2 Ağustos 2012 Perşembe

EKO IQ'nun 20. sayısı çıktı

İÇİNDEKİLER

Patrick Holden: “Doğadan Kopunca Mutlu mu Olduk?”

Hayatı boyunca çocukluk anılarını kovalayan Patrick Holden 1970’lerin ortalarından itibaren organik üretim üzerine çalışıyor. Sürdürülebilir Gıda Girişimi’nin kurucuları arasında da bulunan Holden, Heinrich Böll Vakfı’nın Yeşil Salon Toplantısı’nda bir konuşma yapmak için İstanbul’a geldi.

Dosya: Rio+20’nin Ardından
İstediğimiz Gelecek, İstersek Gelecek
İste(me)diğimiz Gelecek
Rio’ya dünyanın dört bir yanından gelen 50 bin insan, iklim ve çevre sorunlarına çare bulmaya ve yeni bir medeniyet anlayışı kurmaya çalışıyordu. Eurosolar’dan Sabite Müftügil Cesur kendi tanıklığını anlatıyor.
“Mimar Sinan, Selimiye’yi Neden Taştan Yaptı?”
Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Nimet Öztank, doğal taş kullanımının yeşil binalar açısından son derece önemli olduğunu vurguluyor.
“Yalın Farkıyla Yeşile Yatırım Yapılabilir”
Yalın Düşünce’nin yaratıcılarından James Womack, “Yalın Düşünce size doğrudan yeşili getirmez ama bir sonraki adımda yeşil teknolojilere geçebilmenizi sağlar” diyor.
SPREAD der ki! Bize Yeni Bir Hayat Lazım
Avrupa’daki ekonomik kriz derinleşecek. Merkezi yapıların hantallığı hepten ortaya çıkacak ama müsterih olun vatandaş uyumayacak.
İnsanın Çevre Hakkından Doğanın Haklarına
Tam da yeni bir anayasa yazmanın eşiğindeyken “Doğanın Hakları”nı konuşmanın tam zamanı değil mi?
Çamların Gölgesinde Yeşil Bir Şehir: Curitiba
2010 yılında Dünya Sürdürülebilir Şehir Ödülü’nü kazanan Curitiba’yı, ünlü Reader’s Digest dergisi Brezilya’nın en yaşanılası şehri seçti. Curitiba’nın bu başarısının altında 40 yılı aşkın bir emek var. Bakanlığa Açık Mektup: Yok Sayılan Geleneksel Ürünlerimiz
Toprak Ana Organizasyonu sözcüsü Cem Birder, AB Uyum Paketi çerçevesinde Geleneksel Köy Ürünlerinin ciddi bir sekteye uğrama ihtimali olduğunu söylüyor.
Mutluluk, Korku ve Kurban Üçgeninde HASAT
Hasat, toprakta didinip duran milyonlarca insan için bir ölüm-kalım meselesidir. Kötü giden hasat, aç çocuklar demektir. Aç çocuklar da kaosa yol açabilir. Heyzen Ateş, William Golding’den Stephen King’e ve John Steinbeck’e uzanan bir çizginin izini sürüyor.

Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com , www.kitapyurdu.com ve www.hepsiburada.com adreslerinden de temin edilebiliyor


30 Temmuz 2012 Pazartesi

Sultan Sazlığı Yaşıyor mu?

 Anadolu’nun kurutulan göllerine dikkat çekmek için Burdur Gölü’nden bisikletleriyle yola çıkan Suyun İzinde ekibi Ramsar sözleşmesince korunan 13 sulak alandan biri olan Sultan Sazlığı’na ulaştı. Havzalar arası su transferi ile alana su verilmesinin yanlış olduğu, Sazlığı kurutan drenaj kanallarının kapatılmadığı, alanda otlatma baskısı olduğu ve alanı besleyen Yay, Çöl ve Sobe göllerinin tamamıyla kurutulduğu belirlendi. Suyun İzinde ekibi bisiklet yolculuklarının "Göller" bölümünü  4 Ağustos 2012 Cumartesi günü Ankara'da Eymir Gölü'nden kuracakları "Kurutulan Göller Kampı"nda sonlandırıyor.


Suyun İzinde ekibinden orman mühendisi Fatih Taşkıran, Sultan Sazlığı'ndaki sorunları şöyle aktarıyor:  Anadolu’da Ramsar sözleşmesince korunan 13 alandan bir tanesi, 1. Dereceden doğal sit alanı ve tabiatı koruma alanı gibi koruma statüleri olan Sultan Sazlığı aynı zamanda önemli doğa alanı (ÖDA) ve önemli kuş alanı (ÖKA) olarak 301 kuş türü ve 428 bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Tatlı ve tuzlu suyu bir arada bulunduran nadir ekosistemlerden biri olan Sultan Sazlığı, Avrupa ve Asya üzerinden Afrika’ya giden göçmen kuşların göç yollarının kesiştiği bölgede yer alıyor. Nesli tehlike altında olan türler için üreme, beslenme ve konaklama alanı olan Sultan Sazlığı’nda 1940 yılında tarım alanı açmak ve sıtma ile mücadele için drenaj kanalları açılarak başlatılan kurutma çalışmaları 1970’lere kadar devam etmiş.1940’lı yıllardan beri alanda açılmış drenaj kanalları yer altı su seviyesinin düşmesine neden olmasına rağmen bu kanallar hala kapatılmadı. Sazlığı besleyen akarsular üzerine 1967 yılında Akköy, 1978 yılında da Kovalı ve Ağcaşar barajları kurularak bu önemli sulak kaderine terk edildi.
Sulak alanların korunması için uluslar arası sözleşmeler, anayasa, kanunlar  ve yönetmelikler olmasına rağmen alanları korumak için somut adımlar atılmamış ya da havzalar arası su transferi gibi yanlış uygulamalarla yetinilmiş. Hukuki mevzuattaki çelişkiler ve alanın yönetiminde söz sahibi kurumlar arasındaki eş güdümsüzlük alanın aleyhinde kullanılmış. Örneğin 1993 yılından önce planlanan Develi Kapalı Havzası Sulaması Projesi ÇED yönetmeliği kapsamı dışında tutuluyor. Sulak alanlarda ve alanların bulunduğu havzalarda uygulanacak politikalarda alanın korunmasına öncelik verilmeli ve alanda yaşayan yöre halkı için alternatif geçim kaynaklarının yaratılması teşvik edilmelidir. Sultan sazlığının bulunduğu Develi kapalı havzası da doğa turizmi(dağcılık, foto safari, kuş gözlemciliği gibi) ve organik tarım gibi alternatif geçim olanakları için önemli bir potansiyel taşımasına rağmen bölgede sulu tarım ve büyükbaş hayvancılığın teşvik edilmesi alan üzerindeki baskıyı arttırmıştır.
Sultan Sazlığı’na su getirilmesi bahanesiyle Seyhan havzasında yer alan Zamantı Nehri’nden 2009 yılında 11 km’lik bir tünel ile getirilen suyun da büyük bir bölümü Develi ovasında tarımsal sulama amacıyla kullanılmaktadır. Taşıma su ile değirmen dönmeyeceği gibi Seyhan havzasından su transfer edilmesi Çukurova’da bulunan ve Ramsar sözleşmesince korunan Yumurtalık Lagünleri ve Akyatan Gölü’nü de olumsuz etkileyecektir. Karar mercileri “sözde” sulak alanları korumak için bütünleşik havza yaklaşımı yerine havzalar arası su transferi yaparak Anadolu doğasında kalıcı tahribatlara neden olmaktan vazgeçmelidirler.
1986’da yılından beri Ovaçiftlikköy’de turizm işletmeciliği yapan Atalay Atasoy, tamamen kurutulmuş olan sazlığa suyun ve beraberinde kuşların gelmiş olmasının sevindirici olduğunu belirtti. Sultan Sazlığı’nın yaşadığı süreçlere tanıklık etmiş olan Atasoy alanın mevcut doğa turizmi potansiyelinin değerlendirilmediğine dikkat çekti. Kendi olanaklarıyla alana gelen turistlere rehberlik yaptıklarını vurgulayan Atasoy, alanda yıl boyunca 260’dan fazla kuş türünü gözlemenin mümkün olduğunu belirterek Türkiye’deki kuş gözlemcilerini, yaban hayatı fotoğrafçılarını ve doğaseverleri alana davet ediyor.
İletişim için:
Fatih Taşkıran     5056445255

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Türkiye'de GDO Karşıtı Hareketin Kronolojisi

1992 Haziran:  Türkiye Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi'ni imzaladı.
1996 Aralık  Türkiye, onaylama işlemlerini tamamlayıp Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi'ne resmen taraf oldu. 
1998 Mayıs: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Transgenik Bitkilerin Alan Denemeleri   
Talimatı"nı çıkardı.
1998 Mayıs:  Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi yürürlüğe girdi.
1998 Nazilli'de ve Çukurova'da GDO'lu ürünlerin deneme ekimi yapıldı.
2001  Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlandı
2002 Eylül -2005 Eylül  
"Ulusal Biyogüvenlik Çerçevesinin Geliştirilmesi" konulu UNEP/GEF projesi gerçekleşti.
2003 Temmuz: BM Biyoçeşitlilik Sözlesmesinin ek protokolü olan Cartagena Protokolü TBMM'de kabul edildi.
2004 Mart: GDO'ya Hayır Platformu kuruldu
2004 Mart: GDO'ya Hayır Platformu 1. Eşgüdüm toplantısını İstanbul'da yaptı
2004 Temmuz GDO'ya Hayır Platformu 2. Eşgüdüm toplantısını Ankara'da yaptı
2004 Ekim-Kasım Kasım: GDO'ya Hayır Platformu ve Friends of the Earth işbirliği ile Canavar Balon Kampanyası Türkiye'de 15 ili dolaşarak GDO'ların üretiminin ve ithalatının yasaklanması için 100.000 imza topladı ve TBMM'ye sundu 
2004 Aralık Organik Tarım Kanunu çıktı
2004 Aralık GDO'ya Hayır Platformu 3. Eşgüdüm toplantısını Tarsus'ta yaptı
2005 Ulusal Biyogüvenlik Yasa Taslağı hazırlandı
2005 HaziranGDO'ya Hayır Platformu 4. Eşgüdüm toplantısını Bursa'da yaptı
2005 Eylül:  I. Ekoloji Şenliği Gökçeada Kaymakamlığı, Gökçeada Belediyesi ve GDO'ya Hayır Platformu işbirliğiyle gerçekleştirildi.
2006 Nisan:  GDO'ya Hayır Platformu 5. Eşgüdüm toplantısını İstanbul'da yaptı
2006 Haziran: Şişli %100 Ekolojik Pazar açıldı
2006 Ağustos: Bursa Nilüfer Organik Pazar açıldı
2006 Ekim Tohumculuk Kanunu çıktı
2006 Kasım II. Ekoloji Şenliği, GDO'ya Hayır Platformu Ziraat Mühendisleri Odası ve  Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformunun organizasyonuyla Sarıgöl, Alaşehir, Eşme ve Salihli’ de gerçekleştirildi.
2007 Şeminur Topal'ın Değiştirilen Gen mi? Sen mi? Evren mi? adlı kitabı Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayınlandı
2007 Kasım Türkiye UPOV'a  (Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliği) üye oldu
2008 GDO'ya Hayır Platformu, "Gıda Tohum Haktır,GDO'ya Hayır Kampanyası" yürüttü.
2008 Mart: Antalya %100 Ekolojik Pazar açıldı
2008 Nisan  GDO’ya Hayır Platformu ve diğer kitle örgütleriAnkara’da Biyogüvenlik Çalıştayı düzenledi 
2008 Mayıs : GDO’ya Hayır Platformu bileşenleri Ankara’da“Biyogüvenlik ve Gıda Egemenliği” başlıklı forum ve atölye çalışması düzenledi 
2008 Mebruke Bayram'ın Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Açlar adlı kitabı Hayy Kitap tarafından yayınlandı 
2008 Haziran: Ankara Çankaya Organik Pazarı açıldı
2008 Haziran: GDO'ya Hayır Platformu 6. Eşgüdüm toplantısını Dikili'de yaptı
2008 Haziran: 3. Ekoloji ŞenliğiDikili Belediyesi, GDO’ya Hayır Paltformu, Çevre Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası, Ekoloji Kollektifi, DOĞADER, EKODER, Çitfçi-Sen ve Tüketici Hakları Derneği tarafından düzenlendi
2008 Temmuz: Samsun %100 Ekolojik Pazar açıldı
2008 Nisan - 2009 Ekim GDO’ya Hayır Platformu Bursa, Ankara, Dikili, İzmir, Bursa- İnegöl, Erdek-Ocaklar, İstanbul, Bursa- Eskikaraağaç, Edremit- Küçükkuyu, Bursa- Gölyazı, Silivri, Ankara- Hacettepe, Tunceli, Gökçeada, Bandırma, Gemlik, İzmir, Denizli ve Samsun’da Mısır Turu düzenleyerek Biyogüvenlik Kanunu için çağrı yaptı.
2009 Ağustos: Yeşiller Partisi Tarım Çalışma Grubu, GDO ve Ulusal Biyoguvenlik Yasa Tasarısı konusunda basın açıklaması yaptı
2009 Haziran: GDO'ya Hayır Platformu 7. Eşgüdüm toplantısını Ankara'da yaptı
2009 Ağustos GDO’ya Hayır Platformu, Bandırma Limanı’nda GDO’lu ürünlerle ilgili yasa tasarısını protesto etti.
 2009 Eylül: GDO’ya Hayır Platformu’nun Denizli’deki bileşenleri imza kampanyası başlattı 
2009 Ekim:  Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik yürürlüğe girdi.
2009 Ekim Slow Food Fikir Sahibi Damaklar "GDO'ların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz" kampanyasını başlattı
2009 Kasım: GDO Yönetmeliği’nde  değişiklikle “26.10.2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış” ürünler ithalat aşamasında denetleme kapsamından çıkartıldı.
2009 Kasım:  Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi GDO yönetmeliğinin iptali için Danıştay’a iptal davasını açtı
2009 Aralık: Danıştay, yönetmeliğin tümünün yürürlüğünü durdurdu
2009 Aralık: Kartal %100 Ekolojik Pazar açıldı
2010 Ocak: Muafiyetin süresi genişletilerek ve bu kez  “20.01.2010’dan önce kontrol belgesi almış” ürünlerin 1 Mart 2010’a kadar serbestçe ülkeye girişine olanak sağlandı. 
2010 Şubat: Slow Food Fikir Sahibi Damaklar "Etiket Hafiyesi" kampanyasını başlattı
2010 Şubat: Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazar açıldı
2010 Kenan Demirkol'un Çağdaş Esaret adlı kitabı Kaynak Yayınları tarafından yayınlandı
2010 Nisan: Kadıköy Belediyesi Organik Halk Pazarı 
2010 Mayıs: Bakırköy %100 Ekolojik Pazar açıldı
2010 Haziran: İzmir Bornova Organik Pazarı açıldı
2010 Temmuz: Maltepe Belediyesi Organik Halk Pazarı açıldı.
2010 Eylül: Biyogüvenlik Kanunu yürürlüğe girdi
2010 Ekoloji Kollektifi ve Ziraat Mühendisleri Odası Görünmez Elin Ekolojisi, Biyogüvenlik ve GDO adlı kitabı yayınladı
2010 Ekim Zeytinburnu Belediyesi Organik Halk Pazarı açıldı
2010 Aralık GDO'ya Hayır Platformu 8. Eşgüdüm toplantısını İstanbul'da yaptı
2011 Aralık:  Biyogüvenlik Kurulu, Bayer firmasına ait A2704-12, Monsanto firmasına ait MON40-3-2 ve MON 89788 isimli herbisit tolerans geni taşıyan soya fasülyesi ve ürünlerini, hayvan yemi ya da yem hammaddesi olarak kullanılmasına izin verdi. 
2011 Aralık:  GDO’ya Hayır Platformu bileşenlerinden Ziraat Mühendisleri Odası kampanyası aracılığıyla Biyogüvenlik Kurulu'na GDO'lu mısır çeşitlerinin ithaline izin verilmemesi için 15 bin görüş bildirildi.
2011 Kemal Özer'in Deccal Tabakta adlı kitabı Hayy Kitap tarafından yayınlandı
2011 Kasım: GDO'ya Hayır Platformu 9. Eşgüdüm toplantısını İzmir'de yaptı
2011 Aralık: Slow Food Fikir Sahibi Damaklar  "GDO'lu yemlerden kullanıyor musunuz?" kampanyasını başlattı
2011 Aralık:Biyogüvenlik Kurulu, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Derneği İktisadi İşletmesi, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği İktisadi İşletmesi (BESD-BİR) ve Yumurta Üreticileri Merkez Birliği'nin (YUM-BİR) 13 mısır çeşidi ve ürünlerinin (Bt11, DAS1507, DAS59122, DAS1507xNK603, NK603, NK603xMON810, GA21, MON89034, MON89034xNK603, Bt11xGA21, 59122x1507xNK603, 1507x59122 ve MON88017xMON810) hayvan yemlerinde kullanılması amacıyla yaptığı başvuruyu kabul etti.
2012 Şubat Slow Food FSD, "TÜGİDER'in Biyogüvenlik Kurulu'na yaptığı başvuruyu onaylıyor musunuz?" kampanyasını başlattı.
2012 Şubat: Uğur Dündar, TÜGİDER'e gıda amaçlı GDO ithalat başvurularını geri çekmelerini talep eden bir mektup yazdı
2012 Mart: TÜGİDER (Tüm Gıda Dış Ticaret Derneği) 3 soya çeşidinin (MON 40-3-2, A2704-12 ve MON89788) gıda amaçlı ithaline dair yaptığı başvuruyu geri çekti
2012 Nisan: Greenpeace Akdeniz, "Yemezler" kampanyasını başlattı.
2012 Ağustos: Konya Meram %100 Ekolojik Pazar açıldı
2012 Ağustos: TGDF 29 adet gıda amaçlı GDO için ithalat başvurusunu geri çekti.
2012 Ağustos: Ünak Gıda  gıda amaçlı 3 adet soya başvurusunu geri çekti.
2012 Ekim:  Ekolojik Yaşam Derneği  6-7 Ekim'de Bursa'da GDO’ların Sosyal ve Hukuksal Boyutu” başlıklı bir çalıştay düzenledi.
2012 Ekim Biyogüvenlik Kurulu, “Food and Chemical Toxicology” dergisinde Gilles-Eric Séralini  ve arkadaşları tarafından yayınlanan ve GDO'lu ürünlerle beslenen farelerde çoklu organ büyümeleri, tümör ve kansere rastlandığını ortaya koyan  “Long term toxicity of a Roundup herbicide and a Roundup-tolerant genetically modified maize” başlıklı makalenin görüşülmesine karar verdi
2012 Kasım Greenpeace, "Etiketsizse Yemezler"adlı bir kampanya başlattı.
2012 Aralık GDO'ya Hayır Platformu, Eskişehir Tepebeşı Belediyesi’nin ev sahipliğinde “Gıda ve Yemlerde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar " konulu Panel ve Çalıştay düzenledi.
2013 Ocak  Mersin limanında, 2 milyon lira değerinde genetiği değiştirilmiş çeltik ele geçirildi.
2013 Mart Çin ve Afrika'da üretilen, 150 milyon TL'lik 23 bin ton genetiği değiştirilmiş pirince Mersin'de el konuldu.
2013 Nisan Mersin’de yürütülen GDO'lu pirinç soruşturmasında Tiryaki Agro, Tat Bakliyat ve Göze Tarım'ın sahipleri ile üst düzey yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 8 kişi, ‘Biyolojik terör’ ve ‘kaçakçılık’ iddialarıyla tutuklandı, daha sonra serbest bırakıldı.
2013 Nisan 14 ABD’li tarım yetkilisi Tarım Bakanlığı ile görüştüklerini ve Türkiye’nin sıfır tolerans politikasından vazgeçmesini talep ettiklerini açıkladı.
2013 Nisan 18 GDO'ya Hayır Platformu, Mersin'de yakalanan GDO'lu pirinçlerle ilgili basın açıklaması yaptı. 
2013 Nisan 21 2 Mart’da Mersin Limanı’nda el konulan 23 ton pirincin GDO’lu çıkması ile başlayan süreç ile ilgili CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, TBMM’ye Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in yazılı olarak yanıtlaması talebi bir soru önergesi verdi.
2013 Nisan 22 
İTÜ-MOBGAM  yaptığı analizde Mersin'den giren pirinçlerde hem Amerika'da üretilen LL601 hem de Çin'de üretilen BT63 kodlu genetiği değiştirilmiş pirinçlere rastlandı.
2013 Nisan 20 
Biyogüvenlik Kurulu 26 çeşit genetiği değiştirilmiş mısır ve şekerpancarının Türkiye'ye ithaline izin vermedi
2013 Nisan 25 
Greenpeace Akdeniz Geri Dönüşü Olmaz sloganıyla GDO yasasının sıkılaştırılarak, GDO'ların tamamen yasaklanmasını talep eden bir kampanya başlattı. 
2013 Mayıs 10 İTÜ Rektörlüğü, MOBGAM tarafından hazırlanan raporu geri çekti, raporu hazırlayan bilim insanı hakkında soruşturma açarak görevinden açığa aldı.
2013 Mayıs 15 
Eğitim-Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi üyeleri  Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında alınan numunelere 'GDO'ludur' raporu veren Doç. Dr. Alper Akarsubaşı'nın açığa alınmasını protesto etti.
2013 Aralık 12 
, Biyogüvenlik Kurulu'nun GDO ve Hükümlerine Dair Uygulama Talimatı 16. ve 18. maddelerinin yürütmesini durdurdu. Maddelerde yer alan ve hayvan yemlerinde kullanılan MON88017x ve MON 810 mısır çeşitlerinin kullanımını yasakladı.
2013 Aralık 14 
GDO'ya Hayır Platformu düzenlediği basın toplantısında , Biyogüvenlik Kurulu'nca izin verilen 16 adet transgenetik mısır ve 3 adet transgenetik soya çeşidinin hayvan yemi olarak ithalatı ve piyasaya sürümünün durdurulmasını talep etti.
2014 Mayıs 24
Gıda Hareketi’nin web sitesinde yer alan habere göre Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, piyasa denetimleri sırasında aldıkları "bir ürünün incelemesi sırasında GDO tespit etti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, GDO'lu  ürünlerin toplatılması için, 80 il Valiliği'ne yazı gönderdi.
2014 Mayıs 24
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda Hareketi’nin haberine yönelik yaptığı açıklamada söz konusu ürünün ithalat kontrollerindeki analizlerinde GDO tespit edilmediği ama piyasa denetimlerinde GDO tespit edildiğini ve hukuki sürecin başlatıldığını belirtti.
2014 Mayıs 29
Resmi Gazete’de yayımlanan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’, ”GDO bulaşanı’ tanımını yasaya soktu.
2014 Mayıs 29
GDO’ya Hayır Platformu, “Eyvah GDO Gerçekten Bebek Mamasında” başlığıyla yaptığı açıklamada, Yönetmelik’te yapılan değişiklikle  %0,9 eşik değer konulup, bu değer ve altında tespit edilen GDO'lar "GDO bulaşanı" olarak kabul edilmesinin GDO’lu gıdaların sofralara gelmesinin önünü açacağını ileri sürdü.
2014 Mayıs 29
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, son değişikliğin “GDO'nun bulaşmasına yönelik mevzuatta bulunan tereddütleri gidermeye yönelik bir düzenleme” olduğunu yaptığı yazılı basın açıklamasıyla bildirdi.
2014 Mayıs 30
GDO’ya Hayır Platformu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 29.05.2014 tarihli açıklamasına cevaben “ Bakanlığın uygulamaya soktuğu değişikliklerin, kanunun getirdiği yasakları yönetmelik değişikliği ile aşmaya yönelik” olduğunu ifade etti. 
2015 Temmuz 16
Biyogüvenlik Kurulu, 3 yıl önce Risk Değerlendirme Komitesi ile Sosyo-Ekonomik Değerlendirme Komitesi raporlarına dayanarak “zararlı” diye, oybirliğiyle izin vermediği T25, MIR604, MON863, mısır genlerine  ithalat izni verdi.


Çevre yayınlarını derlemek


Bilgi üretiminin ve dağıtımının hız kazandığı günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz işlerden birisi bilgilerin tasnifi. Çevre yayıncılığı gibi dar gözüken bir alanda bile bu ihtiyaç kendisini hissettiriyor. Her şeyi Google’da bulabiliriz düşüncesi bizi tembelliğe itiyor olabilir. 2009 yılında Türkiye’de çevre konusunda yapılan yayınları “Türkiye Çevre Literatürü” başlığı altında bir araya getirmeye başladım.  Tamamen bir ihtiyaçtan doğan bu bibliyografya denemesi 3 yılda gelişti ve Temmuz 2012 itibariyle 430 kitaba ulaştı. Ulaşabildiğim en eski yayın, 1973 yılında Mimarlık dergisinin “Çevre sorunları ile ilgili uluslarası politika önerileri ve geri kalmış ülkelerin kalkınmasına olabilecek etkileri” başlığıyla yayınlanmış bir yazı. Osmanlı’da çevre ile ilgili yazılı belgelere kadar geri götürebiliriz bu listeyi. 1995’te “Başbakanlık Arşivi’ndeki Belgeler Işığında Türkler’de Çevrecilik Anlayışı” araştırmasını  yürüten dönemin Devlet Arşivleri Genel Müdürü İsmet Binark, örnek olarak 1566 yılında ağaçlara zarar verenlere kürek cezası verilmesini, 1572’de İskenderiye Körfezi’nin temizlenmesi için 67 bin 187 altın ayrılmasını gösteriyor.

Listeyi oluştururken zorlandığım konularda birisi çevre literatürünün sınırlarının nereden çizileceği. Kapsam oldukça geniş. Çevre kirliği, iklim değişikliği, yenilenebilir enerjiler, su, biyoçeşitlilik, ekolojik ekonomi, çevre sosyolojisi, çevre hukuku…Onlarca akademik ve popüler alan. Binlerce makale,kitap,rapor,derleme, mevzuat, tez var. Şimdilik özel bir kriter koymadan,çevre ile ilgili akademik ve populer ulaşabildiğim ve bana iletilen bütün yayınları listeye ekliyorum. Sadece yıllara göre bir tasnif var. Belki ileride çeşitli kriterler gözetip liste içinde de konulara göre bir sınıflandırmaya gitmek söz konusu olabilir. Bu arada literatürün blogun en fazla tıklanan (4000 kez)  yazısı olduğunu da belirteyim. Yeni ve eski kaynaklara ulaştıkça bu listeyi güncelliyorum. Görüş, eleştiri veya eklenmesini istediğiniz yayınları iletmek için yesilgundem@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz

Türkiye Çevre Literatürü

10 Temmuz 2012 Salı

Konya'da tarımı bitirerek insanlık tarihine geçebiliriz

Çatalhöyük- Konya
İnsanoğlunun, avcılık-toplayıcılıktan tarıma geçişiye ile birlikte yerleşik birimler de ortaya çıkıyor. Konya Ovası'nda bulunan ve tarihi 8000 yıl öncesine dayanan Çatalhöyük Neolitik kentinde tarım ve hayvancılık yapılmış. O dönemden karbonize olmuş bir şekilde günümüze ulaşan buğday tohumunun kızıl buğday olduğu belgeleniyor.  Bölge ekolojisine uygun yapılan tarım binlerce yıldır devam etmiş fakat TEMA'nın Marjinal Kurak Alanların Korunması için Rasyonel Fırsatların Projesi-CROP-MAL projesinin sonuçlarına göre toprağın ve suyun hor kullanılması sonucunda Konya Kapalı Havzası'nda 50 yıl sonra tarım yapılamayacak. 

Buğday ile koyun, gerisi oyun

Konya Havzası'nda kuru tarımdan sulu tarıma geçilmesiyle birlikte tarımsal faaliyetler için kendini yenilemesine fırsat vermeyecek ölçüde su tüketilir hale geldi. Bölgenin bitki desenine uygun olmayan ve su tüketimi yüksek mısır, ayçiçeği, şeker pancarı ve yoncanın üretilmesinin desteklenmesiyle son 10 yılda Konya Kapalı Havzası'nda sulu tarım alanlarının yüzeyi % 40 artmış. 1974-2009 arasında yeraltı su kaynaklarında 20-25 m civarında azalma gözlenmiş. Konya Karapınar'da yıllık yağış ortalaması 283,9 mm iken bölgede ağırlıklı olarak yetiştirilen şeker pancarının ortalama yağış gereksinimi 825 mm, net su ihtiyacıysa 705 mm. Konya Toprak Su'nun verilerine göre son yıllarda bölgede yağış miktarı uzun yıllar ortalamasına göre %10 oranında azalmış, 2006 ve 2007 üretim döneminde normal yıllardan %15 daha az yağış almış. Yetkililerin soruna bulduğu çözüm ise başka havzalardan Konya Havzası'na su taşımak. Akdeniz'e "boşa" akan sular tünellerle Konya Havzası'na taşınacak. 
Konya Ovaları Projesi (KOP) ile Göksu Havzası'ndan yılda 414 milyon m³  su getirilmesi planlanıyor.
Yarımoğlu Obruğu/Konya Karapınar

Obruklar artıyor 

Yeraltı sularındaki azalma bölgedeki obruk sorununu da etkiliyor. Özellikle Karapınar çevresinde 1977-2009 yılları arasında 13, 2006-2011 yılları arasında 22 çökme obruğu oluştuğu belirleniyor. Bölgede Obruk Platosu olarak adlandırılan alandaki yüzden fazla obruk doğal jeolojik süreçlerle oluşmuş.Son 10 yıldaki obruk oluşumunda %40 artış olduğu proje çerçevesinde bilim insanları tarafından saptanmış. 25 Temmuz 2012'de Çumra Postası'nda çıkan bir habere göre yeni bir obruk daha oluşmuş. 

Karapınar'da 50 yıldır erozyon ile mücadele ediliyor 

İç Anadolu'nun en kurak bölgesi Konya-Karapınar'da 1960'lı yıllarda aşırı otlatma, yoğun tarımsal faaliyetler ve rüzgar erozyonu yüzünden sosyal ve ekonomik yaşam durma noktasına gelmiş, Tarım Bakanlığı'nın ve yöre halkının destekleri ile başarılı çalışmalar yürütülmüş ve bölge mutlak koruma alanı olarak erozyon ile mücadelede dünyadaki çölleşme mücadelelerine veri sağlıyor. Konya kapalı havzasının özellikle Karapınar ilçesini içine alan bölge, Türkiye'nin rüzgar erozyon alanlarının %21'ini kapsıyor ve tarım alanlarının koruyucu kuşak ağaçlandırmalarla rüzgar erozyonu tehdidine karşı korunmasında 
önemli bir tecrübeye sahip

Örnektepe/
Konya Karapınar
Konya Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü (Karapınar Erozyonla Mücadele İstasyonu) çalışmalara öncülük yapıyor. Enstitü, 87 bin dekar alanda ağırlıklık olarak kuraklık ve çölleşme konusunda çalışmalar yürütüyor. TEMA Vakfı tarafından Karapınar’da 2006-2008 yıllarında yürütülen I-DESIRE Projesinin devamı niteliğinde olan CROP-MAL Projesi, Karapınar, Karaman ve Ereğli’de -çok disiplinli bir yaklaşımla oluşturulan, geleneksel arazi kullanımı yöntemlerinin geliştirilmesiyle-çölleşmeyi önlemeye ve azaltmaya yönelik bir proje. Projenin amaçları arasında toprak, su, bitki örtüsü ve iklim özelliklerinin ölçülmesi ve analizi,  mevcut arazi kullanımının iyileştirilmesi, bu sayede; toprağın verimli kullanımını sağlamak amacıyla doğru tarım ve hayvancılık yöntemlerinin, geleneksel ürün çeşitlerinin belirlenmesi ve bunların yerel halkla paylaşılarak, iyi üretimin sağlanması, çevreyle uyumlu alternatif geçim kaynaklarının geliştirilmesi var.
Mutlak Koruma Alanı
Konya Karapınar
Arazi Kullanım Modeli 

Konya Karapınar ve Ereğli ile Karaman’da ekonomi %80 oranında doğrudan tarıma dayalı. Bölgede toprak, su gibi doğal varlıkların tahrip olması, bölge halkını doğrudan etkileyecek.  Çok önemli tarımsal potansiyele sahip havzada tarım yapılamaz hale gelince bölgenin ve ülkenin gıda güvenliği zarar görecek.    Mitsui Çevre Fonu desteği ve Çukurova Üniversitesi işbirliği ile 2009-2012 arasında gerçekleştirilen bu proje çerçevesinde Konya Karapınar Mikro Havzası'na odaklanan Arazi Kullanım Modeli geliştirildi. Modeldeki öneriler şunlar.
 Sulu tarım yerine kuru tarım yapılmalı,

* Su tüketimi yüksek ürünler yerine kuraklığa dayanıklı ürünler seçilmeli,

* Aşırı su tüketiminden vazgeçilmeli, etkin ve sürdürülebilir sulama teknikleri benimsenmeli,

* Tarımda gübre ve kimyasal kullanımı azaltılmalı,

* Biyoçeşitliliği korumak için mikro havzada biyo rezerv alanları oluşturulmalı,

* Mera alanlarında mevcut geven türleri korunmalı.


El Sanatları Kurs Merkezi 
CROP-MAL projesi aynı zamanda yöre halkına alternatif geçim kaynakları yaratmaya çalışarak doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltmayı amaçlıyor.  Bölgedeki hayvancılık potansiyelinin yün üretimi için de büyük bir potansiyel oluşturduğu tespiti yapılarak unutulmaya yüz tutmuş geleneksel halı dokuma gibi el sanatlarını canlandırarak bölgedeki kadınlara da alternatif geçim kaynakları oluşturmak amaçlanıyor. Karapınar Kaymaklığı ve Halk Eğitim Merkezi'nin desteğiyle bir halı dokuma ve çini atölyesi açılmış.


İlgili linkler 



9 Temmuz 2012 Pazartesi

Türkiye’nin Üç Bölgesinde GDO Farkındalığı

GDO ifadesini duyanların araştırma yapılan bölgelerdeki dağılımı 

İnsan ve çevre sağlığına etkileri açısından tüm dünyada büyük tartışmalar yaratan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), gerek yasal mevzuat tartışmaları gerekse gıda güvenliği açısından bir süredir Türkiye gündeminde yer alıyor. Türkiye,  biyoçeşitliliğin korunmasına dair ulusal stratejilerin belirlenmesi, eylem plan ve programının oluşturulmasına dair Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne 1997’de imza atmasına rağmen 2010’a kadar Biyogüvenlik Kanunu’nu çıkarmadı. 1988 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca çıkartılan “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat” bu konudaki ilk yasal düzenlemeydi. Aynı yıl yerel Tarımsal Araştırma Enstitüleri, biyoteknoloji şirketlerinin genetiği değiştirilmiş mısır ve pamuk çeşitlerini Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde deneme ekimine aldılar. Kamuoyuna bu araştırmaların nerede ve hangi yöntemlerle yapıldığı açıklanmadı. Ayrıca deneme ekimleri sonucunda genetik bulaşma, ürün verimi veya tarım ilaçları kullanımının azalıp azalmadığına dair hiçbir açıklama yapılmadı. Ziraat Mühendisleri Odası’na göre 1998-2009 yılları arasında ABD, Kanada ve Arjantin’den 20 milyon ton genetiği değiştirilmiş soya, mısır ve pamuk ithal edildi. Hâlihazırda Türkiye’de GDO’lu ürünlerin ekimi yasak ama ithalatı Biyogüvenlik Kurulu’nun kararına bağlı. GDO’ların olası risklerine karşı tartışmaların genelde uzmanlarca yapılmasına rağmen, üreticilerin, tüketicilerin, doğa korumacıların ve bilim insanlarının uğraşları sonucu kamuoyunun geniş kesimleri tarafından ele alınmaya başlandı.

GDO konusu, insan ve çevre sağlığı, sürdürülebilir tarım, biyoçeşitlilik, tohum ve gıda egemenliği alanlarını yakından ilgilendiriyor ve yurttaşlar günlük hayatlarında tarımsal veya işlenmiş gıdalar üzerinden GDO kavramı ile karşılaşıyor. Bu araştırmada GDO kavramı Türkiye’de ne ölçüde biliniyor, hangi alanlarla ilişkilendiriliyor ve bölgesel farklılıklar mevcut mu sorularına yanıt aramaya çalışıyoruz.

Barış Gençer Baykan ve Burcu Ertunç

Araştırma notununu tamamına ulaşmak için tıklayınız

3 Temmuz 2012 Salı

Büyük Atlama 8 Temmuz'da


  2005 yılından beri Avrupa’nın birçok ülkesinde, nehirlerin ortak yaşamımız için vazgeçilmez değerini göstermek, nehirlerle tekrar bir araya gelmek için temmuz ayının ikinci Pazar günü aynı saatte nehirlere ve onların beslediği göl ve denizlere atlıyoruz.
Geçen yıl Alakır, Burdur, Halfeti ve Hasankeyf’te atladık, bu sene daha çok nehirde, daha kalabalık atlayalım, “Özgür Nehirler İçin” sesimizi daha çok duyuralım istiyoruz.

Siz de nehirlerin özgür sularına karışın!
Büyük Atlama (Big Jump), nehirlerin yaşaması için tüm Avrupa'da 2005 yılından bu yana Temmuz'un ikinci pazar günü aynı saatte binlerce insanın nehirlere atlamasıyla gerçekleşen bir etkinlik. Geçtiğimiz yıl Büyük Atlama Avrupa’nın birçok ülkesinde 115 farklı alanda düzenlendi.
www.rivernet.org/bigjump

Büyük Atlama-İstanbul
 8 Temmuz 2012 Pazar 
Buluşma:  14:00 Burgazada İskele
Etkinlik: 16:00 Burgazada Kalpazankayalar
Facebook etkinlik sayfası:  http://www.facebook.com/events/350775138323849/ 
İstanbul İletişim: Mithat Marul- 0555 640 21 77 - mithatmarul@gmail.com

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kızıl-Yeşil Alternatifler İstanbul’da

 Türkiye’den Yeşil ve Sol; Fransa’dan Les Alternatifs, Mouvement des Objecteurs de Croissance ve Gauche Anticapitaliste; İngiltere’den Alliance for Green Socialism; İspanya’dan Los Alternativos - Alternativa Roja y Verde ve Brezilya’dan (Grupo de Contacto RAGA/Brezilya) 5-8 Temmuz 2012 tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi,Yabancı Diller Yüksek Okulu, Maçka Kampüsü’nde bir araya geliyor. Buluşmanın iki amacı var. Birincisi kızıl ve yeşil gündem arasındaki ilişkileri, iki kültür arasındaki gerilim noktalarını ve yanısıra doğal bağlantıları incelemek. İkincisi de bilgi alışverişinin ve kampanya taktiklerinin paylaşımını ve sınırlar ötesi gerçekçi bir dayanışmayı sağlayacak kızıl ve yeşil bir ağ kurmak. Buluşmaya çeşitli politik örgütlerden delegeler, sendikacılar, alternatif medya eylemcileri, araşatırmacılar ve bireyler katılacak.

Kızıl ve Yeşil Alternatifler Buluşması büyük buluşmalar yerine aktivistler arasından  değişimi olanaklı kılacak küçük bir buluşmalar öngörüyor .“Tanıklık” başlığında :mücadeleleri,taktikleri, zafer ve yenilgileri anlatmak , “Analiz”başlığı altında olup bitenler üzerine bir değerlendirme yapmak ve sürece müdahele olanaklarını tartışmak, ve “Kampanya”:uluslararası kampanyalar başta olmak üzere, yöntem ve kampanya önerilerini dinlemek hedefleniyor.

Atölyeler aşağıda ki beş dikey ve beş yatay tematik üzerinden gidecek. Programı şu linkten inceleyebilirsiniz.


Temalar: 
Enerji : 
Örnek : enerji ihtiyaçları; kaya gazı, nükleer, peak oil.
Su ve Toprak :  
Örnek : Global perspektif; gıda üretimi, endüstriyele karşı yerel; su ürünleri; toprak verimliliği; suyun özelleştirilmesi; su sorunu
İktidar :  
Örnek: Demokrasi (1848-2012?); özyönetim; katılımcı demokrasi, devlet; erkek egemenliği; özgürlük
Küresel Isınma ve Kirlilik :  
Örnek : Küresel uyarı olguları ve etkisizlik; sellerin bilançosu; gıda bilançosu, iklim mültecileri, kirlilik.
Büyük Sermaye Projeleri :  
Örnek : Barajlar, havaalanları, yol ve demiryolu,enerji, kentsel dönüşüm, madenler
Ve beş yatay perspektif : 
Küçülme ve tüketim :  
Örnek : Bize satılan şeyler, tüketime bağlı mutluluk miti, metalaştırma ve parasallaşma, sınırsız büyüme, ne üretmeliyiz , yerel ekonomi
Adil Bölüşüm : Kuzey & Güney :  
Örnek : Tüketim ve kaynakların aritmetiği, emperyalizm ve sömürgecilik, kuzey ve güneyin meselelerini / kampanyalarını bağdaştırma, yerlilerin mücadeleleri, kadınlar, azınlıklar
Kamu Malları ve Dışsallıklar :  
Örnek: Kapitalistlerin dışladıkları, doğal kamu malları : hava, su, sağlık, eğitim, toprak ; kamu mallarının özelleştirilmesi
İlerleme, Doğa, Yerli ve Yerel Bilinç :  
Örnek : Yıkıcıve insanlık dışı bir şey olarak ilerleme, insanlar ve doğal ekosistem, ekolojik servisler , bioçeşitlilik, kaynaklar : dünyayı soymak, yerli ve yerel bilinç, insanca yaşam koşullarına muhtaç olmama, mutluluk.
Mücadele Araçları :
Örnek: protesto, sivil itaatsizlik, bizim olanı geri alma ya da savunma, kitlelerin eğitimi, kollektif çalışma, seçimler, internet.
Bütün etkinliğe sirayet etmiş 3 ana fikirle beraber :
Kızıl ve/ya Sol :  
Örnek : karşılıklı dayanışma, sol meselelere yeşil bakış açısıyla yaklaşım, yeşil meselelere sol bakış açısıyla yaklaşım.
Görme Biçimleri :
Örnek : Toplumsal Cinsiyet, etnik gruplar, cinsel yönelim.
Sözcükler/Kavramlar :
Örnek : Başka anlamlara geldiği için yanlış anlaşılabilen kelimeler, aynı anlama gelen farklıkelimeler, bazı kültür ve dillerdeki anlamları sebebiyle kullanılmaması gereken sözcükler, ülkelerin siyasi geçmişlerinden kaynaklanan politik kavram farklılıkları.






25 Haziran 2012 Pazartesi

Tema, Dünya’da Bir İlki Başardı


TEMA Vakfı, BM Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası Önderliğinde Dünya’da İlk Kez Verilen Land for Life Ödülü’ne Layık Bulundu

TEMA Vakfı, 20’ci yaşını BM Çölleşmeyle Mücadele Sekreteryası önderliğinde Dünya’da ilk kez verilen Land for Life - Yaşam İçin Toprak Ödülü ile kutluyor. TEMA Vakfı Land for Life Ödülü’ne, 20 yılda toprakları koruyan Mera ve Toprak yasalarının hazırlanmasında ve yasalaşmasında üstlendiği aktif rol, savunuculuk çalışmaları kapsamında öncelikli olarak tarım ve orman alanlarının korunması adına açtığı ve müdahil olduğu 152 davanın 79’unu kazanması, sonuçlanan davalarında %75 oranında başarı elde etmesi, uyguladığı örnek nitelikteki kırsal kalkınma projeleri, 10 milyonu aşkın fidan dikilmesini ve 690 milyon meşe tohumu ekilmesini sağlaması ile ülke genelinde 450.000’i aşkın gönüllüye ulaşması sonucunda layık bulundu.

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası UNCCD, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nde, Rio’da TEMA Vakfı’nın Dünya’da ilk kez verilen Land for Life - Yaşam İçin Toprak Ödülü’ne layık bulunduğunu açıkladı. Ödül Töreni, BM Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası UNCCD tarafından Aralık ayında Katar’da düzenlenen toplantıda yapılacak.

Land for Life Ödülü, günümüz ve gelecek kuşakların esenliği için toprağın sağlığı ve verimliliğini güvence altına alan, sürdürülebilir arazi yönetimi ya da dikkate değer politik liderlik, politika, iş, savunuculuk kampanyaları ya da bilimsel araştırma yoluyla arazi bozunumu ile mücadele eden ilham verici insiyatiflerin ödüllendirilmesi amacıyla verilmeye başlandı.

Konuyla ilgili açıklama yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü M. Serdar Sarıgül, “TEMA Vakfı, toprakların ve doğal varlıkların korunması için 20 yıldır istikrarlı bir şekilde mücadele ediyor. BM Çölleşmeyle Mücadele Sekretaryası önderliğinde toprağa yani yaşama sahip çıktığımız için böylesine önemli bir ödüle üstelik de kuruluşumuzun 20. yılında ve ülkemizi temsil ederek layık bulunmak bizler için son derece motive edici ve gurur verici” dedi.

TEMA Vakfı, erozyon ve çölleşme tehlikesine karşı toplumsal duyarlılığı ve farkındalığı arttırmak üzere çalışan gönüllü bir kuruluştur. Ülke genelinde yaklaşık 450.000 gönüllüsü vardır. Bugüne kadar, Mera ve Toprak Kanunlarının yasalaşmasını sağlamıştır, son dönemde Su Yasası'nın çıkarılmasına odaklanmıştır. Vakıf, doğa koruma adına açtığı, müdahil olduğu 79 davayı kazanmış, yaklaşık 10 milyon fidanı ve 690 milyon meşe palamudunu toprakla buluşturmuş, 152 kırsal kalkınma, koruma ve ağaçlandırma projesini hayata geçirmiştir.

Toprak Yaşamdır                                                                                                                        TEMA Vakfı
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...