25 Aralık 2010 Cumartesi

Çevre Belgeselleri

Türkiye'deki çevre politikaları, sorunları ve hareketleri üzerine yapılan filmlerin-belgesellerin bir listesini çıkarmak niyetindeyim. Listede olması gerektiğini düşündüğünüz belgeselleri iletmek için yesilgundem@gmail.com adresini kullanabilirsiniz. 12 Temmuz 2012 itibariyle 27 belgesel bulunuyor.

1) Vatandaş Mustafa (2007) Yönetmen:Remzi Kazmaz ( Fırtına Vadisi HES)
2) Son Kumsal (2008) Yönetmen: Rüya Arzu Köksal
3) Cemre (2008) Yönetmen: Mehmet Ali Üzelgün (İklim Değişikliği)
4) Av!Su! Mai (Hasankeyf)
5) Sirya (Artvin'de Baraj)
6) Gole Çhetu (Dersim Baraj)
7) Alethea (Bergama altın)
8) Suyun Gözü (Yuvarlakçay HES)
9) İşte Böyle/ Damn the Dams (Bağbaşı HES) http://vimeo.com/35206437
10) Bir Avuç Cesur İnsan (Çağlayan, İkizdere, Senoz HES) Yönetmen: Rüya Arzu Köksal
11) Anadolu'nun İsyanı (Büyük Anadolu Yürüyüşü)
12) Ekümenopolis (2012) (İstanbul üzerine belgesel bir film) Yönetmen: İmre Azem http://www.ekumenopolis.net
13) Sudaki Suretler (HES) http://www.sudakisuretler.com
14) Göç (Artvin-Çoruh Baraj)
15) Jiare- Ziyaret (Dersim Baraj)
16) Balığın sadece kuyruğu var (Balıkçılık) http://www.baliginsadecekuyruguvar.com
17) Akıntıya karşı (HES) http://akintiyakarsi.org/
19) Termik Tehdit: Aliağa
20) Nefes Olmayınca: Sinop Gerze'de termik santrale karşı direniş http://www.youtube.com/watch?v=Dgby_x6pQZw
21) Munzur Akmazsa (2004) Yönetmen: Nezahat Gündoğan
22) Yaşayan Hazine (1998) Yönetmen: Fatih Orbay. Türkiye'nin biyoçeşitliliği
23) Aral Gölü ( 2000) Yönetmen: Kemal Öner 
24) Saklı Cennet Macahel (2002) Yönetmen: Kemal Öner 
25) Mezopotamya'nın büyük düşü GAP ( 2007)Yönetmen:  Kemal Öner
26) Erozyon (1996) Yönetmen: Kemal Öner
27) Karapınar'dan Dünyaya Çölleşme Çağrısı (2007) Yönetmen:  Kemal Öner

21 Aralık 2010 Salı

Kaç milletvekili ekolojik pazara gitmiştir?

Geçtiğimiz hafta sonu Balkan Yeşilleri’nin “Greening the Balkan Economies” konferansına Hırtvatistan’dan katılan sürdürülebilir tarım uzmanı Darko Znaor’u dinlerken aklıma takıldı bu soru. Znaor, Balkan Yeşil Partileri’nin organik tarımı yeterince sahiplenmediklerinden ve politik gündemlerine yeterince almadıklarından yakınıyordu. Kendi adıma Türkiye’de yasa koyucuların dikkatini organik tarıma çekmek adına ne yapabilirim diye düşünürken milletvekillerine birer mektup yazmayı düşündüm. Kendilerinden yakınlarında bir ekolojik pazar varsa ziyaret etmelerini rica edebilirdim (Türkiye’de, yedisi İstanbul’da olmak üzere oniki ekolojik pazar var: Kartal, Maltepe, Kadıköy, Şişli, Beylikdüzü, Bakırköy, Zeytinburnu; Bursa, Ankara, İzmir, Antalya,Samsun). Böylece yerel, sağlıklı, çevre dostu, GDO’suz ürünler üretenlerle ve tüketenlerle bir tanışma fırsatını sunabiliriz.. Sonuçta organik tarım ile ilgili onbinlerce kişi milletvekillerinin seçmenleri arasında. Belki görüşlerini ve eleştirilerini duymak isterler hazır seçimlere altı ay kalmışken. Meclis koridorlarındaki profesyonel lobiciler kadar etkili olamayacağımız kesin ama sesimizi bir şekilde duyurmamız gerekiyor.


Günümüzde artık birine yazmak neredeyse e-posta atmakla eşanlamlı hale geldi. Çevre aktivizminin de en sık başvurduğu yollardan biri bu. 550 miletevekilinin e-postası http://www.tbmm.gov.tr/ adresinden alıp 10 dakika içinde hepsine taleplerinizi içeren bir e- posta atabilirsiniz. Yalnız vekillerin posta kutularının dolu olması, e-postalarını kontrol etmiyor oluşu, danışmanların veya asistanların filtrelemesine takılması, e-postaların spam olarak gözükmesi vb gibi bir çok engel var. Benzer engeller postaneden attığınız mektup için de geçerli. Mektubumuz doğrudan çöp kutusuna gidebilir, danışmanlar önemsiz görüp bir kenara koyabilir. Milletvekilleri konuyla ilgilenmeyebilir. 550 vekile mektup yazmak da külfetsiz değil. Metni yazacaksınız, basacaksınız, tek tek zarfa koyacaksınız, postaneye götüreceksiniz, en az 550 TL harcayacaksınız. Bu engelleri aşmak ve daha etkin olmak adına Twitter’da ve Facebook’ta şöyle yazdım. “Her ay 10 milletvekiline ekolojik pazarları ziyaret etmelerini rica eden bir mektup (e-mail değil) yazacağım. Sayıyı arttırmak için destek olmak isterseniz lütfen yesilgundem@gmail.com adresine yazın.” Şu ana kadar destek olacağını bildiren 5 arkadaş ile birlikte bir metin yazıp bütün milletvekillerine göndereceğiz. Bakalım herhangi bir cevap alacak mıyız? Bundan sonra yapabileceklerimizin sınır yok aslında. Milletvekillerinin tarımı/organik tarımı ilgilendiren kanunlar geçerken nasıl tavır aldıklarını izleyen bir komite kurulabilir. Milletvekillerinin organik çiftlikleri ziyaret etmesi sağlanabilir. Meclis’e organik gıda alımını desteklemeleri istenebilir. Liste uzatılabilir.


Barış Gençer Baykan
yesilgundem@gmail.com
www.twitter.com/yesilgundem

16 Aralık 2010 Perşembe

4. Küresel Isınma Kurultayı hazırlıkları başladı.

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) 2011’de 4. Küresel Isınma Kurultayı’nı yapmak üzere hazırlık toplantılarına başladı.EGD yetkilileri, medya temsilcileri,çevre aktivistleri, iletişimciler,öğretim üyeleri, haber ajansları ve üniversite çevre kulübü temsilcilerinin katıldığı ilk toplantı 15 Aralık Çarşamba 2010 günü Beyoğlu’nda gerçekleştirildi. EGD Genel Başkanı Celal Toprak, geçtiğimiz yıllardaki Kurultaylar’da gerçekleştirilenleri kısa özetledi ve katılımcılara Haziran 2010’daki 3.Kurultay’ın kitapçığı ve 2011 Kurultayı’nın taslak programı dağıtıldı. Taslakta açılış konuşmalarını Enerji ve Çevre Bakanları’nın yapması öngörülürken panelin konusu “Küresel İklim Değişikliğine Televizyon Haberciliği Yaklaşımı” olarak belirtilmiş ve konuşmacılar TV kanallarının haber sunucularından oluşturulmuş. Bir günlük Kurultay’ın öğleden sonraki bölümü ise “Yeşil Ekonomiye Bakış” adı altında gazetelerin ekonomi müdürlerinin katılacağı ve izleyicilerin de soru ve yorumlarıyla katılabilecekleri bir Forum şeklinde düzenlenmiş. Hazırlık toplantısının katılımcıları sırayla söz alarak taslak program hakkındaki görüş ve eleştirilerini paylaştılar. Tartışmalar genelde çevre ve iklim değişikliği konularının medyada ele alınış biçimleri üzerineydi. Yeşil ekonomiden ne anlaşıldığı, ekonomi haberlerinde çevre boyutunun eksikliği, ekolojik iletişimcilere duyulan ihtiyaç, Mavi Anadolu’nun (Denizler) yeşil ekonomiye dahil edilmesi, çevre STK’larının medyada yer bulmakta yaşadığı sıkıntılar tartışılan diğer başlıklar oldu. Gelen öneriler doğrultusunda ilk toplantıda şu sonuçlara varıldı.

1) Yurtdışından küresel gelişmeleri Türkiye’ye aktarabilecek bir uzmanın davet edilmesi
2) Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde medya temsilcilerinin iklim değişikliğini gündeme taşıyarak siyasi partilerin seçim beyannamelerinde bu konuya yer verip vermediklerinin takip edilmesi
3) Forum bölümüne yeşil ekonomi şirket temsilcilerinin de katılımının sağlanması
4) Çevre haberlerinin medyada daha çok ve doğru bir şekilde yer almasının sağlanması
5) Yeşil ekonomiye dair pratiklerin sunulduğu bir serginin hazırlanması

EGD’nin Çevre Bakanlığı ile birlikte ekonomi ve çevre muhabirlerini bir araya getiren bir eğitim çalıştayı düzenleyeceği de kaydedildi.

Barış Gençer Baykan

15 Aralık 2010 Çarşamba

HES Meselesi kitaplaştı: Dereler ve İsyanlar

Türkiye’de son dönemlerin önemli tartışma konularından HES’lerle ilgili ilk kitap Nota Bene Yayınları’ndan yayınlandı. Gazeteci Mahmut Hamsici’nin imzasını taşıyan ‘Dereler ve İsyanlar’da kamuoyunun HES’lerle ilgili merak ettiği tüm bilgilerle Hamsici’nin Türkiye’nin dört köşesinden aktardığı gözlemler ve yaşam haklar için mücadele edenlerin hikâyeleri yer alıyor .

Türkiye kamuoyunun son dönemde en fazla tartıştığı konulardan HES’lerle (Hidroelektrik santraller) ilgili tüm merak edilen bilgilerin derli toplu yer aldığı ilk kitap ‘Dereler ve İsyanlar’ yayınlandı. Gazeteci Mahmut Hamsici’nin yazdığı kitapta HES’leri farklı yönleriyle ele alan bilgi bölümleri, Türkiye’de HES yapılan veya yapımı planlanan farklı yörelerden gözlemlerle HES karşıtlarının yaşam alanı mücadelelerinin hikâyeleri yer alıyor. Kitapta Türkiye’nin HES inşa edilen, planlanan yörelerinden Kastamonu; Sakarya; Düzce; Amasya; Tokat; Ordu; Giresun Çanakçı; Trabzon Tonya, Solaklı; Rize Salarha, Güneysu, Fındıklı, Senoz, İkizdere, Fırtına; Artvin Ardanuç, Şavşat, Murgul, Borçka, Macahel, Yusufeli; Erzurum Tortum, İspir; Tunceli; Antalya Üzümdere, İbradı, Gençler, Akseki, Sülekler, Alakır, Gökbük; Muğla Saklıkent, Yuvarlakçay’dan gözlemlerle bu yörelerde yaşayanların HES karşıtı, su ve yaşam hakkı mücadelelerine yer veriliyor. Bilgi bölümlerindeyse HES konusu genel bilgiler, suyun ticarileştirilmesi, HES’lerin yarattığı çevresel tahribat, ÇED raporları, HES’lerin tarım ve hayvancılığa etkisi, hukuk, enerji, küresel karbon ticareti ve HES’lerin sosyal etkileri başlıkları altında inceleniyor. Kitapta her yöreyle ilgili HES’lerin yarattığı çevresel tahribatı ortaya seren çarpıcı fotoğraflar da yer alıyor.

Hamsici kitabın içeriğini şu sözlerle anlatıyor: “Bu çalışmayla devlet kurumlarının değil, yurttaşların gözüyle ‘çevre etki değerlendirmesi’ yapmayı, yaşanan ‘ekokırımı’ teşhir etmeyi, şirketlerin ve devlet kurumlarının projeleri yaşama geçirmek adına devreye soktukları türlü hukuksuzlukları ortaya sermeyi, üzerinde emekleri olmayan bir doğal kaynağı kullanarak gerçekleştirdikleri projelerle inanılmaz hızla büyüyen, büyüyecek, önemli bir bölümü AKP yandaşı sermaye gruplarının kimliği hakkında ön fikir vermeyi, enerji bahanesiyle yaşama geçirilen santrallerin arkasındaki gerçek niyetleri anlamak üzere bir kapı aralamayı, HES’leri farklı açılardan ele alan özet ama bütünlüklü bilgiler vermeyi ve yaşam mücadelesi veren yerel halkın mücadele deneyimlerini paylaşıma açmayı amaçladım.”

Ayrıntılı bilgi için: Gökhan Bulut-
Nota Bene Yayınları Tel: 0312 417 73 93
Adres: Kavaklıdere Mah. Binektaşı Sok. No: 21/22 Küçükesat-Ankara Web adresi: www.notabeneyayinlari.com

14 Aralık 2010 Salı

2. Ekoloji Günleri 16 Aralık'ta başlıyor

Geçtiğimiz ay hizmete giren FFM (Fulya Fuar ve Kongre Merkezi) 16-19 Aralık 2010 tarihleri arasında "Ekoloji Günleri"ne ev sahipliği yapıyor.Organik ürün meraklılarına aynı zamanda alternatif yılbaşı hediye seçenekleri de sunacak olan organizasyonda, et ürünleri, çay, bal ve şaraptan; kozmetik ürünler, temizlik malzemeleri, tekstil ve "Organik Otel" konseptiyle, turizm ürünlerine dek çok sayıda organik sertifikalı ürün satışa sunulacak.Girişin ücretsiz olacağı organizasyon, saat 11.00 - 20.00 arasında gezilebilecek. ASDF Fuarcılık tarafından 2000 yılından bu yana İstanbul'da düzenlenen Ekoloji Günleri, bu yıl 2.kez Türkiye'deki organik ürün üreticisi, ithalatçısı ve tüketicisini bir araya getiriyor. Organik ürünü sadece üreten değil aynı zamanda tüketen bir toplum olma hedefiyle yola çıkan "Ekoloji Günleri"ne toplam 50 firma katılıyor. Yılbaşı alışverişi hareketliliğini de göz önünde bulunduran organizasyon yetkilileri, "Ekoloji Günleri"nde gıdadan, tekstile; kozmetikten, temizlik ürünlerine dek, organik ürün meraklıları için çok yeni ve alternatif yeni yıl armağanları olacağını belirtiyorlar.Etkinlik kapsamında düzenlenecek panel ve sunumlarla zenginleşecek olan Ekoloji Günleri İstanbul, şimdilerde Türkiye'de sayıları giderek artan organik ürün kullanıcısını sektördeki yeniliklerden haberdar etmek adına daha geniş bir ürün yelpazesini barındıracak.
İklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Al Gore’un kurduğu The Climate Project derneğinin Türkiye’deki temsilcisi Ergem Senyuva Tohumcu’nun saat 17.30’da bir sunum gerçekleştirecek.

3 Aralık 2010 Cuma

İklim müzakereleri ve Türkiye

Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi 29 Kasım-10 Aralık 2010 tarihlerinde Meksika’nın Cancun kentinde yapılıyor. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin arasında iklim değişikliğine neden olan seragazı emisyonlarının sınırlandırılmasında sorumluluğun nasıl paylaşılacağı sorusu müzakerelere damgasını vuruyor ve emisyonları sınırlamak üzere bir bağlayıcı kararlar çıkması beklenmiyor. Türkiye iklim müzakerlerinde özel koşullarını öne sürerek iklim değişikliği ile mücadele ve uyumda ulusal ve uluslararası planda etkin bir rol oynamaktan kaçınıyor.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan “İKLİM MÜZAKERELERİ VE TÜRKİYE” başlıklı araştırma notuna ulaşmak için tıklayınız.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Doğaya Saygılı El Yapımı Defterler

Linda Nihan Lafcı, Marmara Üniversitesi,Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunu bir tasarımcı. Şu anda aynı üniversitede yüksek lisans öğrencisi olan tasarımcı, aynı zamanda % 100 Hand Made by lindanihan markasının da yaratıcısı.
Eski dergi , poster, gazete , kumaş ve kullanılmayan kağıt gibi malzemeleri yeniden kullanılır hale getirmenin en güzel yollarından birisinin onları defter olarak yeniden tasarlamak olduğunu keşfeden Linda Nihan Lafcı, aldığı eğitimin temeli olan "Tasarladığınız ürün çevreye dost , kullanıcısına dost bir ürün olmalı! ” anlayışını tasarım sürecinin temeline oturtuyor. Tasarımcının '% 100 Hand Made by lindanihan' adını taşıyan markası da bu anlayışın bir ürünü.
%100 Hand Made by lindanihan defterlerinin üretim aşamasında mümkün olduğunca geri dönüşümlü malzemeler kullanan tasarımcı, işe kağıt seçimini atık ve atık kağıtlardan geri dönüşüm ile üretilmiş 2. hamur kağıtlardan yana yaparak başlıyor. Beyaz kağıtlarını ise kağıt yapımı için özel yetiştirilmiş ağaçlardan elde edilen, asit içermeyen kağıtlardan seçiyor. Kullandığı mukavvalar ise geri dönüşüm ile üretilmiş malzemeler.
Linda Nihan Lafcı, üyesi olduğu Freecycle Istanbul adlı e-posta grubu sayesinde zamanında alınmış ancak şu anda kullanılmayan, bir tarafına baskı alınmış veya alınmamış kağıtları topluyor. Bu kağıtlar çöpe gideceklerine defterlerin iç sayfalarını oluşturmada, baskı alma sırasında müsvette olarak ya da defterlerin preslenmesi sırasında kullanılıyorlar. Lafcı ayrıca, ozalitçilerde fazlaca biriken ve kesim artığı olan kağıtlara denk geldikçe çöpten toplayarak 'kullanılabilir olanı değerlendirmek ve yeniden kullanılır hale getirmek' anlayışı gereği ürünlerinde değerlendiriyor.
%100 Hand Made lindanihan defter atolyesinin atıkları da boşa gitmiyor. Defterlerin forma dikişleri tamamlandıktan sonra atolyede giyotin ile kesimleri yapılıyor, kesimden sonra oluşan biriken kırpık kağıtlar ise Veteriner Hekim Ozan Ezgi Berberoğlu’nun Yeditepe Veteriner Kliniği'nde misafir hayvan dostlarımızın altına seriliyor. Tasarımcı, renkli kartonların artan parçalarına baskılar alıp kartvizit olarak kullanıyor veya defterlerin kapaklarında kullanılmak üzere saklıyor. %100 Hand Made lindanihan atölyesinde her parça yeniden kullanılarak özgün tasarımlara dönüşüyor. Geri dönüşümün doğa dostu üretimden geçtiğine olan inancı, Linda Nihan Lafcı'nın mümkün olduğunca doğal hayata ve çevresine saygı yaşam felsefesinin temelini oluşturuyor. Bu temel tasarımlara da yansıyor. %100 Hand Made by lindanihan defterlerinde asla gerçek veya sahte hayvan kürkü, gerçek veya sahte hayvan derisi kullanmıyor. Sırtlık kısımlarında kumaş bazlı kitap cilt bezleri ve yapıştırıcılarda ise su bazlı tutkallar kullanıyor.
Doğa ve hayvan sevgisi, % 100 Hand Made by lindanihan defterlerinin amblemine de ilham kaynağı olmuş. Ürünlerin simgesi olarak oğlak figürü seçilmiş. Linda Nihan Lafcı, oğlak figürünün tercih etme sebebinin burçlar ile hiçbir bağlantısının olmadığını, doğa ve hayvan sevgisinin yanı sıra, oğlağın karakter özellikleri ve fiziksel özellikleri ile ilgi çekici bir canlı olması olarak açıklıyor.
Defterlerin kapaklarında hayvanlardan, bitkilerden ve yaşadığı çevreden esinlenerek oluşturulmuş , özgün çizimlerini kullanan tasarımcı, baskılarını kendi atolyesinde özgün baskı tekniklerinden biri olan linol baskı tekniği ile alıyor. Her baskı tek tek el ile alındığı için sonuçlar her zaman bir önceki baskıdan biraz daha farklı oluyor ve bu durum defterlerin her birinin birbirinden ayrışmasını sağlıyor. Defterlerin forma dikişlerini, kapak ciltlemelerini , kesimini, paketlenmesini ve dağıtımını Linda Nihan Lafcı gerçekleştiriyor.
% 100 Hand Made by lindanihan defterlerinde tasarım aşamasından üretim aşamasına kadar geri dönüşüm ile yeniden kullanılır hale gelmiş, doğaya ve kullanıcısına dost ürünler arayan özel tasarım meraklılarının ilgisini bekliyor.
http://www.lindanihan.com/

22 Kasım 2010 Pazartesi

Çevre cephesinde yeni bir şey yok...

Çevre konusunda geçmişte yazılmış kitapları okumak hoşuma gidiyor. Kitabın yazıldığı yıllarda çevrenin durumunu bugün ile karşılaştırma imkanı veriyor. Dönemin çevre sorunları neler, ilk ve nerede gündeme gelmişler, nasıl çözümler önerilmiş ve hangi aktörler öne çıkmış? Sorunların ve çözümlerin bugüne yansıyan yönleri? 16 yıl önce Oktay Ekinci tarafından yazılan Çevreciliğin ABC’sini bu gözle okudum. Üzülerek farkettim ki Türkiye’de son 20 yıldır aynı çevre sorunları etrafında dönüp duruyormuşuz. Ekinci’nin kitabı bunlardan birkaçına değinmiş: Termik santraller,iklim, nükleer santral ve kültürel varlıklar.

Mine G. Saulnier (Kırıkkanat) 17 Haziran 1990’da Cumhuriyet’e Madrid’ten şu haberi geçiyor.” Türkiye’de termik santraller kuşağı kurulmaya çalışırken AT (Avrupa Topluluğu) ülkeleri çevre kirliliğne yol açan bu tür enerjiden vazgeçilmesi için yoğn bir çaba içinde.” Haberde “İklim Değişimi Üstüne Dünya Anlaşması”nın onaylanması halinde AT üyelerinin karbondioksit emisyon oranlarını durdurmak zorunda kalabileceği belirtilmiş. Yıl 2010. Türkiye’de kömürle çalışacak yapım ya da planlama aşamasında 47 yeni termik santral var. En kirli ve iklimi en çok değiştiren yakıtla çalışacak termik santraller. Termik cephesinde yeni bir şey yok...

Aynı değişmez durum nükleer konusunda da sözkonusu. Kitap yazılırken Akkuyu nükleer santrali için son hazırlıklar tamamlanıyormuş. 1993 yılında kurulan Nükleer Karşıtı Platformu (NKP) “gelecekten sorumlu herkese” açık mektup yazmış. “Kuruluşu, zenginleştirilmiş yakıtı, elemanları ve işletmesiyle dışa bağımlı, kaynağı sınırlı, teknolojisi oturmamış; merkeziyetçi, gizlilik gerektiren, pahalı ve 40 yıldır hiçbir teknolojinin halledemedeği radyoaktif atık özürlü nükleere santrallere milyarlarca dolar yatırılabilir mi? Nükleer cephesinde de değişen bir şey yok. Yıl 2010 Rusya ile Akkuyu’da nükleer santral yapması için anlaşmaya varıldı. Sinop’taki santrali Kore mi Japonya mı yapsın diye pazarlık ediyoruz.

1992 Rio Zirvesi’nde Türkiye, OECD’nin gelişmiş ülkeler kategorisine alınmış olması sebebiyle İklim Değişikliği Sözleşmesi’ne imza atmamış. Çok şükür 2008’de 184. ülke olarak Kyoto Sözleşmesine taraf olduk ama Kopenhag mutabakatına imza atmadık ve Aralık ayında Cancun’da yapılacak İklim Zirvesi’nde yükümlülük almamak için o kadar da gelişmiş olmadığımızı kanıtlamak ve özel şartlarımızı belirtmek için raporlar yazıyoruz, lobi faaliyeti yürütüyoruz. Bu arada dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğumuzu ve 2023’te 10. olmayı hedeflediğimiz aramızda kalsın. İklim cephesinde de eski tas eski hamam.

Değişmeyen bir diğer mesele ise kültürel varlıkların korunması. Şu satırları okurken aklınıza Allianoi veya Hasankeyf gelmesi muhtemeldir. Muğla Köyceğiz’de antik Roma kenti Pisilis üzerine inşa edilen bir oteli açarken Turgut Özal:”Bu eski Roma duvarları mı güzel yoksa bu otel mi?” diye buyurmuş. Tarih 19 Temmuz 1989.

Kitapla ilgili son bir not: Ekinci “1972’lerin çevre bilincini ve insanlık duyarlılığını 21. yüzyıla taşımaya aday olduğunu ve güncelliklerini hep koruyacaklarını düşündüğü” iki sözleşmeye Çevreciliğin ABC’sinde yer vermiş.Bunlar BM Çevre Konferansı Deklarasyonu ve Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme.

Çevreciliğin ABC’si , Oktay Ekinci, Simavi Yayınları, 1994.

Barış Gençer Baykan, BETAM Araştırma Görevlisi

Not: Bu yazı ilk olarak BirGün Kitap Eki’nde 13 Kasım 2010 tarihinde yayınlanmıştır.




12 Kasım 2010 Cuma

Kizirnos Dereleri Satılık Değildir!



Trabzon Araklı'nın Kayacık köyü pek çok bölge gibi HES tehditi ile karşı karşıya.Karadeniz’de yapılması planlanan 700 den fazla HES projesinin asıl amacının enerji üretmek değil suların sirketlerin ticari metasi haline getirilmesi olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek.,,

Kayacık Köyü Dayanışma Platformundan;

TRABZON ARAKLI KAYACIK KÖYÜ HES PROJESİ.
Şirket adı: Yüceyurt Enerji Üretim Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti
Yapım yeri: Araklı Kayacık köyü

Yukarıda bilgileri verilen şirket, köyümüzde yaklaşık bir yıldan bu yana çalışmalarını sürdürmektedir. Şimdi bu projenin baştan bu noktaya kadar geliş hikayesini anlatacağım.

Bundan yaklaşık üç sene önce yaylamızın deresine bir ölçüm cihazı konuldu. Biz bu cihazın bu denli bir katliamın başlangıcı olduğunu anlayamadık. Sadece bu deremizden ufak borularla içme suyu temin edileceğini sandık. Daha sonra bundan yaklaşık bir yıl önce köyümüze iş makineleri geldi ve yol yapımına başlandı. Köylü, bu makineler nedir nereden geldi dendiğinde ise, Bu devlet tarafından verilmiş bir hizmettir ve köyümüzün ve yaylamızın yolları genişletilecek ve onarılacaktır diye koca bir yalan söylendi.

Şirketin çalışmaları hızla devam etti ve köy halkı yavaş yavaş bunun bir devlet hizmeti değil tamamen farklı bir durum olduğunu anlamaya başladı. Ve işte tamda bu noktada Araklı Akp ilçe başkanı MUSTAFA TEKİNBAŞ sahneye çıkıverdi. Kayacık köyü vatandaşı olan Akp Araklı ilçe başkanı MUSTAFA TEKİNBAŞ adeta köyün muhtarlığını yapmaya başladı ve köy muhtarı İDRİS AKYILDIZ ve ağzaları kendi himayesine aldı. Araklı Akp ilçe başkanı Mustafa Tekinbaş, Yüceyurt Enerji şirketinin ayak işlerini yapmakla, köylüyü susturmakla ve köyde çıkacak her hangi bir ayaklanmayı önlemekle görevlendirildi. Köy muhtarı İdris Akyıldızın misyonu ise; Akp ilçe başkanı olan Mustafa Tekinbaşın uşaklığını yapmak oldu ve bu kapsamda bir muhtarın düşmeyeceği en alçak durumlara düştü. Sözde köy muhtarı ve ağza, bir komisyon oluşturdu ve yaylada merası, otlağı, çayırı zarar gören vatandaşların zararı neye göre ölçüldüğü belli olmayan bir şekilde tespit edildi ve tamamen illegal bir şekilde para dağıtıldı.

Para dağıtılma olayı tamamen bir komediydi. Gariban bilgisiz cahil köylüyü kandırmak çok zor olmadı. Çayırı merası otlağı yıkılan vatandaşa ortalama birer milyar ödendi. Biraz sesi çok çıkan kabadayı köyün ileri gelenlerine susmaları için daha fazla paralar ödendi, bunların hepsi bellidir ıspatı açıktır. Ve bu şekilde proje inşaatı gün geçtikçe ilerlemeye devam etti. Biz tabi gelişmeleri takip ediyorduk ve gurbetten köye gelir gelmez hemen çalışmalara başladık.

KAYACIK KÖYÜ DAYANIŞMA PLATFORMU'nu oluşturduk ve bu projenin yanlışlarını zararlarını ve nasıl kandırıldıklarını köylüye anlatmaya çalıştık. Ve gördük ki köylü bu işe çoktan karşı ve bu işe dur diyecek bir lider bekliyorlar. Ve biz gençler olarak örgütlendik ve bu işi üstlendik. Büyük bir imza kampanyası başlattık ve çok sayıda imza toplayarak avukatımız SİBEL SUİÇMEZ hanımefendi ile yasal işlemler hakkında görüşmeye başladık. Çalişmalarmız ilerledikçe ses getirmeye başladık ve muhalif kesimin büyük rahatsızlık duyduğunu gördük. Ve nihayetinde proje sahibi şirketin ayak işlerini yapan Akp ilçe başkanı Mustafa Tekinbaş bizimle ısrarla görüşme talep etti. Görüşme talebine yanıt vermedik ve nihayetinde kendisi bizzat ayağımıza gelerek bizimle görüştü. Görüşmemizden olumlu bir netice alamadı ve görüşme esnasında bütün çirkinliklerini ortaya koydu. Kararlı olduğumuzu ve bu yoldan dönmeyeceğimizi kendisine söyledik ve bu şekilde görüşmemiz sonlandı. Çalışmalarımız aralıksız devam etmektedir. Basın açıklamalarımız oldu tv ve gazetelerde. Halkı bilinçlendirme, örgütleme ve basını bilgilendirme kapsamında bazı düşüncelerimiz bulunmaktadır. Bu düşüncelerimizin ilki, bu işe gönül vermiş diğer dernek ve örgütlerle irtibata geçerek bu örgütlerin köyümüze gelerek bize destek vermeleridir. Tepki amaçlı konser veren grupların köyümüze gelerek burada beraber konser verme isteğimizin oldugunu da belirtmek istiyoruz. Bir diğer husus köyümüzdeki bu doğa katliamının hayvanlara verdiği zarardır. Yaylamızda yaşamakta olan geyiklerimiz bu projeden son derece etkilenmektedirler. Yuvarlanan kayalar geyiklere çarpmakta ve geyiklerin yaralanmalarına hatta ölmelerine ve diğer geyiklerin yaşam alanlarını terk etmelerine sebebiyet vermektedir.

Sonuç olarak işin genel durumu bu şekildedir. Mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Bu yolda mahkeme dışında dahi ne gerekiyorsa bütün yollara girişeceğimizi belirterek saygı ve sevgilerimizi sunarız.
.................

Geçtiğimiz günlerde Kayacık köyünde gençler, HES karşıtı pankart astıkları için gözaltına alınmışlardı.

Araklı-Kayacık köyünde gerçekleşecek olan, kitlesel basın açıklamasına kültürüne, deresine ve yaşamına sahip çıkan herkesi bekliyoruz.

Çevre illerin destekleri ile, Kayacık köyü "kayalık" olmayacak.

KAYACIK KÖYÜ DAYANIŞMA PLATFORMU

Kitlesel Basin Aciklamasi
Tarih: 19 Kasım 2010 Cuma 14:00
Yer: Trabzon Araklı / Kayacık Köyü




11 Kasım 2010 Perşembe

Sizin balık kaç santim?

Greenpeace Akdeniz, bugün duyurduğu yavru balık projesi ile denizlerimizin geleceğini tehlikeye atan yavru balık avı ve satışının durdurulması için çağrıda bulundu. Greenpeace gönüllüleri, Beşiktaş Balık Pazarı’nda, balıkçılara ve tüketicilere dağıttıkları balık boyları cetvelleri ile, herkesi bu kampanyaya katılmaya davet etti. www.kacsantim.org adresini ziyaret ederek de kampanyaya destek verilebiliyor.

Greenpeace Akdeniz, 2007’de de hazırladığı balık boyları cetveli ile tüketiciyi yasal boylar konusunda uyararak, avlanırken bunlara bile uyulmadığını anlatmıştı. Denizlerde balık stokları hızla tükenirken, bir kez bile yumurtlayamamış balıkların, yani yavru balıkların avlanması ve satılmasının acilen durdurulması için yaptığı çağrıyı yineliyor. Greenpeace'in, bu kez yayınladığı ve tüketiciye dağıttığı cetvelde ise, varolan bilimsel verilere dayanan en önemli ticari türlerin üreme boylarına yer veriliyor. Önerilen boylar, bilim insanlarının en önemli ticari türlerin üreme ve bilinen stok durumlarına bağlı olarak önerdiği minimum avlanma boylarından oluşuyor. Gelecekte de denizlerimizde balık olmasını istiyorsak, yasal avlanma boylarının bilimsel verilere dayanması şart.

Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı “Yetişkin bir balık, her yumurtlamada binlerce yavru verir, oysa ona en az bir kez bu şansı vermeden avlarsak soyu tehlikeye girer. İşte bu nedenle, balık stoklarının aşırı ve kontrolsüz avlanma sonucu hızla azalması, endüstriyel balıkçılığın henüz yavru olan balıkları hedeflemelerine neden olmaktadır. Bu da tüm stokların yakın zamanda tükenmesine neden olacaktır, yani yavru balık avlanmaya ve satılmaya devam ederse yakın zamanda denizlerimizde balık kalmayacak. Biz bu projeyi balıkçılığın denetimsiz ve plansız olarak büyümesini ve artan yasadışı avlanmayı durdurmak için hayata geçirdik. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın, yasal avlanma boylarını bilimsel verilere göre değiştirerek, yavru balık avını ve satışını denetlemesini ve bir an önce önemli türlerin yumurtlama ve gelişme alanlarının koruma altına alınmasını talep ediyoruz” dedi.

Balığını ölçtün mü?
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yayınladığı suürünleri sirkülerinde pekçok ticari türün avlanma boyları gerçek üreme boylarına kıyasla son derece küçük kalmakta. Örneğin, Bakanlığın sirkülerinde lüferin avlanma boyu 14 cm verilmişken aslında bu balığın üreme boyu en az 20 ila 25 cm dir. Bazı türlerin bilinen stok durumları o kadar risk altında ki, üreme boyuna erişen bireylerin yumurtlaması çok önemli. Aynı şekilde kalkan için yasal avlanma boyu 40 cm, ancak bilimsel olarak üreme boyu 42-44 cm. Ancak stokları kötü durumda olduğu için Greenpeace min 45 cm öneriyor. Greenpeace, tüketicileri, http://www.kacsantim.org/ sitesinde de yer alan önerilen balık boyları sayesinde doğru balık tüketimi konusunda bilinçlendiriyor.

Dökmecibaşı, “Denizlerimiz kirlilik, iklim değişikliği, yabancı türlerin artması, kıyısal yapılaşma, trol ve gırgır avcılığı gibi pekçok tehditle karşı karşıya. Tüm bu veriler, ilgili yaptırım ve yasaların acilen ciddi olarak uygulanmasının ve daha da genişletilerek önlemler alınmasının gerekliliğini kanıtlıyor. Aksi takdirde deniz kaynaklarının tükenmesi ile hem en değerli besin kaynaklarımızdan birini kaybedeceğiz, hem de yaşamı buna bağlı olan insanların, öncelikle balıkçıların geleceğini yokedeceğiz. Tarım Bakanlığı, acilen sürdürülebilir balıkçılık politikaları geliştirmeye ve uygulamaya başlamalı. Bunun için de tüketicileri yavru balık almamaya ve tüketmemeye çağırıyoruz” diye ekledi.

Fotoğraflar: Caner Özkan
Daha fazla bilgi için: http://www.kacsantim.org/

Banu Dökmecibaşı, Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu, 0 532 263 11 14 bdokmeci@greenpeace.org
Deniz Sözüdoğru, Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu, 0 532 324 32 04 dsozudog@greenpeace.org
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...