2 Ocak 2010 Cumartesi

Alakır Özgür Aksın

Türkiye’nin dört bir yanındaki binlerce akarsunun ve derenin su kullanım hakları HES (Hidroelektrik Santral) projeleri yapılmak üzere özel şirketlere devredildi. Hukuki ve bilimsel temel dayanmayan bu projelerin yapılacağı yerlerde yaşayanlar, yaşam alanlarını ve su kaynaklarını korumak için çaba gösteriyorlar. Bu projelerden biri de Antalya’nın Kumluca ilçesindeki Alakır nehri üzerinde yapılmak isteniyor. Nehrin kaynağından sahile kadar, üzerinde yapılması öngörülen ve bir kısmınında yapımına başlanan 7 adet 'hidroelektrik santrali' ile (HES) (Alakır 1 HES,Alakır 2 HES,Kürce HES,Dereköy HES,Kuzdere HES,Balıklar HES,Çayağzı HES) tamamen yok edilmek isteniliyor. Alakır Nehri Özgür Aksın Platformu, bu katliama dur demek için mücadele ediyor. Alakır Nehri’nin tahribatından doğabilecek sonuçları öğrenmek için http://alakirnehri.blogspot.com adresindeki blogu ziyaret edebilirsiniz. Platform tarafından çekilen görüntüler doğa tahribatını gözler önüne seriyor.

Haftanın Yeşil Gündemi

Yeni yıl kararlarınızı yeşillendirin


Her yıl başında yeni yıl için "yeni kararlar" alanlardan mısınız? Bu yıl daha çok.... Bu yıl daha az...'larla başlayan cümleleri kurmamak mümkün mü? Gelin bu cümlelere biraz da yeşil renk katalım...Korkmayın öyle çok iddialı, yaşamınızı tümden değiştirecek yeni yıl kararları değil bunlar...Üç küçük yeni yeşil adım katın hayatınıza... Mesela - Bu yıl daha çok geri dönüşüm yapacağım... Kağıtlarımı, plastiklerimi ayrı ayrı çöp kutularında toplayacağım...- Bu yıl daha az araba kullanıcağım (çok mu zor oldu, o zaman cümleyi "bu yıl daha çok yürüyeceğim"e çevirebilirsiniz.) - Bu yıl alış veriş sırasında aldığım naylon poşetleri azaltmaya çalışacağım... - Bu yıl aldığım gıdaların üzerlerindeki etiketleri okuyup, içinde bana zarar veren birşey var mı diye kontrol edeceğim? - Bu yıl alış veriş sırasında "bunu almaya gerçekten ihtiyacım var mı?" diye soracağım? - Bu yıl saksıda bir bitki yetiştirip onun aydan aya nasıl değiştiğini izlemeyi ihmal etmeyeceğim? Herkese sağlıklı, mutlu, doğal bir yıl dileğiyle... Kaynak:www.ntvmsnbc.com



Tek Çözüm İklim Adaleti Hareketi



Kopenhag İklim Zirvesinden bir anlaşma çıkması zor idi. Danimarka polisinin baskısına ve medyanın kriminalizasyonuna karşı sokağa çıkarak iklim adaletini savunmaktan geri durmayan eylemciler, iklim krizinin küresel adalet ilkeleri çerçevesinde çözümü için gerekli olan siyasi iradeyi de ortaya koyacaktır. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı'nda dikkate alınabilir, güçlü bir karar çıkmaması bir sürpriz olarak değerlendirilebilir mi? Açıkçası hayır. Konferanstan anlamlı bir karar çıkmama ihtimalinin ağırlık kazandığı, zirveden daha haftalar önce dile getirilmeye başlanmıştı bile. Gözlemcilerin çoğunluğu zengin kuzey ve yoksul güney arasında gerçekleştirilebilir bir anlaşma ihtimalinin zayıflığından dem vurmaktaydılar. Gerçekten, başta özellikle Amerika Birleşikleri Devletleri (ABD) olmak üzere zengin ülkeler konferanstan herhangi anlamlı bir sonuç çıkmaması için ellerinden geleni yaptılar. Obama hükümetinin zirveden önce açıkladığı ve sera gazı emisyonlarını 1990 düzeyine göre sadece yüzde 4 azaltmayı hedefleyen zayıf önerisi zaten zirveyi çıkmaza sürüklemişti. Stefo Benlisoy’un yazısının devamını http://www.ekolojistler.org/ da okuyabilirsiniz.

Termik Santrale Hayır



Peyzaj Mimarları Odası Genel Merkez, 4 Şube, 13 Temsilcilik ve 18 PMOGenç Temsilciliği 4700 üyesi ile Bartın’da "TERMİK SANTRALE HAYIR" diyor. Peyzaj mimarları, bugünkü koşullarda doğal ve kültürel yapısı ile ülkemizin nadir zenginliklerinden biri, önemli bir kıyı kenti olan Amasra‘da sağlıklı yaşam hakkımızı termik santral gibi Avrupa ülkelerince terk edilmiş yatırım ile gasp edenlere geçmişte olduğu gibi bugün de HAYIR diyor.

26 Aralık 2009 Cumartesi

Kopenhag Zirvesi: Zayıf Mutabakat, Hedefsiz Türkiye


7-18 Aralık 2009 tarihlerinde 192 ülkeden 15 bin delege, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMDİÇS) 15. Taraflar Konferansı’nda bir araya geldi. Küresel seragazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumda finansal ve teknolojik yardım konularında bir anlaşmaya varılması için müzakereler yürütüldü ama sonuçta bağlayıcı kararlar içermeyen, zayıf bir mutabakat çıktı. İki yıl süren müzakereler ve 12 gün süren yoğun toplantıların ardından yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmanın çıkmaması, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden olan iklim değişikliği gibi küresel bir sorun ile mücadelede devletlerin ulusal çıkarları ötesinde bir politik irade gösterememelerinden kaynaklandı.

Hedef 2 derece ama bağlayıcı indirim yok.

Müzakerelerin son gününde açıklanan Copenhagen Accord-“Kopenhag Mutabakatı’' başlıklı metinde ortak fakat farklı sorumluluklar ve kapasiteler çerçevesinde iklim değişikliği ile mücadele için güçlü bir politik irade vurgulanıyor ve küresel sıcaklık artışının 2 dereceden daha az olmasını sağlamak amacıyla emsiyonlarda kısıtlama yapılması gerektiği" ifade ediliyor. Uluslararası çevre kuruluşu WWF (World Wide Fund for Nature), Zirve sonrası yaptığı analizde, Kopenhag Mutabakatı’nın içeriğinin 3 derece veya daha fazla artışa denk düştüğünü, bunun da milyonlarca hayata, yüz milyarlarca dolara malolacağını belirtti.
Mutabakat metninde yer alanlar kadar yer almayan konular da tartışma yarattı. Küresel sıcaklık artışını 2 derecede tutmak için gerekli seragazı azaltımları konusunda mutabakatta bağlayıcı hiçbir hedefe yer verilmedi. Orta vadede yani 2020 yılına kadar hiçbir hedef öngörülmezken, müzakereler boyunca telaffuz edilen 2050 yılına kadar küresel seragazı emisyonlarının %50 azaltılması hedefi de (gelişmiş ülkeler için %80) mutabakata giremedi. Mutabakatın 4. Maddesi Ek-1 ülkelerinin bireysel veya ortak şekilde 2020’ye kadar emisyon indirim hedeflerini 1 Şubat 2010’dan önce Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na bildirmeleri gerektiğini söylüyor. Gelişmekte olan ülkelerden de seragazlarını azaltmaya yönelik eyleme geçmeleri, bu alandaki çabalarının yine kendileri tarafından gözlemlemesi ve gözlem sonuçlarını iki yılda bir BM'ye iletilmesi öngörülüyor.

Yeşil İklim Fonu

Kopenhag Zirvesi’nde çıkan belki de tek somut karar, gelişmekte olan ülkelere yapılacak mali yardım ile ilgiliydi. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği ile mücadele etmeleri için fon sağlaması kararına varıldı. 2010-2012 yılları arasında 30 milyar $’lık fon ayrılacak ve iklim değişikliği ile mücadele ve uyum arasında dengeli bir biçimde dağıtılacak. 2010-2012 yıllarını kapsayan kısa vadeli dönemde Avrupa Birliği’nin 10,6 milyar dolar, Japonya’nın 11 milyar dolar ve ABD’nin 3,6 milyar dolar vadettiği de belirtildi. Fon gelişmekte olan ülkelerin ormansızlaşmayı azaltmalarında, teknoloji geliştirilmelerinde ve transfer etmelerinde kullanılacak. İklim değişikliğine uyumda en kırılgan ülkeler yani en az gelişmiş ülkeler ve ada devletlerinin önceliği gözetilecek. 2012’den sonra ise 2020’ye kadar yıllık 100 milyar dolarlık bir fon oluşturulması benimsendi. Bu fonun kamusal ve özel, ikili ve çok taraflı kaynaklardan sağlanacağını belirten Mutabakat ayrıca, Copenhagen Green Climate Fund- Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun kurulmasını da karara bağladı.

Eylül 2009’da yayımlanan ‘Ulusal İklim Değişikliği Strateji’ belgesinde Türkiye’nin 2020 yılına kadar enerji sektöründeki karbon emisyonunda artıştan yüzde 7 azaltma yapacağı ifade edilmişti ki bu toplam emisyonlarda artıştan yüzde 5 indirime denk geliyor. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ise Enerji Bakanlığı projeksiyonlarına dayanarak emisyonlarda %11 artıştan azaltıma gidilebileceğini söylemişti. Kopenhag’da müzakerelerde bağlayıcı bir anlaşma çıkmayacağının anlaşılması üzerine Türkiye heyetinin Başmüzakerecisi Mithat Rende, Türkiye’nin karbon emisyonu indirimine dair herhangi bir hedef açıklamayacağını söyledi.

Kaynak: Kopenhag Zirvesi: Zayıf Mutabakat, Hedefsiz Türkiye. Barış Gençer Baykan. Betam Araştırma Notu #055.Yazının tamamına uşalmak için www.betam.bahcesehir.edu.tr

Haftanın Yeşil Gündemi


Türkiye Su Meclisi, İkizdere’de toplanıyor.

Türkiye Su Meclisi, 81 ilden gelecek katılımcılarla birlikte Rize, İkizdere'de 16-17 Ocak 2010 tarihinde toplanıyor. Haziran 2009'da İstanbul'da gerçekleştirilen ilk ‘H2SOS Suyu Arama Konferansı’nda su konusunda ülke genelinde faaliyet gösteren STK yetkilileri, uzmanlar, avukatlar ve gönüllüler iki gün boyunca farklı alanlardaki sorun ve çabaları paylaşmışlardı. Ağustos 2009'da Artvin Macahel'de ikinci H2SOS Suyu Arama Konferansı'nda buluşarak ortak bir yapıda hareket edimesi kararı alınmıştı. Türkiye Su Meclisi’nden yapılan açıklama şu ifadeler yer verildi. “Yaşadığımız dönemde, Türkiye'deki su kaynakları ve bu kaynaklardan hayat bulan ekosistem ile bölgedeki ekonomik ve sosyal yaşamın su ihtiyacı, tarihte hiç olmadığı kadar tehlike altındadır. Bu tehlike, derelerden nehir ve deltalara kadar suyun doğal akışına yapılan plansız müdahalelerden kaynaklanmaktadır. Su kaynaklarımız, gerekli bilimsel ve hukuki temele dayanmadan, yürürlükteki yasalar ve kamu vicdanı ihlal edilerek özelleştirilmekte ve sayısız baraj ve HES projesinin konusu haline gelmektedir. Hiçbir bilimsel gerçek ile bağdaşmayan ‘su boşa akar’ ifadesi, ne yazı ki bugün yürütülen yanlış su politikasının bir yansıması olarak tarihteki yerini alacaktır” http://www.turkiyesumeclisi.net/


Gelecek, Senin Fikrinle Yeşerecek

İTÜ İşletme Mühendisliği Kulübü öğrencileri 3 – 6 Mart 2010 tarihleri arasında İTÜ Maçka Yerleşkesi’nde Yönetim Bilimleri Kongresi’nin on birincisini düzenleyecekler . Kongre kapsamında tüm ön lisans, lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin katılabileceği bir proje yarışması yapılacaktır. Yarışmaya Yeşil İnovasyon (Çevre Dostu Yenileşim) konulu projeler kabul edilecek. Yarışmanın sloganı “Gelecek, Senin Fikrinle Yeşerecek” olarak belirlenmiş.Yarışma hakkında ayrıntılı bilgiye www.ybk.itu.edu.tr sitesinden ulaşılabilir.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Yeşil Diyalog: Demokratikleşme Sivilleşme ve AB

19 Aralık Cumartesi 2009 günü gerşekleştirilen Yeşil Diyalog toplantısının tüm oturumlarını izleyip
www.twitter.com/yesilgundem üzerinden canlı aktardım. Şimdi o mesjaları derleyerek bloga alıyorum.
Taksim Hill Otel'deyim. İlk oturum birazdan başlayacak. Saat 10 15. Yeşiller Partisi Eş sözcüsü Bilge Contepe açılış konuşması yapıyor... Neden Diyalog? Yeşiller, bütün sorunların yüz yüze konuşulduğu ve tartışıldığı bir toplum istiyor. Kutuplaşmaktan uzak demokratikleşme, sivilleşme ve Avrupa Birliği konularını konuşacağı .Türkiye'nin her bölgesine ulaşmaya çalışıyoruz. Bursa'da da Yeşil Diyalog yaptık. Moderatör Ümit Şahin Kopenhag'dan ayağının tozuyla geldi. Kopenhag'daki Reclaim Power eylemini anlatıyor. Birleşmiş Milletler, sivil toplumu yaka paça dışarı attı. Söz Sosyolog/Yazar Oya Baydar'da: AB'ye girmek isteyenlerdenim. Demokratikleşme, siyasette ve zihinlerde sivilleşme sorunu var. Türkiye'de bir iktidar savaşı yaşanıyor. Sınıfların ve katmanların iktidar savaşındaki konumları çok ilginç, Türkiye'ye özgü. Muhafazakar güçler yeniliğin temsilcisi oldular. Statükocular bütün güçleriyle hükümeti yıkmaya çalışıyor. Muhafazakarlar, liberalleri ve sol demokratları yedeğine aldı ama yapacaklarının bir sınırı var. AKP'nin, taşıyıcı sınıf temeli Anadolu'da palazlanmış, finansa yönelen ticaret sınıfı. AB ile ekonomik bütünleşme istiyor.AB'de kendi sınırlılıklarına sahip. Avrupa değişim içinde, pek çok sorunla boğuşan bir Avrupa. Avrupa, başka bir dünya mümkün diyenlerin birliği değil. Başka bir dünya, kapitalizmi aşmış bir dünyadır. Türkiye'nin ve AB'nin kendi zorlukları var. İkisi karşı karşıya gelince git geller oluyor. AB'ye karşıyım ama Türkiye'nin AB'ye girmesinden yanayım. Kopenhag olmazsa Ankara değerleri yaparız dedi Başbakan ama yapamıyoruz.Türkiye'de ne son 10 yılda yapıldıysa AB zoruyla yapıldı. Bir mücadeleyi büyük birlikler içinde vermek, küçük adacıklar içinde yapmaktan daha kolay olabilir.Avrupa'da Yeşiller ve Sol ile beraber.

AB Parlamentosu Yeşiller milletvekili Ska Keller konuşmasına başladı. AB içinde demokratikleşme sorunları yaşadığımız doğru. Kopenhag'da iklim zirvesi boyunca polisin hareket kabiliyetini arttırmak için özel kanunlar çıkarıldı. Politikacılar, siyasi partiler korku politikası güdüyor.Örneğin Türkiye ile korkutuyorlar. İnsanlar demokrat doğmaz. Devam eden bir süreçtir demokratikleşme. Sürekli mücadele vermek zorundasınız. Günah keçileri yaratılıyor. İtalya'da bunu görüyoruz göçmenler konusunda. Türkiye'de yeni bir anayasa demokratikleşme için, açılımın devam etmesi için elzemdir . Türkiye'de ve AB'de demokratik açılıma ihtiyaç var. AB bir barış projesi olarak doğdu ama kapitalist bir projedir.


Kapatılan Demokratik Toplum Partisi milletvekili Sabahat Tuncel, partilerinin yoğun gündeminden dolayı katılamadı. Alevi Bektaşi Federasyonu'ndan İbrahim Karakaya: AB konusunda aleviler için ne anlama geldiğini çok tartıştık. Yayılmacı, emperyalist bir yanı var Avrupa'nın ama demokrat, hukuki kazanımların Avrupası da var. Üç kimliğim var. Aleviyim, kürdüm ve sosyalistim. Diyanet'in 11 Bakanlık'tan daha fazla bütçesi vardır. Türkiye demokrasi güçlerin Diyanet konusunda bir söylemi olması lazım. Zorunlu din derslerinin kalkması konusunda da mücadele verilmiyor. AİHM'de kazanılmış dava var. Aleviliğin sünnileştirilmiş bir formunun müfredata girmesi söz konusu. Madımak Oteli'nin müze olması, alevi köylere cami yapılması konusunda yeterli destek göremiyoruz. Dışımızdaki ezilmişlerin yanındayız. Özellikle son iki yıldır demokrasi güçleriyle beraber mücadele veriyoruz. AB'de federasyonlarımız var. AB parlamentosuna taleplerimizi iletiyoruz. AB'de yaratılan demokratik değerlerle buluşmak Türkiye için önemlidir. Hukuk devleti değerleri alevi felsefesine aykırı değildir. 72 millete aynı nazarla bakıyoruz. Alevi felsefesi doğayı kutsar.Munzur suyu bizim için kutsaldır. İnancımızdan dolayı oranın balığı yemezdik. 8 tane barajla doğamız yok edilmek isteniyor.

Moderatör Ümit Şahin: İlk turda AB konuşuldu. İkinci turda Kürt açılımına eğilebiliriz. DTP'nin kapatılması demokratikleşme umudumuzu kırdı. Söz Oya Baydar'da. Türkler, Kürtler, Aleviler kendi bölgesinde.En az yaptığımız şey birbirimizin hakkını savunmak. Bunu kimse beceremiyor. Kürt, Kadın, Çevre sorununa yıllarca devrim olur düzelir diye baktık.Sorunu yüreğinde duymak gerekiyor. Farkındalığımız az. Pandoranın kutusu açıldı. Bugün konuştuğumuz şeyleri 8 yıl önce konuşamazdık. 70'te Türkiye halkları yazdığım için 7,5 yıl ceza aldım. Anayasal yurttaşlık talep etmek zorundayız. Kürt hareketini anlamak zorundayız. Çözüm zor olacaktır ama konuşacağız, tartışacağız.Sonuna kadar Anayasa değişikliğini, Anayasal yurttaşlığı,Türkiyeli kimliğini savunmaktan korkmamalıyız. Ska Keller: DTP'nin Meclis'te kalmasını önemli buluyorum. Kürtleri ve diğer grupları barış sürecinde bir aktör olarak görmek gerekiyor. %10 seçim barajının kaldırılması gerekiyor ki temsil genişlesin. İbrahim Karakaya: Alevi açılımı bizim istediğimiz yönde gitmiyor ama kamuoyunda tartışılmasını önemli görüyoruz. Birlikte yaşam kültürünü öne çıkarmamız lazım. Anadolu'da birlikte yaşama geleneği vardır.

Gelen sorular: Türkiye'nin AB dışında demokratikleşmesi mümkün müdür? Demokratik olmayan partilerle demokratikleşme nasıl gerçekleşebilir? Demokratik açılımın kapanışında en büyük sorumlu CHP midir?? Alev ile Kürtler arasında bir ayrışma var mı? Avrupa ile Türkiye Yeşilleri arasında nasıl köprü kurulur? Avrupa populist siyaset ile süreç odaklı siyaset arasına sıkışmış durumda. AB'de yükselen islamofobi var. Bununla nasıl mücadele edilebilir?

12 Aralık 2009 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Dünya çiftçileri Kopenhag’da



Dünyanın her tarafından yüz milyonlarca küçük çiftçiyi bir araya getiren ve Çiftçi-Sen’in de üyesi olduğu Uluslararası Çiftçi Hareketi La Via Campesina (Çiftçi Yolu) , sürdürülebilir küçük aile tarımının günümüzde yaşanan krizden çıkış yolu olduğunu savunmak için 10-18 Aralık 2009’da Kopenhag İklim Zirvesi’nde olacak. Gıda üretiminin yeniden yerelleşmesinin, fosil yakıt tüketen şirket tarımına son verilmesinin, toprakların köylülere verilmesinin ve gıda egemenliğinin uygulanmasının şu anki küresel emisyonu ½ ile 2/3 civarında azaltabileceğini belirten Via Campesina, şu anda UNFCCC’de tartışılan ve şirket tarımına yönelik sunulan karbon ticareti ve teknik çözümlerin yanlış olduğunu diğer sosyal hareketlerle birlikte savunacak. http://www.karasaban.net/


Ekoşehirler Konferansı

İstanbul, 13-15 Aralık, 2009 tarihlerinde, 8. Uluslararası Ecocity Konferansına ev sahipliği yapacak. Zirve Kalifornia merkezli, kar amacı gütmeyen uluslararası bir çevre ve şehir geliştirme kuruluşu olan ve dünya çapında 72 ülkeden 10,000 den fazla üyesi bulunan Ecocity Builders,USA tarafaından 1990 yılından beri her iki yılda bir dünyanın farklı şehirlerinde düzenleniyor. Ecocity Builders, İstanbul’da Ecocity 2009 zirvesinde, dört saatlik bir özel toplantı olan The Ecocity Challenge’i gerçekleştirecek. Konferansta, dünya genelindeki ekoşehir projelerininin performanslarının değerlendirmesine yarayacak uluslararası kabul görmüş ilke ve ölçülerin katılımcılar tarafından belirlenmesine başlanacak. Diğer ekoşehir proje temsilcileri de, kendi ekoşehir modellerini ve bununla ilgili ilke ve ölçüleri sunmak üzere davet edilecek. http://www.ecocity2009.com/


Kopenhag'ı nasıl izlerim?

Kopenhag İklim Değişikliği Konferansı'nı izleyebileceğiniz bazı bağlantılar




10 Aralık 2009 Perşembe

7 Aralık 2009 Pazartesi

5 Aralık 2009 Cumartesi

Kopenhag Yolunda Türkiye Nerede?

7-18 Aralık 2009 tarihlerinde 192 ülkeden 15 bin delege, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMDİÇS) 15. Taraflar Konferansı’nda bir araya geliyor. Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenecek zirvede küresel seragazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumda finansal ve teknolojik yardım konularında bağlayıcı bir anlaşmaya varılması için müzakereler yürütülecek. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında kimin hangi sorumlulukları alacağı sorusu tartışmalara damgasını vuracak

Kopenhag müzakereleri yaklaşırken Eylül 2009’da yayınlanan “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”nde Türkiye’nin” iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları ve imkânları çerçevesinde katkıda bulunacağı” vurgulanmıştı. Özel koşullar arasında “Türkiye’nin kişi başı GSYİH bazında, Kyoto Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri bulunan Ek–1 Ülkelerinin tamamı, ekonomileri hızla gelişmekte olan Ek–1 Dışı Ülkelerin birçoğu ile mukayese edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine sahip olması ve sanayileşme seviyesi olarak henüz diğer OECD ve BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede olmaması” gösteriliyordu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin 2012 sonrası alacağı yükümlülük üzerine "2020 yılı sera gazı emisyon miktarından yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, nükleer santrallerin kurulması ve demiryolu taşımacılığına geçilmesi gibi sebeplerle yüzde 11 oranında artıştan azaltım yapılabileceğini ifade ettik" açıklamasını yaptı.

İklim Değişikliği Sekreteryası’nın yayınladığı, Ek 1 ülkelerinin Emisyon Envanterleri Sentez Raporu'na göre Türkiye’nin 2006 yılında yaklaşık 332 milyon ton olan seragazı emisyonları, 2007 yılında 372 milyona ulaşmış durumda. 1990-2007 yılları arası gerçekleşen yüzde 136’lık artış, Türkiye’yi Ek 1 ülkelerinin içinde emisyonlarını en çok arttıran ülke haline getiriyor. Türkiye’yi yüzde 82 ile İspanya ve yüzde 55 ile Avusturya izliyor. Şekil 1’de görüleceği üzere Türkiye’nin seragazı emisyonları 80’li yılların ortalarından itibaren hızla atmaya başlamış ve ekonomik krizlerin hissedildiği 1988, 1994,1999 ve 2001 yılları dışında devamlı artmış.
Barış Gençer Baykan ve Hande Paker tarafından Bahçeşehir Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi ( betam) bünyesinde yayınlanan bu araştırma notunun tamamına ulaşmak için TIKLAYINIZ
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...