5 Haziran 2013 Çarşamba

Taksim Dayanışması'nın Talepleri

27 Mayıs 2013 tarihinde saat 22.00 sularında Taksim Gezi Parkı’nın fiilen yıkılması girişimi sonrası yaşanılan toplumsal duyarlılık karşısında hükümetin izlediği polis şiddeti nedeniyle başta Taksim İstanbul olmak üzere bütün yurtta, yurttaşlar demokratik tepkilerini ortaya koymaktadır.
Öncelikle hayatını kaybeden Abdullah Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş’ın ailelerinin acılarını paylaşıyor, yaralanan binlerce yurttaşımıza acil şifa dileklerimizi iletmek istiyoruz.
Ne yazık ki, toplumun demokratik ve insan hakkı eksenli taleplerinin barışçıl ve demokratik şekilde ortaya konmasına karşı iktidar şiddet, baskı ve yasakçı politikalarına devam etmektedir. Tek bir yurttaşımızın burnunun kanamadığı, gerilimlerin ortadan kalkarak demokratik taleplerin dillendirilebildiği bir toplumsal iklime bir an önce kavuşmak için yoğun çaba harcadığımızın bilinmesini isteriz.
Bu nedenlerle; Taksim Dayanışması olarak aşağıdaki taleplerin Hükümet tarafından bir an önce yerine getirilmesi için somut adımların atılmasını bekliyoruz.
  • Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulmasını,
  • Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, iki yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını, Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanmasını,
  • Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmasını,
  • 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını TALEP EDİYORUZ.
Bunun yanı sıra; 27 Mayıs 2013 saat 22.00′dan bu yana ülkemizin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında ve tüm kamusal alanlarında yükselen tepkilerinin içeriğinin, ruhunun, beklentilerinin, taleplerinin yetkililer tarafından fark edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yaşananları “marjinallikle” açıklamaya çalışmak görmezlikten gelmek anlamına gelir. Gezi Parkına müdahale ile simgeleşen iktidar anlayışının yurttaşlarımızda “yaşam tarzına ve inançlarına müdahale ve hor görülme” biçiminde algılandığı ve buna kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile büyük bir toplumsal tepki gösterdikleri; “biz varız, buradayız ve taleplerimiz var” biçiminde yanıt verdikleri görülmektedir.
Yükselen bu tepkinin içeriğinin; “başta 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul, AOÇ ve HES’ler olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına ve güncel olarak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısına ilişkin itirazların, ülkemize ve bölgemize ilişkin savaş siyasetine karşı duruşun ve barış talebinin, alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin, kentsel dönüşüm mağdurlarının haklı taleplerinin, kadınların bedenleri üzerinde denetim kuran muhafazakar erkek politikalarına karşı yükselen sesin, üniversite, yargı ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı direncin, başta Türk Hava Yolu işçileri olmak üzere tüm emekçilerin hak gasplarına karşı taleplerinin, tüm cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadelenin, yurttaşların eğitim ve sağlık hakkına ulaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması istemleri” olduğunu iktidar sahiplerine iletmek istiyoruz.
TAKSİM DAYANIŞMASI

4 Haziran 2013 Salı

Taksim Gezi Hareket'nin talepleri


TAKSİM PLATFORMUNDAN BASIN AÇIKLAMASI - 01.06.2013

1. Gösteri ve yürüyüş yapmak anayasal ve demokratik bir haktır. Parkı, yeşili ve ağaçları korumak isteyenlere şiddet uygulamak ise suçtur.
2. Bu amaçla hareket eden yaşlı genç, hasta, sağlıklı insanların üzerine yoğun şekilde biber gazı sıkmak ve şiddet uygulamak vahim bir insan hakları ihlali ve işkencedir.
3.  Farklı görüşlerden oluşan çok sayıda uzmanla yola çıkan ve bağımsız sivil bir insiyatif olan Taksim Platformu projenin duyurulduğu ilk günden beri yönetimle Taksim'e yapılması planlanan müdahaleyi konuşmaya çalışıyor. Yönetimin görüşmek yerine şiddeti, kaba kuvveti tercih etmesi kabul edilemez.
4. Yönetimin Taksim'deki ağaçlara zarar vermeyeceğinin sözünü vermesini istiyoruz. Taksim'e yapılacak inşaattan vazgeçilmesini ve kentin merkezindeki en büyük yeşil alanın mevcut ağaçlara zarar verilmeden genişletilmesini ve STK'ların da katılımı ile daha iyi korunmasını talep ediyoruz.
Aksi halde yönetim İstanbul'un en önemli yeşil alanını yok etmeye çalışan ve bu nedenle halkı ayaklandıranlar olarak tarihe geçecektir.
5. Bu gerçekler doğrultusunda halkın demokratik ve toplumsal tepkisini dile getirmesine desteğimiz devam edecektir.


"Taksim Hepimizin!"

www.taksimplatformu.com

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Gençler çevreci davranışta çekimser, kız öğrenciler erkeklerden daha duyarlı


Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi, Betam, “GENÇLER ÇEVRECİ DAVRANIŞTA ÇEKİMSER, KIZ ÖĞRENCİLER ERKEKLERDEN DAHA DUYARLI” başlıklı araştırma notunu yayınladı.

Gençlerin çevre hakkındaki tutum, bilgi, kaygı ve davranışlarının gelecekte doğal kaynaklar ve onların sürdürülebilirliği üzerinde doğrudan ve dolaylı etkisi bulunuyor. Öte yandan gençlerin çevre sorunları ile neden ve nasıl ilgilendiği ve hangi koşullarda çevreci davranışlar geliştirebildiğinin incelenmesi gelecek kadar bugün için de önemli.

Bahçeşehir Üniversitesi MYO öğretim görevlileri Ahu Ergen ve Seda Gökçe Turan ve Betam Araştırma Görevlisi Dr. Barış Gencer Baykan’ın İstanbul’da lise son sınıfta eğitimine devam eden 16-17 yaş grubunu kapsayan 1034 kişilik örneklemle yaptığı  araştırmada, öğrencilerin çevre duyarlılıkların farklı şekillerde ortaya çıktığı görülüyor.  Öğrencilerin %19’u çevreyle ilgili medya-yayın takibi yaparken %37’si çevresel inisiyatif alıyor. Öğrencilerin %59’u çevresel bilgiye sahipken %69’u çevresel farkındalık gösteriyor ve %70’i etrafına, akranlarına çevre konularında liderlik edeceğini belirtiyor. Araştırmada kız ve erkek öğrencilerin çevreye yönelik davranışlarında, çevresel farkındalık ile bilgi seviyelerinde de farklılıklar gözlemleniyor.


Gençlerin çevre hakkındaki tutum, bilgi, kaygı ve davranışlarının gelecekte doğal kaynaklar ve onların sürdürülebilirliği üzerinde doğrudan ve dolaylı etkisi bulunuyor. Bugünün gençlerinin geleceğin karar vericileri olacağı düşünüldüğünde onların çevre konusunda ne düşündüklerini ve hissettiklerini, neler  bildiklerini ve çevre için ne gibi inisiyatifler almaya hazır olduklarını araştırmak, çevrenin korunmasının geleceği ile ilgili ipuçları vermesi bakımından önem taşıyor.[1] Öte yandan doğa gençlere miras kalacağından gençlerin çevre ve doğayı koruma ile yakından ilgilenmeleri gerektiği savının ötesine geçip gençlerin çevre sorunları ile neden ve nasıl ilgilendiği ve hangi koşullarda çevreci davranışlar geliştirebildiğinin incelenmesi gelecek kadar bugün için de önemli.

Gençlerin çevresel bilgi düzeyini, çevresel tutum ve davranışlarını inceleyeceğimiz araştırmanın ilk bölümünde İstanbul genelinde 12. sınıf öğrencilerinin çevre konusunda bilgi, tutum ve davranışlarını cinsiyet açısından ele alıyoruz. Kadınlar ve erkekler, toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla çevre sorunlarından farklı derecede etkileniyorlar. Çevre politikalarının karar mekanizmalarında kadınlar ve erkekler eşit biçimde temsil edilmiyorlar. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal eşitsizlikler kalkınma, çevre ve iklim değişikliği bağlamında derinleşebiliyor. 1980’lerden itibaren toplumsal cinsiyet ve çevre konusu gündeme gelmeye ve akademik ve siyasi çevrelerce tartışılmaya başlandı. Özellikle Birleşmiş Milletler bünyesinde çevre, iklim ve enerji krizlerinin kadınlar üzerindeki etkilerinin belirlenmesi ve azaltılmasına yönelik çalışmalar başlatıldı.[2] Genç kadın ve erkeklerin çevre ile ilgili konulara bakışını ele almak ve varsa farklılıklar üzerine düşünmek çevresel eğitim süreçlerinin tasarlanması, cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesi ve sürdürülebilirlik politikalarına toplumsal cinsiyetin dahil edilmesi açısından önemli olabilir.

Genç kız ve erkeklerin, çevre bilgisi, çevreye yönelik tutum ve davranışlarını cinsiyet açısından değerlendiren çalışmalarda farklı sonuçlara ulaşılıyor. Erzurum’da 450 lise öğrencisinin çevreye yönelik tutumlarının cinsiyet açısından incelenmesini amaçlayan çalışmada, cinsiyetin çevreye yönelik tutumu kız öğrenciler lehine etkilediği, cevaplayıcıların çevresel düşüncelerini davranışa dönüştürme konusunda ise yetersiz oldukları görülüyor.[3] İstanbul’da ön lisans öğrencileriyle yapılmış bir başka araştırmada kız öğrencilerin çevresel risk puan ortalaması ve çevresel tutumları erkek öğrencilere göre daha yüksek bulunmuş.[4] Öte yandan Finlandiya’da ve ABD’de yapılmış çalışmalarda ise Türkiye’dekinin aksine erkek öğrenciler çevre bilgisi testinde daha yüksek skorlar elde etmişler.[5] Ankara’da özel ve devlet okullarında ortaöğrenimine devam eden 1497 öğrenci ile yapılan araştırmada, kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre çevresel tutumlarının daha olumlu olduğu saptanmış.[6]. Ayrıca, sadece toplumsal değerler açısından değil, farklı kültürler de göz önüne alındığında ve literatürde yapılmış araştırmalar incelendiğinde genel olarak kültürel normlar ve kişinin eğitim durumundan bağımsız olarak kadınların erkeklere göre toplumsal konularda daha fazla ilgi gösterdiği de araştırmacılar tarafından belirleniyor.[7]

Öğrencilerin araştırmanın her bir boyutuna yönelik sorulara katılma oranları şöyle: Çevreci liderlik: %70, çevresel farkındalık %64, çevre bilgisi: %59, çevreyle ilgili insiyatif alma: %37, çevreyle ilgili medya-yayın takibi: %19. Öğrencilerin %70’inin katıldığı çevreci liderlik soruları üçüncü şahısların davranışlarına yönelik yargıları içeriyor. Ne var ki öğrencilerin çevre ile ilgili insiyatif alma sorularına katılım oranı %37’dir.  Bu bulgu çevreci davranış göstermede bireysel olarak harekete geçmede sorunlar olduğuna işaret ediyor. Kız öğrenciler daha fazla çevresel inisiyatif alma eğilimindeler. Ayrıca erkek öğrencilere göre daha fazla çevresel liderlik davranışı sergiliyorlar. Çevre sorunları hakkında bilgi düzeyi konusunda da kız öğrenciler daha önde. Çevreyle ilgili medya ve yayın takibine baktığımızda ise erkeklerin kızlara göre daha fazla yayın takip ettiğini görüyoruz.

Kız öğrenciler daha fazla çevresel inisiyatif alma eğilimindeler

İstanbul’daki  Teknik Liseler, Endüstri Meslek Liseleri, Kız Teknik Öğretim Meslek Liseleri, Anadolu Liseleri’nde eğitimine devam eden 16-17 yaş grubunu kapsayan 1034 örneklemle yaptığımız araştırmada, kız ve erkek öğrencilerin çevreye yönelik davranışlarında, çevresel farkındalık ve bilgi seviyelerinde farklılıklar gözlemledik. Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri çevresel inisiyatif alma oranının (%37) düşük olmasıyla beraber liseye devam eden kız öğrencilerin çevreyle ilgili inisiyatif alma konusunda erkeklerden daha istekli olmaları.

Çevresel inisiyatif almaya yönelik tutumları her zaman yaparım diyen kız ve erkek öğrencilerin oranı şu şekilde farklılaşıyor.

-          Çevreye zarar veren birini çekinmeden uyarırım (Kız öğrenciler: % 55 ; erkek öğrenciler: %48)
-          Okulumuzda çevre ile ilgili bir faaliyet düzenlenirse gönüllü katılmak isterim (Kız öğrenciler:% 38; erkek öğrenciler: % 29)
-          Arkadaşlarım beni çevreye duyarlı olarak bilirler (Kız öğrenciler: % 54 ; erkek öğrenciler: % 45)
-          Yaşanabilir bir çevre için gerekirse uzun sure ücretsiz çalışabilirim ( Kız öğrenciler: %26; erkek öğrenciler: % 21)
-          Çevre konusunda bilgilerimi arkadaşlarımla paylaşıyorum (Kız öğrenciler: % 38; erkek öğrenciler: %38)
-          Bir ürün alırken atığının geri dönüşümlü olmasına dikkat ederim (Kız öğrenciler: % 37; erkek öğrenciler: % 34)
-          Daha pahalı da olsa çevreye zarar vermeyen ürünleri tercih ederim (Kız öğrenciler: 32; erkek öğrenciler: % 35)




[1] Meinhold ve Malkus, 2005, s.512
[2] Politika Dökümanı: Kadın ve Çevre. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008; Toplumsal Cinsiyet ve Çevre, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi,2010
[3] Kaya ve diğ, 2009, s.43
[4] Yurtseven ve diğ, 2010
[5] Meinhold ve Malkus, 2005, s.511., Tikka ve diğ, 2000, s.15-16
[6] Tuncer ve diğ. 2007, s:215
[7] Tuncer ve diğ, A.g.e.

 Ahu Ergen, Öğretim Görevlisi, Bahçeşehir  MYO, ahu.ergen@bahcesehir.edu.tr
Seda Gökçe Turan, Öğretim Görevlisi, Bahçeşehir MYO, sedagokce.turan@bahcesehir.edu.tr
Barış Gençer Baykan, Araştırma Görevlisi Dr., Betam, baris.baykan@bahcesehir.edu.tr

Araştırmanın tamamına ulaşmak içim tıklayınız

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Dünya Organik Kongresi Bildiri Çağrısı


13-15 Ekim 2014 tarihlerinde, Buğday Derneği organizasyonunda, İstanbul’da yapılacak olan 18. IFOAM Dünya Organik Kongresi için Bildiri Çağrısı başladı. Organik dünyanın en büyük etkinliği olan kongre, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek. Üç yılda bir Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) tarafından düzenlenen Dünya Organik Kongresi’nde 2500-3000 organik ürün paydaşı ve delege bir araya gelecek.

 Kongre üç bölümden oluşuyor: Ana Bölüm, Bilimsel Bölüm ve Uygulayıcı Bölümü. 

Ayrıca, çeşitli girişimlerin organik dünyaya katkılarını vurgulayan bir dizi atölye çalışması da düzenlenecek. Ana Bölüm, “Organik Vizyonu Oluşturmak” ve “Organik Dünyayı Büyütmek” başlıklarıyla iki paralel oturumdan oluşacak ve küresel organik dünyanın geleceğini tartışacak panel konuşmacılarını ağırlayacak. Bilimsel Bölüm, sistemler, bitki yetiştirme, hayvancılık, sosyo-ekonomi, ürün işleme, ticaret ve beslenme gibi alanlarda çalışan araştırmacıların bulgularını sunmasını hedefliyor. Uygulayıcı Bölümü, organik gıda ve tarımı, uygulama, strateji ve sosyo-kültürel durum açılarından pratik bilgi ve deneyimlerin paylaşılması için bir ortam sağlayacak. 

Atölye çalışmaları, kongre katılımcılarıyla paylaşmak isteyen kurum ve girişimlere açık. 

Ana Bölüm, Bilimsel Bölüm ve Atölye Çalışmaları için başvurular yalnızca İngilizce olarak yapılabiliyor. Uygulayıcı Bölümü için ise hem İngilizce hem Türkçe başvuru yapılabilir. Panel konuşmacısı olmak, bildiri sunmak ya da atölye çalışması düzenlemek için son başvuru tarihi, 30 Eylül 2013. Siz de bilgi ve deneyimlerinizi paylaşarak organik sektörün güçlenmesine katkıda bulunabilirsiniz.

 18. IFOAM Dünya Organik Kongresi ve bildiri gönderimi ile ilgili tüm bilgilere www.owc2014.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Kongrede görüşmek dileğiyle, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

10 Mayıs 2013 Cuma

İnsan Hakları, Anayasalar ve Ekoloji


  Panel: İnsan Hakları, Anayasalar ve Ekoloji

Dünya’da ve Türkiye’de ekolojik yıkım her geçen gün artıyor. Salt kalkınmacı anlayış insanları en temel yaşamsal haklarından; su hakkından, temiz, sağlıklı gıdaya erişme hakkından, barınma hakkından mahrum bırakabiliyor.  Çevre hakkını temel insan haklarından ayrı tutmak gibi bir lüksümüz yok. Giderek daha çok ulusal ve uluslararası mahkeme kararı da bunu destekliyor.  Çevre hakkı bir insan hakkı olarak tanımlanırken son dönemde yapılan anayasalarda insanın yanında doğanın da bir hak öznesi olup olamayacağı tartışılıyor ve Ekolojik Anayasalar gündeme geliyor.  Ekolojik Anayasa talepleri,doğal kaynakların doğal varlıklar olarak tanımlanması; doğada olası zararlara yol açabilecek faaliyetlerde ihtiyatlılık ilkesinin benimsenmesi; yurttaşların merkezi ve yerel idari tasarruflara etkin katılımınının sağlanması konusunda bir kaldıraç rolü oynayabilir. Öte yandan çevre konusunda aktif yurttaş katılımını sağlamak,  hak arama ve doğa savunuculuğu geliştrimek için bilgiye nasıl ulaşabileceği de önemli bir konu haline geliyor.

Bu konuları masaya yatırmak amacıyla Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi, Betam 16 Mayıs Perşembe günü “İnsan Hakları, Anayasalar ve Ekoloji” başlıklı bir panel düzenliyor. Dr. Barış Gençer Baykan’ın moderatörlüğünde gerçekleşecek panelde

Oregon Universitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. John Bonine,  İnsan Hakları Bağlamında Çevre Hukuku üzerine,

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Ar. Gör. Serkan Köybaşı, Ekolojik Anayasa tartışmaları üzerine konuşacak.

İstanbul Barosu’undan Avukat Gonca Yılmaz da Bilgi Edinme Hakkı’na ilişkin uygulamalı bir atölye çalışması gerçekleştirecek.

16 Mayıs Perşembe
Saat: 15:30- 17:30
B-CEP Sinema Salonu
Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü


Katılım herkese açık ve ücretsizdir.
Prof. John Bonine konuşmasını İngilizce yapacaktır. Tercüme sağlanamayacaktır.
Panelistlerin Özgeçmişleri

Profesör John Bonine, ABD Oregon Universitesi Hukuk Fakültesinde Çevre ve İnsan Hakları Hukuku, Karşılaştırmalı Çevre Hukuku ve Anayasa Hukuku dersleri veriyor. “B.B. Kliks Chair in Law” pozisyonuna sahip.  Dünya çapında yerelde çalışan çevre hukukçularına, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını korumak için hukukun nasıl kullanılması gerektiği konusunda verdiği yardım ve destekle tanınıyor. En önemli eseri 600 sayfalık hukuk kitabı olan “İnsan Hakları ve Çevre” isimli kitabı.

Serkan Köybaşı: Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu ve aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yüksek Lisans yaptı. 2005 yılından bu yana Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışıyor. Güncel anayasal gelişmeleri aktardığı www.anayasagundemi.com adlı bir blogu bulunuyor.

Gonca Yılmaz: İzmir 9 Eylül Üniversitesi, Hukuk Fakültesinde hukuk eğitimi aldı. Çehav üyesi. Denge Ekolojik Yaşam Derneği kurucularından.. İstanbul Barosuna kayıtlı olarak avukatlık yapıyor. Çevre hukuku ve ekoloji dışında, alternatif eğitim, temel haklar ve özgürlükler ile ilgili alanlarda da çalışmakta, eğitimcilik ve proje koordinatörlüğü de yapıyor.

Barış Gençer Baykan: Paris Nanterre Üniversitesi’nden Siyaset Sosyolojisi yüksek lisans ve University of Kent’ten doktora derecelerini aldı. Baykan, 2008 yılından bu yana Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nde (Betam) çalışıyor ve Bahçeşehir Üniversitesi AB İlişkileri Bölümü’nde Tarım Politikası ve Çevre Politikası derslerini veriyor.



8 Mayıs 2013 Çarşamba

EkolojiKitap Günleri 11-12 Mayıs'ta

 Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve ekolojik konularla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla yayıncılığa başlayan Yeni İnsan Yayınevi tarafından geçen yıl ilki düzenlenen EkolojiKitap Günleri’nin ikincisi 11 ve 12 Mayıs 2013 tarihlerinde, Şişli ve Kartal %100 Ekolojik Pazarlarda gerçekleşecek.


Geçen yıl gördüğü büyük ilgi üzerine gelenekselleşmesine karar verilen EkolojiKitap Günleri’nin ikincisi 11 Mayıs Cumartesi günü Şişli %100 Ekolojik Pazar’da, 12 Mayıs Pazar günü ise Kartal %100 Ekolojik Pazar’da 9:00-16:00 saatleri arasında düzenlenecek.

EkolojiKitap Günleri, ekolojiyle ilgili bilginin ve ekolojik yaşam alışkanlıklarının yaygınlaşmasını amaçlıyor.
Etkinlik çerçevesinde ekolojiyle ilgili konularda yayınlar yapan Yeni İnsan, Sinek Sekiz, BGST, EKOIQ Dergisi, TEMA Vakfı, NTV, Hay Kitap, İmge, Eko Yapı Dergisi yayın ve kitaplarını sergileyecek, okurlar indirimli alışveriş yapabilecek, yazarlar okuyucularıyla buluşma ve kitaplarını imzalama fırsatı bulacaklar.

Buğday Derneği Türkiye’nin ilk %100 Ekolojik Pazarını, Şişli Belediyesi ortaklığıyla yedi yıl önce açtı. O zamandan bu zamana kurulan tüm %100 Ekolojik Pazarları sadece ekolojik alışverişin yapıldığı yerler değil, aynı zamanda ekolojik yaşam alışkanlıklarının yaygınlaştığı, atölye ve söyleşilerin yapıldığı alanlar olarak kurguluyor ve bunu gerçekleştirmek için çalışmalar yapıyor.

İletişim:
Mine Eroğlu
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
0212 252 52 55/18, 0535 833 71 87
mine@bugday.org, www.bugday.org


15 Nisan 2013 Pazartesi

Ekonominin gerçek yüzü




  Ekonominin Gerçek Yüzü
“güç ve açgözlülükten şefkat ve ortak paydaya”

Philip Bartlett Smith& Manfred Max-Neef
Çeviren: İlknur Urkun Kelso


Bu kitap bir fizikçi ile bir ekonomist arasındaki uzun süreli diyaloğun ürünüdür.

Onları, 21. yüzyılın başında ekonomi düşüncesinin eleştirel bir analizini yapmaya iten şey; adil bir dünya vizyonlarıydı. Adil bir dünyada, herkesin onurlu bir şekilde, korkusuzca ve insanlığın evrensel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli araçlara sahip olarak yaşaması için, insanların hepsinin birbirine adil davranması gerekir.  Ülkeler arasındaki ve bir ülkedeki farklı toplumsal kesimler arasındaki adalet seviyesi büyük farklılıklar gösterebilmektedir. Karşımızda karmaşık ve çok boyutlu bir resim bulunmaktadır. Ancak resmin odağında toplumun yapısı ile adalet ölçütü arasındaki basit bir ilişki yer almaktadır. Bir toplumun ne kadar adil olduğunu, ekonomik ve mâli gücün dağılımı belirler. Bu güç ne kadar yoğunlaşmışsa o toplumdaki adalet o kadar azdır. Bu temel ilişki özellikle denetimsiz piyasayı yücelten neoliberal ekonominin ekonomik paradigması ile ilgilidir. Denetimsiz (sözde ‘serbest’) piyasanın daima ekonomik gücün yoğunlaşmasına, yani adaletsizliğe yol açtığı göz önüne alındığında, ideale daha yakın, daha iyi bir toplum inşa etmek için piyasa paradigmasına eleştirel gözle bakılmalı ve bunun yerine daha insancıl bir alternatif konup konamayacağı sorgulanmalıdır. Bu kitabın esas amacı da budur ve adil bir dünya vizyonunu paylaşanların bundan faydalanacağını umuyoruz. Böyle bir dünyayı yaratmanın kolay olacağını söyleyemeyiz. Her zaman olduğu gibi günümüzde de birçokları adalete hayatını adamış olsa da, insanlığın kaderi hakkında söz sahibi olanlar, yani ekonomik ve mâli güce sahip olanlar arasında adil bir dünya arzusu pek de yaygın değildir.

          İçinde yaşadığımız ekonomik sistem insanlığın büyük bölümünü onursuz ve yoksul bir yaşama zorlamakla kalmaz; yaşamın her biçimini—aslında yaşamın kendisini tehdit eder. Son on yıllarda üretimdeki 10-100’e katlanma nedeniyle ekosistemlerin yaşam destekleme kapasitelerine acımasızca saldırılması ve bu şekilde “kaynakların” zehirlenmesi ve tüketilmesi, sistemin tesadüfi bir özelliği değildir. Bu durum sistemin doğasında vardır. İnsan yaşamı ya da diğer yaşam biçimlerine yönelik olarak neoliberal ekonomik düşüncenin teşvik ettiği bakış açısının doğrudan sonucudur. Neoliberal ekonomik düşüncenin temel varoluş sebebi azınlığı zenginleştirmek olduğu için bu yaklaşım sadece maddi varlıklara değer vermektedir. Bu düşünce biçiminin özelliklerinden biri olan üretimde büyüme takıntısı, ana akım ekonomistlerin istedikleri zaman vazgeçebileceği, sehven ortaya çıkmış bir kavram değildir. Bu kavram onların dünya görüşüne içseldir. Toplumumuzun tüm yaşam biçimlerinin, bu saldırıya karşı korunduğu bir toplum haline dönüştürülmesine yardımcı olmak amacıyla, egemen ekonomik paradigmanın inandırıcı bir eleştirisini sunarak yeni bir yaşam görüşünü desteklemek gerekmektedir. Sürdürülebilirlik ancak böyle bir toplumda mümkündür.

         Büyüme paradigmasına dayalı bir sosyoekonomik sistem hiçbir zaman sürdürülebilir olamayacaktır.

Yazarlar;

Philip Smith, McCharthy döneminde sürgün edilerek yedi yıl Brezilya’da ve ardından 25 yıl Hollanda Groningen Üniversitesi’nde eğitmenlik yapmıştır. Emekli olduktan sonra arkadaşları ve meslektaşlarına “ekonomi üzerine okuduğu kitapların toplam 3 metre kalınlıkta olduğunu” ve disiplin üzerine tartışmaya hazır oluğunu bildirmiştir. Fizikçi kimliği ile nükleer silahlara sınırlama getirilmesinin ötesinde toplumun etik tercihleri, ekonomi ve çevre konularıyla uğraşan nükleer silahlanma karşıtı örgüt Pugwash’ın ileri gelen üyelerinden olmuştur.

Manfred Max-Neef ise,  Şili Üniversitesi’nde ekonomi eğitimi aldı. Akademik kariyerine Berkeley'de başladı, Amerika Devletleri Örgütü’nde çalıştı ve ardından Birleşmiş Milletler FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) ve ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) için aşırı yoksul kırsal ve kentsel alanlarda arazi çalışmaları yaptı. 

Sayfa Sayısı: 264
Fiyat:14,50 TL
Barkod: 9786055895372
Ebat: 13,5x21

12 Nisan 2013 Cuma

Mühendislik ve Teknoloji Günlerinde Çevre


Bahçeşehir Üniversitesi 16-17-18 Nisan tarihlerinde Mühendislik ve Teknoloji günleri düzenliyor. Mühendislik kulüplerinin bir araya gelerek gerçekleştireceği bu etkinlikte bir çok kurumsal firma katılacak.  Mühendislik ve Teknoloji günlerinde alanında uzman konuşmacılarla konferanslar ve workshoplar düzenlecenek olup ilgilenen tüm mühendislik öğrencileri davetli.

Çevre ve  iklim ile ilgili konularda faaliyet gösteren Myclimate Türkiye,  İstaç A.ŞLets do it Türkiye ve EKO IQ da katılıyor.

-11:00-13:00 Açılış (Fazıl Say Salonu)
-11:30-13:00 8 Digits&Globile Umut Gökbayrak & Mustafa Tan ( B Konferans Salonu)
-13:30-15:00 My Climate Vakfı Gamze Çelikyılmaz ve Exitcom Recycling (B Konferans Salonu)
-13:30-15:00 Microsoft (Fazıl Say Salonu)
-15:15-16:45 ABB Elektrik Low Voltage Prodcuts, Low Voltage Systems, Local Business Unit Manager - Fatih Öztekin (Fazıl Say Salonu)
-15:15-16:45 CNAP Eğitmeni Ufuk Kindap (B Konferans Salonu)


17 Nisan 2013

-11:30-12:30 Mekanist.Net Ali Servet Eyüpoğlu (B Konferans Salonu)
-13:30-15:00 İstaç A.Ş Genel Müdür Yrd. Dr. Şenol Yıldız 
-13:30-15:00 Azure Mustafa Kasap Microsoft Çalışanı (B Konferans Salonu)
-15:15-16:45 Bosch Rexroth Nurtaç Akdağ Marketing Manager (B Konferans Salonu)


18 Nisan 2013

-11:30-13:00 Wissen Akademie (B Konferans Salonu)
-11:30-13:00 Akfel Enerji Yusuf Yücel (Fazıl Say Salonu)
-13:30-15:00 Address Patent Ali Çavuşoğlu Genel Müdür (B Konferans Salonu)
-13:30-15:00 Doğan Online İnsan Kaynakları Grup Başkanı Seda Kayrak Kızıltan (Fazıl Say Salonu)
-15:15-16:45 Kariyer.Net (Fazıl Say Salonu)


*Etkinliğe katılım ücretsiz olup, kayıt yaptırmak zorunludur.
**Etkinliğe katılan tüm öğrencilerimize sertifika verilecektir.

Kayıt için;
mail: baumtg@gmail.com
Tel: 0537 392 4454

3 Nisan 2013 Çarşamba

Dünya ile eşzamanlı Occupy Love gösterimleri


Türkiye’de ilk gösterimi !f İstanbul festivali kapsamında yapılan Occupy Love filminin dünyadaki ilk gösterimi ise topluluklar tarafından yapılacak. 11 Nisan’da dünya ile eş zamanlı olarak Türkiye’de ve Almanya'da Zumbara farklı mekanlarda gösterimler düzenliyor.

Gösterim yapılacak şehir-mekan ve saat bilgileri şöyle:

Adana, Rooms, Çınarlı mahallesi, 61027 sokak, Öztürk apt. 7/11, Seyhan/Adana (ziyapaşa bulvarının bir arka sokağı). Saat 19:00

Ankara, mekan ve saat bilgisi yayınlanacak

Antalya, N'sin cafe, Yenikapı, Kaleiçi. Saat 19:30

Bodrum, Çarşı Mah. Neyzen Tevfik Cad. Belediye Meydanı No.1, 18:30

Bursa, mekan ve saat bilgisi yayınlanacak

Denizli, Genç Sosyal Girişimciler Derneği, Çamlaraltı Mahallesi 6057 Sokak No:3 Kat:2 Merkez. Saat 19:30

Eshişehir, ESYO (Eskişehir Sivil Yerel Oluşumu), Deliklitaş Mah. Gürman Sok. No: 16. Saat 17:00

İstanbul, Avcılar Firüzköy Kültür Evi. Saat bilgisi yayınlanacak

İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonu. Saat 17:30

İstanbul, Kadıköy, Kargart, Kadife Sokak, No 16. Saat 21:00

İstanbul, Kadıköy, Yeldeğirmeni Mahalle Evi, Rasimpaşa Mah Uzunhafız Sok.Yeldeğirmeni Kadıköy ist.( Eski İş Bankası Binası). Saat 19.00

İstanbul, Özyeğin Üniversitesi, mekan ve saat bilgisi yayınlanacak

İzmir, Fransız Kültür, Cumhuriyet Bulv. No:152, Alsancak, Konak. Saat bilgisi yayınlanacak

Oldenburg, University of Oldenburg, Hörsaal B. Saat 18.00

Karşı karşıya kaldığımız krizler nasıl aşk hikâyesine dönüşebilir?

Velcrow Ripper’ın Kahire’den Calgary’ye, Wall Street’ten Madrid’e dünyanın dört bir tarafında devam eden aktivist eylemleri belgelediği Occupy Love, yönetmenin Ateşli Aşk Üçlemesi olarak adlandırdığı serisinin sonuncu filmi. Daha önce Scared Sacred (2004) ve Fierce Light (2008) belgesellerini yapan Ripper, gezegenimizin karşı karşıya olduğu sorunların derinlerine inerken dünyada yükselen değişim arzusunu belgeliyor. Ekonomik krizle ekolojik çöküşün ne kadar bağlantılı olduğunu, ekonomilerin sistemi devam ettirebilmek için nasıl doğayı sömürdüğünü ortaya koyuyor. Ripper uyarıyor: “Bugün tüm gezegen sıfır noktasına yaklaşmış durumda.” Tek çözüm ise farklı bir devrim. Aslında dünya, bulaşıcı gibi görünen küçük adımlarla devrime doğru ilerliyor. İnsanlığın adalete olan açlığı belirli bir kötülüğe karşı savaşmak üzerine değil, daha iyi bir dünya istemeye yönelik bir talep olarak karşımıza çıkıyor.

Gösterim mekan ve saat bilgilerinde değişiklik olabilir. Gösterimlerde destek olan Filiz Telek, Alper Akçay, Berika Köksal, Müge Değirmenci, Mustafa Kaba, Celal Erşen İkibudak, Erdi Kaptan ve Atilla Eren’e çok teşekkürler. 

29 Mart 2013 Cuma

Yeşil Ombudsman


Sürdürülebilirlik tartışmalarında gelecek kuşakların haklarına ve ihtiyaçlarına sıkça gönderme yapılır. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun sürdürülebilir kalkınma tanımına göre: “İnsanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir” (1987). Peki, gelecek kuşakların haklarını ve gereksinimlerini nasıl belirleyeceğiz? Dört, beş veya yedi yıllık seçimlerle belirlenen siyasal sistemlerimiz üç dört kuşak sonrasının ihtiyaçlarını hangi mekanizmalarla dikkate alacaklar. Tükenen doğal kaynakların, artan karbon ayakizimizin karşısında gelecek kuşaklara bırakacağımız dünyayı bugünden yasal veya anayasal sistem içinde belirleyebilir miyiz? Son yıllarda, günümüzde alınan ekonomik ve politik kararların gelecek kuşakların haklarını gözetmesini sağlayacak çeşitli girişimler ortaya çıkmaya başladı. Çevre Ombudsmanlığı ya da Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı da unlardan biri. Kamu Denetçisi, Bağımsız Denetçi, Kamu Hakemi veya Uzlaştırıcı adlarıyla Türkçe’ye çevirebileceğimiz ombudsmanlık kurumu birçok ülkenin siyasal sisteminde yer alsa da gelecek kuşakların temel ihtiyaçlarını gözetmek için ele alınması oldukça yeni. Macaristan’da 2008’de hayata geçirilen Ombudsman for Future Generations (A jövő nemzedékek ombudsmanja- Gelecek Kuşaklar Ombudsmanı) halihazırda dünyadaki sayılı örneklerden biri.


1995 yılında Macaristan Meclisi’ne sunulan Çevre Koruma Yasası’nda çevre ombudsmanlığı öngörülüyordu. Védegylet-Protect the Future adlı çevre kuruluşu ombudsmanlığın yasal altyapısı üzerinde uzun sure çalıştı ve konuyu kamuoyunun gündemine taşıdı. Kuruluş 2000- 2006 yılları arasında ülkedeki çevre sorunlarının ve şikâyetlerin bir derlemesini yaptı ki bu daha sonra ombudsmanın işlerinden biri haline gelecekti. Kuruluşun eski bir üyesi ve gelecek kuşakların haklarının savunucusu olan László Sólyom’ün Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi “Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı”na büyük bir politik destek sağladı. Nihayet 2008 yılında Macaristan Parlamentosu’nun 2/3 çoğunluğuyla çevre hukukçusu Dr. Sándor Fülöp, altı yıllığına “Gelecek Kuşaklar için Parlamento Komisyoneri” seçildi. Çevre Ombudsmanı veya Yeşil Ombudsman olarak da anılan bu kurum, 35 kişilik bir çalışma ekibine ve geniş bir hukuki ve çevresel uzman ağına sahip.


Yeşil Ombudsmanın en temel sorumluluğu Macaristan’da yurttaşların anayasal hakkı olan sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını korumak. Ombudsman ofisinin üç temel işlevi var. Birincisi, yeşil alan kayıplarından gürültü kirliliğine, endüstriyel lisanslardan atık konusuna yurttaşların şikâyetlerini incelemek. İkincisi gelecek kuşakların koruyucusu olarak ulusal ve yerel yasama süreçlerinde sürdürülebilirliği izlemek. Su yönetimi, tarım arazisi kullanımı, inşaat, atık ya da madencilik gibi konularda yasal süreçleri izlemek, yasa tasarılarını gözden geçirmek. Son olarak da uzun erimli sürdürülebilirlik için stratejik bilimsel araştırmalar geliştirmek ve toplum yararına projeler üretmek. Yeşil Ombudsmanın işlevleri dünya mirası sit alanlarını, tarihi yapıları, çevre sağlığını korumaya veya kamu bütçesinin yeşillendirilmesine kadar genişleyebiliyor.

Gelecek Kuşaklar için Koruyucular

Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı’ndan da esinlenen bir öneri de, East Anglia Üniversitesi’nden Rupert Read’in İngiltere’de faaliyet gösteren Green House adlı düşünce kuruluşu için hazırladığı “Guardians of the Future” (Geleceğin Koruyucuları) başlıklı raporda sunuluyor. Fikrin çıkış noktası şu: Gelecek kuşakların çıkarları günümüz parlamenter sisteminde temsil edilmeli. Bu kurum mevcut karar alma mekanizmalarının üzerinde yer alacak ve başlıca üç temel gücü olacak.
1)      Gelecek kuşakların en temel ihtiyaçlarını tehdit edecek yasaların tamamını veya bir kısmını veto etme hakkı. Gelecekte yaşayacak insanların yaşamı üzerinde ciddi sonuçlar doğuracak herhangi bir yasa Muhafızların/Koruyucuların onayından geçmeli.
2)      Gelecek kuşakların en temel ihtiyaçlarını tehdit eden mevcut yasaların gözden geçirilmesini sağlama hakkı. Bu hakkı ilk şıktaki gibi bir vetoya benzer bir şekilde mevcut yasaların düşürülmesi şeklinde ele alınabilir. Gözden geçirme çoğunluk kararı ile alınabilir ama mevcut yasanın iptali için oy birliği veya en azından ezici çoğunluk şartı getirilebilir.
3)      Yukarıdaki iki temel şartın yanında Koruyuculara gelecek kuşakların temel ihtiyaçlarını değerlendirmeleri doğrultusunda yasa önerisi getirme hakkı da verilebilir. Olumlu öneriler getirecek bir yapı olması, sadece karşı çıkan, alternatif üretmeyen bir konumda olmasının getireceği dezavantajlardan sıyrılmasını sağlayacaktır.
Read, Raporunda koruyucuları ulusal düzeyde düşünmenin ötesine geçebileceğini, yerel ve Avrupa Birliği düzeyinde ve belki de Birleşmiş Milletler çatısı altında da bu tür bir oluşuma gidilebileceğini ifade ediyor. Peki, bu Koruyucular kim olacak? Nasıl seçilecekler? Ne kadar süreyle görev yapacaklar? Rapor, Koruyucuların seçimle değil de yurttaşların tümünün dahil olduğu bir kura sistemiyle belirlenmesi savunuluyor. Rastgele seçim, herkesin gelecek kuşaklar için sorumluluk sahibi olduğu ve kimsenin bu iş için özel bir yeteneğe ve deneyime sahip olmadığını belirtmek açısından en uygun yöntem olarak tasvir ediliyor. 12 kişiden oluşan Koruyucu grubun yedi sene boyunca görev yapması bekleniyor.

Rio’da Dünya Liderlerine Çağrı
Oikos – Cooperação e Desenvolvimento, Terre des Hommes ve The World Future Council
12 Şubat 2012 Dünya Sosyal Adalet Günü’nde bir açıklama yaparak gezegenin korunması için “Gelecek Kuşaklar için Ombudsmanlık” kurulmasını önerdiler. Beş dilde yapılan açıklama ve imza kampanyasıyla birlikte Rio+20 Zirvesi’ne katılacak liderlerden uluslararası, bölgesel ve ulusal düzeylerde gelecek kuşak ombudsmanlığı kurulmasını talep ediyorlar.
Açıklama, mevcut ekonomik sistemin gelecek kuşakların en basit haklarını ve ihtiyaçlarını hiçe saydığı ve kısa dönemli kâr ve politik kazanç beklentisinde olan politikacıların, şirketlerin ve finansal kurumların da insanları ve gezegeni tehlikeye attığı tespitini yapıyor. Kampanyanın düzenleyicileri, bu tehlikelerin durdurulması ve bugünkü ve gelecek kuşakların çevresel ve sosyal koşullarının korunması için bazı ülkelerin Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı’nı karar alma mekanizmalarının merkezine koyduklarını ve böylece çıkarlarını temsil edemeyen gelecek kuşakların da temsilinin sağlandığı ve sürdürülebilirlik yolunda önemli bir adım atıldığını belirtiyorlar. Kampanya sırasında toplanacak imzalar Haziran 2012’de Rio +20 Zirvesi’ne katılacak devletlerin delegasyonları ile paylaşılacak.

Emanetçilik ve Ombudsmanlık
Gelecek kuşakların haklarından bahsederken sadece insanların haklarını mı anlıyoruz? Gelecek kuşakların hakları darken sadece doğal varlıkların sürdürülebilir kullanımını mı gözetmek gerekir? Doğanın haklarını kim koruyacak? Christopher D. Stone sivil haklar hareketinin ertesinde ve modern çevre hareketinin doğduğu yıllarda yazdığı “Should Trees Have Standing? Towards Legal Rights for Natural Objects?” (1972) adlı makalesinde, hukukun zaman içindeki gelişimini ele alıyor ve ormanlara, okyanuslara, nehirlere, tüm diğer doğal varlıklara ve bir bütün olarak doğaya yasal haklarının verilmesini savunuyordu. Toplumların çeşitli dönemlerde belirli kişileri ve varlıkları hak sahibi olamayacak kadar yetersiz ve değersiz gördüğünü söyleyerek örnek olarak çocukları, köleleri, kadınları, Amerikan yerlilerini, etnik azınlıkları, akıl hastalarını, cenini ve yabancıları örnek gösteriyor. Stone’a göre henüz yasal haklara sahip olmayan varlıklar, haklarını kazanana kadar bizim yani hak sahiplerinin kullanımına tabii olarak değerlendirilir. Yasal haklara sahip olmanın üç şartı vardır. Birincisi bir varlığın kendi adına hukuki girişimde bulunma, dava açma imkanının olması; ikincisi bir davada mahkemenin bu varlığa yönelik bir zarar olabileceği fikri ve son olarak da tazminat durumunda bu varlığın bizzat yararlanabilmesidir. Stone, doğal varlıkların yasal haklara sahip olmanın üç şartı yerine getirmediği için hukuk sisteminde hak öznesi olarak kabul edilmediklerini fakat bu sistemin değişmesi gerektiğini söylüyordu. Şirketler, devletler veya üniversiteler de kendi adlarına hukuki girişimler de bulunamazlar ama avukatlar onlar adına savunma yapabilirler.
Bu tartışmada önemli nokta doğanın haklarını nasıl kullanacağıdır. Herhangi bir doğa tahribatı tehdidinde veya sonucunda doğanın haklarını koruyacak olan yine insandır fakat burada emanetçi ve vekil özneler tayin edilebilir. Tam da bu noktada gelecek kuşakların ombudsmanlığını, doğanın haklarının koruyacak olan emanetçilik sistemiyle birleştirebilmek önemli hale geliyor. Gelecek kuşaklar derken sadece insanların değil doğanın da haklarını koruyabilmek emanetçilik sisteminin bir şekilde yeşil ombudsmanlık ile birleştirilerek karar mekanizmalarına dahil edilebilir.
Bildiğiniz gibi, Türkiye’de Haziran 2011 seçimlerinden sonra gündeme gelen yeni anayasa yapım sürecine ekolojik taleplerle müdahil olabilmek için 15 Şubat 2011’de Ekolojik Anayasa Girişimi başlatıldı. Çevre aktivistleri, hukukçular, milletvekilleri ve akademisyenlerden oluşan 40 kişilik imzacı grubunun hazırladığı bir çağrı kamuoyuyla paylaşıldı. Çağrılarında doğanın haklarının tanınması ve doğa ile ilgili kamusal kararları denetleyecek özerk kamu denetçisi mekanizmasının anayasada yer alması öneriliyor. Gelecek kuşakların kamu denetçisi kavramı henüz Türkiye’de gündeme gelmediyse de ekolojik anayasa tartışmaları buna bir temel sağlayabilir.

Barış Gençer Baykan, PhD
Bahçeşehir Üniversitesi- Betam



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...