6 Ocak 2012 Cuma

Yenilenebilir enerji haberlerinde regülasyon ve finansman öne çıkıyor.

Yenilenebilir enerjiler, gerek fosil yakıtların tükeneceği öngörüsü gerekse de iklim değişikliği ile mücadeledeki rolü sebebiyle son dönemde dünyada ve Türkiye'de daha çok gündeme geliyor. Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı, fosil yakıtların kullanılmasıyla seragazı emisyonlarının hızla artması, cari açığın yaklaşık yüzde 70'inin enerjiden kaynaklanması ve ülkenin güneş ve rüzgardaki potansiyeli yenilenebilir enerjileri önemini arttırıyor. Son yıllarda yazılı ve görsel basının yenilenebilir enerji kaynaklarına artan bir ilgiyle yaklaştığını gözlemliyoruz. Bu çerçevede 2000-2010 yılları arasında yenilenebilir enerji haberlerinin medyada ne sıklıkla ve ne şekilde yer aldığı, hangi konular üzerinden işlendiği ve yıllar içindeki dağılımını incelemek için Hürriyet, Zaman ve Sabah gazetelerinin internet sitelerinde bir tarama yaptık. Gazetelerin web arşivinde "yenilenebilir enerji" kelimeleriyle arama yaptıktan sonra çıkan haberleri inceleyerek gazetelerin editöryal sınıflandırmalarında ayrı şekilde haberin içeriğine göre bir sınıflandırmaya gittik. Taramayı bu üç gazete üzerinden ele almamızın başlıca nedenleri web sitelerinin izlenme oranları, ayrı medya gruplarına ait olmaları ve internet sitelerinin teknik olarak bu şekilde bir tarama yapmaya uygun olmasıydı. Bu araştırma değerlendirilirken haberlerin, gazetelerin web arşivlerindeki haber arama kısıtları ve kodlamadaki muhtemel çakışmalar göz önünde bulundurulmalıdır.

2000'li yılların başında sadece bir kaç habere konu olan yenilenebilir enerjiler, 2005 yılından itibaren gazetelerde daha sık ele alınmaya başlanmış. Üç gazetede yere verilen toplam 2284 yenilenebilir enerji haberininin yaklaşık yarısı ekonomi sayfalarında yer almış. Haber içeriklerine yakından bakıldığında yenilenebilir enerjilerin regülasyonu ve finansmanı öne çıkan konular olmakla beraber,uluslararası ilişkilerden iklim değişikliğine,bölgesel kalkınmadan siyasete kadar çok geniş bir yelpazede ele alındığı görülüyor. Hürriyet ve Sabah, finansman konusuna ağırlık verirken Zaman’da regülasyon haberleri daha çok yer alıyor.

Barış Gençer Baykan

Araştırma notunun tamamına ulaşmak için tıklayınız:

http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/wp-content/uploads/2012/01/ArastirmaNotu124.pdf

31 Aralık 2011 Cumartesi

22 Aralık 2011 Perşembe

Yeşil Yurdun Canıdır


Yeşil Türkiye 1950-1951 yılları arasında 12 sayı yayınlanmış ve bu 12 sayıdan oluşan 1. cilt bugün bizlere kadar ulaşabilmiş. Dergi, Ankara’da Türkiye Matbaacılık ve Gazetecilik A.O. Yeni Matbaası’nda basılmış. Her sayının fiyatı 30 kuruş, 12 sayılık 1. cilt 350 kuruş değerinde. Derginin yazı işlerini Dr. İhsan Yurd fiilen idare ederken sahibi orman muavini, hukukçu ve şair Kerim Yund (1912-1997). Doğa ve ağaç konuları üzerine derlemeleri, hikaye ve şiir kitapları olan Kerim Yund’un yayınladığı başlıca eserler şunlar: Ağaç-Orman Üzerine Atasözleri ve Açıklamaları (1944), Prehistorik ve İlk Çağlarda Türklerde Ağaç Medeniyeti (1947), Çocuklara Tabiat Hikâyeleri (1948), Çam Kese Böceği (1952), İçel'den Yapraklar (1954), Türkiye Orman Umum Müdürleri Albümü (1959), Ormancılıkla İlgili Atasözleri, Deyimler, Dilekler, Mecazlar (1966). Yeşil Türkiye, Yund’un bireysel çabalarıyla çıkıyor ve dergide ele alınan konuların uzmanlarından da destek alıyor. Dergide, makale, fıkra, hikaye, şiir, karikatür ve bulmaca gibi çeşitli türlere yer verilmiş. 12 sayıda yayınlanan yazı bazı başlıkları ise şöyle. İçme suyu ve düşüncelerimiz, Ağaç yetiştirme kooperatifleri, Nüfus meselesi, Tabiat isyanlarını yatıştırma, Sıtma ve çeltik, Deniz ve denizci, Orman yangınları, Bahar çiçekleri, Plansız köycülük yerine planlı köycülük. Derginin okuyucularının çoğunlukla öğretmen, öğrenci, hukukçu, ormancı olduğunu öğreniyoruz.


Yeşil Türkiye İdeali

Yeşil Türkiye her ne kadar bir yayın adı olsa da herşeyden önce ormancıların bir
ideali olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin kalkınması için hayatın her alanında modern yöntemlerin kullanılması ve bunları yaparken de orman varlıklarının korunması ve geliştirilmesi hedefi dergide sıkça işleniyor. İlk sayıda Faruk Şeker imzalı yazı amaçlarını şöyle tanımlanıyor. “Muradımız yalnız şehir ve kasabalarımızda park ve bahçe yeşillikleri görmek değil, memleketin kültür arazisi ve mera olmayan topraklarının baştan başa ormanla örtüldüğünü, yurdun iskan, tarım ve iktisat alanlarının emniyet altına alındığını görmektir.”

Yazının tamamını EKO IQ dergisinin 12. sayısında (Kasım-Aralık 2011) bulabilirsiniz.

Yazı: Barış Gençer BAYKAN, Bahçeşehir Üniversitesi/BETAM Araştırma Görevlisi

Fotoğraflar: Özgür GÜVENÇ

13 Aralık 2011 Salı

Kadıköy kitap günlerinde ekoloji

6 Aralık 2011 Salı

“Türkiye’de su krizini derinleştiren politikalar”paneli

Su Hakkı Kampanyası, dünyada ve Türkiye’de suyun özelleştirilmesinin, ticarileştirilmesinin tarihsel gelişimini, yarattığı sosyal, ekonomik, ekolojik, kültürel sorunları ve bu sorunların çözülmesine yönelik yine dünyada ve Türkiye’de alternatif arayışlarını ele alan bir araştırma kitabı hazırladı. Kitabı, “YENİ BİR SU POLİTİKASINA DOĞRU -Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler-” adıyla yayınlıyoruz.

Suyu en temel insan hakları arasında ve kamusal varlık olarak görmemek, kamusal hizmet alanı dışına çıkarmak, yönetimini ticarileştirmek, su kaynaklarını özelleştirmek; artan su faturalarına, su kaynaklarının borularla, şişelerle taşınmasına, tüm nehirlerin üzerine baraj ve HES’ler inşa edilmesine yol açarken; su krizinin ve suya erişimde var olan adaletsizliğin daha da şiddetlenmesine neden olmaktadır.

Bütün bu olumsuzluklar karşısında, Amazon Ormanı’nın içlerinde dünya üzerindeki üçüncü büyük Belo Monte barajının yapımını durduran, Erzurum, Loç, Senoz, Yuvarlakçay, Ordu’da yeni HES’lerin yapılmasına direnen, Yusufeli, Ilısu, Yortan ve Munzur barajlarının ekolojik, kültürel, sosyal yıkımlarına dikkat çeken, dünya çapında binlerce topluluk sadece günlük yaşamlarını devam ettirebilmek için, temiz su ve sağlıklı yaşam koşulları için, suyun bir insan hakkı olarak tanınması, suyun tüm canlılar ve gelecek kuşaklar adına korunması için, su kaynaklarını hükümetlerin ve şirketlerin talanına karşı korumanın mücadelesini vermekteler.

10 Aralık Cumartesi günü “YENİ BİR SU POLİTİKASINA DOĞRU -Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler-” kitabının yazarı Dr. Akgün İlhan, Doç. Dr. Ali Kerem Saysel, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi’nden Ercan Ayboğa’nın katılımıyla “Türkiye’de su krizini derinleştiren politikalar” başlığı altında su sorununu ve alternatif çözüm önerilerini ele alacağız.

Panelde sizleri de aramızda görmekten büyük memnuniyet duyacağız.

“TÜRKİYE’DE SU KRİZİNİ DERİNLEŞTİREN POLİTİKALAR” PANELİ

Dr. Akgün İlhan (Barcelona Otonom Unv. ICTA)
Doç. Dr. Ali Kerem Saysel (Boğaziçi Unv. Çevre Bilimleri Enstitüsü)
Ercan Ayboğa (Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi)
Moderatör: Nuran Yüce (Su Hakkı Kampanyası)

Tarih: 10 Aralık 2011, Cumartesi, Saat: 14.00
Yer: Taksim Hill Otel-Sıraselviler Cad.No:5, Taksim/İSTANBUL

İrtibat Tel: +90 212 292 34 39 E-posta: bilgi@suhakki.org

5 Aralık 2011 Pazartesi

Enerji Verimliliği Projesine isim aranıyor

British Council ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “Binalarda Enerji Verimliliği Kamuyoyu Farkındalığı” projesi gerçekleştiriyor. British Council bu projede, yeni yapılan binaların alması zorunlu olan, mevcut binaların da 2017’ye kadar edinmesi gereken “Enerji Kimlik Belgesi” ile ilgili olarak bina sahiplerinin konuyla ilgili olarak bilgilendirilmesi konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ortak bir çalışma gerçekleştiriyor. İngiltere örneğinden yola çıkılarak yapılan çalışmada herkesin binasıyla ilgili mevcut bilgiye sahip olması ve doğru ve etkili iyileştime önerilerine ulaşabilmesi hedeflenmekte.

Proje dahilinde herkesin internet ortamında kullanılabileceği bir bilgisayar programı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve British Council web sitesi üzerinden Ocak 2012’de kullanıma açılacak. Bu programa binanızla ilgili çok basit ve temel bilgiler girerek binanızın resmi olmayan “Enerji Kimlik Belgesi”ne ulaşabilecek, binanızın performansını yükseltebilecek önerileri de görebileceksiniz.

Proje yola çıkmaya hazır, yalnızca bir isim bekliyor. Projenin tanıtım metnini inceleyin. Yarışmaya katılın. Proje isim önerinizi gönderin. British Council ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından seçilecek ismin sahibi olma şansını yakalayın ve ödül kazanın,. Kazanan kişiye British Council’ın 2010 yılında düzenlediği İklim Değişikliğini Yakala Fotoğraf Yarışması’nda sergilenmeye değer görülen 20 fotoğraftan bir tanesini hediye edilecek . Fotoğraflara buradan ulaşabilirsiniz.Proje isim önerilerinizi 8 Aralık 2011, 18: 00’e kadar esra.saruhan@britishcouncil.org.tr adresine, konu bölümüne “ENERJİ” yazarak gönderebilirsiniz. E-gönderinize isminizi, soyadınızı ve telefon numaranızı eklemeyi unutmayın.

Ayrıntılı bilgi için

http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-science-current-projects-energy-efficiency-in-buildings.htm

29 Kasım 2011 Salı

Ekolojik Anayasa. Peki Nasıl?

Ekolojik Anayasa Girişimi'nin Şubat ayından bugüne kadar sürdürdüğü çalışmaların sonucunda Ekolojik Anayasa kitabı yayınlandı. 28 Kasım 2011 günü Beyoğlu Yeşil Ev'de kitabın tanıtımı yapılırken Ekolojik Anayasa Girişimi'nin bundan sonra nasıl hareket etmesi gerektiği de tartışıldı. Toplantıya milletvekilleri, çevre stk temsilcileri, hukukçular ve aktivistler katıldı. Yeşiller Partisi eşsözcüsü Yüksek Selek, açılış konuşmasında ekolojik anayasa çalışmalarına yeni anayasada doğayı bir hak öznesi olarak kabul ettirebilir miyiz sorusuyla başladıklarını ve gelinen noktada anayasa yazım sürecine müdahil olmanın yollarını aradıklarını ifade etti. Girişimin yürütücülerinden Yeşiller Partisi üyesi Mahmut Boynudelik, Haziran 2011 seçimlerinden sonra yeni anayasa yapım sürecine ekolojik boyuttan müdahale etmek için 15 Şubat'ta Ekolojik Anayasa Girişimini başlattıklarını ve yeni anayasasının sivil, demokratik ve özgürlükçü olmasının yanısıra ekolojik de olması gerektiğini vurguladı. Bursa, İzmir, Ankara, Tekirdağ, İstanbul, Diyarbakır ve Muğla'da toplantılar yaparak hukukçuları ve çevre aktivistlerini bir araya getirdiklerini ayrıca bu süreçte değişik anayasa çalışma grupları ile iletişime geçerek ortak paydalar aradıklarını ifade etti. Anayasa hukukçuları doğanın bir hak öznesi olamayacağını çünkü doğanın kendi hakkını savunamayacağını ileri sürdüklerini belirten Boynudelik, dünyada anayasa yazım süreçlerinde doğanın bir hak öznesi olarak kabul edilmesinin yeni bir süreç olduğunu ifade etti. İlk etapta Meclis'te grubu olan siyasi parti gruplarını ziyaret ederek ekolojik anayasa taleplerini hem vekillere hem de Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na ileteceklerini vurguladı. Yeşiller Partisi’nden Alper Akyüz, geçtiğimizaylarda ekolojik anayasa nasıl olmalıdır, doğa bir hak öznesi olarak nasıl tanımlanır konuları üzerine yoğun tartışmalar yaptıklarını bundan sonra talepleri kamuoyuna ve siyasilere iletmek ve anayasaya dahil etmek için izlenecek yolun tartışılmasının daha önemli olduğunu belirtti.

Ekolojik anayasanın toplumsal desteğe ihtiyacı var

Kamuoyundan “Ekolojik Anayasa Türkiye için lükstür” şeklinde gelebilecek yorumlara karşı argümanlar geliştirilmesi gerektiğini belirten Akyüz, ekolojik taleplerin günümüzde bir lüks değil yaşam alanlarımızı savunmak için elzem olduğunu vurguladı.

Açık Radyo’dan Ömer Madra, kendisinden önceki konuşmalara cevaben şunları söyledi: "Doğa kendini savunamaz halde değildir, hatta fena halde taaruza geçmiştir. Tayland seller yüzünden başkentini değiştirmeyi düşünüyor, İskandinavya'ya kış gelmedi, Avustralya yangınlardan sonra şimdi de sellerle boğuşuyor. Büyük Anadolu Yürüyüşü’nde büyük bir fırsat kaçırıldı. Sol çevreler çok destek vermedi, dünyaya örnek olabilecek bir eylemdi. Ekolojik Anayasa talebini yerel çevre mücadelelerine taşımak gerekiyor. ABD’de bir futbol takımı kadar kişinin başlattığı işgal eylemleri 1000 kente yayıldı.” BDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel: “Türkiye’de Ekolojik Anayasa’nın gündeme gelmiş olması önemli ama bu çalışma dar kapsamlı olmamalı. 30 yıldan bu yana ilk defa Anayasa yapma şansı yakaladık. BDP olarak boykottan vazgeçmemizin

sebeplerinden biriydi yeni anayasa ama AKP anayasa yazım sürecini elimizden almaya çalışıyor. 31 Aralık 2011’e kadar kamuoyunun yeni anayasa ile ilgili görüşlerini yazabileceği bir web sitesi var, bunu kullanalım.Ayrıca sokağı da hareketlendirmek gerekir. Ekolojik anayasa gibi bir toplumsal talebi politikleştirebilmeliyiz. Girişimin çağrıcıları arasında bulunan CHP İstanbul milletvekili Melda Onur ekolojik anayasa taleplerinin yaygınlık kazanması için sade, anlaşılır bir dille ifade edilmesinin önemine değindi. Kendisinin 4 Ekim 2011’de Hayvan Hakları Günü dolayısıyla Meclis’te söz aldığını ve kürsüden Ekolojik Anayasa talebini dile getirdiğini anlattı. CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi Süheyl Batum’un bu konuda bir bilgilendirme toplantısı talep ettiğini belirtti. Meclis’teki görünüm itibariyle

anayasaya ekolojik ilkelerin girmesinin zor olduğunu, yoğun bir toplumsal ve medya desteğine ihtiyaç duyulduğunu belirten Onur, ekolojik anayasa taleplerini soyut kavramlardan somut örneklerle toplumun her kesiminin anlayabileceği ve kendisinden bir şeyler bulabileceği bir hale getirilmesini önerdi

Anayasa gruplarıyla ortak hareket edilmeli

ÖDP eski milletvekili Ufuk Uras, doğanın bir hak öznesi olmasının yeni olmadığını , hukukçuların hukuk tarihini daha iyi incelemeleri gerektiğini söylerken kutupları örnek olarak gösterdi. 27 yılda anayasanın 111 maddesinin değiştiğini belirten Uras, AKP’nin uzlaşma komisyonunu bloke edip AKP-MHP uyumuyla yeni anayasanın oluşacağını düşündüğünü söyledi. AKP’nin aşil topuğunun ekolojik duyarsızlık olduğunu ve bunun HES’ler, nükleer, kentsel dönüşüm gibi alanlarda kendisini gösterdiğini belirten Uras, ekolojik anayasa talebininin Cumhurbaşkanı’na da iletilmesini önerdi. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Serkan Köybaşı:”Avrupa’da ve Latin Amerika’da çevre hakkı anayasalara girmemişken Türkiye’de 82 Anayasası’nda çevre hakkı vardı. Anayasada ekolojik maddelerin olması bize doğayı savunmada çok yardımcı olacaktır ama öte yandan neo-liberal dönüşümde uygulamada çok zorlanacağız.” Bilgi Üniversitesi’nden Erol Katırcıoğlu, Anayasa yapım sürecinde bir ortaklaşma göremediğini ve bu sürecin partiler üstü ve siyaset üstü olmayacağını söyledi. Katılımın önemine değinen Katırcıoğlu, ekolojik anayasa

talebinin mümkün olan en geniş kitleye ulaştırılması ve diğer anayasa gruplarıyla birlikte bir koordinasyon sağlanması ve çalışmaların bir merkezden devam ettirilmesi gerektiğini vurguladı.

Sonuç olarak toplantıya genelde karamsar bir hava hakimdi. Yeni anayasada doğanın bir hak öznesi olarak yer alıp almayacağının yanı sıra yeni anayasanın yapılıp yapılamayacağı veya sınırlı değişiklerle arzulanan hak ve özgürlüklere yer vermeyen bir anayasa çıkacağı yönünde görüşler paylaşıldı. Katılımcılardan ekolojik ilkelerin anayasada yer almasını sağlamak adına neler yapılabileceği konusunda yeterince somut öneri gelmedi. Diğer anayasa grupları ile ortaklaşmanın yollarının aranması, Meclis’te grubu bulunan partilerin ziyaret edilerek taleplerin iletilmesi, taleplerin dilinin sadeleştirilmesi ve somut örnekler üzerinden gidilmesi, yerel çevre hareketlerine ekolojik anayasa çerçevesinin iletilmesi ve basının desteğinin aranması gibi konularda mutabakat sağlandı.

Mahmut Boynudelik’in üstlendiği Ekolojik Anayasa kitabında Ekolojik Anayasa Girişimi Çağrı

Metni; Burcu Akyüz, Ayhan Bilgen,Ayşen Candaş, Ayşe Bilge Dicleli, Mehmet Horuş, Levent Korkut, Serkan Köybaşı, Ömer Madra, Yakup Okumuşoğlu ve Yücel Sayman’ın 15 Mayıs 2011’de gerçekleştirilen Ekolojik Anayasa Konferansı’ndaki sunumları ve Toprak Ana Evrensel Beyannamesi Taslağı yer alıyor.

Yeni İnsan Yayınevi

http://www.yeniinsanyayinevi.com/haberdetay.asp?ID=172

Idefix

http://www.idefix.com/kitap/ekolojik-anayasa-kolektif/tanim.asp?sid=UM3EY43BWA1AQFJXWN41

22 Kasım 2011 Salı

GDO'suz bir Türkiye için

2004 yılında GDO tehlikesinin farkına varan 8 demokratik kitle örgütü GDO’ya Hayır Platformu adı altında faaliyet göstermeye başlamıştır. 2004 yılından bu güne seksenden fazla kurumsal üyesiyle çevre, ekoloji, biyoçeşitlilik, insan ve hayvan sağlığını koruma mücadelesini, bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarını yılmadan sürdürmektedir. Bu kapsamda ‘Canavar Balon’ ve ‘Gıda Tohum Haktır - GDO’ya Hayır’ isminde iki kampanya, onlarca basın açıklaması, toplantı ve gösteri yapmıştır.

Platform, ‘Tohumculuk Hakkında Kanun’, ‘UPOV Sözleşmesi’ gibi çiftçi ve tüketici haklarını ihlal eden kanun ve sözleşmeler hakkında raporlandırma çalışmaları yapmış, bu konularda kamuoyunun dikkatini tohum ve gıda geleceğimiz üzerine odaklamıştır. Bu bağlamda, bileşeni olan çiftçi örgütleriyle birlikte uluslararası çiftçi ağlarıyla sağladığı eşgüdüm doğrultusunda, toplumun kendi gıdası üzerinde tam egemenliğini sağlaması gerektiğini benimsemiş, doğayla uyumlu ve toplumun sağlığını bozmayan tarımsal sistemlerin önemi üzerinde durmuştur. Bugün GDO’YA Hayır Platformu, kamuoyunda bilinir, raporlarıyla saygınlığını göstermiş bir demokratik kitle örgütüdür.

2010 yılında GDO karşıtı mücadele ise yeni bir evreye girmiştir. Türkiye’de 2010 yılında Biyogüvenlik Yasası

yayınlanmıştır. Bu yasanın ardından, Türkiye’de GDO’lu tohumların kullanımı ve GDO’ya dayalı bitkisel üretimi yasaklanmıştır. Buna karşılık, GDO’lu gıdaların ülkemize girişi ise hızlanmıştır. Özellikle hayvansal yem ihtiyacını karşılamak bahanesiyle bu ithalatlarda son bir yılda önemli bir artış olduğu söylenebilir. Ocak ayında Biyogüvenlik Kurulu 3 GDO’lu hayvan yemine izin vermiştir. Temmuz ayında gündeme gelen 13 GDO’lu yem ise ithalat izni almak için Kurul’un gündeminde beklemektedir. GDO lobileri uzun yıllardır tarımsal sistemlerimizi esir alarak Türkiye’yi GDO’lu tarımsal bir yapı içine sürüklemiştir. Bunun sonucunda Türkiye’nin tam ithalatçı olduğu bir tarımsal sistem doğmuştur. Bu yaşanan dönüşüm ile bugün mücadele etmek sadece GDO karşıtlarının sorumluluğu değildir. Bu süreçte biyolojik çeşitliliğin önemini kavrayan, çocuklarının ve kendilerinin gıda egemenliğini güvence altına almak isteyen halkımızın üzerine sorumluluk düşmektedir.

Şirketlerin, Biyogüvenlik Kurulu üzerinde yarattığı baskı ve yönlendirme ile Türkiye tarımının geleceği ve gıdalarımızla oynamasını şiddetle reddediyoruz. Yasanın kabul edildiği günden bu yana şirketlerin ithal ettiği GDO’lu ürünlerin etiketlenme zorunluluğu olduğu halde bu zorunluluk yerine getirilmemektedir. Ülkeye soktukları GDO’lu ürünlerin hangi alanlarda kullanıldığını denetleme ve takip sorumluluğu bulunan Bakanlık ve şirketler bu sorumluluğu yerine getirmemektedir. Bu sorumsuzluğun hem idari hem de cezai yaptırımları vardır. Bu sorumluluğu yerine getirmeyenler, hem yargı önünde hem de toplumsal vicdanlarımız huzurunda hesap vermek zorunda kalacaktır. Önümüzdeki günlerde GDO’lu ürün ithalatının giderek artacağını

öngörmek mümkündür. Bu şekilde geleneksel beslenme alışkanlıklarımız ve tarım kültürümüz değişmekte ve iğdiş edilmektedir. Tüketimde endüstriyel tarzların egemen olduğu gıda sistemleri toplum sağlığını bozduğu gibi tek tip insan ve tek tip bir toplumun doğmasına neden olmaktadır. Biz bu tek tip yaşam alışkanlıklarına karşı toplumsal ve biyolojik çeşitliliği savunmaya devam edeceğiz. Yerel kültürlerin, çeşitlerin ve doğayla barışık geleneksel tarımsal yöntemlerin geliştirilmesi bizim toplumsal sorumluluğumuzdur. GDO’ya Hayır Platformu bileşeni biz çiftçiler, tüketiciler, biliminsanları ve ekoloji örgütleri GDO’suz bir Türkiye ve dünya için direnmeye devam edeceğimizi bildiririz.

GDOHP Bileşenleri (Güncelleme Kasım 2011)

1. -TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

2. -TMMOB Çevre Mühendisleri Odası

3. -TMMOB Peyzaj Mimarlari Odasi

4. -TMMOB Mimarlar Odasi

5. -TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şubesi

6. -TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi

7. -TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

8. -TMMOB Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

9. -Türk Tabipleri Birliği

10. -Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF)

11. -Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF)

12. -Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER)

13. -Tüketici Hakları Derneği

14. -Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği

15. –Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (ÇİFTÇİ-SEN)

16. -Ekoloji Kollektifi

17. –Doğayı Çevreyi Koruma ve Doğa Sporları Derneği (DOĞADER)

18. –Ekolojik Yaşam Derneği (EKODER)

19. -KESK Tarım Orkam-Sen

20. -Nilüfer Kent Konseyi

21. -Gemlik Yaşam Atölyesi Derneği

22. -İçanadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP)

23. -Marmara Çevre Platformu (MARÇEP)

24. -Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP)

25. -Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi

26. -Gürsel Tonbul Çiftlik İşletmeleri

27. -İmece Evi İmece Ekoköyü Dogal Yasam ve Ekolojik Çözümler Derneği

28. -Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği

29. -Muratpaşa Dostları Derneği

30. -Konyaaltı Dostları Derneği

31. -Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi

32. -PDA Pembe Domates Ağı

33. -Akçaeniş Köyü Çevre Kültür Kalkınma ve Dayanışma Derneği

34. -Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği

35. -Bornova Sivil Toplum Platformu (BORPLAT)

36. -Greenpeace Türkiye

37. -Sinop Çevre Dostları Derneği

38. -Doğu Akdeniz Çevre Bileşenleri

39. -Yeni İnsan Yayınevi

40. -Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

41. -Slowfood Yağmur Böreği Birliği

42. -Slowfood Fikir sahibi Damaklar Birliği

43. -Slow Food Gençlik Gida Hareketi

44. -Slow Food Ankara Birliği

45. -Slow Food Kars Birligi

46. -Boğatepe Çevre Yaşam Derneği

47. -Aromaterapi Derneği (AROMADER)

48. -Pratisyen Hekimlik Derneği

49. -Yeşil ve Sol Çalışma Grubu

50. -Mutfak Dostlari Dernegi

51. -Batı Akdeniz Çevre Platformu (BAÇEP)

52. -Gümüş Çevre Derneği

53. -Jade Çiftliği

54. -Yarımada Çevre Platformu

55. -Balıklıova Çevre Hareketi

56. -Gerence Körfezi Sivil İnisiyatifi

57. -Silivri Çevre Derneği

58. -Bursa Eczacı Odası

59. -Bursa Tüketiciler Derneği

60. -Bursa Sivil Toplum Derneği (Sivilay)

61. -Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO)

62. -İstanbul ODTÜ Mezunlar Derneği

63. -TEMA İzmir Temsilciliği

64. –Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği

65. -Cumhuriyet Kadınları Derneği

66. –Yeşiller Tarım Çalışma Grubu

67. -Nilüfer Belediyesi (Bursa)

68. –TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

69. –TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

70. -Zirve Dağcılık Bursa Şubesi

71. –Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER)

72. -Karadeniz Doğa Koruma Federasyonunu (KarDoğa)

73. –Çevre Ekoloji ve Yaban Yaşamı Destekleme Derneği (Mardin)

74. -Yenişehir Doğal Hayatı Koruma Derneği (YEDOHA)

75. -Yenişehir Çevre Platformu (YEÇEV)

76. -Ekolojik Yaşam Girişimcileri ve Gönüllüleri Derneği (EKOLOG) (Mersin)

77. -Emanetçiler Derneği

78. -İMECE Toplumun Şehircilik Hareketi

79. -Göynük Nergis Çiftlik ve Bağevi

80. -Tohum İzi Derneği

81. -Yenipazar İlçe Belediyesi (Aydın)

82. -Zonguldak-Bartın-Karabük İlleri Sosyal Yardımlaşma ve Kalkındırma Derneği

83. -Kuşadası Kent Meclisi YG21

17 Kasım 2011 Perşembe

Sürdürülebilir Kentler Konferansı’ndan

Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Türkiye ve Fransız Kalkınma Ajansı (AFD)’nin birlikte düzenlediği “Türkiye’de Sürdürülebilir Kentler: Düşük Karbonlu Sürece Geçiş nasıl yönetilir?” konferansı 15 Kasım 2011 günü İstanbul’da gerçekleştirildi. Denizbank’ın ana sponsorluğunda ve Marmara Belediyeler Birliği ve ICLEI ortaklığıyla düzenlenen konferansa Türkiye’den (Gaziantep,Seferihisar, Kartal) ve yurtdışından (Paris, Birmingham, Zagreb) (belediye başkanları, ulusal ve uluslararası kurumlarında uzmanlar ve sivil toplum, üniversite ve medya temsilcileri katıldı. Fransa Büyükelçisi Laurent Bill, açılış konuşmasında konferansın 2011 Durban ve 2012 Rio toplantıları öncesinde önemli bir girişim olduğunu, şehirlerin iklim değişikliği konusunda hem sorunların hem de çözümlerin odağında olduğunu belirtti. Fransa’da hükümetin Le Grenelle Environment inisiyatifinden bahseden Bill, nüfusu 50 binin üzerindeki yerleşim bölgelerinin iklim değişikliği eylem planı düzenlemelerinin bir zorunluluk olduğunu ifade etti. Fransız Kalkınma Ajansı Direktör Yardımcısı Martha Stein-Sochas, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir ekonomik kalkınma için çalıştıklarını, enerji ve karbondioksit tasarrufunda belediyelerin önemli bir role sahip olduğunu ve kendilerinin de yerel yönetimlere finans desteği sağladıklarını belirtti. REC İcra Direktörü Marta Bonifert: REC İcra Direktörü Marta Bonifert

ise konferansın sonunda iklim dostu kentler bildirisini imzaya açacaklarını, iklim değişikliği konusunda sorumluluk almaya hazır belediyelerin katılımını beklediklerini açıkladı.

Emekli Müsteşar, Çevre ve Orman Bakanlığı ve REC Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Z. Sarıkaya, “Sürdürülebilir Kentler için Merkezi ve Yerel Yönetimler Arasındaki İşbirliğinin Önemi” başlıklı özel bir konuşma yaptı. Sürdürülebilir kent tanımını ekolojik, ekonomik ve sosyal unsurların denge içinde sürdürüldüğü kent olarak yapan Sarıkaya, Türkiye’de merkez ve yerel arasındaki ilişkinin dinamik bir süreç olması gerektiğini çünkü devam eden göç süreci yüzünden alınan kararların sürekli gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Dünyada kent nüfusunun her hafta bir milyon arttığını söyleyen Sarıkaya, Türkiye’de kentsel nüfusun %70 seviyesinden olduğunu ve en büyük nüfus artış oranının ise 1980-85 yılları arasında gerçelşetiğini ifade etti. Son dönemlerde çevre denetimlerinin bakanlıklardan yerel yönetimlere yetki devri söz konusu olduğunu fakat yerel yönetimlerin bu yetkileri kullanacak kapasitede olmadıkları takdirde çevreye daha çok zarar verildiğini belirten Sarıkaya özellikle çevre ve iklim konularında gelişmiş ülkelerden gelişenlere, merkezden yerel teknoloji transferinin gerekliliğini vurguladı.Grenelle de L’environment inisiyatifinden bahseden Bill, nüfusu 50 binin üzerindeki yerleşim bölgelerinin iklim değişikliği eylem planı düzenlemelerinin bir zorunluluk olduğunu ifade etti. Fransız Kalkınna Ajansı Direktör Yardımcısı Martha Stein-Sochas, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir ekonomik kalkınma için çalıştıklarını, enerji ve karbondioksit tasarrufunda belediyelerin önemli bir role sahip olduğunu ve kendilerinin de yerel yönetimlere finans desteği sağladıklarını belirtti. REC İcra Direktörü Marta Bonifert: REC İcra Direktörü Marta Bonifert ise konferansın sonunda iklim dostu kentler bildirisini imzaya açacaklarını, iklim değişikliği konusunda sorumluluk almaya hazır belediyelerin katılımını beklediklerini açıkladı.

Konferansın “Geleceğin Kentlerine Doğru: Kentler iklim değişikliğine nasıl cevap verebilir?” başlıklı oturumunda iklim değişikliğine yerel çözümlerin nasıl bir kavramsal çerçevede ele alınabileceği tartışıldı. Oturum başkanlığını yapan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İcra Komitesi üyesi Prof. Korel Göymen günümüzde çevre konusunda klasik kamu yönetimi anlayışından yönetişim anlayışına geçilmesi gerektiğini, planlamanın yerel ve bölgesel olması gerektiğini belirtti. Çevre ve iklim konusunda kalkınma ajanslarının ve kent konseylerinin yeni aktörler olarak yerlerini aldıklarını; Türkiye’de sayısı 100’ü geçen kent konseylerinin stratejik planlamalar yaptıklarını ve iklimin bir başlık olarak bu planlarda yer aldığını vurguladı.

Local Governments for Sustainability Avrupa Bölge Direktörü. Gino Van Begin, ICLEI olarak iklim konferanslarını yakından izlediklerini ve hükümetleri etkilemek için çalışmalar yaptıklarını anlatarak konuşmasında başladı. Ekolojik borcumuzun artmasını, kürenin ısınmasını ve kentleşmenin artmasını küresel eğilimler olarak tanımlayan Begin, Avrupa’nın çeşitli kentlerinden yenilenebilir enerji üretimi ile ilgili yerel yasalardan örnekler verdi. Ayrıca hazırladıkları "Şehir İklim Kataloğu” ile şehirlerin iklim alanındaki etkinliklerini, hedeflerini ve başarılarını bir araya getirmeyi hedeflediklerini belirtti.

Oturumun son konuşmacısı Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Refik Erzan’dı. Erzan, Master Card için hazırladıkları Türkiye’nin İlleri Sürdürülebilirlik Araştırması’nın sonuçlarını paylaştı. Ekonomik, sosyal ve çevresel ayaklar üzerinde oluşan bu iller endeksinde Eskişehir ve Kayseri, Konya ve Bursa üst sıralarda olduğunu, Ankara ve İzmir’inde İstanbul’un önünde yer aldığını belirtti. Erzan, ekonomi geliştikçe çevrenin aynı ölçüde gelişmediğini, çevreye verilen önemin ekonomiyi de canlandırması gerektiğini savunan Erzan, kentlerin sürdürülebilirliği sağladığı ölçüde iklim değişikliğine dayanaklı hale geldiğini vurguladı.

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr.Asım Güzelbey, belediyelerin geleceği düşünmek adına iklim değişikliği konusunda da atım atmaları gerektiğini ve bu çerçevede Türkiye’de ilk olarak Gaziantep’te iklim eylem planının hayata geçirildiğini belirtti. Güzelbey, Şubat 2010’da başlayan iklim eylem planı çalışmaları 2010 sonunda bitirildiğini ve Fransız Kalkınma Ajansı’ndan büyük ölçüde yardım gördüklerini söyledi. Gaziantep’in enerji envanterini çıkardıklarında konutlardaki enerji tüketiminin neredeyse sanayi ile aynı oranda olmasına şaşırdıklarını belirten Güzelbey oranları şu şekilde verdi. %34 sanayi, %33 konut,%20 ulaşım ve %13 atık. 2023 yılında hedeflerinin ilde kişi başı karbon ayakizini %15 azaltmak olduğunu belirten Güzelbey, 3 milyon metrekare üzerinde 200 bin nüfuslu ekolojik bir kent planladıklarını belirtti. Bu kentte evlerin minimum enerjili, yeşil çatılı olacağını, kent bahçeleri, organic tarım alanları ve kültür havzaları yapacaklarını vurguladı.


Konferansın programı için http://www.surdurulebilirkentler.org/download/AFD_gundem.pdf

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...