6 Aralık 2012 Perşembe

Eskişehir'de GDO Paneli ve Çalıştayı


Tarımsal Biyoteknoloji ürünleri olan Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalı (GDO'lu) Gıda ve Yemler, 8 Aralık Cumartesi günü Eskişehir'de tartışılacak.

Seksenden fazla kurumsal üyesiyle çevre, ekoloji, biyoçeşitlilik, insan ve hayvan sağlığını koruma mücadelesini, bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarını sürdüren GDO'ya Hayır Platformu, Eskişehir Tepebeşı Belediyesinin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan etkinlikte Eskişehir halkıyla buluşacak.
"Gıda ve Yemlerde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar " konulu Panel ve Çalıştay 8 Aralık 2012 Cumartesi günü Tepebaşı Belediyesi Özdilek  Sanat Galerisinde gerçekleştirilecektir.

Halka açık olarak düzenlenen bu etkinliğin programı şöyle;

10:00 Açılış Konuşmaları
             
               Dt.Ahmet Ataç (Tepebaşı Belediye Başkanı)
               Prof.Dr.Cengiz Türe (Anadolu Üniversitesi Ekoloji ABD Başkanı)

10:30 -12:30 Panel
Gıda ve Yemlerde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar 
Panel Moderatörü:
Dr.Yavuz Dizdar (İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü) 
Panelistler ;
Dr.Işıl Ergin  (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı ABD)
GDO'ların Risk ve Sağlık Etkileri Tartışmalarında Taraflar Ne Söylüyor, Neyi hedefliyorlar?

Abdullah Aysu (Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı)
Çiftçiler, Ekoloji ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

Fuat Engin   (Tüketici Örgütleri Federasyonu Başkanı)
GDO lu Yem ve Gıdalarda,Tüketicinin Bilgi Edinmesi  ve Sağlığının Korunması İçin Etiketlemenin Önemi
Çapar Kanat ( Çiğ Süt Üreticileri ve Tüketicileri Grubu ve Yazar)
Süt ve Süt Ürünlerinde GDO'yu Durdurmanın Yolu : Yeni Dağıtım Ağı
12:30-13:00 Soru ve Cevaplar
13:00 -14:00 Öğle Arası
14:00-17:00 Çalıştay
Gıda ve Yemlerde GDO'lar ve Alınması Gereken Önlemler
Çalıştay Moderatörü:
Dr.Barış Gencer Baykan (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi)

30 Kasım 2012 Cuma

Kentlerde Yeşil Ulaşım


Bu yıl üçüncüsü yapılacak Yeşil Ekonomi Konferansı’nda kentlerdeki ulaşım politikaları tartışmaya açılıyor. Heinrich Böll Stiftung Derneğitarafından düzenlenen, "Kentlerde Yeşil Ulaşım" başlıklı konferansta toplu taşımacılığın kent içi ulaşımdaki rolünden bisiklet yollarına, kadınların, LGBT bireylerin ve engellilerin ulaşım araçlarına erişimde yaşadıkları zorluklardan ulaşımda yakıt konusuna kadar birçok konu uzmanlar tarafından değerlendirilecek. İstanbul Teknik Üniversitesi, Maçka Kampüsü Sosyal Tesisleri'nde gerçekleşecek Kentlerde Yeşil Ulaşım Konferansı'nda, Karadeniz Sahil Yolu'nu ele alan "Son Kumsal" adlı belgesel de gösterilecek. 

 3 Aralık 2012 tarihinde İstanbul'da düzenlenecek konferansın programı aşağıda.Konferans ücretsiz ve Türkçe-İngilizce eş zamanlı çeviri var.

PROGRAM
09:00 Kayıt
09:30 Açılış konuşması
Dr. Ulrike Dufner - Heinrich Böll Stiftung Derneği

1. OTURUM – Kentlerde sürdürülebilir ulaşım politikaları

09:40 Ana konuşmacı:
Prof. Dr. H. Murat Çelik – İzmir YTE, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
10:05 Soru-Cevap
10:30 Çay molası

10:45 Yeşil ulaşımın unsurları (Moderatör: Özgür Gürbüz )
Raylı sistemlerin kentiçi ulaşımdaki rolü - Yrd. Doç Dr. Ela Babalık Sutcliffe (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
Karbonsuz bir ulaşım politikası - Önder Algedik (350 Ankara Aktivisti, İklim ve Enerji Danışmanı)
Ulaşım Yatırımlarının Sosyo-Ekonomik Faydaları - Araştırma Gör. Eda Beyazıt (İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
11:45 Soru-Cevap
12:15 Yemek arası

2. OTURUM – Yeşil ulaşım örnekleri ve sorunlar

13:30 Belediyeler ve projeler (Moderatör: Barış Erdoğan)
Antalya Bisikletle Bütünleşik Ulaşım - Sevcan Atalay (Antalya Büyükşehir Belediyesi,
Ulaşım Planlama ve Raylı Sistem Dairesi Başkanlığı)
Yalova’da Organik Ulaşım - Mehmet Nuray Tozlu (Yalova  Belediyesi Ulaşım Hizmetleri Müdürü)
Yavaş Şehirler ve Ulaşım - Prof. Dr. Rıdvan Yurtseven (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi-Cittaslow Türkiye Danışma Kurulu Koordinatörü)
14:30 Soru-Cevap
15:00 Çay molası

15:15 Kentlerde ulaşım ve insanlar (Moderatör: Ulrike Dufner)
İstanbul’un tarihi yarımadası ve yayalar - Sibel Bulay (Embarq Türkiye, Kurucu ve Yönetim Kurulu Üyesi)
Engellilerin ulaşım araçlarına erişimi - Yrd. Doç. Dr. Nilgün Camkesen (Bahçeşehir Üniversitesi, UYGAR Merkezi)
Toplumsal cinsiyet temelinde ulaşım hakkı - Tuğba Özay Baki (İstanbul Feminist Kolektif)
Kentlerde iki teker- Aydan Çelik (Bisiklet Yazarı ve Tasarımcısı)
16:15 Soru-Cevap
16:45 Çay molası

17:00-Ulaşımda yakıt sorunu (Moderatör:Senem Gençer)
Kentiçi ulaşımda hidrojen enerjisi – Dr. Fazıl Serincan (UNIDO-ICHET)
Temiz araçlar ve yakıt – Jonas Ericson (Stockholm Şehri-Temiz Araçlar Bölümü)
17:30 Soru-Cevap
18:00 Çay molası

18:15 Film gösterimi: Son Kumsal(The Shore)

Yönetmen: Rüya Arzu Köksal
Filmin özeti: Güzel bir yaz günü, Vakfıkebir kasabasının Dutluk plajında neşeyle bağrışan çocuklar, top oynayan, horon tepen gençler, güneşlenenler, yüzenler. Bir kaç yüz metre uzakta, onlarca kamyonun sahile boca ettiği kayaları denize dolduran iş makinaları. Koyun diğer ucunda ise otoyolu yine aynı dalgalardan korumak için yapılan dalgakıran inşaatları. Doğal limanların ve balıkçı barınaklarının otoyol yapımı yüzünden yok olmasıyla kendilerine yeni yerler arayan balıkçıların takalarını karayoluyla taşımaları ve trajikomik öyküleri... Karadeniz halkının, yol yapma bahanesiyle denizinden koparılmasının hikâyesi.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Doğada Atık Olmaz, Bilişimde de Olmasın!


 Cebit Bilişim Eurasia  E-Atık Toplama Kampanyası

Cebit Bilişim Eurasia, 29 Kasım – 2 Aralık tarihleri arasında CNR Expo’da gerçekleşecek fuar süresinceYeryüzü Derneği’nin de desteği ile E-Atık standında ziyaretçilerinden gelecek elektronik atıkları toplayıp fuar sonunda geri dönüşüme gönderiyor.
Elektronik atıkların içerdikleri tehlikeli ve toksit maddelerin toprak ve su kirlenmesindeki etkisine dikkat çekmek için düzenlenen kampanyada,  katılımcılar ev ve işyerlerinde atıl durumda olan cep telefonu, şarj cihazı, ütü ve tost makinası gibi elektrikli cihazlar, fotoğraf makinası,flüoresan lamba, monitör ve bilgisayarları standa teslim ederek katılabilirler.

Fuar süresince devam eden etkinliğe katılanlar, sürdürülebilir ekolojik yaşama sağladıkları katkı için organik sebze tohum ve fidesi, meyve ağacı yetiştirebilecekleri tohum topu ve sembolik çeşitli hediyeler verilecektir.

Projeyi yakından takip etmek için Facebook sayfası:

27 Kasım 2012 Salı

Türkiye'de GDO'lar ve Toplumsal Muhalefet

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO’lar) son 30 yıldır dünyada yoğun bir şekilde tartışılıyor. Gıda yetersizliğine çözüm, tarımda ilaç giderlerini düşürme ve verimliliği arttırma amaçlarıyla geliştirilen GDO’lara karşı, insan ve çevre sağlığına olan etkileri, canlıların patentlenmesi, şirketlerin tarım ve gıda üretimindeki tahakkümü ve tüketicinin  bilgi edinme hakkı çerçevesinde toplumsal tepkiler ortaya çıkıyor. GDO’lu ürünlere dünyanın farklı yerlerinde kültürlere göre farklılaşan konularda karşı çıkışlar gözlemleniyor. Almanya’da ırk ıslahı, Hindistan’da tohumun kutsallığı, İtalya’da insan klonlama, İngiltere’de gıda endüstrisine ve hükümet denetimine güvensizlik, Fransa’da küçük çiftçiliğin tehlikeye atılması, Zambiya’da GDO’lu gıda yardımı veya Meksika’da yerel mısır türlerinin genetiği değiştirilerek patentlenmesi ile gündeme geliyor. Türkiye’de de yaklaşık son 10 yılda tarım, çevre, sağlık ve biyogüvenlik politikaları ekseninde GDO’ların gündeme geldiğini, toplumsal farkındalık yaratıldığını ve çevreciler, üreticiler, tüketiciler ve bilim insanlarından oluşan bir koalisyonun GDO’ların insan ve çevre sağlığına  risklerini, biyoçeşitliliğe olumsuz etkilerini vurgulayarak GDO’lu ürünlerin ekim ve ithalinin yasaklanması için toplumsal bir muhalefet yürüttüğünü gözlemliyoruz. Bu araştırma notunda Türkiye’de GDO karşıtı toplumsal muhalefetin dinamiklerini; yerel, ulusal ve uluslararası yapı ve süreçlerle ne tür ilişkilerde olduğunu;  karar vericiler ve kamuoyu nezdinde ortaya koyduğu savları, biyogüvenlik politikalarının oluşmasına müdahil olurken verdikleri siyasi, hukuki ve toplumsal mücadeleyi ele alacağız.
  
Türkiye’de GDO Mevzuatı

Türkiye Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni 1992 yılında imzaladı. Sözleşme’ye 1997’de, Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’ne de 2004’te taraf olan Türkiye Biyogüvenlik Kanunu’nu ancak 2010 yılında yürürlüğe sokabildi. BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin üç temel amacı bulunuyor: Biyolojik çeşitliliğin korunması; biyolojik çeşitliliği oluşturan unsurlardan sürdürülebilir kullanımın sağlanması ve genetik kaynaklar ile teknoloji üzerinde sahip olunan bütün hakları dikkate almak kaydı ile bu kaynaklara gereğince ulaşımın ve bu kaynakların gereğince transferinin sağlanması ve uygun finansmanın tedariki de dahil olmak üzere bu kaynakların kullanımından doğan faydaların tüm dünya ülkeleri arasında eşit ve hakça  paylaşılması. Sözleşme, Taraflara, biyolojik çeşitliliğin korunması konusunun ulusal biyolojik çeşitlik stratejileri yoluyla karar verme mekanizmalarına dahil edilmesi yükümlülüğünü getiriyor. 90’lı yıllarda  Türkiye’de genetiği değiştirilmiş çeşitlerin tescili, üretim izni, sertifikasyonu ve tüketimi konularında çeşitli tarihlerde çıkarılan talimat ve yönetmelikler dışında kapsamlı bir mevzuat yoktu. 1998 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat” çıkarıldı ve aynı yıl yerel Tarımsal Araştırma Enstitüleri, tarımsal biyoteknoloji şirketlerinin genetiği değiştirilmiş mısır ve pamuk çeşitlerini deneme ekimine aldılar. Kamuoyuna bu araştırmaların nerede ve hangi yöntemlerle yapıldığı açıklanmadı. Ayrıca deneme ekimleri sonucunda genetik bulaşma, ürün verimi veya tarım ilaçları kullanımının azalıp azalmadığına dair hiçbir açıklama yapılmadı.Öte yandan Ziraat Mühendisleri Odası’na göre 1998-2009 yılları arasında mevzuat boşluğu ve denetim eksikliği yüzünden ABD, Kanada ve Arjantin’den 20 milyon ton genetiği değiştirilmiş soya, mısır ve pamuk ithal edildi.

Araştırma notunun tamamı için:
http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2012/11/turkiyede-gdolar-ve-toplumsal-muhalefet/

Dr.Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi - Betam 

23 Kasım 2012 Cuma

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 5. yılında!



İlki 2008 yılında gerçekleşen Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, 2012 yılında yine birbirinden ilginç filmlerle sürdürülebilirlik konusunun farklı yönlerini irdeleyecek.
2012 Festivali, 29-30 Kasım tarihlerinde Beyoğlu'nda bulunan İtalyan Kültür Merkezi’nde ve 1-2 Aralık tarihlerinde Karaköy'de bulunan Salt Galata'da gerçekleşecek. Bu seneki festivalde yine içinde yaratıcılık ve çözüm barındıran birbirinden etkileyici filmlerle, konuşmacılar ve müzisyenlerle sürdürülebilirlik kavramına ve dünyaya bütüncül bir bakış atacağız.

Günümüzde birçok birey ve kurum tarafından çokça kullanılan sürdürülebilirlik kavramının soyut ve yoruma açık boyutlarına ışık tutan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, neyin sürdürülebilir olduğu veya olmadığına dair dünyanın dört bir yanından örnekler sunarak gerçek hikâyelerle ilham vermek amacını taşıyor. Festivalin dikkate değer özelliği sadece filmleri ve filmlerin içeriği ile sınırlı değil. İzleyicileri, konuşmacılar ve müzisyenlerle renkli etkinlikleri, bir buluşma zemini oluşturma işlevi, sürdürülebilirlik hassasiyeti bulunan destekçileri ve düzenleme süreci açılarından da önemli bir örnek oluşturuyor. Toplumun her kesimini bir araya getirerek birleştirici ve kapsayıcı olmayı başaran Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali'nde bir çiftçiyi, bir iş adamını, öğrencilerini toplayıp gelmiş bir öğretmeni, çocuğunun gelecekte yaşayacağı dünyadan endişeli bir anneyi, akademisyenleri, aktivistleri yan yana otururken ve fikir alış verişinde bulunurken görebilirsiniz.
Festivali gerçekleştiren Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi, çeşitliliğe değer veren açık ve esnek bir yapı dahilinde yaşamı sürdürülebilir kılmak niyetiyle bir araya gelmiş bireylerin “yaşamı çoğaltacak” projeleri kolektif olarak hayata geçirme amacıyla doğdu. Tamamen sivil bir oluşum olan Kolektif, film festivali gibi "sürdürülebilir yaşam" konusuyla ilgili farkındalık arttırıcı çalışmaları, Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi'nin vizyonunu paylaşan bireyler ve organizasyonların desteği ve katılımıyla sürdürüyor.


Filmler:
A Passion for Sustainability / Sürdürülebilirlik Tutkusu, Agricoltori da Slegare / Çiftçilere Özgürlük, Biophilic Design: The Architecture of Life / Yaşam Dostu Tasarım: Hayatın Mimarisi, Bonsai People – The Vision of Muhammad Yunus / Bonsai İnsanlar – Muhammad Yunus’un Vizyonu, Cafeteria Man / Yemekhanelerin Adamı, Carbon for Water / Su için Karbon, Delicios Peace / Lezzetli Barış, Education For A Sustainable Future / Sürdürülebilir Bir Gelecek için Eğitim, Gundondu / Gündöndü, Indonesia's Palm Oil Dilemma / Palmiye Yağı: Endonezya’nın İkilemi, Passive Passion / Pasif Tutku, Perma Kultcha, Play Again / Yeniden Oyna, Sacred Economics / Kutsal Ekonomi, Sucumbíos Tierra Sin Mal / Sucumbíos, Kötülüğün Olmadığı Yer, Seeds of Freedom / Özgürlük Tohumları, Surviving Progress / Kalkınmazedeler, Switch / Şalter, Symphony Of The Soil / Toprağın Senfonisi, Taste The Waste / Çöpün Tadına Bak, The Garden at the End of the World / Dünyanın Ucundaki Bahçe, The Light Bulb Conspiracy: The Untold Story of Planned Obsolescence / Ampul Tuzağı: Kasıtlı Eskitmenin Anlatılmayan Öyküsü, The Man Who Stopped The Desert / Çölü Durduran Adam, Waking The Green Tiger: A Green Movement Rises In China / Yeşil Kaplanın Uyanışı: Çin’de Yükselen Yeşil Hareket, Waste Not / İsraf Etme!, Watershed: Exploring A New Water Ethic For The New West / Havza: Yeni Batı için Yeni bir Su Etiği Arayışı, Yasuni: A Wild Idea / Yasuni: Sıra Dışı Bir Fikir.

Ev Sahipleri:
İtalyan Kültür Merkezi ve Salt Galata
Festival Destekçisi:
Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği
Film Destekçileri:
Ökotek Çevre Teknolojisi ve Kimya Sanayi Ltd. Şti.
Avustralya Büyükelçiliği
British Council
L’Agence Française de Développement
Ariston Thermo Group
Hizmet Destekçileri:
Dinamo İstanbul (Tanıtım filmi desteği)
Katalist Tasarım Reklam ve Danışmanlık Limited Şirketi (Basılı materyal tasarım desteği)
OKI Sistem ve Yazıcı Çözümleri Ticaret Limited Şirketi (Basım desteği)
PRNET Medya Takip
N’PR Halkla İlişkiler

Ayrıca, işbirliğinden dolayı Yeşil Adımlar Çevre Eğitim Derneği’ne teşekkür ederiz.

Web : www.surdurulebiliryasam.org
Facebook : http://www.facebook.com/surdurulebiliryasam
Twitter : https://twitter.com/SYKolektifi
İletişim : info@surdurulebiliyasam.org

4 Kasım 2012 Pazar

Kaliforniya'da GDO'lara etiket referandumu






Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) etiketlenmesi konusunda dünyada farklı rejimler uygulanıyor.  Ülkelerin biyoteknoloji ye yaklaşımları, ihtiyati tedbir uygulamalarını hayat geçirişileri, çevre ve sağlık politikaları ve gıda kültürü farklı etiketleme rejimleri doğuruyor. AB ülkelerinde,  Çin, Japonya ve Avustralya’da GDO’lu gıdaların etiketlenmesi zorunluyken ABD’de etiketleme yok. 6 Kasım 2012'de Kaliforniya’da yapılacak referandumda evet oyu fazla çıkarsa ile ABD’de ilk defa bir eyalette GDOlu gıdalar etiketlenecek. Bu yıl 20 eyalette etiketleme inisiyatifleri başarısızlığa uğramış. 2007 yılında Barack Obama da başkanlık kampanyası sırasında seçildiği taktirde GDO’ların etiketlenmesini yasalaştıracağını söylemiş. Haziran 2012’de California Right to Know (Kaliforniya Bilme Hakkı) örgütü topladığı 972,126 bin imza ile genetiği değiştirilmiş bitkilerden ve hayvanlardan üretilen gıdaların etiketlenmesini ve doğal gıda olarak reklamının yapılmasının yasaklanmasını isteyerek referandumun yolunu açtı.Toplanan imzalar referanduma gitmek için gereken imza sayısının neredeyse iki katıydı. Genetiği değiştirilmiş mısır, soya,şekerpancarı ve pamuk ABD’de tatlandırıcılarda, katkı maddelerinde ve yağlarda yoğun olarak kullanılıyor. Dünyanın en büyük GDO üreticisi olan Amerika’da Mellman tarafından yapılan araştırmada toplumun yüzde 93’ü GDOlu ürünlerin etiketlenmesinden yana. Etiketleme konusunda saflar belirli. Tüketici ve çevreörgütleri, organik çiftçiler ile  büyükçiftçiler, gıda şirketleri ve tarımsal biyoteknoloji şirketleri karşı karşıya.


Organic Consumers' Association, Nature's Path, The Institute for Responsible Technology,The California Democratic Party, The Green Party of California gibi örgüt ve partiler yurttaşların gıdalarında ne olduğunu bilme hakkı ve GDO’ların sağlığa olan olumsuz etkileri doğrultusunda etiketlemeyi savunuyor. Monsanto, Pepsico, Bayer, Syngenta,Kraft, Coca- Cola,Heinz ve Unilever gibi şirketler de tüketiciye ek maliyet ve bürokrasi getireceği gerekçesiyle etiketlemenin gereksizliğini iddia ediyor. Başka çok az konuda böylesine açık ve şeffaf bir karşı karşıya gelmeye rastlayabiliyoruz. Etiketlemeye evet ve hayır diyen kuruluşların kampanyalara yaptığı bağışlar eyaletin İçişleri Bakanlığı’nca denetleniyor. 3 Kasım itibariyle evetçilere 8 milyon 700 bin dolarlık bağış yapılırken hayır kampanyası 45 milyon 600 bin dolarlık bağış toplamış. Aradaki farkı anlamak için yukarıdaki destekçi listesine bakmak yeterli. Kaliforniya ABD’nin en büyük tarım üreticisi eyalet ve en büyük nüfusa sahip. Bu iki özellik GDO eyaletteki halk oylamasını ABD için de önemli bir hale getiriyor. Uzmanlar Kaliforniya’da GDO etiketlemesine evet çıkması halinde bunun tüm ülkeye yayılması ihtimalini dile getiriyorlar çünkü gıda şirketleri bu eyalette ikili bir  paketleme ve dağıtım sistemi kurmak zorunda kalacaklar.

Güncelleme 08 Kasım 2012 Kaliforniya'daki referandumda GDO'ların etiketlenmemesi yönünde karar çıktı:
http://www.yesilgazete.org/blog/2012/11/08/kaliforniya%E2%80%99da-firsat-kacti-gdo%E2%80%99lu-urunler-etiketlenmeyecek/


Dr. Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi-Betam



21 Ekim 2012 Pazar

Kurumsaldan bireysele, matbudan çevirimiçine imza kampanyaları


İmza kampanyalarının artık miadını doldurduğunu düşünüyordum. Sokaklarda imza veriyoruz, internet üzerinden imza veriyoruz. Buzulların erimesinin engellenmesi, 2B alanlarının satışının durması, nükleer santral yapılmaması için imza veriyoruz. Bir eylem biçimi olarak imza kampanyasını kullanmayan çok az toplumsal hareket vardır. İster protestoyu ister hukuki mücadeleyi temel alsın bir çok örgüt/hareket imza kampanyası yürütüyor. Bu tip bir eylem tarzında hareket istediği değişimi yapacak kuruma, arkasına aldığı kitlenin desteğini gösterir. Bu bazen imza sayısının çokluğuyla bazen de simgesel gücü olan kanaat önderlerinden bir grubun katılımıyla gerçekleşir. Türkiye’de halihazıra herhalde binlerce imza kampanyası yürütülüyordur. Yüzde kaçı başarılı olmuştur bilemiyoruz. Çoğu zaman imza atıyoruz ama kampanyaların takibini yapmıyoruz, medyatik olanlar dışında başarı hikayeleri duymuyoruz. Bu aslında garip değil çünkü sadece imza toplamayla kazanılan mücadelelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Öte yandan başarısız bir eylem tarzı olsa herhalde bu kadar sahiplenilmezdi diye düşünüyor insan. Peki Türkiye toplumu siyasal bir eylem olarak imza kampanyasına katılmaya nasıl bakıyor?  2001 verilerine göre Türkiye’de imza kampanyasına katıldım diyenlerin oranı yüzde 14, katılabilirim yüze 42 ve asla katılmam diyenler %44.
Son zamanlarda gözlemlediğim bir olgu imza kampanyalarında hareketlerin veya örgütlerin yanında bireylerin de kendilerini uzaktan ya da yakından etkileyen bir kanunun, girişimin veya yatırımın değişmesi veya durdurulması için imza kampanyalarını kullanabiliyor olmaları. İmza.la, change.org, imzakampanyam.com sitelerinde 3 dakika içinde kendi imza kampanyanızı düzenleyebiliyorsunuz. İşyerinizde veya sokağınızdaki ulaşabileceğiniz tanıdık tanımadık insanların kat be kat fazlasına internet yoluyla ulaşabilirsiniz. Tabii her zaman gerçekleşmiyor, imzacılarınızın sayısı çok düşük de kalabiliyor. Başarınızı (imza sayısı) sizin siyasal ve sosyal yeteneklerinize, ekonomik ve siyasal konjonktüre, elinizin altındaki kaynaklara, sorunu nasıl tanımladığınıza ve çözümü nerede ve nasıl gördüğünüze/gösterdiğinize bakıyor. Nükleer santral ihalesinin iptali için TBBM’ye teslim etmek üzere toplamayı düşündüğünüz yüzbinlerce imza ile sokağınızın trafiğe kapatılmsı için belediyeye verececeğiniz üç yüz imzayı toplarken yürüteceğiniz stratejiler ve kullancağınız taktikler farklı olmak zorunda.

Dr. Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi-Betam

15 Ekim 2012 Pazartesi

GDO hukuku gelişiyor, farkındalık artıyor


İnsan ve çevre sağlığına etkileri açısından tüm dünyada büyük tartışmalar yaratan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), gerek mevzuat tartışmaları gerekse gıda güvenliği açısından bir süredir ülke gündeminde yer tutuyor.  Ekolojik Yaşam Derneği Bursa’da 6-7 Ekim 2012’de “GDO’ların Sosyal ve Hukuksal Boyutu” başlıklı bir çalıştay düzenledi. BM Küçük Destek Programı Türkiye tarafından desteklenen ve Betam, Greenpeace,Ekoloji Kolektifi, Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Kent Konseyi, ZMO ve GDO’ya Hayır Platformu’nun da partnerleri arasında olduğu çalıştayda GDO’lara karşı sosyal örgütlenmeler ve Biyogüvenlik Hukuku tartışıldı. Çalıştayın ilk günü GDO konusunda faaliyet gösteren sivil toplum temsilcileri, bilim insanları, hukukçular ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri ve Biyogüvenlik Kurulu başkanı 2 panelde bir araya geldiler. Tartışmaların ana başlıkları GDO’ların kontrol ve denetimi, kamuoyunun farkındalığı ve GDO’lara karşı tepkisi ve gelişmekte olan GDO hukukunun ilkeleriydi.

GDO’da mevcut durum ve gelişen biyogüvenlik hukuku

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilisi Mehmet Çobanoğlu, Türkiye’de GDO’lar konusunda mevcut durumu ve kontrolü başlıklı sunumunda soya, mısır, pamuk, kanola, papaya, domates, şeker pancarı, çeltik ve patatesin GDO açısından  riskli ürünler olarak nitelendirildiğini ve ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, AB Ülkeleri, Geney  Afrika, Rusya, Ukrayna’dan bu ürünler ithal ediliyorsa yüzde yüzünün analiz edildiğini belirtti. Son dönemde yapılan kontrollerde 2012 Ocak-Haziran arası 5426 gıda analizinde 51, 767 tohum analizinde ise 26 gdolu ürüne rastlandığını belirtti. Biyogüvenlik Kurulu başkanı Prof. Dr Hakan Yardımcı, Prof.Seralini ve arkadaşlarının Food and Toxicology dergisinde yayınladıkları ve GDO-kanser ilişkisini kanıtlayan bilimsel makaleyi kurulda tartışmaya aldıklarını belirtti.
Sivil toplum temsilcileri GD ürünlerin risk değerlendirilmelerinin nasıl yapıldığını,değerlendirme sürecinin yeterince şeffaf olmadığı konusunda eleştirilerini ilettiler. GDO’ya Hayır Platformu’ndan Av.Emre Baturay Altınok, GD gıda ve yem başvurularını şirketler yerine şirketlerin kurdukları dernek ve federasyonların yaptıklarını, bunun da hukukta bir yeri olmadğını vurguladı. Ayrıca ihtiyat ilkesinin önemli bir ayağının da sağlıklı bilgiye erişim hakkı olduğunu ve yurttaşların Biyogüvenlik Kurulu’nun GDO’ları değerlendiren yaptığı tartışmalarışeffaf bir şekilde ulaşabilmeleri gerektiğini belirtti.  Melikşah Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ahmet Başözen, GDO’lar konusunda  bir hukukun gelişmesindeki zorluğun bu ürünlerin canlı sağlığına ne zaman ve nasıl etki edeceğinin tam bilinmemesi olduğunu ve GDO’dan zarar gören bir tüketicinin Tüketici Mahkemesi’nde,Ticaret Mahkemesi’nde ya da İdari Mahkeme’de dava açabileceğini, çevre ve tüketici örgütlerinin de topluluk davası açabileceğini belirtti.

GDO’lara karşı toplumsal muhalefet

Türkiye’de 2004 yılında başlayan GDO karşıtı hareket, Yeryüzü Dostları’nın Avrupa’daki Canavar Domates Kampanyası’nı çevre, üretici ve tüketici örgüterinin bir araya gelmesiyle 15 ilde gerçekleştirilmiş, topladığı 100 bin imzayı TBMM’ye ileterek GDO’ların yasaklanmasını talep etmişti. Çalıştayda gdo karşıtı hareketin aktörleri, talepleri, kullandığı söylemler, mücadele araçları ve uluslararası bağlantıları ele alındı. Son yıllarda artan gıda aktivizminin bir sonucu olarak belirli bir farkındalık yaratıldığı, tüketicilerin gıdalarını ve tarımsal üretimi sorgulamaya başladıklarını ve GDO’lara insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri, tohumun patentlenmesi, tüketicinin bilgilenme hakkının ve küçük çiftçinin tohumu saklama hakkının elinden alınmasına yol açtığı için karşı durduğu ifade edildi.Panelistler son yıllarda yaptıkları kamuoyu araştırmalarından örnekler vererek toplumun dörtte üçünden fazlasının GDO’lar hakkında bilgi sahibi olduğu ve % 82 oranında da GDO’lara karşı olduğunu ifade ettiler. Muğla  Üniversitesi’nden Doç.Dr. Özdemir’in Tübitak desteğiyle yaptığı araştırma, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin Türkiye’nin 3 bölgesinde gerçekleştirdiği GDO farkındalığı araştırması ve Greenpeace’in kamuoyu anketi benzer sonuçları göstermesi açısından anlamlıydı. Çalıştayın ikinci günü sivil toplum örgütleri,meslek odaları ve baroların temsilcileri, GDO’ya Hayır Plaformu’nun bileşen örgüt temsilcileri ve aktivistlerinin katılımıyla  ilk günkü tartışmalar ışığında mevcut sorunların çözümü için ortak çalışmalar ve kampanya düzenleme imkanları tartışıldı.

2010 yılında çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu ile birlikte Türkiye’de GDO’ların ekimine yasak getirilirken ithalat izni Biyogüvenlik Kurulu’nun risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmesine bağlı kılındı. Öte yandan yasa çıkana kadar çeşitli yönetmeliklerle verilen izinler sonucu genetiği değiştirilmiş 32 çeşit gıdada ve yem bitkisi 6 ay boyunca yoğun bir şekilde girdi ve denetim ve kontrolü mümkün olmadı. Son olarak  genetiği değiştirilmiş 3 soya ve 16 mısır çeşidine ithalat izni verilmiş ve bu yemlere etiketleme zorunluluğu getirilmiş, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu ise gıda amaçlı 29 GDO’lu genle ilgili başvurusunu oluşan toplumsal tepki yüzünden geri çekmişti. Genetiği değiştirilmiş ve yem olarak kullanılacak 3 kolza ve bir şekerpancı çeşidiyle ethanol olarak kullanılacak 22 çeşit GD mısırın başvurusu yolda. Denetimlerde yasak olmasına rağmen GDO’lu gıda ve yem kullanan şirketlere karşı devletin açtığı davalar devam ediyor. Davaların sonuçlarına göre bu şirketlerin isimleri kamuoyuna açıklanabilir.

Dr.Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi- Betam
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...