve çocuk oyun alanı da olacak. Çocukların midillilere binebileceği, çocuk parkında ve ahşap oyun standında oynayabileceği pazarda küçük, yapay bir gölet de bulunuyor. Pazar misafirleri Buğday Derneği halkla ilişkiler standında bulunacak ekoloji temalı kitaplardan yararlanabilecek. Seferihisar %100 Ekolojik Pazarda, ekolojik yaşam ve organik tarım ile ilgili söyleşiler ve etkinlikler yapılacak, saha ziyaretleri organize edilecek.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...