21 Ekim 2012 Pazar

Kurumsaldan bireysele, matbudan çevirimiçine imza kampanyaları


İmza kampanyalarının artık miadını doldurduğunu düşünüyordum. Sokaklarda imza veriyoruz, internet üzerinden imza veriyoruz. Buzulların erimesinin engellenmesi, 2B alanlarının satışının durması, nükleer santral yapılmaması için imza veriyoruz. Bir eylem biçimi olarak imza kampanyasını kullanmayan çok az toplumsal hareket vardır. İster protestoyu ister hukuki mücadeleyi temel alsın bir çok örgüt/hareket imza kampanyası yürütüyor. Bu tip bir eylem tarzında hareket istediği değişimi yapacak kuruma, arkasına aldığı kitlenin desteğini gösterir. Bu bazen imza sayısının çokluğuyla bazen de simgesel gücü olan kanaat önderlerinden bir grubun katılımıyla gerçekleşir. Türkiye’de halihazıra herhalde binlerce imza kampanyası yürütülüyordur. Yüzde kaçı başarılı olmuştur bilemiyoruz. Çoğu zaman imza atıyoruz ama kampanyaların takibini yapmıyoruz, medyatik olanlar dışında başarı hikayeleri duymuyoruz. Bu aslında garip değil çünkü sadece imza toplamayla kazanılan mücadelelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Öte yandan başarısız bir eylem tarzı olsa herhalde bu kadar sahiplenilmezdi diye düşünüyor insan. Peki Türkiye toplumu siyasal bir eylem olarak imza kampanyasına katılmaya nasıl bakıyor?  2001 verilerine göre Türkiye’de imza kampanyasına katıldım diyenlerin oranı yüzde 14, katılabilirim yüze 42 ve asla katılmam diyenler %44.
Son zamanlarda gözlemlediğim bir olgu imza kampanyalarında hareketlerin veya örgütlerin yanında bireylerin de kendilerini uzaktan ya da yakından etkileyen bir kanunun, girişimin veya yatırımın değişmesi veya durdurulması için imza kampanyalarını kullanabiliyor olmaları. İmza.la, change.org, imzakampanyam.com sitelerinde 3 dakika içinde kendi imza kampanyanızı düzenleyebiliyorsunuz. İşyerinizde veya sokağınızdaki ulaşabileceğiniz tanıdık tanımadık insanların kat be kat fazlasına internet yoluyla ulaşabilirsiniz. Tabii her zaman gerçekleşmiyor, imzacılarınızın sayısı çok düşük de kalabiliyor. Başarınızı (imza sayısı) sizin siyasal ve sosyal yeteneklerinize, ekonomik ve siyasal konjonktüre, elinizin altındaki kaynaklara, sorunu nasıl tanımladığınıza ve çözümü nerede ve nasıl gördüğünüze/gösterdiğinize bakıyor. Nükleer santral ihalesinin iptali için TBBM’ye teslim etmek üzere toplamayı düşündüğünüz yüzbinlerce imza ile sokağınızın trafiğe kapatılmsı için belediyeye verececeğiniz üç yüz imzayı toplarken yürüteceğiniz stratejiler ve kullancağınız taktikler farklı olmak zorunda.

Dr. Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi-Betam

15 Ekim 2012 Pazartesi

GDO hukuku gelişiyor, farkındalık artıyor


İnsan ve çevre sağlığına etkileri açısından tüm dünyada büyük tartışmalar yaratan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), gerek mevzuat tartışmaları gerekse gıda güvenliği açısından bir süredir ülke gündeminde yer tutuyor.  Ekolojik Yaşam Derneği Bursa’da 6-7 Ekim 2012’de “GDO’ların Sosyal ve Hukuksal Boyutu” başlıklı bir çalıştay düzenledi. BM Küçük Destek Programı Türkiye tarafından desteklenen ve Betam, Greenpeace,Ekoloji Kolektifi, Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Kent Konseyi, ZMO ve GDO’ya Hayır Platformu’nun da partnerleri arasında olduğu çalıştayda GDO’lara karşı sosyal örgütlenmeler ve Biyogüvenlik Hukuku tartışıldı. Çalıştayın ilk günü GDO konusunda faaliyet gösteren sivil toplum temsilcileri, bilim insanları, hukukçular ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri ve Biyogüvenlik Kurulu başkanı 2 panelde bir araya geldiler. Tartışmaların ana başlıkları GDO’ların kontrol ve denetimi, kamuoyunun farkındalığı ve GDO’lara karşı tepkisi ve gelişmekte olan GDO hukukunun ilkeleriydi.

GDO’da mevcut durum ve gelişen biyogüvenlik hukuku

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilisi Mehmet Çobanoğlu, Türkiye’de GDO’lar konusunda mevcut durumu ve kontrolü başlıklı sunumunda soya, mısır, pamuk, kanola, papaya, domates, şeker pancarı, çeltik ve patatesin GDO açısından  riskli ürünler olarak nitelendirildiğini ve ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, AB Ülkeleri, Geney  Afrika, Rusya, Ukrayna’dan bu ürünler ithal ediliyorsa yüzde yüzünün analiz edildiğini belirtti. Son dönemde yapılan kontrollerde 2012 Ocak-Haziran arası 5426 gıda analizinde 51, 767 tohum analizinde ise 26 gdolu ürüne rastlandığını belirtti. Biyogüvenlik Kurulu başkanı Prof. Dr Hakan Yardımcı, Prof.Seralini ve arkadaşlarının Food and Toxicology dergisinde yayınladıkları ve GDO-kanser ilişkisini kanıtlayan bilimsel makaleyi kurulda tartışmaya aldıklarını belirtti.
Sivil toplum temsilcileri GD ürünlerin risk değerlendirilmelerinin nasıl yapıldığını,değerlendirme sürecinin yeterince şeffaf olmadığı konusunda eleştirilerini ilettiler. GDO’ya Hayır Platformu’ndan Av.Emre Baturay Altınok, GD gıda ve yem başvurularını şirketler yerine şirketlerin kurdukları dernek ve federasyonların yaptıklarını, bunun da hukukta bir yeri olmadğını vurguladı. Ayrıca ihtiyat ilkesinin önemli bir ayağının da sağlıklı bilgiye erişim hakkı olduğunu ve yurttaşların Biyogüvenlik Kurulu’nun GDO’ları değerlendiren yaptığı tartışmalarışeffaf bir şekilde ulaşabilmeleri gerektiğini belirtti.  Melikşah Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ahmet Başözen, GDO’lar konusunda  bir hukukun gelişmesindeki zorluğun bu ürünlerin canlı sağlığına ne zaman ve nasıl etki edeceğinin tam bilinmemesi olduğunu ve GDO’dan zarar gören bir tüketicinin Tüketici Mahkemesi’nde,Ticaret Mahkemesi’nde ya da İdari Mahkeme’de dava açabileceğini, çevre ve tüketici örgütlerinin de topluluk davası açabileceğini belirtti.

GDO’lara karşı toplumsal muhalefet

Türkiye’de 2004 yılında başlayan GDO karşıtı hareket, Yeryüzü Dostları’nın Avrupa’daki Canavar Domates Kampanyası’nı çevre, üretici ve tüketici örgüterinin bir araya gelmesiyle 15 ilde gerçekleştirilmiş, topladığı 100 bin imzayı TBMM’ye ileterek GDO’ların yasaklanmasını talep etmişti. Çalıştayda gdo karşıtı hareketin aktörleri, talepleri, kullandığı söylemler, mücadele araçları ve uluslararası bağlantıları ele alındı. Son yıllarda artan gıda aktivizminin bir sonucu olarak belirli bir farkındalık yaratıldığı, tüketicilerin gıdalarını ve tarımsal üretimi sorgulamaya başladıklarını ve GDO’lara insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri, tohumun patentlenmesi, tüketicinin bilgilenme hakkının ve küçük çiftçinin tohumu saklama hakkının elinden alınmasına yol açtığı için karşı durduğu ifade edildi.Panelistler son yıllarda yaptıkları kamuoyu araştırmalarından örnekler vererek toplumun dörtte üçünden fazlasının GDO’lar hakkında bilgi sahibi olduğu ve % 82 oranında da GDO’lara karşı olduğunu ifade ettiler. Muğla  Üniversitesi’nden Doç.Dr. Özdemir’in Tübitak desteğiyle yaptığı araştırma, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin Türkiye’nin 3 bölgesinde gerçekleştirdiği GDO farkındalığı araştırması ve Greenpeace’in kamuoyu anketi benzer sonuçları göstermesi açısından anlamlıydı. Çalıştayın ikinci günü sivil toplum örgütleri,meslek odaları ve baroların temsilcileri, GDO’ya Hayır Plaformu’nun bileşen örgüt temsilcileri ve aktivistlerinin katılımıyla  ilk günkü tartışmalar ışığında mevcut sorunların çözümü için ortak çalışmalar ve kampanya düzenleme imkanları tartışıldı.

2010 yılında çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu ile birlikte Türkiye’de GDO’ların ekimine yasak getirilirken ithalat izni Biyogüvenlik Kurulu’nun risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmesine bağlı kılındı. Öte yandan yasa çıkana kadar çeşitli yönetmeliklerle verilen izinler sonucu genetiği değiştirilmiş 32 çeşit gıdada ve yem bitkisi 6 ay boyunca yoğun bir şekilde girdi ve denetim ve kontrolü mümkün olmadı. Son olarak  genetiği değiştirilmiş 3 soya ve 16 mısır çeşidine ithalat izni verilmiş ve bu yemlere etiketleme zorunluluğu getirilmiş, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu ise gıda amaçlı 29 GDO’lu genle ilgili başvurusunu oluşan toplumsal tepki yüzünden geri çekmişti. Genetiği değiştirilmiş ve yem olarak kullanılacak 3 kolza ve bir şekerpancı çeşidiyle ethanol olarak kullanılacak 22 çeşit GD mısırın başvurusu yolda. Denetimlerde yasak olmasına rağmen GDO’lu gıda ve yem kullanan şirketlere karşı devletin açtığı davalar devam ediyor. Davaların sonuçlarına göre bu şirketlerin isimleri kamuoyuna açıklanabilir.

Dr.Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi- Betam

Lüfer Bayramı


2. İstanbul Lüfer Bayramı 19 - 21 Ekim tarihleri arasında düzenleniyor. Bayramda bu yıl çocuklar için etkinlikler, gençler için projeler, kayıt tutmanın keyfini bilenler için bir atölye, avcılar için bir yarışma, sektörün tartışmalarını gündeme taşıyan bir panel ve “balıklı filmler” festivali var. Programın detayları için http://www.fikirsahibidamaklar.org/lufer-bayrami-2012/program.html

11 Ekim 2012 Perşembe

Heybeliada'da Güz Pikniği



Adalarda Güz Pikniği
14 Ekim (Pazar) 12:00-17:00
HEYBELİADA 


*İstanbul Kolektif (www.kolektifistanbul.com) Balkan müzikleriyle,
*Esmeray yeni oyunu Yırtık Bohça'dan bir bölümle,
*İpek Thevenon çocukluğumuzun sokak oyunlarıyla,
*Hüseyin Varış uçurtma atölyesiyle bizlerle olacak...

Sonbaharın bize sunduğu yeni renkleri şehrin karmaşasından ve hızından uzak,Yeşillerle karşılamak için Heybeliada’dayız. 14 ekim pazar günü saat 12:00’le 17:00 arasında sizleri bize katılmaya davet ediyoruz. Çeşitli etkinlikler, müzik, çocuklar için oyunlar, Heybeliada’nın rehber eşliğinde gezilmesi ve Mangalda Balık sizleri bekliyor…

Ulaşım ve organizasyon hakkında ayrıntılı bilgi: www.yesiller.org.tr Tel: 212 244 77 80, 0541 693 89 94

26 Eylül 2012 Çarşamba

GDO'ların Sosyal ve Hukuksal Boyutu


6-7 Ekim 2012,Bursa

PROGRAM

6 Ekim 2012  (Cumartesi)
10:00 Basın Açıklaması
10:00 - 11:00 Açılış Konuşmaları
11:00 - 18:30 PANELLER
18:30 Kokteyl

Yer: KONAK KÜLTÜR EVİ

7 Ekim 2012 (Pazar)
10:00-14:00 ÇALIŞTAY

Yer: NİLÜFER KENT KONSEYİ Toplantı Salonu

Sekseni aşkın kurumsal bileşeni, binlerce üyesi olan GDO’ya Hayır Platformu’nun kurucu üyelerinden birisi olan EKODER, Tarımsal Biyoteknoloji ürünü olan Transgenik Bitki ve Tohumları Türkiye kamuoyuna  tanıtan  , kamuoyu nezdinde  GDO tartışmalarını önemli ve öncelikli gündem maddesi yapan kurumlardandır. 2004 yılından bu yana Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ile ilgili pek çok kampanya ve etkinlikte fiili olarak yer almış, önemli savunuculuk faaliyetleri gerçekleştirmiştir.
Bu alanda yapılan farkındalık ve savunuculuk çalışmalarının yanı sıra hukuksal boyutta yürütülen çalışmalarda kazanılan haklar ve uygulamaların derlenmesi ve bir envanter çıkarılması önem arz etmektedir. Uzmanların, hukukçuların ve sivil toplum kuruluşu çalışanlarının bir araya gelerek, hukuksal çalışmaların değerlendirilmesi ve deneyim paylaşımında bulunulması,Tarımsal Biyoteknoloji ürünü olan  GDOlu tohum ve gıda maddelerinin sosyal, ekonomik, ekolojik, tarımsal ve sağlık üzerine etkileri konularında yerellerde sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda yurttaş katılımını ve denetimi arttıracak organizasyonlara gidilmesi, bu alanda önemli bir ihtiyaç olarak görülmektedir.
GDO'lar konusunda verilen hukuki mücadelenin ana unsurunu, insan başta olmak üzere canlı sağlığı, tohumda ve tarımda tekelleşme, GDO'ların ekoloji ve biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkileri oluşturmaktadır.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların Sosyal ve Hukuksal Boyutu” başlıklı iki günlük etkinlik ile alanda aktif  STKların, bilim insanlarının ,Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcilerinin, Biyogüvenlik Kurulu temsilcilerinin, uzman ve hukukçuların bir araya gelerek şimdiye kadar Türkiye’de yürütülen hukuksal ve sosyal süreç ,tarımsal ve ekonomik etkiler ve Türkiye'deki ve Dünyadaki kamuoyu tepkileri ve sosyal örgütlenmelerin tartışılması amaçlanmaktadır.

6 ve 7 Ekim 2012 tarihlerindeki etkinliğimize katılımınız bizleri onurlandıracaktır.

Saygılarımızla,
Arca Atay
EKODER-Ekolojik Yaşam Derneği Başkanı


PROGRAM AYRINTILARI

6 Ekim-Cumartesi ;

Çeşitli Üniversiteler, Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Odaları ve Barolar yanı sıra Tarım Bakanlığı ve Biyogüvenlik Kurulu temsilcilerinin sunumlarının yapılacağı ve geniş bir perspektiften ele alınacak GDO lar konusunda görüş ve önerilerin kaydedileceği 2 PANEL gerçekleştirilecektir. Panel öncesinde Etkinliğin basın ve kamuoyuna duyurulması amaçlı bir Basın Açıklaması yapılacaktır.

Yer: KONAK KÜLTÜR EVİ
Adres : Konak Mahallesi Yakut Sokak No:2 Nilüfer - BURSA
Telefon : 0 (224) 452 45 00

  9:00-10:00     Kayıt ,Çay Kahve ikramı
           10:00        Basın açıklaması
10:10-10:15      Hoşgeldiniz konuşması (Proje asistanı Ayfer Şahin)
10:15-11:00      Açılış konuşmaları (Sn.Gökhan Günaydın,Sn.Mustafa Bozbey,SGP,EKODER)
11:00-11:15       Kısa Ara (Çay Kahve ikramı)
11:15-13:15       GDO'ların Sosyal ve Hukuki Boyutu Paneli I. Oturum
13:15-14:00      Soru Cevap Serbest Konuşmacılar (Her kişi/kurum için 10 dakika)
14:00-15:00     Öğle arası
15:00-16:00     Kurumların tanıtımları ve konuşmacılar (Her kişi/kurum için 10 dakika)
16:00-18:00     GDO'ların Sosyal ve Hukuki Boyutu Paneli II. Oturum
18:00-18:30     Soru cevap ve Serbest Konuşmacılar (Her kişi/kurum için 10 dakika)
            18:30       Kokteyl          

GDO'LARIN SOSYAL VE HUKUKİ BOYUTU PANELİ  I.OTURUM

Panel Başkanı: Olcay Bingöl /Tohum İzi Derneği
Panelistler :
Dr. Ahmet Aslan
Tarım Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü

Ar. Gör. Burcu Ertunç
Türkiye’nin Üç Bölgesinde GDO Farkındalığı
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi- Betam

Doç. Dr. Ahmet Başözen
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Tüketilmesinden Kaynaklanan
Tazminat Davalarında İspat
Melikşah Üniversitesi

Av. Emre Baturay Altınok
Biyogüvenlik Hukuku ve İhtiyat İlkesi
GDO'ya Hayır Platformu

Tarık Nejat Dinç
Yemezler Kampanyası-GDO Anketi Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Greenpeace Akdeniz
GDO'LARIN SOSYAL VE HUKUKİ BOYUTU PANELİ  II.OTURUM

Panel Başkanı: Berin Ertürk /Kibele Kooperatifi
Panelistler :
Prof. Dr. Hakan Yardımcı
GDO'lar ve Biyogüvenlik Kurulu Çalışmaları
Biyogüvenlik Kurul Başkanı

Ar. Gör. Dr. Barış Gençer Baykan
Türkiye’de GDO Karşıtı Hareket
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi- Betam

Av. Fevzi Özlüer
Hukuk Sistemimiz İçinde GDO'lardan Doğan Zarar ve İdarenin Hukuki Sorumluluğunun Yeri
Ekoloji Kolektifi

Turhan Çakar
GDO'ların Tüketici Hakları ve Gıda Egemenliği Açısından Değerlendirilmesi.
Tüketici Dernekleri Federasyonu

Doç. Dr. Oğuz Özdemir
GDO’ların Sosyo-Ekonomik etkileri
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Fakültesi

7 Ekim -Pazar ;

Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Odaları ve Baroların temsilcilerinin, GDO'ya Hayır Platformunun bileşen örgüt temsilcileri ve aktivistlerinin katılacağı ÇALIŞTAY gerçekleştirilecektir.Bu çalıştayda
birinci gün yapılan tartışmalar ışığında mevcut sorunların çözümü için ortak çalışmalar, projeler, kampanyalar ve etkinlikler geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Çalıştay Moderatörü : Sevgi Mutlu

Yer: NİLÜFER KENT KONSEYİ Toplantı Salonu
Adres :Barış Mah. F.S.M. Bulvarı Lozan Sok. İncir Parkı içi Nilüfer-Bursa
Telefon : 0 (224) 452 32 00 - 452 32 01
 Saat: 10:00 - 14:00

İrtibat:
EKODER-Ekolojik Yaşam Derneği
Demirsubaşı Mah.Gazino Sok. No:22/2 Gemlik-Bursa
Tel: 0 (224) 514 14 69 ve 0(532)427 01 28
www.ekoder.org.tr
arcaatay@gmail.com

Bu Etkinlik "Birleşmiş Milletler Gelişme Programı,GEF Küçük Destek Programı Türkiye" tarafından desteklenmektedir.

21 Eylül 2012 Cuma

Sürdürülebilirlik Raporlarında STK Katılımı


REC (Bölgesel Çevre Merkezi) Türkiye, Hollanda Konsolosluğu Matra Fonu finansal desteğiyle Sürdürülebilir İş için STK Kapasite Geliştirme Programını yürütüyor. Özel sektör tarafından yayımlanan sürdürülebilirlik raporlarının ilgili paydaşlara ulaşarak sivil toplum kuruluşlarının geribildirim vermelerini sağlayacak olan proje kapsamında İstanbul, Ankara ve İzmir’de ücretsiz eğitimler gerçekleştirilecek. Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımcı olacağı eğitimler Ekim ve Kasım aylarında gerçekleşecek.

Ayrıntılı bilgi ve ön kayıt için  asli.kurtuluş@rec.org.tr adresine yazabilirsiniz.

7 Eylül 2012 Cuma

Kalkınma politikasının idari ve hukuki araçları çevre dostu değil

Son yıllardaki kalkınma hamlelerinin temelini oluşturan konut, ulaşım ve enerji projeleri çevresel ve toplumsal sürdürülebilirliği gözetmiyor.Enerji ihtiyacını karşılamak için yenilenebilir enerji kaynakları yerine fosil yakıtlara yatırım yapılıyor; koruma alanları kaldırılıyor; çevresel etki değerlendirme süreçleri es geçiliyor. Kentsel dönüşüm katılımcı bir perspektifle yürütülmediği için konut ve barınma hakkı ihlallerine yol açabiliyor. Çevre  koruma konusundaki kazanımlar törpülenirken, büyük ölçekte çevre tahribatı yaratacak projelerin yargı denetiminden muaf tutulması amaçlanıyor.Tabiat Yasası, Kentsel Dönüşüm Yasası, 2B Yasası,Nükleer santral, HES’ler için idari altyapı, Yürütmeyi Durdurma ve ÇED Muafiyeti örneklerinde görüleceği üzere kalkınma politikasının idari ve hukuki araçları çevre dostu değil.Diğer yandan kalkınmayı engelleyeceği düşüncesiyle iklim değişikliği alanında politika geliştirilmesi de erteleniyor.


Dünyada sınırsız büyümeye olan kör inancın akıbeti çoktan belli. Ama sistemin her durumda kendini kurtaracağına bel bağlamış olan beşerî kibir, farkındalık ve bilinci sürekli erteliyor Türkiye’de kalkınma, tüketim üzerine kurulu sınırsız, fütursuz ve köhnemiş bir ekonomik model üzerine inşa ediliyor. Bu, Türkiye’nin doğal, kültürel ve kentsel mirası için felâket demek.  Danışsız, düzensiz, denetsiz, insansız ve doğasız bir inşaat furyasıyla karşı karşıyayız.  Terazinin bir kefesinde birbirini besleyen enerji, inşaat ve rant diğer kefesinde doğa, insan, kent ve medeniyet var. Son yıllarda gündeme gelen ve doğal varlıkların sermayeye dönüşütürülmesini hızlandıran projeler çevresel ve toplumsal sürdürülebilirliği dikkate almıyor. Nükleer santraller, termik santraller, hidroelektrik santraller, 3. Havaalanı, 2. İstanbul şehri, Kanal İstanbul, Taksim Projesi, 3. Köprü, Karadeniz’i Anadolu’ya bağlayacak en uzun tünel OVİT bunlardan bir kaçı. Bu araştırma notunda doğal varlıkları, kültürel ve kentsel mirası tehlikeye atan kalkınma politikasının araçlarında gelinen noktayı ele alacağız.

Cengiz Aktar
Barış Gençer Baykan

Betam Araştırma Notu'nun tamamına ulaşmak için tıklayınız.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Yeşil Yakalılar ve Siyaset


Mavi yakalılar, beyaz yakalılar, gri yakalılar, mor yakalılar, yeşil yakalılar.  Yakaların rengi ekonominin yapısı değiştikçe farklılaşıyor. Son dönemde ilgi yeşil yakalılara doğu kaymış vaziyette. Ekonomik ve ekolojik krizi birlikte yaşadığımız bu dönemde çevre korumanın ve gelişmiş çevre politikalarının ekonomiye ve özellikle istihdama olumsuz etkileri olacağı düşüncesi etkisini yitirmeye başlıyor ve yeşil işler ortaya çıkıyor. UNEP/ILO/UTEC tarafından 2008’de hazırlanan “Green Jobs: Towards Sustainable Work in a Low-Carbon World” raporunda “yeşil işler ” imalat, tarım, hizmet ve Ar-Ge sektörlerinde insanlığın karşı karşıya olduğu çevresel tehditleri gidermeyi amaçlayan işleri tanımlamak için kullanılıyor. 


Şimdiye kadar ekonomik krizin de etkisiyle, yaratılan yeşil işler ile istihdama nasıl katkı sağlanabileceği konuşuldu. Pek öngörülmeyen ama önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak bir konu da yeşil yakalıların siyaset dünyasında oynayacağı rol.

Yazının devamı EKO IQ Yeşil İş ve Yaşam dergisinin Eylül 2012 sayısında.

31 Ağustos 2012 Cuma

Tohumun Gülen Yüzü: 2. Karaot Tohum Takas Şenliği


Tarımın ve hayatın temel taşı olan yerel tohumların yok olmaması amacıyla Karaot Tohum Derneği ve Ekolojik Üreticiler Derneği’nin  bu yıl ikinci kez düzenlediği Karaot Tohum Takas Şenliği’nin hazırlıkları sürüyor.

 Karaot Tohum Derneği ve Ekolojik Üreticiler Derneği’nin birlikte düzenledikleri “2. Karaot Tohum Takas Şenliği” 15 Eylül 2012 Cumartesi günü Torbalı’nın Karaot Köyü’nde gerçekleşecek.
Sabah 9:30’da başlayacak olan şenlikte birçok etkinlik de bulunuyor. Tohum takası yanı sıra; tiyatro gösterileri, seyirlik köy oyunları, söyleşiler, konser ve atölye çalışmalarının da gerçekleşeceği şenlikle ilgili bir açıklama yapan Karaot Tohum Derneği Başkanı Feray Karapınar : “Yedi senedir insanların gerçek anlamda sağlıklı gıdalarla beslenmesi için çabalayıp durduk. Endüstriyel tarım yöntemleriyle üretilen gıdalar yüzünden insanların sağlığının bozulmasından duyduğumuz endişeyi her geçen gün dile getirdik. Bu konuda yerel yönetimlerle işbirliği yaparak bir tohum istasyonunun kurulmasını sağladık. Yurt dışında da emsalleri olan fakat ülkemizdeki ilk Tohum Takası’nı düzenleyerek sayısız üreticiyi organik üretim yapmaya yönlendirmeyi başardık. Ancak yapacağımız daha çok işler var” dedi.
Bir çok bölgeden gelen katılımcıların, ninelerinden dedelerinden kalma ender tohumlarını başkalarıyla paylaşması, organik üretim yoluyla çoğaltılan yerli çeşit tohumların takas edilmesini sağladıklarını belirten Karaot Tohum Derneği Başkanı Karapınar: “Unutulmaya yüz tutmuş yerli tohumlar konusunda insanların bilgilendirilmesi, yerel kültür ve lezzetlerin tanıtılması ve geleneksel köylü tarımının yaygınlaştırılması için çalışıyoruz. Tohum Takas Şenlikleri de, İnsanların bu konuda bilinçlerinin artması, çalışmalara destek vermek isteyenlerden gönüllü ekiplerin oluşturulması ve insanlar arası organik bağların kuvvetlendirilmesi amacını taşıyor” diye belirtti.
Çevreye duyarlı, tükettiği gıdayı sorgulayan ve büyük kentlerde satın aldıkları gıdaların nasıl yetiştirildiği bilmek isteyen herkesi 2. Karaot Tohum Takas Şenliği’ne davet eden Karapınar: “Şenlikler sayesinde yerel çeşitleri edinen insanlar hem sağlıklı gıdalar yiyebilecek, hem de GDO’lu, melez veya ticari tohumluklara mecbur kalmadan üretimlerinin sürekliliğini sağlayacaklardır” şeklinde konuştu.
Karaot Tohum Derneği ve Ekolojik Üreticiler Derneği, insanların geleneksel yöntemlerle elde edilen sağlıklı gıdalara ulaşımını sağlamak amacıyla İstanbul’un  Zeytinburnu, Kadıköy ve Maltepe  ilçelerinde haftanın belirli günlerinde Organik Pazar kuruyor.
Bilgi İçin: Cevdet Öner  0232 858 10 13 – 0538 268 18 14
Kaynak: NATURELIFE Ekolojik Yaşam Dergisi http://blog.naturelifemagazine.com/?p=3468

11 Ağustos 2012 Cumartesi

TEMA'dan öğretmenlere ekolojik okuryazarlık eğitimi


Çevre sorunlarının üstesinden gelmenin bir yolunu da çevre eğitimini tabana yaymak ve yaygınlaştırmak. Bundan herkes hemfikir olsa da çabalar her zaman sistematik olmuyor.  Şirketler, STK’lar, bireyler çocuklara çevre eğitimi vermek için okullara koşuyor ama çoğu bilimsellikten uzak bir reklam faaliyeti olarak kalıyor. Öğrencilerden önce eğitimcileri bu konuda eğitmek daha önemli. Milli Eğitim Bakanlığı ve TEMA Vakfı imzaladıkları süresiz bir protokolle 2 yıldır öğretmenlere Ekolojik Okuryazarlık eğitimi veriyorlar. Bu yılki eğitim 6-17 Ağustos 2012 tarihlerinde 24 ilden 40 ilköğretim okulu ve 36 ilden 60 okul öncesi olmak üzere toplam 100 öğretmenin katılımıyla gerçekleşiyor. Eğitimin amacı çocukların doğayla yeniden ilişki kurmalarını sağlayabilecek yolları öğretmenleriyle birlikte keşfetmek. Öğrencilerinin ekolojik olarak sürdürülebilir topluluklar inşa etmek ve bu toplulukların devamlılığını sağlamak için hayati önem taşıyan değerleri, bilgi ve becerileri kazanmalarına yardım edebilmeleri için öğretmenlerle 2 haftalık bir program uygulanıyor.

Eğitime katılmak isteyen adaylar MEB’in öğretmen portalında başvurularını yapıyor. Önce okul müdürleri, sonra il veya ilçe milli eğitim müdürü başvuruları onaylıyor . MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Mesleki Gelişimi Destekleme Grup başkanı Nezir Ünsal açılış konuşmasında öğretmenlerden 1300 civarı başvuru aldıklarını ve adayların eğitime katılmak için kulis faaliyeti bile yürüttüklerini anlattı.  TEMA Vakfı Eğitim Bölümü başkanı Burcu Meltem Arık, 2011 yılındaki ilk eğitimde lise ve ilköğretim öğretmenleri ve müdürleri ile çalıştıklarını ancak bu sene ise bir dil birliği oluşturmak adın katılımı okul öncesi ve sınıf öğretmenlerinden oluşturduklarını belirtti.
MEB’in bir hizmet içi eğitim olarak planlanan programda sırasında işlenen derslerden bazıları şöyle: Ekolojinin Temel İlkeleri, Toprak Sorunları, Türkiye’nin Doğası ve Biyoçeşitlilik, Toprak Etiği, Permakültür Tasarım İlkeleri,Enerji ve Ekolojik Okuryazarlık, Temel Eğitimde Çevre Eğitimi. Program sadece teorik derslerle sınırlandırılmamış doğa etkinlikleri, atölye çalışmaları ve belgesel gösterimleri ile zenginleştirilmiş.
Öğretmenlere ayrıca Ernst Callenbach’ın Ekoloji Rehberi, David R. Montgomery’nin Toprak’ı, Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları, Bill Mc Kibben’in Düünya’sı, Halil Güngör’ün Atasözleri ile Tarım, Tuğba Can’ın Meşe Ağacı Olur Musun?’u, WorldWatch’un Dünyanın Durumu 2011 ve EKOIQ, Naturelife ve Bilim Çocuk dergilerinden oluşan bir set veriliyor. Öğretmenlerin aldıkları eğitimi okullarında uygulamaları, seminerler vermeleri ve sınıfta öğrencileriyle gerek oyunlar gerekse kitaplar vasıtasıyla öğrencilerin ekolojik okuryazar olmalarını desteklemeleri, gelecekte alınan kararların ve atılan adımların insan-doğa çatışmasını artıran bir yönde değil doğayla uyumlu bir yaşam yönünde atılmasını sağlamaları bekleniyor.
Eğitimi verecek kadro şu isimlerden oluşuyor: Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gelengül Haktanır, TEMA Vakfı Bilim Kurulu üyeleri Prof. Dr. Koray Haktanır, Prof. Dr. Kani Işık, Prof. Dr. Engin Türe, Hacettepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ufuk Özdağ, Bilgi Üniversitesi’nden Dr. Zeynep Kılıç, Dr. Cezmi Saday, Doğa Koruma Merkezi’nden Bahtiyar Kurt, Slow Food’dan Defne Koryürek, WWF Türkiye’den Ayça Aksoy, Permakültür Enstitüsü’nden Selen Akhuy, TEMA Vakfı Eğitim Bölüm Başkanı Burcu Akyüz, Program Geliştirme Koordinatörü Gökçen Hazen, Minik TEMA Koordinatörü Mine Çelik.
Eğitime katılmak isteyen adaylar MEB’in öğretmen portalında başvurularını yapıyor. Önce okul müdürleri, sonra il veya ilçe milli eğitim müdürü başvuruları onaylıyor . MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Mesleki Gelişimi Destekleme Grup başkanı Nezir Ünsal açılış konuşmasında öğretmenlerden 1300 civarı başvuru aldıklarını ve adayların eğitime katılmak için kulis faaliyeti bile yürüttüklerini anlattı.  TEMA Vakfı Eğitim Bölümü başkanı Burcu Meltem Arık, 2011 yılındaki ilk eğitimde lise ve ilköğretim öğretmenleri ve müdürleri ile çalıştıklarını ancak bu sene ise bir dil birliği oluşturmak adın katılımı okul öncesi ve sınıf öğretmenlerinden oluşturduklarını belirtti.

Eğitim Yalova’da Karaca Arboretum’da gerçekleşiyor. Hayrettin Karaca’nın 1974 yılında çalışmalarına başladığı ve 1980'de kurduğu Türkiye'nin ilk özel Arboretum'un amacı, ağaç ve odunsu bitki türlerinin varlığını sürdürmesi için  bir gen merkezi gibi çalışarak bunların üremesine ve uygun şartlarda yayılmasına olanak sağlamak. 

Barış Gençer Baykan
Araştırma Görevlisi Dr.
Bahçeşehir Üniv.-BETAM
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...