27 Temmuz 2009 Pazartesi

Sinek Sekiz'den Ekoloji Serisi

Türkiye'de çevre yayıncılığının gelişmesi, yeni yayınevlerinin sektöre girmesi, yazarların/okurların çoğalması ve çevre tartışmalarına altyapı sağlayacak yerli/yabancı yayınların artması çok önemli. Bu alanda hazırlıklarına devam eden Sinek Sekiz Yayınevi'nden İrem Çağıl Tütüncü ile bir e-söyleşi gerçekleştirip hayata geçirmek istediklerini sorduk.
1. Sinek Sekiz Yayınevi’nin nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini anlatır mısınız.
Şu anda yayıma hazırlanmakta olan kitapların çoğunu yayınevini kurmadan önce okumuş ve edindiğimiz bilgilerin hayatımıza getirdiği olumlu değişiklikleri tecrübe etmiştik. Yabancı dillerde yazılmış olan içeriğin başkaları için de gerekli olabileceğini hissettiğimiz için küçük ve bağımsız bir yayınevi kurmaya karar verdik. 2008’in Eylül ayından beri Ekoloji ve Go literatüründeki önemli eserlerin okuyucusuna ulaşmasına aracı olmaya çalışmaktayız.

2. Ekoloji üzerine yayınlar yapmak zorlu bir iş. Sinek Sekiz Yayınevi bu zorlukları nasıl aşacak?

Ele aldığımız konunun yayıncılığı zorlaştıracak özel bir yanı olduğunu düşünmüyoruz. Hatta bu konuda Türkçe’de çok az kaynak olması bir avantaj olarak bile görülebilir. Benzer bir durum Go oyunyla ilgili kitapları için de geçerli. Kökeni 4000 yıl öncesine ve uzakdoğuya uzanan Go, ülkemizde de yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe, iyi oyunculara, bir derneğe ve düzenli yapılan turnuvalar sahip. Fakat gelin görün ki oyuncuların kendilerini geliştirmeleri için başvurabilecekleri kaynaklar nerdeyse yok denecek kadar az.
Bu noktada karşı karşıya olduğumuz asıl zorluğun, yayın yapacağımız konulardan çok, büyük yayıncılık ve dağıtım ağlarının yanında küçük ve bağımsız olarak varolmaya devam edebilmekle ilgili olduğunu söyleyemek gerek. Bunun üstesinden ise ancak kitaplarımızın içerdiği bilgiye ihtiyacı olan okuyucuların desteğiyle gelmek mümkün.

3. Ekoloji dizinizin ilk kitaplarının konuları neler olacak?

Yayın hakkını aldığımız ve “Ekoloji” başlığı altında topladığımız 7 kitabımız var. Farklı konulara yoğunlaşmış ama aynı zamanda birbirini tamamlayan ve okuyuculara doğayla beraber kendi yaşamlarını da sürdürülebilir kılmanın bilgisini veren kitaplar bunlar. Kitapların her biri çevreyle ilgili konularda aktif olarak çalışan ve bu konuları toplumsal, politik bir düzlem içinde, geniş bir bakış açısıyla değerlendiren yazarlara ait. En genel haliyle kitaplarımızın sürdürülebilirlik, tarım ve gıda politikaları, yemek kültürü, yerelliğin ve biyoçeşitliliğin korunması gibi konuları ele aldığını söyleyebiliriz. Yayın listemizi oluşturan kitaplar ve yazarlar ise şunlar:
Permakültüre Giriş, Bill Mollison,
Şehir Yaşamı için Sürdülebilirlik Kılavuzu, Scott Kellog & Stacy Pettigrew
Slow Food Devrimi, Carlo Petrini,
Ekoloji; Bir Cep Rehberi, Ernest Callenbach
Petrol Değil Toprak, Vandana Shiva,
İyinin Yanında, Vandana Shiva,
Vandana Shiva’nın editörlüğünde Tarım ve Gıda üzerine Manifestolar.
Permakültüre Giriş insanların doğal kaynakları tüketmeyen, dolayısıyla sürdürülebilir olan bir yaşam sistemini nasıl geliştirilebileceklerine dair temel bilgileri içeriyor. Şehir Yaşamı için Sürdülebilirlik Kılavuzu’nun yazarları ise Bill Mollison’ın temel kavramları üzerinden giderek şehir yaşamında ne gibi stratejiler geliştirilebileceğinin üzerinde duruyorlar. Ekoloji ise sürdürülebilirlik, organik, biyoçeşitlilik, ekosistem gibi çokça kullandığımız birçok kavramı teker teker, çok basit bir dille açıklayan temel bir kaynak, bir cep rehberi. Carlo Petrini’nin kaleme aldığı Slow Food Devrimi ise şu sıralar adı ülkemizde de sıkça geçmeye başlayan slow food kavramının nasıl bir eko-gastronomi hareketine dönüştüğünü anlatan ve gıdanın onu üreten insanlarla beraber tarımsal kaynaklardan bağımısız ele alınamayacağının altını çizen, şehirdeki tüketicilerin de biyoçeşitliliğin korunmasında en az üreticiler kadar önemli olduğunu gösteren bir kitap. Petrol Değil Toprak’ta, dünyaca ünlü aktivist Vandana Shiva, büyük şirketlerin petrol politikalarının arka planını ve 21. yüzyılda neden herkesin toprağı ve küçük çiftçi tarımını savunması gerektiğini anlatıyor. İyinin Yanında ise yazarın tanınan bir kuantum fizikçisinden çevre mücadelelerine yeni bakış açıları getiren bir aktiviste dönüşmesinin yazıya döküldüğü bir özyaşam hikayesi. Tarım ve Gıda Üzerine Manifestolar ise aralarında Vandana Shiva ve Carlo Petrini’nin de olduğu birçok yazarın konuyla ilgili fikirlerini özetleyen toplama bir eser.
4. İlk etapta çeviri kitaplar yayınlayacaksınız. Peki telif kitapları da düşünüyor musunuz?

Bu soruda küçük bir parantez açmak isteriz iznizle. Yabancı bir yayınevinden çıkmış kitapları Türkçe’ye çevirip yayınlamak için istediğiniz kitabın haklarını elinde bulunduran yayınevine bir telif ücreti ödersiniz. Fakat aynı şekilde daha önce yayınlanmamış bir kitabın ilk yayıncısı olmak istediğinizde de o kitabı var edenlere (yazar, çizer, fotoğrafçı, vs) telif ödersiniz. Bu anlamda çeviri olsun olmasın, yaratıcısı belli olan bütün eserlerin genellikle belirli telifleri vardır. Sizin bu soruda kastettiğiniz ise zannedersem halihazırda Türkçe çevirisini üstlendiklerimiz haricinde, ana dili Türkçe olan kitaplar yayınlamakla ilgili fikrimizi öğrenmek ve aslına bakarsanız bu üzerinde durduğumuz bir konu. Yabancı dilde yazılmış ve yayınlanmış bir kitabı Türkçe’ye kazandırmak, uzaktaki sesleri burada da duyulur kılmak anlamında oldukça önemli bir sorumluluk. Ekoloji ana başlığında topladığımız ve yayınlamayı üstlendiğimiz kitapları, içerdikleri bakış açısına olan ihtiyaca inandığımız için yayına hazırlamaktayız. Şu an için Avustralyalı yazar Bill Mollison’ın Permakültür’e Giriş adlı eserini, İtalyan Carlo Petrini’nin “Slow Food Devrimi”ni, Hintli aktivist Vandana Shiva’nın hayatının ve biyoçeşitlilik mücadelesinin hikayesi olan “İyilerin Yanında”yı ve ekoloji literatürü için çok önemli olan bir önceki soruda saydığımız diğer kitapları Türkçeye kazandırmak için aracılık ediyoruz. Ama bunun yanında Türkiye’de çevre, tarım, sürdürülebilirlik konularında yapılmakta olan çalışmaların da yazılı hale gelmesine aracılık etmeyi yürekten istiyoruz. Bu konuda şu an fikir aşamasında olan kitap projeleri var, zamanla onlara da hayat vermeyi umuyoruz.

5. Kitaplarınız okuyucularla ne zaman buluşacak?

Kitaplarımız şu an yayına hazırlanma aşamasında, bazılarının çeviri ve düzeltileri bitti, bazılarının ise çevirileri sürmekte. Kesin bir tarih vermemiz şu an için doğru olmaz ama en geç 2010 yazında kitaplarımızı rafa çıkarmış olacağız.

6. Hedef kitleniz kimlerdir? Blogunuzu okurlarla iletişim için nasıl kullanacaksınız?

Sinek Sekiz Yayınevi’ni kurduktan kısa bir süre sonra internet üzerinde yayımladığımız bir günlük tutmaya başladık. Bunu yaparken özel bir hedefimiz yoktu; etrafımızda olup bitenleri ve yayına hazırlamakta olduğumuz kitaplardan öğrenip uygulamaya geçirdiğimiz şeyleri yakınımızda olmayanlarla paylaşmak için bir istek duyuyorduk, böylece yazmaya başladık. 5 ay gibi kısa bir sürede bu günlük, yaşayan bir alana dönüştü, takipçileriyle aramızda şimdiden organik bağlar kuruldu, karşılıklı olarak birbirimizden birçok şey öğrendik. Bu durum bizi mutlu ediyor, çalışmamıza motivasyon sağlıyor, bir aksilik çıkmadıkça da bu iletişimi sürdürmeye devam edeceğiz. ‘Hedef kitlesi’ ise tercih ettiğimiz kelimeler değil açıkcası. Hedeflediğimiz kitleler yok, inandığımız kitapları hakkını vererek okuyucularına ulaştırmak için uğraşıyoruz. Eğer kitaplarımız kaynak eksikliği olan çok önemli bir alandaki boşluluğu biraz olsun doldursa ne mutlu bize.
7. Yayınevi dışındaki faaliyetleriniz nelerdir?

Kağıtla, yazıyla, baskıyla uğraşmaktan zevk alıyoruz. Bunları içeren faaliyetlerin her zaman kitap olması gerekmiyor. El yapımı defterler de üretiyoruz, Slow Food Gençlik Gıda Hareketi gibi, Meyve Mirası gibi çalışmalara da basılı malzeme anlamında destek veriyoruz. Birkaç hafta önce, Slow Food’un içerdiği adil, iyi, temiz gıda konularında bilinçliliği arttırmak için çalışan gençlerin yazılarının yer aldığı bir fanzinin tasarımını yaptık. Bu fanzini Slow Food Gençlik Gıda Hareketi gönüllüleri İstanbul’da kurulan ekolojik pazarın 3.yıldönümünde ücretsiz olarak dağıttılar. Meyve Mirası ise Muğla yöresinin hızla azalan yerel meyve çeşitliliğini saptamayı, korumayı ve sürdürmeyi amaç edinmiş bir proje. Proje kapsamında Muğla yöresinin kültürel mirası kabul edilen meyvelerle ilgili bir veritabanı oluşturuluyor. Aynı zamanda kaybolmakta olan bu meyvelerin ve diğer birçok yerel tarımsal zenginliğin Bodrum pazarında kurulan bir tezgahta yeniden dolaşıma girmesi, bunları üreten köylülerin desteklenmesi, dolayısıyla da üretimlerine devam etmeleri sağlanmaya çalışılıyor. Meyve Mirası’nın pazar tezgahındaki ürünlerin tanıtıcı etiketlerini, çalışmayla ilgili bilgilendirici broşür ve posterin tasarımını yaparak biz de bu anlamlı projeye destek olmaya çalışıyoruz.

8. Turgutreis’te nasıl bir yaşam ve çalışma düzeni yürütüyorsunuz?

Yayınevinin Ankara’da bir çalışma mekanı var ama biz çoğunlukla şehir dışında olmayı tercih ediyoruz. Turgutreis’in merkezinden uzakta, geniş bir mandalina bahçesinin içinde küçük bir evde yaşıyoruz. Toprağa yakın, doğanın döngüleri içinde olmak, kendi besinimizi üretmek sakin ve düzenli bir şekilde yaşayıp çalışmamızı sağlıyor. Aslında bu konuda en iyi fikri http://sineksekiz.wordpress.com/ adresindeki yazı ve fotoğraflar verecektir.

Söyleşi için teşekkür ederim.
Çalışmalarımızı anlatma fırsatı verdiğiniz için biz teşekkür ederiz.










25 Temmuz 2009 Cumartesi

Çevre etkinlikleri

Munzur Festivali, 31 Temmuz-3 Ağustos tarihleri arasında düzenleniyor. Tunceli ili ve bağlı ilçe belediyeleri başta olmak üzere Tunceli Dernekleri Federasyonu'nun (TUDEF) öncülüğünde düzenlenen festivalde Hasankeyfi Yaşatma Girişimi'nin "Hasankeyf Munzur'a Akıyor" sergisi, Barajlar Siyanürle Altın Ayrıştırma ve Munzur: Alternatif Enerji Kaynakları" paneli ve Hasankeyfi Yaşatma Girişimi&Munzur Koruma Kurulu ve TUDEF'in düzenlediği "Suyuma Dokunma, Suyun Ticarileştirilmesine Hayır" paneli gerçekleştirilecek.


Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışma Grubu, ana çalışma veya ilgi alanları küresel iklim değişikliği olan akademisyenler ve öğrencilerden oluşuyor. Çalışma Grubu http://iklimbu.org/ web adresinde iklim değişikliğinin bilimsel yanları ile ilgilenen herkese Türkçe kaynak oluşturmaya çalışıyor. Çalışmaları arasında sosyal bilimler öğrencilerine verdikleri STS 205 (İklim) dersi ve her Salı Açık Radyo'da yaptığımız Son Buzul Erimeden isimli iklim programı da var.

Yeşil Ekonomi Konferansı’nı kaçıranlar üzülmesin! 20-21 Haziran'da İstanbul'da gerçekleştirilen Yeşil Ekonomi Konferansı'nda yapılan panel konuşmalarının ses kayıtları http://www.yesilekonomi.org/ web sitesinde yayınlandı. Dilediğiniz paneli ve konuşmacıyı seçerek dinleyebilirsiniz.Serbest bildirilerin de zaman içinde web sitesine aktarılması planlanıyor.

İklim değişikliğinin en önemli habercisi olan okyanus hareketleri, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) 'deniz seviyesi gözlemcisi'yle artık her an internetten takip edilebilecek. Sitenin verdiği hizmetle, El Nino, La Nina veya Katrina kasırgası gibi son yıllarda gerçekleşen sıra dışı okyanus hareketleri tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serilecek. Okyanus hareketleri sayesinde iklim değişiklilerini gözler önüne seren "deniz seviyesi gözlemcisi"ne http://climate.jpl.nasa.gov adresinden ulaşılabiliniyor.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Yeşil Ekonomi Konferansı'nı kaçıranlara

20-21 Haziran'da İstanbul'da gerçekleştirilen Yeşil Ekonomi Konferansı'nda yapılan panel konuşmalarının ses kayıtları www.yesilekonomi.org web sitesinde yayınlandı. Dilediğiniz paneli ve konuşmacıyı seçerek dinleyebilirsiniz.Serbest bildirilerin de zaman içinde web sitesine aktarılması planlanıyor.

Konferansa katılamayanlara ve tekrar dinlemek isteyenlere önemle duyurulur!

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Yaz aylarinda çevre gundemi

  • İmece Evi’nin Doğal Yaşam Okulu, 15 Temmuz-15 Eylül 2009 arası gerçekleşecek. Günübirlik ya da konaklayarak İmece Evinde çalışmalara katılanlar gıdadan, enerjiye, tarımdan, mimariye, doğal temizlik malzemelerinden boya yapımına pek çok üretimi en basit ve en doğal yönü ile öğrenme fırsatı bulacaklar. Ayrıntılı bilgi için www.imeceevi.org
  • Dünyada iklim değişikliği ile ilgili mücadele veren en önemli aktivistlerden biri olan Bill McKibben Türkiye’deydi. www.350.org hareketinin de kurucusu olan McKibben’in Ömer Madra’ya ile söyleşisini www.acikradyo.com.tr adresinde okuyabilirsiniz.
  • Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, ekolojik yaşam hareketinin içerisindeki gruplar Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi ve Gönüllü İşgücü ve Bilgi Takası Projesi”, kısa adıyla Ekolojik TaTuTa Projesini hayata geçirmisti. 70’i aşkın ekolojik çiftliklerden birinde tatil yapmak isterseniz www.bugday.org/tatuta adresine uğrayın.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Geçen hafta neler oldu?

  • Eşsiz doğa güzellikleriyle dolu Fadıllı Köyü, taş ocağı rezaletinden kurtuldu. Bursa Doğader ve ZMO Bursa’nın davacı olduğu İSOMER taş ocağının izin belgesini mahkeme iptal etti.
  • Doğa Derneği’nce düzenlenen H2SOS Suyu Arama Konferansı, 27-28 Haziran 2009’da İstanbul Haliç Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
  • Geçtiğimiz hafta içerisinde T.B.M.M.’de görüşülerek onaylanması beklenen YEK (Yenilenebilir Enerji Kanunu), Meclis gündemine gelemeden geri çekildi. Türkiye’nin Kyoto’ya taraf olarak iklim değişikliği felaketine karşı sorumluluğunu kabul ettiği ve düşük karbon ekonomisine geçme girişimlerinde bulunduğu bir dönemde, YEK’in henüz görüşülmeden geri çekilmesi hükümetin konunun önem ve aciliyetini kavrayamadığını düşündürüyor. Ayrintili bilgi icin http://www.greenpeace.org.tr/
  • Yesil Ekran basladi.Organik tarımın imkansız olduğuna inanıyorsanız, naylon poşetten vazgeçemiyorsanız ve ünlülerin sadece reklam için çevreci olduğunu düşünüyorsanız NTV’de yaz boyunca Yeşil Ekran’ı izleyebilirsiniz.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Yeşil Ekonomi Konferansı’ndan izlenimler



Heinrich Böll Stiftung Derneği ve Yeşil Politika Enstitüsü”nün düzenlediği Kriz ve Yeni Yeşil Düzen konulu konulu Yeşil Ekonomi Konferansı 21-22 Haziran tarihlerinde Bilgi Üniversitesi Dolapdere yerleşkesinde gerçekleştirildi. Cumartesi günkü açılış oturumunda ilk konuşmacı Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Ulrike Dufner, Türkiye’de Yeşil Ekonomi–Yeni Yeşil Düzen gibi konuların Türk basınında hiç tartışılmadığını söyleyerek sözlerine başladı. Ekonomik kriz yönetiminin tüketimi arttırmaya yönelik teşvik önlemlerinden ibaret olduğunu ve artan işsizliği ve yoksulluğu önlemek için ciddi adımlar atılmadığını söyledi. Yeşiller Partisi eş sözcüsü Dilaver Demirağ ise bugüne kadar krizler hakkında hep gri partilerin konuştuğu, ilk defa gri olmayan bir partinin konuşacağını ve hep hayalcilikle,ütopyacılıkla suçlanan Yeşiller’in somut ve gerçek uygulama önerileriyle siyasi arenada var olacağını belirtti. “Mevcut finansal krizin değerlendirilmesi” başlıklı ilk oturumda Taraf gazetesi yazarı Cemil Ertem yaşanılan krizi 200 yıllık Anglosakson hakimiyetin krizi olarak değerlendirdi. Endüstri toplumu sonrası bir döneme girildiğini, bundan sonra ABD dahil hiçbir ülkenin tek başına hareket edemeyeceğini belirten Erdem, yeşil ekonomi ve yeşil siyaset olmadan kurulacak olan yeni anlatının bir anlamı olmayacağını ileri sürdü.

İTÜ Öğretim Üyesi İpek İlkkaracan, sunumuna 2004 Nobel Barış Ödülü alan Wangari Mathai nin 'Eşitlikçi bir kalkınma yoksa sürdürülebilir kalkınma olmaz' sözleriyle başladı. Türkiye’de kadınların işgücü piyasasından dışlandıklarını, e 25.2 milyon yetişkin erkekten 17.4 milyonunun iş gücünde yer aldığını, 26.2 milyon yetişkin kadından ise sadece 6.2 milyonunun iş gücü piyasasında bulunduğu, bunların da 1,6 milyonunun tarımda ücretsiz aile işçisi olrak çalıştığını kaydetti.”Türkiye’de 12 milyon kişi kendini tam zamanlı ev kadını olarak tanımlıyor, Türkiye kadın istihdamında dünya sıralamasının en son 10 ülkesi arasında yer alıyor ve kendi gelişmişlik seviyesiyle ilgisiz bir yerde” diyen İlkkaracan hükümetin, artan işsizliğin kaynağını iş arayan kadınlarda gördüğünü, bunun da kadınlara evinize dönün mesajı içerdiğini belirtti. Krize çözüm olarak Yeni Yeşil düzen’den ilham alarak Yeni Mor Düzen öneren İlkkaracan, yaşlı, engelli bakımı ve sosyal hizmet, eğitim, sağlık sektörlerine yatırım yapılması ve istihdam yaratılmasının gerekli olduğunu vurguladı ve bu gibi önlemlerin ABD’de feminist iktisatçıların önerileri doğrultusunda Obama’nın açıkladığı çözüm paketleri içinde yer aldığını söyledi.

Oturumunu son konuşmacısı Diyarbakır Kalkınma Merkezi’nden Harvard Üniversitesi’nde antropoloji doktorası yapan William Day idi. 2 yıldır Diyarbakır’da yaşayan Day, Diyarbakır ve çevre illerde krizin nasıl hissedildiğine değindi. Karşılaştığı insanlardan “Kriz nedir, biz hep krizdeyiz” cümlesini sıkça duyduğunu söyleyen Day, ayda 200 liraya çalışan insanların kendilerini şanslı bulduğunu belirtti. Kriz sonrası şirketlerin yeşil uygulamalara ilgi gösterdiğini söyleyen Day, yeşil ekonomiye eleştirel bir tavırla yaklaşılması gerektiğini ve yaratılacak işlerin sosyal hayatı da gözeten insanca işler olması gerektiğini iler sürdü.

Soru-cevap kısmında sürdürülebilir kalkınma-sürdürülebilir yaşam, feminist politikanın krize cevabı, beşeri sermayeye dayalı büyüme, yeşil ekonominin sektörlere etkisi, yurttaşlık geliri, kitlesel üretim ve tüketim konuları tartışıldı.

Konferans’ın diğer oturumlarındaki sunumlara ve tartışılan konulara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Bianet’ten Tolga korkut’un haberi için
http://www.bianet.org/bianet/ekonomi/115367-ekonomik-denilen-kriz-ekolojik-ve-toplumsal-bir-kriz
Treehugger’dan Jennifer Hattam’ın haberleri için
http://www.treehugger.com/files/2009/06/seeing-greener-future-garbage-dump.php
http://www.treehugger.com/files/2009/06/can-green-new-deal-boost-turkey-economy.php

Emek Dünyası
http://www.emekdunyasi.net/tr/article.asp?ID=5911

Haber Forum
http://www.haberforum.net/2009/06/akademisyenlerden-yesil-ekonomi-onerisi/

Gündem Online
http://www.gundem-online.com/yazdir.asp?haberid=73879


17 Haziran 2009 Çarşamba

Yeşil ekonomi Konferansı


Yeşil Politika Enstitüsü (Green Politics Institute) ve Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafında 20-21 Haziran 2009 tarihlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi' nde yapılacak Yeşil Ekonomi konferansına davetlisiniz.

Program ve ayrıntılar için:
http://www.yesilekonomi.org/

11 Haziran 2009 Perşembe

5 Haziran 2009 Cuma

DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE YEŞİL YAKALILAR

Neden Yeşil İşler?

Uzun yıllar boyunca çevre korumanın, gelişmiş çevre politikalarına sahip olmanın ekonomiye ve yatırımların çevresel kriterlerle de değerlendirilmesinin istihdama olumsuz etkileri olacağı düşüncesi sıkça işlendi. Ekonomik ve siyasi çevrelerde yaygınlaşan bu kanı, çevrenin iktisat politikalarına girmesini zorlaştırdı. Çevre siyasetini marjinal bir konumda tuttu. Ekonomik ve ekolojik krizi birlikte yaşadığımız bu dönemde yeni gelişmeler bu düşünceyi geçersiz kıldığı gibi istihdam sorununa da çeşitli yanıtlar geliştirmeye başladı. Bunlardan biri de geleceğin düşük karbon ekonomisi çalışanlarının ana gövdesini oluşturacağı tahmin edilen yeşil yakalılar.

UNEP/ILO/UTEC tarafından hazırlanan “Green Jobs: Towards Sustainable Work in a Low-Carbon World” raporunda “yeşil işler ” imalat, tarım, hizmet ve Ar-Ge sektörlerinde insanlığın karşı karşıya olduğu çevresel tehditleri gidermeyi amaçlayan işleri tanımlamak için kullanılıyor. Bu sektörlerde çalışanlar da “yeşil yakalılar” olarka tanımlanıyor. Yeşil yakalıların yoğun olduğu sektörler arasında öncelikle yenilenebilir enerji ( rüzgar, güneş, jeotermal, biyogaz), enerji verimliliği, organik tarım, yalıtım sektörlerini sayabiliriz. Çevre mühendisleri, çevre danışmanları, ekolojik mimarlar, çevre avukatları, çevre eğitmenleri, çevre koruma ve ekoteknoloji alanında çalışanlar bu kategoriye giriyor. Somut olarak rüzgar tribünlerini ve güneş panellerini projelendirenler, üretenler ve yerleştirenler; binaların yalıtımını yapanlar; ekolojik ürün üreticileri yeşil yakalı kabul ediliyor.


Türkiye’de yeşil yakalılar

Türkiye’de yeşil yakalıların toplam sayısı henüz bilinmiyor. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği verilerine göre Avrupa Birliği’nde yeni kurulacak her bir MW’lık güç için 15 kişi istihdam edilebiliyor.Ülkemizde halihazırda işletmede olan 433 MW gücünde rüzgar santrali olduğu düşünülürse rüzgar endüstrisinde yaklaşık 6 bin beşyüz kişilik istihdam yaratıldığı söylenebilir. Tabi bu rakamın tamamının sürekli iş olduğunu varsayamayız. Yeşil yakalıların yenilenebilir enerji sektörünün ötesinde tarımda da kendine çalışma sahası bulduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Örneğin organik tarımda çalışan 14 bin üretici var; ekolojik pazarlarda, ekolojik ürün dağıtımı ve satışında alışanları eklersek bu rakam daha da artacaktır. Yalıtım sektöründe 15 bin kişinin çalıştığı tahmin ediliyor. Çevre Mühendisleri Odası’na kayıtlı 6000 çevre mühendisi var ve yetkililere göre bir o kadar da Oda’ya kayıtlı olmayan çevre mühendisi var. Güneş enerjisi sektöründe 2001 rakamlarına göre 2 bin kişi istihdam edilmiş.Kamu kurum ve kuruluşlarında 2007 yılı itibariyle çalışan 8 bin beşyüze yakın yeşil yakalı da kişi de dahil edildiğinde günümüzde Türkiye’de yaklaşık 50 bin yeşil yakalının çalıştığını söyleyebiliriz.

Bununla beraber Türkiye’nin potansiyelinin bu rakamın çok üzerinde olduğu tartışma götürmez. Rüzgar enerjisi üzerinden devam edersek Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (EİE) hesaplamalarına göre Türkiye’nin rüzgar potansiyeli 48 000 MW civarında. Enerji Bakanlığı’na göre kurulu güç 2020 yılına kadar 20 bin MW`a çıkarılacak. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin verdiği yukarıdaki orana göre rüzgar enerjisi sektöründe 2020’ye kadar 20 bin MW’a ulaşılırsa 300 bin kişilik istihdam sağlanmış olacak. Bu sektörde özellikle rüzgar tribünlerinin yurtiçinde imal edilmesiyle daha fazla iş alanı yaratılacak. Ayrıca EİE’nin verilerine göre Türkiye`de şu anda güneş enerjisi kapasitesinden ancak binde 1 oranında yararlanılabiliyor.Bu alanda da önemli bir istihdam yaratılması ayrıca mümkün. Aynı şekilde yenilenebilir enerji endüstrisinin diğer alanlarında – jeotermal, hidroelektrik, biokütle - çalışan ve ileride çalışabilecek yeşil yakalıların bir envanteri de çıkarılabilir.

Kamuda çalışan yeşil yakalılar

TÜİK’in 2002 yılı Çevresel İstihdam ve Harcamalar Envanteri’nde kamu kurum ve kuruluşlarının çevresel faaliyet konuları şöyle sıralanıyor: Dış ortam havasını ve iklimi koruma, İçme ve kullanma suyu, Atıksu yönetimi, Atık yönetimi, Toprağın yeraltı ve yüzey sularının korunması ve iyileştirilmesi, Gürültü ve vibrasyonun azaltılması, Biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın korunması, Radyasyona karşı koruma (dış güvenlik hariç), Enerji, Araştırma ve geliştirme ve diğer çevre koruma faaliyetleri.

Kamu kurum ve kuruluşlarında 2007 yılında çevresel faaliyetlerde 8485 personel istihdam edilmiş. Bunların %78'i sadece çevresel faaliyetlerle ilgili işlerde çalışırken, %22'si diğer faaliyetlerin yanısıra çevresel faaliyetleri de yürütmüş. Kamudaki yeşil yakalıların %75’i erkek iken %25’i kadın; %62’si yüksekokul ve üzeri, %22’si lise ve dengi okul mezunu. 2007’de kamuda çevre istihdam rakamı neredeyse 1997 rakamına eşit. 1997’den beri sürekli artan personel, 2005 yılında 14 bin beşyüz kişiye ulaşmış ama son yıllarda önemli oranda azalmış. Bu azalış 2005 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün İl Özel İdareleri’ne devrinden ve 2007 yılında Tarım Bakanlığı İl Müdürlüklerinde çalışanların sayılmamasından kaynaklanıyor. Hükümet tarafından açıklanan son istihdam paketi çerçevesinde 120 bin kişinin, ağaçlandırma, erozyon kontrolü çevre düzenlemesi gibi işlerde istihdamını hedefleniyor. Bu kamuda geçici de olsa çevresel istihdamı atttıracaktır.

Arastirmanin tamamina şu adresten ulaşabilirsiniz.

http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2009/06/dunyada-ve-turkiyede-yesil-yakalilar/


27 Mayıs 2009 Çarşamba

Dereye Çöp Dökme Yarışması

Türkiye'nin bir çok yerinde çöpler doğaya ve dere kenarlarına atılıyor. Biz http://www.yorumsizden.com/ olarak bu kirliliği gündeme getirmek amacıyla bir ''Dereye Çöp Dökme Yarışması'' düzenledik! En çok dere pisletene ödül vereceğiz.

Yarışmanın tanıtım kısa filmini aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz.

http://video.google.com/videoplay?docid=6423228891182066492&q=source%3A009872199954514656687&hl=tr
Türkiye'nin bir çok yerinde yaşanan bu çevre kirliliğine sessiz kalmayalım.
Bu çevre kirliliğini gündeme getirelim
Sitemizden alıntı yapabilisiniz.
İnternet sitemiz: http://www.yorumsizden.com/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...